Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESİ 08 CMYK Sinema ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? (The Flock) WaiKeung Lau’nun yönettiği ve Richard Gere, Claire Danes, KaDee Strickland ile Ray Wise’in oynadığı film, şartlı tahliye edilmiş cinsel suçluları takip etmekle görevli bir polis memuru olan Errol Babbage’ın, 18 yıllık mesleğini bırakmaya zorlanmasının ardından gelişen olayları konu alıyor. Yıllarca cinsel suç işleyenleri yakalamaya çalışmakla ruhunda derin yaralar açılmış paranoyak ajan (Richard Gere), bir yandan ajandasındaki suçlulardan biri tarafından kaçırıldığına emin olduğu bir kızı bulmaya çalışırken bir yandan da kendi iç dünyasına karşı savaş vermektedir. Gere’ın yanında çaylak olarak çalışmakta olan Claire Danes, bir yandan işlerin nasıl yürüdüğünü öğrenmeye, bir yandan da üstü olan ajanı kanunun yanında tutmaya çalışmaktadır. ? Günahkarlar Mark Waters’ın yönettiği ve Freddie Highmore, Sarah Bolger, David Strathairn ile Nick Nolte’un oynadığı Spiderwick Günceleri, romanları Doğan Egmont Yayınevi tarafından basılan ve ‘300 Spartalı’nın yapımcısı tarafından gerçekleştirilen aynı adlı sinema uyarlaması. Simon, Jared ve Mallory kardeşlerin hayatları alt üst olur ve anneleriyle birlikte yıkık dökük bir eve taşınırlar. Burada tesadüfen buldukları güncenin kapağını kaldırır kaldırmaz hayatları değişir. Fantastik bir dünyanın girdaplarına kapılan kardeşler kendilerini elfler ve daha nice tuhaf yaratıkla dolu yeni bir dünyada bulur. ? Spiderwick Günceleri (The Spiderwick Chronicles) Cengiz Han; bozkırın delibozuk efendisi ALPER TURGUT Cengiz Han, insanlık tarihinin gördüğü en gaddar, en hırslı ve en güçlü imparatordu. Yasa koyacak, Moğolları bir halk yapacak kadar deha, kana susamışlığını örtbas edemeyecek kadar barbardı. O, dünyanın neredeyse yarısına sahip oldu. Cengiz Han (Mongol), “Moğol” üçlemesi diyebileceğimiz destanın ilk filmi… Timuçin adıyla doğup, Cengiz Han’a dönüşen bir adamın nefes kesici öyküsü sanırım herkesin ilgisini çekecektir. O zaman koltuklarımıza yaslanalım ve sihirli perdenin marifetiyle yüzyıllar öncesine geri dönelim. Hasbelkader bildiğimiz, bozkırın delibozuk efendisini tekrar tanımak için… Cengiz Han, adeta bir evrensel yapım… Film beyazperdeye taşınsın diye neredeyse her milletten insan görev aldı. Çorbada herkesin tuzu var. (yamalı bohça değil asla) Filmin yönetmenliğini Rus Sergei Bodrov üstlendi. Senaryo, Budrov ve Arif Aliyev’e ait… Cengiz Han’ın görüntüleri, Hollandalı Rogier Stoffers ve Rus Sergei Trofimov’a emanet. Finli Tuomas Kantelinen, müzikleri yaptı. Başrollere ise Japon aktör Tadanobu Asano ile Çinli oyuncu Honglei Sun uygun görüldü. Moğolistan, Kazakistan, Almanya, Rusya ortak yapımı Cengiz Han, dün gösterime girdi. Bu görkemli, büyüleyici, göz alıcı şöleni kaçırmayın. Cengiz Han / Timuçin (1162 – 18 Ağustos 1227), köle, savaşçı ve imparator. Yakıcı ve yıkıcı… Medeniyetleri