Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESİ 04 CMYK 4 1 MART 2008 CUMARTESİ Konser Zipunt Roxy sahnesinde Faithfull’dan üç konser 6 Mart Perşembe akşamı Doritos Live Nights konser serileri kapsamında Roxy’de Zi Punt sahne alacak. ElecTrip Records’ın üç kişilik çok hareketli bir prodüksiyonu olan Zi Punt, uzun yıllardır birlikte müzik yapan Oğuz Kaplangı, Uğurcan Sezen ve Chi K. tarafından kuruldu. Electro ile rock müziği İngilizce vokallerle buluşturan topluluk müzikseverleri yerlerinde oturtmayacak. (0212 249 12 83) 60’lı yılların rock müzik ikonu Marianne Faithfull, üç konser vermek için İstanbul’a geliyor. 3,4 ve 5 Mart akşamları Babylon’un sahnesine çıkacak sanatçı, kariyerinin en önemli şarkılarını sevenleri için seslendirecek. Saat 21.30’de gerçekleşecek konserlerde, basit bir gitar, piyano ve perküsyon eşliğindeki Faithfull’un sesi dinleyenleri büyüleyecek. (212 292 73 68, biletler 90 YTL) Atakoğlu’nun yeni projesi Emre Altuğ ile rock Fahir Atakoğlu, İstanbul In Blue projesi kapsamında 5,6,7 ve 9 Mart akşamları konser verecek. Basçı Matt Garrison, Grammy ödüllü davulcu El Negro Hernandez, kuşağının en iyi gitarislerinden Wayne Krantz ve saksafoncu Bob Franceschini’n Atakoğlu’na eşlik ettiği proje 51. Grammy’ye aday adayı. Atakoğlu ve arkadaşları ilk önce İzmir’de 15.Uluslararası İzmir Caz Festivali’nin açılışında çalacaklar. Ardından 6 ve 7 Mart akşamları İstanbul Babylon’da ve son olarak da 9 Mart’ta Ankara’da M.E.B. Şura Salonu’nda olacaklar. (0216 556 98 00, biletler 55.50, 45, 35, 30, 28, 25 ve 15 YTL) Emre Altuğ, 6 Mart Perşembe akşamı saat 22.00’de Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde sevenleriyle buluşacak. Şarkılarını bu gece için rock müzik formunda yeniden düzenleyen Altuğ, ağırlıklı olarak ‘Kişiye Özel’ albümünden şarkılar seslendirecek. Sezen Aksu, Nilüfer, Sertab Erener ve Levent Yüksel gibi sanatçılara vokalistlik yapan Altuğ, ilk albümü ‘İberti Âlem’i 1999 yılında çıkarmıştı. Şarkıcı iki saat sürecek konser boyunca sevenlerini coşturacak. (0212 244 25 58, 25 YTL) Orkestra uzaktan çalınan işli Senfoni Orkestrası’nın şefi Sera Tokay, müziğe 45 yaşlarında ilgi duymuş. Müzik dersi almaya 67 yaşlarında başlamış, bir süre piyano çalıştıktan sonra Fransa’da şeflik eğitimi görmüş. Müzik eğitiminin yanı sıra Paris Sorbonne IV Üniversitesi’nde felsefe okumuş. Şefle orkestra arasındaki empatinin fizyolojik ve psikolojik temelleri üzerine bir araştırma yapan Tokay, Paris’te Mozaik Tv ekibinden İpek Bilecen’in sorularını yanıtladı. Mozaik Dergisi’nde Fransızca ve Türkçe yayınlanan söyleşide Tokay, bir kadın olarak orkestra şefliğinin zorluklarından da sözediyor. “Daha önce uzun yıllar boyunca çok orkestra şefi gördüm. Sera Tokay’ı da orkestrasıyla bütünleşmesinin nadir örneklerinden biri olarak hatırlayacağız” diyordu Server Tanilli bir yazısında. Buradan 29 Eylül 2007 tarihinde Strasbourg’da yaptığınız konsere gelmek istiyorum. Bu konserin nasıl geçtiğini, niçin Strasbourg’u tercih ettiğinizi bize anlatır mısınız? “İlk turnemiz olarak Strasbourg’u anlamlı bir nedenle seçtik. Strasbourg, Avrupa’nın bütün kültürel katılımını taşıyan bir kent; Türkiye’nin de 1954’ten beri katıldığı Avrupa Konseyi, İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Parlamentosu’nun merkezi. Strasbourg kenti 2012 yılında Avrupa’nın kültür kenti olma adaylığını taşıyor. (Neden onaylanmadığını anlamış değilim) Bütün bunlar bizim için çok önemli tinsel nedenlerdi diyelim. Bu nedenle ilk kez Erasmus Salonu’na geldik.” Müzisyenlerinizden bahsetmek istiyorum. Solist karakterli müzisyenleriniz olduğunu duydum. Bunu biraz açıklayabilir misiniz? O gün, Strasbourg’da, birlikte çalıştığınız bir viyolonsel virtüözü de vardı, Çağ Erçağ. Kendisinden de bahsetmenizi istiyorum. “Evet solist karakteri olan bir orkestra. Çünkü orkestralarda genelde birinci nefesli sazları çalanlar solist karakterinde olmalıdır. Şişli Senfoni Orkestrası’nda gerçekten Türkiye’nin en iyi müzisyenleri çalıyor. Örneğin, birinci kornoda yer alan Mahir Kalmık, aynı zamanda Frankfurt Operası’nda 1. korno solo olarak görev yapıyor. En başta Çağ Erçağ, Türkiye’nin yetiştirdiği en yetenekli müzisyenlerden birisi ve Şişli Senfoni Orkestrası’nın Sanat Yönetmeni. Kendisi Strasbourg konserinde Saint Saens konçertosunu solo olarak çaldı. Bunun dışında, nefesli enstrümantistlerin birinci, hatta çoğu zaman ikinci sırada çalanları da aynı şey geçerli. Örneğin kemanda Esen Kıvrak, Olgu Kızılay, çello bölümünde Jeff McAulnay, Murat Berk gerçekten olağanüstü müzisyenler.” Server Tanilli aynı yazısında “Sarıgül, Atatürk’ün eseri çoksesli müzik devriminin bilincinde olarak 2005 yılında orkestrayı kurar ve yönetimini Sera Tokay’a bırakır. Bu güzelliklere yolaçan, onları kucaklayıp batıya temsilci olarak gönderen Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’e ise borcumuz büyüktür” diyordu. Şişli Senfoni Orkestrası nasıl Hint, caz ve rock ritimleri bir arada Down Beat dergisi tarafından beş kez ‘Dünyanın En İyi Perküsyon Sanatçısı’ ödülünü alan; Hintli perküsyon ustası Trilok Gurtu, 20. Enka Kültür Sanat Bahar Etkinlikleri Açılış Konseri’nde 4 Mart Salı akşamı ünlü piyanistimiz Sabri Tuluğ Tırpan ile birlikte sahne alacak. Hint ritimlerini caz ve rock elementleriyle sentezleyerek izleyicileri büyüleyen topluluk, 80’li yılların başında ün kazanmaya başladı. Grup şimdiye kadar R.E.M, Bob Dylan, Prodigy, Cesara Evoria, Youssou N’Dour gibi önemli sanatçı ve topluluklarla aynı sahneyi paylaştı. (0216 556 98 00, 45 YTL) Ş bir piyano gibi kuruldu? Bu müzisyenler biraraya nasıl geldi? Kuruluşundan bahsedebilir misiniz? “En başta eski Kültür Bakanımız İstemihan Talay’ın isteğiyle orkestra kurma konusu Mustafa Sarıgül’e açıldı. Kendisi, bir kadın şefin orkestranın başında olmasını bu ülkede laikliğin bir garantisi olarak görüyordu. Orkestramızı Mustafa Sarıgül kurdu diyebiliriz. Ama orkestranın toplanması, müzisyenlerin bulunması ve seçilmesi işlevini ben üstlendim.” Şişli Senfoni Orkestrası’nın diğer konserlerinden bize bahsedebilir misiniz? Özellikle AKM’de Mozart’ın doğumunun 250. yıldönümü nedeniyle verilen konser basında çok yankı uyandırmıştı. “Cumhuriyet Gazetesi başyazarı Nadir Nadi anısına, Mozart’ın doğumunun 250. yıldönümü için bir konser ve anma töreni düzenlenmişti. Nadir Nadi’nin en büyük tutkusu Mozart idi. Kendisi, dünyayla ilişkilerin müzikten geçtiğine inanıyordu. Bu nedenle biz de Mozart çaldık. Mozart çok repertuvarımızda olan bir besteci değil. Daha çok Rus bestecileri ve 20. yüzyıl bestecilerini çalıyoruz.” İlhan Selçuk bir yazısına “Kadından orkestra şefi olur mu?” diye bir başlık atmış. Aynı makalede kadınların çok da iyi orkestra şefi olabileceğini, bunun en iyi örneklerinden birini sizde gördüğünü yazmıştı. Kadın orkestra şeflerinin sayısı çok fazla değil. Bunun nedenlerini açıklayabilir misiniz? “Birçok nedeni var. En başta önyargılar var. Ama önyargılardan daha derin nedenleri var. Açıklamalar yaparak önyargıyı bir yerde değiştirebilirsiniz ama bunun ötesinde gerçek nedenlere de dayanıyor. Birincisi, kadınlarla erkekler arasındaki fiziksel farklılık. Diyelim ki, atletizmde ya da teniste kadınların performansı ayrıdır, erkeklerin performansı ayrıdır. Bu fiziksel farklılığı herhangi bir teoriyle reddedemeyiz. Diğer taraftan daha da önemli olan fizyolojik farklılıklar var. Nefes almayı buna örnek olarak gösterebiliriz. Kadınlar trakeden, erkekler ise diyaframdan nefes alır. Orkestralar trakeden değil, diyaframdan alınan nefese daha iyi reaksiyon gösterirler. Dolayısıyla, orkestrayla ilk karşılaşmada bir kadın şefin saydığım nedenlerden ötürü müthiş dezavantajları bulunuyor. Büyük çalışmalarla ve akıllıca bir stratejiyle bu kadın ve erkek arasındaki farklılıklar yenilebilir. Gelelim önyargılara. Önce, erkeklerin doğuştan tanrısal bir otoriteye sahip olduğuna, kadın ve erkek arasında müziği algılama açısından bir fark olduğuna inanmıyorum. Bu tamamıyla yanlış. Çünkü orkestralar, dünyanın her yerinde bir şefin müzikal kişiliğine, müzik yeteneğine, orkestra yönetme tekniğine tepki verir.” Sizinle daha önce gerçekleştirilmiş bir röportajda, Fransa’ya piyano bursu alıp geldiğinizi ve ondan sonra bir tür feslefi inzivaya çekilip piyano çalıştığınızı okumuştum. Bize bu süreçten biraz bahsedebilir misiniz? “Evet, bu soru bana ilk kez soruluyor. Aslında benim biyografimde bu açıklama var ama sanıyorum ki, birçok kişi bu soruyu sormaya çekinmiş olabilir. Piyanoyla ilgili bir sorun yaşadım. Bu tıpta distonifokal, yani beyinle kas sinirleri arasındaki ilişkinin kopması diye tanımlanıyor. Parmaklarda bir çeşit duyarsızlığa neden olan bu rahatsızlığın benim konsertist olmamı engelleyeceğini hissettiğim için, müziği daha teorik ve daha başka türlü algılamam gerektiğini anladım. Müziği kendime o kadar yakın hissediyordum ki, onu bırakmama olanak yoktu. Bu nedenle, bir besteci gibi, müziği önce teorik olarak öğrenmeye çalıştım. Schönberg’in ‘Armoni’ kitabının, müziği öğrenmemde çok faydası dokundu. Ondan sonra orkestra şefliği aklıma geldi. Çünkü bir insan, piyanoda ya da herhangi bir enstrümanda bir sonatı çalamıyorsa bir senfoniyi çalabilir. Nasıl çalabilir? Yöneterek çalabilir. Bir yerde benim için orkestra uzaktan çalınan bir piyano gibi. Gerçekten ben müzisyenlerimle birlikte olduğum zaman, piyanonun tuşları gibi görüyorum onları ve piyano sanatında olabilecek her şeyi orada tek tek enstrümanlarda hissediyorum.” Elektronik müzikte doğu ezgileri DJ Yakuza (Can Utkan), Cem Yıldız, Richard Hamer ve Murat Uncuoğlu’ndan oluşan Orient Expressions, 5 Mart Çarşamba akşamı saat 21.00’de Studio Live sahnesinde olacak. Bugüne kadar yaptıkları albümler ve katıldıkları yurtiçi ve yurtdışı festivallerinde sayısız övgü alan gruba, Studio Live sahnesinde sürpriz sanatçılar da eşlik edecek. İlk albümleri ‘Divan’da elektronik müzikle doğu ritimlerini buluşturdukları topluluk, müzikseverlere unutulmaz saatler yaşatacak. (0216 556 98 00, biletler 20 YTL) Adrian’ın yeni projesi Farklı sesiyle beğeni toplayan Cem Adrian, yeni projesi ‘Elektronika’yla Beyoğlu Hayal Kahvesi’nin sahnesinde olacak. Tutku dolu sözlerini elektronik müziğin vuruşlarında birleştiren Adrian, sesiyle yine müzikseverleri büyüleyecek. Konser saat 22.00’de başlayacak. (0212 244 25 58, biletler 20 YTL) Askerlik sonrası ilk konser Beş aydır tüm üyeleri askerde olan rock grubu Redd, terhis sonrası ilk konserini 7 Mart Cuma akşamı Studio Live’da verecek. Topluluk geçtiğimiz ay askerlik öncesi son konserlerinin DVD’si ‘Gecenin Fişi Yok’u ve akustik stüdyo albüm ‘Plastik Çiçekler ve Böcek’i piyasaya çıkarmıştı. Hayranlarıyla hasret giderecek topluluk, çok sevilen ‘Mutlu Olmak İçin’, ‘Falan Filan’, ‘Dünya’ ve ‘Hala Aşk Var Mı’ gibi şarkıları seslendirecek. (0212 244 77 12, biletler 25 YTL) Müzikte haftanın yenileri ? HOT CHIPMADE IN THE DARK İngiliz alternatif dans/elektropop beşlisi Hot Chip, şubat ayında üçüncü albümü “Made In the Dark”ı yayımladı. 2006 tarihli ikinci albümleri “The Warning” ile Mercury Ödülü’ne aday gösterilen grup, müzik çevrelerinde saygın bir yer edinmeyi başarmıştı. Bugüne kadar Hot Chip hakkındaki en yerinde yorumu, The Guardian gazetesinde çıkan bir yazıda ZÜLAL okudum. Leonie Cooper imzalı KALKANDELEN yazıda, görünüşleri itibarıyla kimya öğretmenliği bölümünde kzulal0?yahoo.com okuyan öğrencilere benzetilen grup üyelerinin yaptığı müziğin elektronikaya ruh kattığı yorumu yapılmıştı. Bu yorumu beğenmemin nedeni, Hot Chip’in albümlerindeki özü ortaya koymuş olmasıydı. Çoğu zaman metalik seslerin oluşturduğu ruhsuz bir müzik olarak düşünülen elektronika, son yıllarda öne çıkan bazı müzisyenler sayesinde (Burada özellikle LCD Soundsystem’i, Apparat’ı ve Burial’ı anmak gerek), bu tanımlamanın çok ötesine geçti. Hot Chip ise, akılcı/esprili şarkı sözleri ve yenilikçi soundu ile bu gelişime önemli katkılarda bulundu. “The Warning”e göre daha sert ve hızlı bir soundu olan “Made In the Dark”ta, şaşırtıcı bir şekilde üç güzel balad da yer alıyor. Albüme adını veren şarkıda piyanoya eşlik eden Alexis Taylor vokali, adeta Antony Hegarty’i anımsatırcasına dokunaklı. Yavaş ritimli diğer iki şarkı, blues esintileri taşıyan “Whistle For Will” ve kapanış şarkısı “In the Privacy of Our Love”. Bu şarkıların, albümün başlangıçtaki enerjisini azalttığını, bu yüzden bir dancetronica albümüne uygun olmadığını düşünenler çıkabilir. Ayrıca, albümde Hot Chip’e uluslararası alanda ün kazandıran “Over and Over” ve “Boy From School” kadar güçlü hitler de yok. Fakat buna karşın, rock’la flört eden “Shake A Fist”, “Ready for the Floor”, “Hold On” ve “Don’t Dance” gibi