Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 07 12/9/07 17:02 Page 1 CUMARTESİ EKİ 7 CMYK 15 EYLÜL 2007 CUMARTESİ 7 İnatçı ve büyük bir Patlayan bir yanardağa döndüm Demir Demirkan’ın hayatınızdaki yeri ve önemi nedir? Müzikaliteniz de değişti Demirkan ile değil mi? “Önce eski problemli kız çocuğundan söz edeyim biraz. Şarkıları ne kadar hit olsa da, albümleri milyonlarca satsa da, o ilk iki albümdeki kız çocuğu pek kendini seven ve kendine güvenen biri değildi. Bazı olmazsa olmazları, kalıpları ve korkuları vardı. Benim o kalıplarımı aşmamı ve kendime olan güvenimi kazanmamı ilk sağlayan insan Demir’di. Yani yanardağ gibi düşünürsem kendimi, birden patlayan bir yanardağa döndüm. Kendi içimden alevlerim ve lavlarım çıktı. Ve onlar, birlikte ürettiğimiz ilk albüm olan ‘Sertab Gibi’yi doğurdu. O değişim, aslında içimde sakladığım esas özümdü. O yüzden de ‘Sertab Gibi’ adını koydum zaten albüme. İşte o özü benden alıp çıkarabilecek tek güç var, sevgi ve aşk. O albüm bir aşkın başarısıdır. Beni dile getiren, bana kendi gücümü yeniden hatırlatan bir aşkın... O yüzden hayatım boyunca Demir’in bende yarattığı bu etkiyi ve desteği unutamayacağım. Ona çok şey borçluyum gerçekten.” Önceleri pop yapıyordunuz. Sonra caza, elektronik müziğe, klasiğe kaydınız. Şimdi de türküler var. Başka nasıl göreceğiz sizi acaba? “Kaymadığım tek bir yer var, o da arabesk. Onunla da hiç alakam yok gerçekten çünkü ruhumuz örtüşmüyor. Ben kendime ağlamamak ve hayatta dik durmak hissiyle yaşıyorum. Öldüm, bittim, kader falan diyebilecek bir kadın değilim.” Bodrum’a yerleştiniz. Hayatınıza dair yapmayı planladığınız başka yenilikler var mı? “Açıkçası Demir’in ve benim bir tutkumuz da deniz. Demir kaptan zaten. Onun en büyük hayali deniz üstünde yaşamak. Bir tekne hayalimiz var. Hafiften yapmaya da başladık. Önümüzdeki yıl evimizi tekneye taşıyacağız ve orada yaşayacağız. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde de mutlaka bir okyanus geçmek istiyoruz. Birlikte yapmak istediğimiz böyle hayallerimiz var ve bunlar hiç bitmiyor.” ŞİRİN GÜVEN ego sahibiyim Suya resim yapmak gibi... Albümün adı Painted On Water. Nereden geliyor bu isim? “Simyacı gibi düşünsek, biz birçok şeyi biraraya getirip bir maden oluşturmaya çalışıyoruz. Ortaya bir şey çıkacak sonuçta. Ebru sanatının anlattığımız öyküyle çok örtüştüğünü gördük. Çünkü aslında bu yaptığımız şeyin gelip geçici olduğunu biliyoruz. Suya resim yapmak gibi yani. Her şeyi bir araya getiriyorsunuz, tüm renkleri topluyorsunuz ama su çok kaygan, hemen uçup gidiyor. Zaten öyle de olmalı. Sonuçta biz yaptığına tapan insanlar değiliz, yaptığımız şeyin bizden çıkıp gitmesi gerekiyor. Bu nedenle projeye ‘Painted On Water’ (Ebru) adını koyduk. Kendi isimlerimizi koymaktansa, bir isimle anılmasını istedik. Hem belki de albümden keyif alanlar, merak edip ebru sanatını da araştırabilir. Arkadaki öyküyü de takip edenler olabilir. Biz onlara bıraktık bunu, onlar bizi keşfetsin.” Sertab Erener, bu Eylül ayı içerisinde birbirinden güzel iki ayrı projeyle karşımıza çıkıyor. Kariyerinin 15. yılına geçtiğimiz Salı akşamı Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda olağanüstü bir konserle nokta koyan sanatçı, şimdi de bambaşka bir iş için kolları sıvadı. ‘Otobiyografi’ isimli özel konserle, sadece 15 yıllık müzik geçmişini anlatmakla kalmayıp, yaşamının kapısını da aralayan Erener; yolunun kesiştiği insanları, aşklarını, sevinçlerini ve üzüntülerini de sevenleriyle paylaştı. Erener; Sezen Aksu’dan Levent Yüksel’e, Nil Karaibrahimgil’den Demir Demirkan’a, Fahir Atakoğlu’ndan Özge Fışkın’a, Sabri Tuluğ Tırpan’dan Murat Uncuoğlu’na ve Aytekin Kurt’a kadar yaşamına girip çıkmış pek çok ismin de eşlik ettiği konserin ardından Amerika yollarını tuttu bile. Üstelik oldukça büyük ve önemli bir amaç uğruna: Grammy Ödülü. Türkülerle Türkiye’nin bir portresini çizecek sanatçı, Demir Demirkan ile birlikte yedi ayrı bölgeden seçtikleri 14 türküyü İngilizce olarak seslendirecek. Albümün adı da bize özgü bir sanat olan ebru anlamına gelen ‘Painted On Water’ konulacak. Caz ve fusion müziğinin dünyaca ünlü müzisyenleriyle kaydedilecek albümle Grammy’e aday olacağız. Demir Demirkan ve Norah Jones’un Grammy ödüllü ilk albümünü ‘Come Away With Me’nin prodüktörü Jay Newland yapacak. Sertab Erener’i Grammy yolları için Amerika’ya gitmeden önce yakaladık. Geride kalan 15 yıldan, yeni projesinden, yaşamından konuşmak için... Daha çok mutluluk.. 15 yılı birkaç cümleyle özetlerseniz, neler söylerdiniz? Nereden, nereye geldiniz? “Nereden nereye geldiğimi müzik kariyerimle ilgili değil de, kendi içsel gelişimimle ilgili açıklamak istiyorum çünkü bu benim daha çok önemsediğim bir konu. 15 yıl önce, korkuların yönettiği, kaygıların olduğu, hayatı bir yük gibi taşıyan bir kız çocuğuydum. Bu süreçte kendimi iyi yönde geliştirdim. Müziği de bu gelişimin bir parçası olarak görüyorum. Mutluluğumun nerelerde olduğunu bulmaya yönelik bir yolculuğa çıktım. Kendi bireysel yolculuğum beni yaşamı mutlulukla, heyecanla ve sevgiyle kavrayabilecek bir kadın haline dönüştürdü.” İleriki 15 yıl içinde nasıl bir Sertab Erener portresi çizeceksiniz? “Daha çok mutluluk ve kendini anlama; daha az korku ve daha doğru seçimler olacak. Kısaca yola devam edeceğim.” İki kişilik bir öykü Türkülerimizi İngilizce seslendireceksiniz. Nasıl böyle bir şeye karar verdiniz? “Bu soruyu cevaplarken tekil şahıs kullanmayacağım çünkü bu iki kişilik bir öykü. Demir Demirkan bu projenin mimarlarından biri. Eurovision başarısından sonra şöyle bir şey farkettik. Eurovision başarısı, bu topraklardaki insanları olağanüstü ve hatta abartılı bir mutluluğa götürdü. Bu mutluluğun aslında bizim bir tarafımızın ne kadar eksik olduğuyla ilgili olduğunu düşündük. Kahramanlarımızın ve başarı öykülerimizin ne kadar yetersiz olduğuyla... Reaksiyonun fazlalığı bizim doymadığımız anlamına geliyor dedik. 3 Grammy almış sanatçımız, 10 Oscar’lı filmimiz olsa; ben Eurovision birinciliğinden döndüğümde beni F16’lar karşılamazdı herhalde. Peki bu eksiklik nereden kaynaklı? Biz kendi ürettiğimiz, bize ait olan hiçbir şeyi markalaştıramadık. Beyaz ırk, yüzyıllardır kendi kültürünü ve dilini yaymak için diğer ırkları yok etti. Sömürgecilik zamanına bakarsak, aslında bu bir kültürler savaşı zaten. Ancak biz bu savaşın içinde olmadık hiçbir zaman. Osmanlı topraklarına baktığımızda çok hoşgörülü olduğumuzu görüyoruz. Hiçbir kesimin kendi inanışına ve kültürüne müdahale etmeyen ve onları bu konularda özgür bırakan bir politika güdülmüş. İngilizler’in Avustralya’ya yaptığı gibi kendi dilimizi ve dinimizi empoze etmemişiz biz. Bu fikirle yola çıkmış bir yerden geldiğimiz için de, dünyada tabii ki sayılı ikiüç markamız var. Böyle bir iddia ile yola çıkmış ne müziğimiz var, ne de sinemamız... Oysa, müzik ve sinema adına olağanüstü kaynaklarımız var aslında; çok önemli kahramanlarımız var. Bir Atatürk filmimiz