Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 13 EYLÜL 2008 CUMARTESİ Konser Köse ile caz keyfi Türkiye’nin önde gelen caz vokalistlerinden Sibel Köse, bu akşam saat 22.30’da Nardis Jazz Club’de sahneye çıkacak. Köse’ye piyanoda Kürşat Deniz, bas gitarda Kağan Yıldız ve davulda Ediz Hafızoğlu eşlik edecek. Sibel Köse cazla ilgili ilk çalışmalarına ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde okurken başlamıştı. Polonya’da seminerlere katılan Köse, 1987 yılından bu yana çeşitli konserlerde, radyo ve televizyon programlarında yer alıyor. Ayrıca Polonya’nın Zamosc kentinde düzenlenmiş olan Uluslararası Caz Vokalistleri Yarışması‘nda birincilik ödülü kazanan Köse, yerel ve uluslararası pek çok festivale de katıldı. Bu akşam Köse ve üçlüsü cazın en iyi örneklerini sunacak. (0212 244 63 27, biletler 25 YTL) Dansa hazır mısınız? 2. albümü ‘Even Better’ ile oldukça iyi bir cıkış yapan Bedük, 18 Eylül Perşembe akşamı saat 22.00’de Ankara If Performance Hall’da sevenleriyle buluşacak. 2006 yılında Miller Music Factory yarışmasının ‘Dans Müziği’ kategorisinde ‘Like Tomorrow Will Never Come’ isimli parçasıyla birinci olduktan sonra ünlenen Bedük, eğlenceli ve enerjik bir müzik yapıyor. Elektronik dans müziği parçalarından oluşan ‘Even Better’ albümünde Bedük’ün 9 İngilizce, 4 Türkçe şarkısı var. Bedük ‘My Woman’ gibi çok beğenilen ritmik parçalarıyla müzikseverleri yerlerinde oturtmayacak. (0312 418 95 06, biletler 15 YTL) Türk ve Balkan ritimleri Perküsyon sanatçısı, eğitmeni ve besteci Engin Gürkey tarafından 2008 yılında kurulan Nabız topluluğu, 16 Eylül Salı akşamı saat 22.00’de Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde konser verecek. Perküsyonun kıvrak ritimleri üzerine Balkanların nefesini ekleyen grup; tuba, trompet, trombon, saksafon, klarnet, klavye ve keman ile bezenmiş melodik yapısını neşeli sahne performansıyla tamamlıyor. Türkiye’den Balkanlar’a uzanan özgün bir repertuvar sunan Nabız; Engin Gürkey, Gürkan Özkan, Hüseyin Kayaroğlu, Türker Çolak, Tevfik Kulak, Göksun Çavdar, Hasan Gözetlik, Kemal Oksal, Turay Dinleyen, Orçun Çanakli ve Deniz Demirtaş’tan oluşuyor. (0212 244 25 58, biletler 20 YTL) Son zamanlarda İstiklal Caddesi’nde geceleri giderek artan sayıda sokak çalgıcılarıyla karşılaşılmakta. Müziğin sadece konser salonları, barlar gibi kapalı mekânlarda değil, sokaklarda da icra edilmesi çok güzel bir durum. Sokak çalgıcılığı hiçbir şekilde küçümsenmemeli. İstiklal BÜLENT caddesinde şu sıralar yerli ve ERGÜDEN yabancı birçok sokak çalgıcısının yer alması elbette ki renkli bir bulenterguden@yahoo.com durum. Ancak sokak çalgıcılığı ciddi bir iştir. Müzisyenlikle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan, amatör bile denemeyecek kadar kötü çalan birçok insanın caddede de sırayla dizilmeleri gürültü kirliliği yaratmakta. İstiklal caddesi Osmanlı’dan başlayarak İstanbul’un Batı kültürüne açılan kapısı olmuş. Daha 16. yy’da Alosio Gritti, Osmanlı’nın başkentinde, Beyoğlu’nda