19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 31 MAYIS 2008 CUMARTESİ Bağımsız hukukçunun çevre mücadelesi Vahşi yüzü her geçen gün daha da beliren kapitalizmin olanca pervasızlığıyla yok etmeye “ant” içtiği doğa ve yaşanabilir çevre Güney Dinç’in kaleminden “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Göre Çevre ve İnsan” adıyla kitaplaştırıldı. İnsan hakları kavramının çokça tartışıldığı yüzyılımızın başında, konuyla ilgili berrak ve ne dediğine yönelik hiçbir şüpheye yer bırakmayacak bir açıklama okuyacaksınız aşağıdaki satırlarda. Zihinlerin bu denli bulanık olduğu bir süreçte iyi gelecek belki de. İzmir Barosu avukatlarından ve baronun 12 Eylül darbesinden HAKAN hemen sonra 3 yıl başkanlığını yapan gerçek bir hukuk adamı, DİRİK üzerine basa basa söylemeli, “bağımsız” insan hakları savunucusu Güney Dinç‘in satırları: “İnsan hakları, ırk, renk, dil, düşünce, inanç, varsıllık ayrımı gözetilmeksizin tüm insanlar için korunması gereken temel değerlerdir. Ancak günümüzde çok büyük kavram kargaşası var. Kimileri bu kavramı, ‘Romanların, Sığınmacıların, Kürtlerin… İnsan hakları’ gibi, daraltılmış anlamlarda ve kendi siyasal uğraşlarının bir aracı gibi kullanmaktadırlar. Haklı gereksinmelerden de doğsa, bu tür etkinlikler insan haklarının anlamını ve içeriğini daraltmaktadır. Başlangıçta genel amaçlar doğrultusunda kurulan bazı örgütler de, zamanla yöneticilerinin, geçim kaynağı ya da siyasal sıçrama tahtası durumuna getirildiler. Çeşitli yabancı ülkelerden aldıkları projeler doğrultusunda çalışan örgütler, parasal kaynaklarının konusu dışındaki insan hakları ihlallerini görmüyor ve işitmiyorlar. Örneğin İlhan Selçuk’un, Doğu Perincek’in apar topar alınıp götürülmeleri, İstanbul’daki işçilere karşı 1 Mayıs saldırganlıkları karşısında seslerini çıkarmıyorlar. Bağımsızlıklarını yitirenlerin kendilerine ‘insan hakları savunucusu’ deyimini yakıştırmalarını haksızlık sayıyorum. İnsan hakları, alınıp satılan değerler değildir. Bu nedenle eğer sözüm geçerse, benim için bu deyimi kullanacaklara, başına ‘bağımsız’ sözcüğünün eklenmesini öneriyorum. Ben bağımsızlığımı korumaktan hoşnudum.” insanlığın yaşadığı sosyalizm deneyiminin ciddi katkıda bulunamaması yadırganmamalı” görüşlerine yer veriyor. Avrupa Birliği’nin (AB) ve AB Konseyi’nin doğa koruma olgusuna küreselleşmenin çıkarları açısından baktığını vurgulayan Dinç, bunun en somut örneğinin Avrupa ülkelerindeki ağır sanayinin az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelere doğru yön çevirmesinde yattığını vurguluyor. Avrupa’nın kendi yaşam alanının bozulmaması adına çimento, gemi söküm sanayi, nükleer endüstrisi gibi işletmeleri kendi coğrafyasından uzağa taşıdığını söyleyen Dinç, bunun ikiyüzlülük olduğunu aktarıyor. Dinç, AB’nin, ikiyüzlü politikalarına somut bir örneği de Fransa’nın, atom denemesiyle veriyor: “Fransa, atom denemelerini ilk önce Cezayir’de yapıyordu. Ardından yönünü sömürgesi Somali’ye çevirdi ve burada atom denemelerine başladı. Yerel halk bu durumdan rahatsız oldu ve AİHM’e başvurdu. AİHM, Somali’de insanların üzerinde bomba patlatılmasına hiçbir ses çıkarmadı. Somali’de yaşayan insanlar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, eşitlik ilkesini içeren 14. maddesinin ihlal edildiğini vurguladılar Fransa’nın atom denemelerini durdurmasını istediler. Ancak mahkeme başvuruyu ciddiye almadı ve Fransa’nın uygulamasına göz yumdu. İşte AİHM gerçeği budur”. Dinç, AİHM’nde kazanılan en büyük çevre davalarının Türkiye’den gidenler olduğuna dikkat çekerek, “Bergama’daki altın madeni ve Gökova Körfezi’nde işletilen termik santrallar konusunda verilen kararlar emsal niteliğinde. Türkiye’de