şarkıların, beklenen Hot Chip rüzgarını estireceğini söyleyebiliriz; çünkü bu şarkılar çalarken yerinizde durmanız olanaklı değil. Kısacası, grup, bu defa dinleyenlerin hem neşeyle dans edilebileceği hem de kendilerini piyanonun romantizmine bırakabileceği bir albüm yapmış. Hot Chip’i bir süredir yakından izlememe neden olan faktörlerden birisi de, bugüne kadar yayımladıkları videolardaki yaratıcılık. YouTube’da arama yapıp grubun videolarını izlerseniz, şarkılarında da var olan ve akılla gülmeceyi bir araya getiren maceracı arayışa tanık olmanız mümkün. İşte modern müzikte heyecan yaratan şey tam da bu! ? MICHAEL JACKSONTHRILLER Pop müziğin yaşayan efsanesi Michael Jackson’ın rekorlara doymayan “Thriller” albümünün 25. yıl özel versiyonu, çok şık bir ambalajla müzik marketlerde yerini aldı. Bugün 40’lı yaşlarında olanlar, 25 yıl önce Michael Jackson’ın “Thriller” albümü yayımlandığı gün belki de tarihi bir olaya tanıklık ettiklerinin farkında değillerdi. “Thriller”, müzik dünyasında epeyce gürültü koparmıştı, ama 25 yıl sonra hala tüm zamanların en çok satan albümü olacağını o zaman öngörmek pek de mümkün değildi. Dile kolay; bugüne kadar 104 milyonu aşkın kopyası satılmış. Aradan geçen zaman içinde Michael Jackson, hem fiziksel hem de manevi anlamda değişimler geçirdi. Estetik ameliyatlar sonrasında onu ilk tanıdığımız görüntüsünden eser kalmadı; adeta başka bir insan oldu. Yaşadığı skandallarla oldukça yıprandı, hatta müziği bırakıp köşesine çekildi. Ama artık adı tam arşivlere gömülmek üzereyken, birden “Thriller”in 25. yılı dolayısıyla yeniden ortaya çıktı ve yeni şarkılar yazdığı müjdesini verdi. “Thriller” gibi bir albümü bunca yıl sonra yeniden anlatmak çok da anlamlı olmayabilir; çünkü içindeki şarkıların hepsi artık pop müziğin klasikleri arasında. Fakat 25. yıl özel versiyonunun , unutulmaz “Thriller”, “Beat It” ve “Billie Jean” videolarıyla ve Michael Jackson’ın Emmy adayı muhteşem “Billie Jean” performansının bulunduğu “Motown 25:Yesterday, Today, and Forever” özel televizyon şovunun görüntülerini de içeren bir DVD ile birlikte yayımlandığını belirtmek gerek. Bu nedenle, özellikle koleksiyonerler için kaçırılmayacak bir çalışma.. Ayrıca bu özel albümde, beş şarkının yeni miksleri de bulunuyor. Bunlar, Kanye West remiksi ile “Billie Jean”; “Wanna Be Startin’ Somethin’ ” parçasının Akon remiksi; “Beat It”in Fergie ile seslendirilen yeni versiyonu; “The Girl Is Mine” ile “P.Y.T.” (Pretty Young Thing)’in will.i.am miksleri ve orijinal “Thriller” albümünden Michael Jackson tarafından yeniden mikslenen, daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış “For All Time” adlı şarkı. Elbette remiksleri beğenip beğenmemek öznel bir değerlendirmedir, ama bana sorarsanız, albümdeki remiksler ilginç ya da heyecan verici değil. Moda diye her şarkıya rap katmaya kalkınca olmuyor tabii. Neyse ki, albüm, şarkıların orijinalleriyle birlikte yayımlanıyor. Michael Jakson’ı beğensek de beğenmesek de, özel hayatında yaptıkları nedeniyle eleştirsek de, pop müzikteki başarılarını ve “Thriller”ın önemini yadsımak olanaklı değil. RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com