bahçeli bir saray inşa eder. Taksim’den İstiklal’e girdiğinizde sağda Fransız Konsolosluğu, solda az içerde ise büyük bir Katolik Kilisesi görürsünüz. Cadde sayısız pasajlarıyla 19.yy Paris’ini de çağrıştırır. Bunlardan en ünlüsü 1876’da Rokoko stilinde inşa edilmiş olan Çiçek Pasajı’dır. Yurtdışından gelen turistlere bu caddeye kesinlikle uğramaları tavsiye edilir. Ancak son yıllarda giderek doğululaştırma eğilimi görülmekte ve oryantal bir kimlik ağır basmakta. Özellikle kitap satan bazı dükkânlardan gelen kalitesiz müzikler yıllarca bangır bangır çalındı. Son zamanlarda bu tarz müziklerde bir azalma görülmesi sevindirici. Eskiden kalma bir iki müzik dükkanının ısrarla 60’lı yılların nostaljik müziklerini çalmaları ise gayet hoş. Ancak iyi ya da kötü, insanlar bu müzikleri dinlemek zorundalar mı? çalgıcıları Daha iyi bir yorum gerek İstiklal Caddesi Ayvalık’ta klasik müzik Dünyaca ünlü çellist Janos Starker’in öğrencisi olan Maria Kliegel ve öğrencileri 17 Eylül Çarşamba akşamı saat 20.30’da Ayvalık Cunda Alibey Kültür Merkezi’nde konser verecek. 1981 yılında Paris’te ‘Rostropoviç Yarışması’nın birincilik ödülünü kazanan Kliegel, önce Mstislav Rostropoviç’in desteğiyle Fransız Ulusal Orkestrası’nda solist olarak çalışmaya başladı. Sanatçının Londra Krallık Filarmoni Orkestrası ile yaptığı Dvorak ve Elgar çello konçertoları CD kaydı 1991 yılından bu yana en çok satanlar listesinde. 1981 yılından beri Köln Müzik Akademisi’nde profesör olan Kliegel, 2001 yılında kemancı Ida Bieler ve piyanist Nina Tichman ile Xyrion Üçlüsü’nü kurdu. (0532 297 96 98) Küba ritimleri İstanbul’da Küba’nın enerjik müziğine ve hareketli sahnesine kendini kaptıran Cyrius, oldukça eğlenceli bir performans için 19 ve 20 Eylül akşamları saat 23.00’de Babylon’da sahneye çıkacak. Zamanını Kübalı müzisyenleriyle geçiren Cyrius, ‘La Banda’ isimli albümüyle Küba’nın arka bahçelerinden toplanmış güzel kokulu şarkıları bir araya getirdi. İspanyol bir ailenin çocuğu olarak Cezayir’de dünyaya gelen Fransız sanatçı Cyrius, Türkiye’de büyük bir hayran kitlesine sahip. Sanatçı müzikseverleri sabahın ilk ışıklarına kadar eğlenceli Küba ritimleriyle coşturacak. (0212 292 73 68, biletler 30 ve 20 YTL) CADDEYE UYMUYOR Fotoğraf: VEDAT ARIK Asıl konumuza yani İstiklal Caddesi’nde çalan çalgıcılara dönersek, özellikle geceleri cadde boyunca sayısız müziğe maruz kaldığımızı belirtmeliyim. Caddeden, cafe ve barlardan gelen canlı ya da kaydedilmiş müzikler birbirinin peşi sıra bir gürültü kirliliği yaratmaktalar. Birkaç yıl önce arkadaşım ressam Rıfat Şahiner, İstiklal Caddesi gürültülerinin müziğini işleyeceğimiz ortak bir proje teklif etmişti. John Cage’in gürültünün de müzik olabileceğini ortaya koymasından sonra, çağdaş müzisyenler gürültü Birkaç yıl önce Köln’de ana caddeye girdiğimde ilk duyduğum müzik akordeonla J.S. Bach’ın bir org olarak nitelenen birçok sesi müziğe dönüştürdüler. İyi dinlenilirse her seste eserini konsertist düzeyinde çalan bir müzisyenden gelmekteydi. Az ilerilerde müzik duyulabilir. Ancak bu durumdan İstiklal Caddesi yine aynı müzikal düzeyde bir yaylı çalgılar dörtlüsü ve su dolu bardaklara boyunca gelen müziklerin bir gürültü oluşturmadığı sonucunu vurarak çok sesli eserler çalan müzisyen hayranlık vericiydi. Kötü bir müziğe da çıkaramayız. Cadde boyunca gelen müziklerin hiçbir rastlamak ise olanaklı değildi. Beyoğlu’nda illa klasik müzik çalınacak diye bütünlüğü, uyumu yok. Ses olması gerekenden çok fazla açık. bir durum sözkonusu değil. Ancak caddenin tarihi gereği batı müziğinin En önemlisiyse müzikal kalite birçoğunda sözkonusu değil. öncelikli olması gerekir. Kötü müzikler ise sözkonusu bile olmamalı. Akordu bozuk gitarla hiçbir değeri olmayan pop parçalarını Caddede elbette ki iyi müzik çalanlar da var. Bunların başında uzun tıngırdatanlar, öğrendiği birkaç ritmi darbukayla çalan çingene süredir büyük ilgi gören Ekvatorlu bir Kızılderili topluluğu geliyor. Tünele çocuklar, kemençe bağlama gibi sazlarımızı sıradan çalanların yakın yerde çalan ‘Son Mohikanlar’ adlı bu topluluk olması gereken peşi sıra dizilmeleri, Bremen mızıkacılarını anımsatmakta. renkliliğe sahip. Yine uzun süredir bir ritm kutusu eşliğinde çalan, çalarken Ancak bana en kötü gelen görme özürlü bazı vatandaşlarımızın de neredeyse dans eden Rus kemancı kadın oldukça kaliteli. Ancak bu kalitesiz çalgıları kötü bir şekilde çalarken yanlarında bir başka yazının konusu İstiklal caddesi’nde çalanların analizinden çok genel kişinin kutuyla durup para beklemesi. Bu maalesef bildiğimiz izlenimin çözümlenmesiydi. İstiklal’de insanların, çalgıların, makinelerin, dilencilik durumu ve caddeye hiç uymamakta. İstiklal caddesi araçların çıkardığı sesler bazen müzik oluşturuyor, bazense gürültü kirliliği gibi sadece Türkiye’nin değil dünyanın da en önemli olarak karşımıza çıkıyor. Müzik son kertede şu ya da bu biçimde sesler caddelerinden birinde bu tarz müzikler nasıl yer alabiliyorlar arasındaki uyumdur ve insanların algılarıyla ilgilidir. İstiklal caddesinden anlamak mümkün değil. Caddede sürekli dolaşan temizlik çıkan sesler Türkiye’nin bugünkü durumunu çok iyi yansıtıyor. Demokrasi aracının oluşturduğu gürültü ise başrolde. Araç çevre temizliği ve müzik çokseslilik içerisinde uyum demektir. Demokrasiyi ve müziği için alınmış ancak ciddi bir gürültü kirliliği yapmakta. daha iyi yorumlamamız gerekmekte. Gipsy Kings geliyor Avrupa Kültür Başkenti Uluslararası Boğaziçi Festivali kapsamında bu akşam saat 21.30’da Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde Gipsy Kings, ‘Gipsy Heritage’ isimli bir konser verecek. Reyes ailesi ve onların kuzenleri olan Baliardos ailesi üyelerinden oluşan Gipsy Kings, iki kardeş ve onların yakınlarından oluşan müzikal bir aile topluluğu. Flamenko ve pop karışımı özgün tarzlarını yaratarak kısa sürede dünya çapında ün kazandılar. Topluluk, yıllardır ünlenmiş pek çok şarkısını sevenleri için seslendirecek. (0216 556 98 00, biletler 40, 20 ve 10 YTL) Enigma’nın ‘Birleşik Renkleri’ New Age müziğin başarılı temsilcisi Enigma’nın yedinci albümü, EMI tarafından bu ay yayımlanıyor. “Seven Lives Many Faces” adlı albümün yaratıcısı Michael Cretu. 1957 Bükreş doğumlu Cretu, 1990 yılında David Fairstein ve Frank Peterson’la bir proje olarak başlattıkları Enigma’yı bugün tek başına sürdürüyor. Enigma’nın vokallerinde yer alan eşi, ünlü şarkıcı Sandra ile bir süre önce boşandılar; dolayısıyla artık o da yok. Frankfurt Müzik Akademisi’nden diplomalı bir müzisyen Michael Cretu. 20 yıldır yaptığı çalışmalarda klasik müzik öğelerini hep kullansa da, zaman içinde farklı rotalara yöneldi. Enigma’nın ilk albümü “MCMXC a.D.”, Gregoryen ilahileri seksüel temalarla, klasik müziği elektronik alt yapıyla bir araya getirmiş ve kzulal?yahoo.com büyük ilgi çekmişti. 41 ülkede bir numara olan albüm, tam 282 hafta Billboard listelerinde kaldı. O günden bu yana, dünyada 40 milyonun üzerinde Enigma albümü satıldı. Yeni albüm hakkında konuşmak üzere telefonla Michael Cretu’yu aradığımızda, İbiza Adaları’ndaki son teknoloji ile donatılmış dillere destan stüdyosundaydı. Yeni albümünüzün adı “Seven Lives Many Faces” (Yedi Hayat Birçok Yüz) neye çağrışım yapıyor? Bu Enigma’nın 7. albümü. Ayrıca çeşitli kültürlerde 7 sayısının taşıdığı mistik bir anlam vardır. “Many Faces” ile de, albümde bir araya getirdiğim farklı müzik türlerine vurgu yapmak istedim. ZÜLAL KALKANDELEN tanımlamasıyla da örtüşüyor. Evet, öyle. Tabii bu dünyanın her yerini kapsamıyor olabilir. Enigma, bir ses tasarım projesi. Bu kapsamda kullandığım birçok farklı ses var ama bu defakiler vokal sample (ses örneği) değil. Bu çalışmamda daha önce hiçbir albümde duymadığım unsurlar var. Albümde isminin esin kaynağını merak ettiğim bir şarkı var: The Same Parents (Aynı anne baba)... Onun hikâyesi ilginç... Bir gün iki oğlumdan birisi, terör haberlerini izledikten sonra yanıma gelip şöyle dedi: “İnsanlar neden birbirini öldürüyor? Hepimiz aynı anne babanın çocuklarıyız, aynı türdeniz. Kardeşler birbirini öldürmemeli.” 12 yaşında bir çocuk için ilginç bir bakış açısı bu. O olaydan sonra, insanların derilerinin rengi ya da dinleri farklı diye birbirlerini öldürmekten vazgeçmeleri gerektiğini anlatan bir şarkı yaptım. Günümüzde yaşananlar çok saçma... “Rüyalar için müzik yapan adam” olarak tanımlanmak nasıl bir duygu? Çok güzel! Müzik benim tutkum. Mesleğim de tabii, ama aynı zamanda çok keyif aldığım bir uğraş. Stüdyoda sanki oyun oynayan bir çocuk gibiyim. Enstrümanlarla değişik sesler çıkarmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Müzikle deneyler yapan bir bilimadamı gibiyim! Bir keresinde, Enigma’nın asla insanlarla çevrili bir ortamda ortaya çıkamayacağını söylemiştiniz. İnsansız ortamı nasıl sağlıyorsunuz? Sadece geceleri çalışıyorum. Çünkü geceleri telefonlar çalmıyor, sekreteriniz ödemeniz gereken faturaları hatırlatmıyor, çocuklar etrafta koşuşmuyor. sirin.guven?gmail.com KENDİ MÜZİĞİMİ ÜRETMEK KEYİFLİ Evet ama etrafta olmasalar da aklınızı meşgul edebilirler. Aklınızı nasıl boşaltıyorsunuz? Doğru... Zaten benim tamamen kendi dünyama dalmam, herkes ortadan çekildikten sonra yaklaşık 23 saat alıyor. Ancak ondan sonra müzik yapmaya başlıyorum. 