açılan davalarda çevreciler kazanmışlar ancak hükümetler yargı kararlarını uygulamamışlardır. AİHM de, mahkeme kararının uygulanmaması nedeniyle Türk hükümetlerini mahkum etmiştir” diyor. Türkiye’nin, pek çok olumsuzluğa karşın çevre konusundaki yasal güvenceler bakımından Avrupa ülkelerinin önünde olduğunu söyleyen Dinç, bunda 1961 Anayasası‘yla getirilen ‘İdarenin her türlü uygulaması yargı denetimine açıktır’ hükmünün etkili olduğunu aktarıyor. Nostaljik ikizlerle 30 yıl sonra Türk popunun ilk ikiz solistleri olarak büyük ilgi gören ve şarkıları dillerden dillere dolaşan MeralZuhal, 1970’li yılların en önemli vokal gruplarından biriydi. Popüler oldukları dönemde bile onları birbirinden ayırmak; hangisinin Meral hangisinin Zuhal olduğunu anlamak herkesin becerebileceği bir iş değildi. Televizyonda en çok görülen, radyolarda en çok plakları dönen, 70’li yıllarda haftalarca müzik dergilerinde liste başı olan ‘Çık Git Kolumdan’, ‘Param Yok Pulum Yok’, ‘Yeter ki Anla’ gibi dillerden düşmeyen şarkıların sahipleriydi. ErdenerÖzdener Koyutürk kardeşlerle baba Koyutürk‘ün ortak çalışması olan ‘Yeter ki Anla’ Türkiye’nin 45’liklere yavaş yavaş veda ettiği dönemlerde piyasaya çıkmış bir çalışma. Altı 45’lik, bir Long Play, bir de kaset doldurduktan sonra 90’larda müzik dünyasından çekilen MeralZuhal ikilisinin EKO Müzik Türk Pop Müziği serisinden bir albümleri çıktı. ‘Koyutürk Şarkılarıyla MeralZuhal’ adlı albüm 1978 ve 79 yıllarında yayınlanan 45’lik ve Long Play plakların temizlenmiş kopyalarından oluşuyor. Albümdeki tüm şarkılar Koyutürkler’e ait. İlk bestelerini 1938 yılında yapan Koyutürk ailesi, pop müziğinde 70. yılını kutladığı bu dönemde, müzik tarihinin neşeli ikilisinin şarkılarını yeni nesille tanıştırmak için tüm şarkıların aileye ait olduğu bu albümü piyasaya sürdü. Olympos’ta uçuş serbest! Gençlerin tatil tercihleri arasında önde gelen Olympos’ta devam edecek etkinlikler başlıyor. Sosyal sorumluluğu doğa, çevre, doğal yaşam ve alternatif çözümler olan ‘ucusserbest@olympos’ projesi 28 Haziran’da, Kadir’in Ağaç Evleri’nde. Konuklar eğlenceli atölyelerde yeteneklerini paylaşabilecekler ve tatil yaparken sosyal sorumluluk projesi içinde yer almış olacaklar. Atölyelerin ana konuları içeriğinde doğa ve çevre temaları da ele alınacak. Katılımcıların eserleri Ağustos sonunda Olympos’ta organize edilecek konsept festivalde sergilenebilecek. Bu etkinlikler kapsamında radyoculuk, dans terapi, karikatür gibi farklı konularda pek çok atölye yer alacak. Bu atölyelerden birkaçı ise şöyle: Gültekin Bayır ile fotoğraf, Romina Özipekçi ile radyoculuk, Gökmen Bayraktar ile iletişim sanatı, Michal Barvaid ile Dans Terapi, Füsun Öcal ile resim ve Tuncay Batıbeki ile karikatür gibi farklı alanlarda eğitimler verilecek. Katılımcıların eserleri Ağustos sonunda Olympos’ta yer alacak festivalde sergilenebilecek. Bunun yanında, nitelikli tatil arayışlarına alternatif de sunan ‘ucusserbest@olympos’ projesinin amacı, paylaşım ve üretim yolu ile olumlu duyarlılıklar geliştirerek, doğa ve çevre yararına kalıcı uygulama atölyeleri oluşturmak. Olympos’ta efektif mikroorganizmalarla tarım ve arıtma pilot uygulama atölyeleri, etkinliklerin yardımı ile ilgililerin katılımına açılacak. Proje ve atölyelerin detayları www.ucusserbest.org ‘dan takip edilebilir. Proje kapsamında yer almak isteyenler bir an önce rezervasyon yaptırarak destek olabilirler. İNSANLIK ZAMAN KAYBETTİ İnsan haklarının en önemli halkalarından birisi sayılan çevre olgusu Güney Dinç’in, dikkatlerini yoğunlaştırdığı alanlardan birisi. Vahşi yüzü her geçen gün daha da beliren kapitalizmin olanca pervasızlığıyla yok etmeye “ant” içtiği doğa ve