tarihten, kentleri haritadan silen bir zalim… Bu büyük fetihçi, aynı zamanda ölüm çeşitlerinin mucidi, sivil katlinin örgütleyicisi (kestirdiği kellelerden piramit yaptırırmış) ve tecavüzün (anlı şanlı araştırmacılar, onun dünya üzerindeki 16 milyon kişinin atası olduğunu söyler, durur) resmi adıdır… İnançlı bir Şamanist’tir Cengiz Han, Gök Tanrı’nın (Kök Tengri) yeryüzündeki gazabıdır… Ona asla ve asla karşı konulamaz. Ancak bunlar, Moğol üçlemesinin diğer bölümlerine ait. Biz en iyisi başa dönelim ve filmimizin hikâyesini özetleyim; Timuçin henüz dokuz yaşındayken Moğol Borjigin kabilesinin reisi olan babası Yesügey ile birlikte, gelin seçmek için can düşmanları Moğol Merkitlere giderler. Bu evlilik, iki kabile arasındaki kan davasını sona erdirip beraberinde barışı getirecektir. Baba ve oğul, uçsuz bucaksız steplerde at koşturmaktan yorulur ve soluklanmak adına fakir bir kabileye (Onkırat) misafir olurlar. Ancak kader bu ya, yeniyetme Timuçin, kendisinden bir yaş büyük yoksul kızı Börte’yi beğenir. Dönüş yolunda, Tatarların tuzağına düşerler ve Yesügey zehirlenerek öldürülür. Göçebe kabilenin kağanlığına terfi eden açgözlü ve sinsi Targutai, ilerde başına dert açmasın diye Timuçin’i ortadan kaldırmak ister. Ama Moğol geleneği, çocuk katline izin vermez. Targutai ve çetesi, onu esir alırlar ve kanını dökmek için büyümesini beklerler. Timuçin, acımasız yaşam koşullarında, annesi Helin’in de yardımıyla pişecek ve sertleşecektir. Babasının intikamını alma arzusu ve Börte’nin hayali onun hayata tutunmasını sağlar. Gök Tanrı’ya yemin etmiştir bir kez… Ve bozkırın gerçek efendisi, vahşi kurdun gözleri onun üzerindedir artık. Timuçin büyür ve yaman bir savaşçı haline Amerikan düşünün çöküşü Crash (Çarpışma/2005) filmiyle Oscar kazanan senaristyönetmen Paul Haggis, ikinci çalışması In the Valley of Elah’ta (Tanrı’nın Vadisinde/2007) Irak’ taki askerlerden Mike Deerfield’in (Jonathan Tucker) ABD’ye döndükten sonra gizemli ASLI bir biçimde kayboluşunu Eski Vietnam SELÇUK anlatıyor. gazisi asker babası Hank’le (Tommy Lee Jones) annesi Joan (Susan Sarandon) oğullarını aramaya başlarlar. Bu arayışta onlara Mike’ın son görüldüğü yer New Mexico’daki polis dedektifi bekar anne Emily Sanders (Charlize Theron) yardımcı olacaktır. 2003’ten beri Amerika’nın Irak’ı işgaliyle ilgili bir çalışma yapmak isteyen Haggis, tüm medyanın Pentagon onlara neyi ne kadar açıklarsa onu haber yaptığını, ülkesinde isterik bir savaş ortamı yaşandığını vurguluyor: “2004’te Playboy’da yayımlanan Mark Boal’ın Ölüm ve Onursuzluk yazısını da bana menajerim buldu. Bu gerçek öykü beni çok sarstı. Anlatımı kolaylaştırmak için ayrıntıları değiştirdim. İnsanların çoğunlukla savaş filmi izlemek istemediklerini bildiğimden Tanrı’nın Vadisinde’yi bir polisiye gibi çektim” diyen sinemacı bunun saf bir Amerikan öyküsü, bir babaoğul dramı olduğunu, söylenenlerle söylenmeyenler üzerine bir film olduğunu, filmini klasik bir yaklaşımla çektiğini belirtiyor. Bir ailenin, karıkocanın, babaoğulun, anneoğulun devingenliklerini etkili bir duyarlılıkla işleyen dramda Hank karakteri, tipik Amerikan gururunu, kibrini betimler. Oğlunun izini sürmeye girişen Hank, o güne dek girmediği görmediği barlara, striptiz kulüplerine, sıra dışı ortamlara girdikçe onur duyduğu Amerikan dünyasının anlamakta zorlandığı biçimde değiştiğini, tüm yücelttiği değerlerinin birer birer hiçleşip yıkıldığını görür. Gerçek düşündüğünden de çok daha karmaşık, zor kabul edilebilirdir. Küstahlık boyutuna varan içindeki Amerikalıları simgeleyen gururu onu böylece büyük, çözülmesi güç sorunların ortasına çekivermiştir. Körü körüne bir yurtsever olan ırkçı Hank birdenbire Amerikan düşünün tuzla buz olduğuna tanıklık eder, o güne değin savunduğu, sarıldığı inançlarını yeniden gözden geçirmek zorunda kalacaktır. İki oğlu da kendisi gibi asker olan Vietnam gazisi, örnek Amerikalı Hank; ülkesiyle, yıllarca görev yaptığı orduyla, yurtseverlikle ilgili yoğun ikilemler yaşamaya başlar. Tanrı’nın Vadisinde, Amerikan halkının uygarlık düşünün yasını tutan bir metaforudur adeta. İnsan doğasıyla ilgili çok temel bir soruyu da sorar: “Hepimiz canavar mıyız? Bizler neye dönüştük böyle? Haggis, filminin “Ne yarattıysak sonunda ona dönüştük” olgusunu anlattığını, savaşın insanları insanlıktan çıkardığını vurguluyor. ABD’deki sorunların çözümü arandığında yanıtın hep savaş olduğunu söyleyen yönetmen Irak’tan döndükten sonra kayıp ruhlara dönüşen askerlerin bir daha savaşmak istemediklerini, ülkelerinde de kalamadıklarının altını çiziyor. Uğradıkları travmayla uyumsuzluk yaşayan 52 bin askerden ancak 20 bininin iyileşebildiğini belirten Haggis “Genç kızların ve erkeklerin olanaksızı, ölümcül olanları yapmalarını istiyoruz, bu yıkıcı bedeli de sadece onlar ödüyorlar” diyor. Haggis, filme adını veren Elah Vadisi’nin İncil’de anılan bir bölge olduğunu, aynı zamanda kutsal kitapların tümünde olduğu gibi başaçıkılmaza karşı girişilen bir savaşı simgelediğini, böylesi bir savaşa katıldıktan sonra eve dönüşte yaşanan ağır vurgunun salt bedensel değil bir iç yıkım da yarattığını belirtiyor. “Irak’a savaşmaları için onları yolluyoruz. Bu gençlerin başına gelen olaylarda bizlerin kaçamayacağımız ağır sorumluluklarımız var, filmim işte bu durumun altını çiziyor” diyerek gerçek bir yurtsever olduğundan, işgalci Bush hükümetine karşı durduğunu açıklıyor. In the Valley of Elah (Tanrı’nın Vadisinde) 28 Mart’ta sinemalarımızda gösterime giriyor. gelir. Targutai’nın boyunduruğundan kurtulmuştur. Sonra kan kardeşi Camoka (Jamuhka) ile yolları kesişir. Timuçin, muradına erer ve 16 yaşında Börte’yi gelin alır. Lakin gelin görün ki, Merkitlerin öfkesi dinmemiştir. Merkit reisi, adamlarıyla birlikte Börte’yi kaçırır ve sözüm ona ırzına geçer. Timuçin ve Camoka, kafa kafaya verip plan yaparlar ve sonrasında kana susamış yırtıcılar gibi Merkit inine baskın düzenlerler. Taş üstünde taş omuz üstünde baş bırakmazlar. Börte’nin kurtulmasıyla birlikte sıra yağmanın paylaşımındadır. Doğuştan lider Timuçin ile yenilmez savaşçı Camoka arasındaki farklılık, onların geleceğini belirleyecektir. Malların eşit paylaşılmasını savunan Timuçin’in adaleti, Camoka’nın yüreği nasırlaşmış adamlarını bile etkilemiştir. Bazıları Timuçin’e katılmakta sakınca görmezler. Timuçin’in tüm Moğolları birleştirmesinden korkan Targutai (zaten Timuçin’e diş bilemektedir), Camoka’nın da aklını çeler. Timuçin ve bir avuç adamı, kendilerinden kat be kat güçlü düşmanlarına karşı aslanlar gibi savaşırlar. Adamları öldürülen Timuçin, Camoka’ya esir düşer. Ülkesinden fersah fersah uzaklıktaki Tibet’e (Tangut Krallığı) köle olarak satılır. Hayvan gibi kafese kapatılan Timuçin’deki büyük güç (bu avuçlarında kan pıhtısı ile doğmasıyla resmedilir), Tangutların dini ulemalarınca fark edilir. Onlar biraz da korkudan Börte’ye haber verirler. Börte, biricik aşkını kurtarmakta gecikmez. Timuçin, Cengiz Han’a dönüşmek üzeredir. Önce sınırsız bir şiddete onay veren “yasa”yı (biz hala o ismi kullanıyoruz) hayata geçirir sonra kum içinde debelenen göçebe kavimleri birleştirir. “Arkasında düşmanı hisseden, önündeki düşmanla savaşamaz” der ve her şeyden çok sevdiği Camoka’ya savaş açar. O, askeri bir dehadır ve bunu dünyaya ispatlayacaktır. Savaşın kızıştığı, okçuların hedefindeki atlıların göğüs göğse çarpıştığı o tekinsiz ve lanetli anda, şiddetli bir fırtına patlak verir. Gök Tanrı’nın azabı herkesi titretir. Korku çığlıkları bozkırı inletirken bir tek adam atının üzerinde dimdik durmaktadır. O, Cengiz Han’dır. Atından düşüp öleceği Çin seferine dek (1227), dünya önünde eğilecektir. http://alperturgut.blogcu.com Aydın Sayman ile Tarkan Özel’in yönettiği Miras’ta Gökhan Mumcu, Shweta Aggarwal, Suniel Shetty ile Levent Özdilek rol alıyor. Yeni bir ülke kurma planı yapan Yahudi sözcüleri Filistin toprakları karşılığında Osmanlı’nın tüm dış borcunu ödeyeceklerini söylemektedirler. Abdülhamit tahttan indirilince Kerkük’teki araziler Teşkilatı Mahsusa’ya geçer. Eski Osmanlılar görevlerini gelecek nesillere başarı ile aktaracaklarını söylerlerken günümüze geliriz. Topraklardaki petrolün kullanım hakkı için mücadele hâlâ sürmektedir. ? Miras (Broken Angel) Aclan Büyüktürkoğlu’nun yönettiği, Nehir Erdoğan, Nilüfer Açıkalın, Ayşe Nil Şamlıoğlu ile Jay Karnes’in rol aldığı ve çekimleri Hollywood’da gerçekleştirilen TürkAmerikan ortak yapımı Meleğin Sırları’nda, annesi tarafından Amerika’ya gönderilen ancak oradaki hayat şartlarının filmlerde sunulduğu gibi toz pembe olmadığını anlayan masum bir genç kız olan Ebru’nun aşk hayatında yaşadığı hayal kırıklıkları ve başına gelen kötü olaylar sonrasında düştüğü durumu ve onu bu kötülüklerden korumaya çalışan Rusty isimli işitme engelli bir sanatçı konu ediliyor. ? Meleğin Sırları