88’den bu yana İbiza’da yaşıyorsunuz. Orada uygun ortamı bulmuş olmalısınız... Enigma, ancak buradaki gibi bir ortamda mümkün olabilirdi. Çok sessiz kırlık bir bölgede yaşıyorum. Fazla insan yok etrafta, gece kulüpleri yok... Bir kentte yapamazdım. Yaratım sürecinde kendimi bu şekilde özgür hissediyorum. Kendi şarkılarınızı yazıp, albümlerinizin prodüktörlüğünü ve aranjörlüğünü de kendiniz yapıyorsunuz. Bunun avantajı ne? Neden bilmiyorum ama hep ancak bu şekilde çalışabileceğimi düşündüm. Bütün çalışmalarımda her zaman işin yüzde 80’ini kendim yaptım. Başka sanatçıların prodüktörlüğünü üstlendiğimde de böyle oldu. Ben müziğe piyano çalarak başladım ve şeflik yaptım. Her şeyin kontrolüm altında olmasına alışkınım. Aletleri kendim çalabilirim, ama sonrasında da kendi müzik anlayışıma göre gerekli düzenlemeleri yapabilmeliyim. Enigma, dünya çapında başarı kazanmış büyük bir proje. Kendiniz için belirlediğiniz hedeflere ulaştınız mı? Aslında hedeflerimin çok üzerine çıktım. Kendi müziğimi üretmek, albümlerimin satılması mutluluk verici. Enigma, İngiltere dışında doğup, bu ülkede listelerin bir numarasına yükselebilen ilk müzik projesiydi. Fakat beni asıl mutlu eden şey, Enigma müziğinin tüm dünyada bilinmesi. Albümün kapanış şarkısı “The Language of Sound”un bu son söylediğinize koşut bir yaklaşımı var sanıyorum... Evet. Orada 30 ya da 40 farklı ses var ama hiçbir kelime telaffuz edilmiyor. Sadece birtakım sesler var; hepsi birleşince sanki birisi mikrofona mırıldanıyormuş gibi bir melodi ortaya çıkıyor ve dinleyenler anlatılmak isteneni anlıyor. Seslerin dili bu. Enigma’nın hedefine de çok uyuyor. Çünkü şarkılarımla farklı kültür ve milletten insanlara ulaşmak istiyorum. www.zulalkalkandelen.com SES TASARIM PROJESİ Yayımladığınız ilk iki single da gösteriyor ki, bu albüm biraz daha pop müziğe yakın duruyor. Bunda bir sakınca yok... Beste yaparken şarkılarımın belli bir türde olmasını hedefleyerek işe başlamıyorum. Albümde yer alan öğelerden birisi de klasik müzik. Ayrıca bu defa diğer Enigma albümlerinde olmayan bir şey daha var. Daha önce Sanskritçe, İngilizce, Fransızca, Mongolca, Tayvanca ve Latince şarkılar yaptık ama hiç İspanyolca yoktu. Geçen yıl eski bir İspanyolca folklorik şarkı söyleme tekniğini keşfettim. Albümdeki “La Puerta del Cielo” adlı şarkıyı, 61 yaşında bir kadın folklor şarkıcısı bu türde söylüyor. Ayrıca klasik müzikle hip hop öğelerini birleştirdim. Bunları tek bir kategoriye sokmak olanaklı değil, ancak diğer albümlerden oldukça farklı. Bu albümle birçok farklı unsuru birleştirdiğinizi söylüyorsunuz. Bu, daha önceki yıllarda Enigma’nın müziği için yaptığınız “united colors of music” RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com C MY B C MY B