yok mesela. Oysa dünyanın bütün liderlerinin filmleri, dört bir yanda gösterilmiş, satılmış, insanlara ulaşmış ve markalaşmış. Bizim binlerce kahramanımız ve pek çok mitolojimiz olmasına rağmen; bunların hiçbirinin filmi yapılmadı. Biz de Demir ile bu ihtiyaçtan yola çıkarak ne yapabiliriz diye düşündük. Müzik alanında Sezen’in bestelediği ve Tarkan’ın söylediği birkaç örnek var ama bunlar yetmez bir ülkeye. Yetmemeli daha doğrusu. Sonuçta bizim çok güzel bir kökümüz var: Anadolu. Bu topraklarda olağanüstü güzellikte pek çok türkü ve melodi var. ‘Ha Bu Diyar’ ve ‘Madımak’ gibi. Ninnilerimiz bile çok güzel bizim. Demir’le oturduk ve binden fazla türkü taradık. Seçtiğimiz türkülerle, bu albümden sonra ikiüç albüm daha hazırlayacağız. İlk 14 türküyü ilk albüm için kendimizce yorumladık. Bu türküleri dünyaya sunacağımız için İngilizce yapalım dedik. Çünkü ben dünyada altın kuralın, yani İngilizce kullanmanın, işlediğine inanıyorum. Bu nedenle evrensel dili kullanmaya karar verdik. Ayrıca bir şarkıda söz dili kullandığımızda, o sözün ne anlama geldiğini anlatamazsak olmaz. O zaman niye sözlü müzik yapalım ki, enstrümantal müzik yaparız. Ama ben şarkıcıyım, benim söz diline ihtiyacım var.” ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Sezen Aksu’nun hayatınızdaki yeri nedir? “Starlık müessesi nasıl işler, nerelerde kara delikler vardır, insan nerede kendini kaybeder ya da nerede kaybetmemeli gibi soruları Sezen’den öğrendim hep. Sezen o kadar kendini bilen bir insan ki bütün bu starlık müessesesinin çok üstünden bakıyor. O allı pullu dünya içerisinde sade kalabilmeyi başarıyor. Benim Sezen’den en büyük öğretim bu oldu aslında. Hatta hayattaki en büyük öğreti oldu. Bir yerlerde hitler, şan, şöhret, kalabalıklar, alkışlar var ama aslolanın bu olmadığını gördüm. Zaten küçüklüğümden beri bunun peşine düşen biri değildim. Belki de o yüzden buluştuk Sezen’le. Biz hala dostuz ve oturup saatlerce hayattan, felsefeden, varoluşumuzdan, bir çiçekten ya da aşktan keyifle muhabbet ediyoruz” Sahnede görsellik için profesyonel yardım alıyor musunuz? “Ben yönlendirilemeyecek kadar inatçıyım ve büyük bir ego sahibiyim. Böyle büyük laflar ediyorum ama bir tarafım da çok keskindir benim. Bir elbisenin orası, burası ya da rengi hakkında tabii ki fikir soruyorum bazen. Ama benim yaşamımın önemli adamlarını, kariyerimi, kendi bireysel kararlarımı birilerinin yönlendirmesi bence yanlış. Zaten ben ona izin verebilecek biri değilim.” Sizin etkilediğiniz isimler oldu mu? Sizinle birlikte çalışmış, arkanızdan çıkıp başka şeyler yapmış pek çok kişi var. “Çok doğal bir süreç bu. 15 yılda birlikte müzik ürettiğim pek çok insan geldi geçti. Mesela Emre Altuğ, Göksel ve Özge Fışkın benim vokalistimdi. Şu an kendi kariyerlerinde iyi noktalarda olan eskiden birlikte çalıştığım birçok insan var. Ben de Sezen’le birlikte çalışmıştım. Sanırım bu böyle bir süreç. Böyle olması da çok güzel zaten.” ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ‘Yılın En İyi Albümü’ Süreç nasıl gelişti? “Fikrimizi devlete sunduk, devlet de bize güvendi ve bizi destekledi. Kültür Bakanlığı Tanıtım Fonu, maddi destek sağladı. Bu desteğin gücüyle de büyük bir organizasyona giriştik. Alan Pasqua, Mike Stern, Al Di Meola. Kai Eckhardt, Dave Weckl ve Trilok Gurtu gibi yan yana gelmesi çok zor olan, dünyanın önemli müzisyenlerini bu proje için bir araya getirdik. Bu müzisyenler bu müziği en iyi şekilde yorumlayacaklar. Bu ay içerisinde Los Angles’ta bir stüdyoda seçtiğimiz 14 türküyü onlarla birlikte kaydedeceğiz.” Yeni yazılan sözler nasıl oldu? Neler anlatıyor? “Aşktan, hayattan söz ediyor. Bildiğimiz popüler şarkıların üzerine yazılan sözler gibi sözler bunlar.” Bu parçaları duyduğumuzda türkü olduklarını anlayabilecek miyiz? “Bazılarını evet, bazılarını ise hayır. Bazı türkülerimiz, söylenişi ve yorumlanışı ile bambaşka bir hale geldi çünkü.” Türküleri neye göre seçtiniz? Genel bir Türkiye portresi çıkarmaya gayret ettiniz mi? “Evet. Türküleri bölge bölge dinledik ve 7 bölgenin her birinden ikişer türkü seçtik. ‘Ha Bu Diyar’, ‘Madımak’, ‘Kaşık Havası’, ‘Dandini Dandini Dastana’, ‘Sallasana Mendilini’ gibi” Albümle Grammy Ödülleri’ne adaylığınızı koyacaksınız... “Evet, çok güvendiğimiz bir proje olduğu için gerçekten başvuracağız. Aslında bunun da fikir babası Fahir Atakoğlu. Bir söyleşisini okumuştum, son çıkardığı albümü için Grammy ile ilgili bir çalışması varmış. Biz de bunun üstüne biz niye yapmayalım ki dedik. Fahir hemen ‘Tabii Sertabcığım’ diye başladı anlatmaya: ‘Formlar böyle. Grammy.com adresine girersen olur’. Bir baktık, gerçekten olabilecek bir şey. Şimdi albümün bitmesini bekliyoruz. Kuralı gereği albümün Amerika’da çıkması lazım o yüzden Amerika’da yayınlayacağız albümü. Grammy’de hangi daldan aday olacağına da siz karar veriyorsunuz.” Biz hangi dalda aday olacağız peki? “Albüm tam olarak bitince şekillenecek aslında. ‘Yılın En İyi Albümü’ adayı bile yapılabilir. Sonuçta ne iddia taşımak istersen, onu yapabiliyorsun.” Fotoğraf: VEDAT ARIK Evde oturan bir çift olduk Müzikle seyahat etmek Bodrum’a taşınmamızın tek nedeni Demir. Ben de onun bu hissini ve ihtiyacını paylaşan biri olduğum için onun yanındayım. Laf arası bazı büyük adımları Demir’in sayesinde de atmıyor değilim. O, şehirden uzaklaşmak istiyordu. Beni de gerçekten şehir insanı olmadığımıza dair ikna etti. Biz zaten evlerinde oturan bir çift haline geldik. Gece çıkmalar, barlar, onlar, bunlar gibi yaşamsal ihtiyaçları olan insanlar değiliz. Demir, her ne kadar rock müzik yapan, sert duruşlu müzisyen imgesinin altında duran biri olsa da, hayattan beslendiği yerler oralar değil. Artık biz büyüdük. 2022 yaşlarında rock müzik yapan insanlar için o siyah boyalar, içmeler, kendini kaybetmeler bir beslenme şekli olabilir ama bizde öyle değil tabii. Zaten dünyadaki bütün rock müzik grupları o hale geldi. Mesela Red Hot Chili Peppers, artık meditasyon yapıp, yeşil çay içerek konsere çıkıyor. Yani insan içte büyüdükçe, kendini hırpalayan şeylerden uzaklaşmaya başlıyor. Böylece de beslendiği yerler değişiyor. Artık pop yapmıyorum diyebilirim. Popun kendi matematiği vardır. O matematikte de müzik bir araçtır. Kötüleyerek söylemiyorum bunları. Pop beklentili bir müzik, çoğullar beğensin müziği. Bir süre sonra, bu müzik senle örtüşmemeye başlıyor çünkü sen biraz daha derinleşmiş oluyorsun. O dönemde de çoğullara uyan bir şey üretmek içinden gelmiyor. O zaman da müziğin artık yavaş yavaş daha sofistike bir hal alıyor. Böylece çoğullara değil ama sana yetecek ve seni mutlu edecek bir noktaya geliyor. Mesela ben şu an İngilizce türkü projesiyle, kariyerimi dünyaya yaymaya yönelik bir yerin başlangıcındayım. Sonuçta ben Türkiye’den çıktım ama kendimi de büyütmeliyim. Buradaki sıçrayışlarım bence taşmalı. Benim isteğim Japonya’dan Avustralya’ya, Amerika’dan Avrupa’nın her hangi bir yerine müziğimle ve toprağımla seyahat etmek.