yaşanabilir çevre Güney Dinç’in, kaleminden “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Göre Çevre ve İnsan” adıyla kitaplaştırıldı. Türkiye Barolar Birliği tarafından okuyucuyla buluşan kitap, Avrupa’nın ve bağlı kurumlarının kapitalizmin önünü açma görevini nasıl gerçekleştirdiğini gözler önüne seriyor. Çevre koruma konusunda Türk hukuk sisteminin başarılı olduğunu söyleyen Dinç, “Yeter ki, siyasi irade yargı kararlarına uysun. Yargı kararının önüne geçebilecek hiçbir gücün olmadığı bilinsin. Çevre hukuku konusunda Avrupa hukukuna güven olmayacağı bilinsin. AİHM’in kapitalizmin önündeki engelleri ortadan bir bir kaldırdığı bilinsin” diyor. Dinç, yayıma hazırladığı “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Göre Çevre ve İnsan” adlı yapıtının, kapitalizmin çıkarları doğrultusunda adımlar atan AİHM’in bir anlamda deşifre edilmesi amacını taşıdığını söylüyor. İnsanların, canlılar için tek yaşam ortamının doğa olduğunu kavramakta çok geciktiğini vurgulayan Dinç, “İnsanlık bu bakımdan çevre duyarlılığı konusunda fazlasıyla zaman kaybetti” diyerek anlatıyor: “Çevre söz konusu olduğunda akıllara hemen, çevre koruma bilinci Evrensel İnsan Hakları Sözleşmesi’nde, Birleşmiş Milletler’de neden yok sorusu geliyor. Nedeni yalın haliyle, çevre kapitalizmin genişleme alanındadır ve çevre konusunda verilecek her ödün kapitalizmin gelişmesini belli ölçüler içerisinde yavaşlatarak, güçlenmesini engelleyecektir biçiminde açıklanabilir.” Doğa koruma mücadelesine bu pencereden bakan Güney Dinç, çevre duyarlılığının 1972 yılında Stockholm’de yasal güvencelere kavuştuğunu söylüyor. “Ne yazık ki, insanlık elindeki değerin kıymetini ve tükenmekte olduğunu çok geç fark etti” diyen Dinç, yine de yapılacak çok iş olduğunu vurguluyor. Çevre koruma konusunun yasal dayanaklara bağlanmaya başlandığı 1972 yılına kadar insanlığın kapitalizme alternatif bir yaşam biçimi olan sosyalizm deneyimini yaşadığına dikkat çeken Dinç, “Ancak SSCB, 2. Dünya Savaşı‘nın ardından yeni bir paylaşım savaşının oluşmaması için çok fazla mücadele verdi. SSCB yeryüzü barışının sağlanmasını görev bildi. Yeni bir savaş çıkmadıysa bu SSCB sayesinde olmuştur. SSCB bunun bedelini de yer yer kendi halkını ve çevresini ihmal ederek ödedi. Kapitalizmle yarışta çevre olgusu ihmal edildi. Bu bakımdan çevre bilincinin oluşmasına, PERVASIZ UYGULAMALAR Dinç, yasalarda çevre suçlarına karşı etkili yaptırımlar olduğunu söyleyerek son dönemlerde yaşanan bir örneğe dikkat çekiyor. MNG Holding’in, turizm yatırımı adı altında Bodrum’da izinsiz biçimde denizi doldurmasına değinen Dinç şunları söylüyor: “TCK’nın 184. maddesi ruhsatsız hiçbir yapının inşa edilemeyeceğini söylüyor ve 3 yıla kadar hapis öngörüyor. Burada yatırımı yapanlar, ‘denizi doldurduk cezası neyse öderiz’ açıklamasını yaptılar. Şu ana kadar gördüğümüz, bu suçu işleyenlere para cezası yaptırımı uygulanacağıdır. Doğayı katlet, ardından, cezası neyse öderiz diyerek para cezasına gönderme yap. Bu kabul edilemez. Bodrum’daki uygulamanın cezası TCK’nın 184. maddesinde açıklanmıştır o da hapistir”. Dinç, şimdiye kadar bu tür cezaların verilmemesi nedeniyle doğaya karşı pervasız uygulamaların sürdüğünü belirterek, “Hukuk ortada. Koruma kuralları belli. Ulusal mahkemelerin kararları biliniyor. O halde bunları uygulamak gerekiyor” görüşlerine yer veriyor. Dinç, çevre koruma konusunda Türk hukuk sisteminin başarılı olduğuna da vurgu yaparak, “Yeter ki, siyasi irade yargı kararlarına uysun. Yargı kararının önüne geçebilecek hiçbir gücün olmadığı bilinsin. Çevre hukuku konusunda Avrupa hukukuna güven olmayacağı bilinsin” diyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle