19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 10 12/9/07 17:30 Page 1 CUMARTESİ EKİ 10 CMYK 10 15 EYLÜL 2007 CUMARTESİ rih Ta B ERDOĞAN AYDIN ilindiği gibi Tarihçe’de, arada bir tarihin mantığı, anlamı, istismarı, bilinci gibi konulara değiniyorum. Tarihçilik çok büyük önemi kadar istismar edilmeye de en uygun bilimlerden biri. Onu toplumu ileriye taşımak için de kullanabilirsiniz, geçmişin yanlış bilinciyle gericileştirmek için de. Bu bağlamda, geçen ay Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu’nun Türk Tarihinde ve Kültüründe Avşarlar Sempozyumunu Açış Konuşması, gecikerek de olsa irdelememi zorunlu kılıyor. Anımsanacağı gibi Halaçoğlu, Kürtlükteki “yapısal Türklükten”, Kürt Aleviliğindeki “maalesef Ermenilikten” sözettiği bu konuşmasının basına yansıması üzerine büyük tepki ile karşılaşacaktı. Bunun üzerine, yanlış anlaşılmaktan konuşmasının çarpıtıldığına, Kürdoloji Enstitüleri kurulmasından yana olduğundan ırkçı olmadığına varan açılımlarla tepkileri göğüslemeye çalışacaktı. Ancak, “Bütün Kürtler Türkmen’dir ya da bütün Alevi Kürtler, Ermeni kökenlidir demedim. Bu oran Kürtlerin yüzde 30’u kadardır… 1915’te sürülmemek için Müslümanlığa geçen Ermenilerin sayısı 1920’lerde 100 bin kadardı...” diyerek esas tezini sürdürecekti. Bu arada eleştirileri “linç kampanyası”, eleştirenleri de “Kripto Ermeniler” olmakla suçlamak gibi “belden aşağı” vuruşlar yapmayı ihmal etmeyecek, “TTK soykırım iddialarına karşı kale olarak durduğu” için, “beni görevden aldırırlarsa çok önemli bir kale kaybedilmiş olur” diyerek hepimiz adına kendisine yüklediği stratejik misyonun da altını çizecekti. Tabii bu arada “devlet bu kişileri (dönmeleri) ev ev tespit etmişti. Listeleri elimde. Devlet isterse açıklarım…” diyerek aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmeyecekti. Tarihçi olmanın e ç sorumluluğu Bu yaklaşımın yurtta ve cihanda sulh olasılığını daha da baltalayacağı açık. Gerçekler hilafına yapılacak böylesi Türkçü (ve üstüne üstlük Avşarcı) koşullandırma ortamında, içerideki birliğimizin askeri yöntemler (ve İslamcılaştırma) dışında daha da olanaksızlaşacağı bir yana, hem toplum olarak gerçeklikle bağımızı hem de ülke olarak dünyadaki inanılırlığımızı daha da yitirmemiz kaçınılmaz. TARİHİN İDEOLOJİK İSTİSMARI “Çarpıtılma” iddiası nedeniyle TTK sitesinden konuşmasının orijinaline baktım. Evrensel değerler ölçeğinde, aldığı tepkiden daha da fazlasını hakettiğini görmek açısından herkes bakmalı. Halaçoğlu bu konuşmasında, “Avşarcılık mı yapıyorsunuz, etnik bir çatışmaya meydan verecek bir araştırma içerisinde misiniz?..” eleştirisi karşısında, “insanların kimliğine sahip olması veya kimliklerini öğrenmeleri kadar güzel birşey yoktur” şeklindeki meşru bir açılımı kendine dayanak yapıyor. Ancak o, bu açılımı genel bir kural olarak değil, sadece Avşarlar özgülünde, yani çifte standart bir yaklaşımla dillendiriyor. Nitekim kendini ait hissettiği Avşarlara tarih ve güncellikte pozitif ayrımcılık yaparken, Kürtlerin de, aynı ölçüye dayanarak “kimliğine sahip olma” talebinde bulunabilmelerine karşı, tam tersi negatif bir ayrımcılık yaparak tepkiyle karşılanan “açılımı” yapacaktı: “Bugün mesela Türkiye’de bir Kürt sorunu vardır deniyor. Araştırmalarımızda şunu gördüm ki; pekçok Kürt dediğimiz insanlar Türkmen asıllı. Yapısal olarak söylüyorum” diyecek ve belli ki hızını alamayıp adeta “dökülecektir”: “Ama bununla beraber bir şey daha ifade ediyorum. Bunlar fantezi değil. Söyleyeceğim şey bugün Kürt olarak bilinen, hatta hatta şöyle söyleyeyim KürtAlevi olarak bilinen birçok insan da maalesef Ermeni dönmeleri.” Böylece Kürt sorununun olmadığı ve olamayacağını, Kürtlerin pek çoğunun zaten Türkmen birçoğunun da Ermeni dönmesi olması iddiasıyla “ispatladığını” düşünmenin rahatlığıyla; “Dolayısıyla Avşarları araştırmak ve kim olduğunu ortaya koymak bir ayırım veya bölücülük olarak görülmemeli. Tam aksine Türk milletinin kendi özüne dönüşünü ve kendisini tanımasını sağlayacak bir araştırmadır” diyecek ve ardından Turancı arka planını dökecektir: “Sonunda Türk devletleri birlik haline gelecekler. Bütün dünyanın korktuğu da budur. Türk kelimesinin arkasında hiçbir zaman duramazlar.” Bu yaklaşımla, Cumhuriyet sonrası ilan edilen, vatandaşlık ve hukuki bağ eksenli yaklaşımın reddedilip, ırkçı ve Turancı bir Türkçülük inşa edilmeye çalışıldığı açık. Esasen onun Avşarcı yaklaşımı da, ahlaki sorunlarla malul; çünkü Avşarlar karşısında samimi bir tutum, Avşarlara zulüm uygulamış Osmanlıcılıktan vazgeçmesini gerektiriyor (bu gerçekliğe, adına şenlik yapılan Dadaloğlu özgülünde haftaya değineceğim). Şimdilik asıl üzerinde durulması gereken şey ırkçı tutumdur. “Kürt dediğimiz pekçok insanın yapısal olarak Türkmen asıllı” ilanı, herkesin herkese karıştığı bu kavimler kapısında, pek çok Kürdün de Türkleştiği gerçeği ile birlikte ifade edilmiyorsa, açıktır ki nesnellikten uzak ideolojik bir istismar olacaktır. Üstelik Kürtlerin (Osmanlı’dan kaçıp kendilerine sığınanlar dışında), başkalarını dönüştürmek (asimilasyon) ve tercih edilmek (Kürtleşmek) için, ne ekonomik üstünlük ve devlet olanağı ne de Araplar gibi bir din avantajı var. KAMUSAL SORUMLULUK Önsel ideolojik yargılarını kanıtlamak üzere belge istismarlarıyla yapılan “araştırmayla” varılan yargıyı “maalesef Ermeni” diye açıklayan bir bilim insanının, ırkçı olmadığını özeleştiri dışında ispatlaması mümkün mü? Üstelik tüm uluslar kadar meşru bir ulusal kimlikten “maalesef” diye söz etmek, ırkçılığın fikir düzeyinden hakaret düzeyine çıkartılmasıdır ki bu, yürürlükteki Avrupa hukukunda bir insan hakları suçudur. Bir başka suç da kimin geçmişte ne olduğunun tespiti ve bilgisayarında saklanmasıdır. “Dönmelerin listeleri elimde” açıklamasıyla birlikte böyle bir şey, 1915’i, 67 Eylül 1955’i, Kahramanmaraş’ı, Sıvas’ı yaşamış bu topraklarda iddiaya konu olan halka yönelik potansiyel bir tehdittir, ki burada tarih alanı dışına çıkıyoruz. Bu bilgileri devletin kendisine sağladığı olanaklar sayesinde toplayıp bilgisayarında saklayan kişinin böyle bir niyeti olmamasının hiçbir önemi yok; çünkü bazı işler kişilerin, hatta kurumların niyetini aşar. Unutulmamalı ki durumdan vazife çıkarmak, yabancısı olmadığımız bir refleks olmuştur bu topraklarda. 90 yıl önce din değiştirmek zorunda kalmış insanları fişlemekle kalmayıp onların torunlarının çocuklarının da kaydını tutmaya devam eden bir anlayışın demokrasi çağında totaliterizm, hümanizm çağında ırkçılık dışında bir açıklaması olabilir mi? Bu bir güvenlik kaygısı değil, açık bir psikolojik savaş girişimidir; ki tarihçilik mesleği ve etiği bunun hiçbir yerine sığdırılamaz. Demokratik bir devletin, hele ki bilim insanının “dönme” kaydı yapmayacağı bir yana, dönmelik takibi, her ülke ve tarihte hep zehirleyici olmuştur. Böyle bir yaklaşım potansiyel düşmanlar üzerinden kendini inşa eden anti demokratik zihniyet göstergesi dışında açıklanamaz. Kendini yurttaşın haklarıyla değil onlara dayatılacak yargılarla bağlayan bir siyaset ve “bilim” anlayışı, sadece Nazi Almanyası’nı değil, örneğin 1978 Maraş’ında evlerini faşist milislerin saldırısı için kırmızı çarpıyla işaretlenmiş bulan insanların acılarını da anımsatır bu topraklarda. Neresinden bakılırsa bakılsın trajik bir durumla karşı karşıyayız. Çağdaş insanlık değerlerinin biricik referans olması gerektiği bir ortamda, bir kamu görevlisinin yüzyıl öncesi yaşanmış bir facianın mağdurlarının torunlarının çocuklarının fişlerini tutması tek kelimeyle korkunçtur. Dolayısıyla bilgisayarda kayıtlı bilgilerin açıklanması bile gizlenmesinden daha evladır. Yapılması gereken asıl iş ise, bu kayıtlardan dolayı tüm demokratik kamuoyundan özür dilemek ve o kayıtları rezervsiz imha etmektir. Bu bir yana, “100 bin civarında Ermeni’nin Alevi Kürdü olduğu” iddiası da, Ermenilerin sanıldığı kadar çok katledilmediği iddiasını kanıtlamaya çalışırken, bu kadar büyük sayıda insanın bir anda din ve kimlik değiştirecek denli büyük bir korku ve travma yaşadığı gerçeğinin de ifşa edilmesi değil midir? Kamusal güvence ve meşruiyetçe desteklenen ve sözlerini tüm yurttaşların duygu ve haklarını gözeten bir yerden kardeşliğimize katkı yapmak yükümlülüğüyle kurmak zorunda olan TTK’nın Başkanı, herhangi bir tarihçi veya siyasetçiden çok daha ağır bir sorumluluğa sahiptir. Dolayısıyla onun sözlerine, herhangi bir tarihçi veya siyasetçiye yapacağımız gibi gülüp geçemeyiz. Irkçı önyargıları olmayan bir devlet politikası, böylesi açıklamalar yapan kamu görevlisini görevinden almak zorundadır. Çünkü demokratik bir devletin kurumları, kendine vergi veren yurttaşların bir kesiminin kimliğini sorgulatan çalışmalara destek olamaz, böyle yapan görevlileri temsilci yapamaz. eaydin?cumhuriyet.com.tr ‘BUNU BEN BİLE UYDURMAM’ Tarih Vakfı eski ve yeni yönetim kurulu üyesi akademisyenlerin ortak açıklamasında da belirtildiği gibi, “Tarihçilerin birincil görevinin mesleklerini kötüye kullanmamak” olduğundan hareketle, Halaçoğlu’nu öncelikle, “tarihçi olmanın sorumluluğuyla ha reket etmeye çağırmak” gerek. Ünlü (ve muhafazakâr) tarihçi G. R. Elton’un lisans düzeyinde tarihçi adaylarına öğretilen şu sözünü Halaçoğlu’nun da aklında tutması gerek: “Geçmişin hemen her yorumu için, bir yerlerde mutlaka bazı belgeler vardır. Yeter ki, diğer belgeler görmezden gelinsin.” Bilineceği gibi Kürtlerin aslında Türk olduğu tezinin ilk malum versiyonu, kendilerini Kürt sananların, karda yürürken kart kurt diye ses çıkartan Türkler olduğu şeklindeydi. Bu anlatıya ilişkin en çarpıcı yorum ise, “Bunca yıllık mizahçıyım, bunu ben bile uyduramam” diyen Aziz Nesin tarafından yapılacaktı. Tarihçilerin ortak bildirisinde de açıklandığı gibi, “TTK Başkanı’nın, üzerine kelam ettiği milliyetçilik ve etnisite çalışmalarının son 30 yılından da habersiz olduğu anlaşılmakta … Bunların başında, ulusal ve etnik kimliğin dinamik, değişken ve en nihayetinde öznel bir durum olduğu bilgisi yer alır. Kimlikler tarih içinde değişir, dönüşür, farklılaşır. O nedenle bazı Kürt aşiretlerinin uzak geçmişte Türkmen kütlesi içinde görünmesinin, kimlik bakımından bir anlamı yok. Onlar bugün kendilerine ne diyorlarsa, hangi dili konuşup aidiyetlerini hangi çerçevede açıklıyorlarsa, odurlar.” Dolayısıyla bugün kendisini Kürt olarak tanımlayan aşiretlerin bir bölümünün 500 yıl önce kendilerini Türkmen olarak tanımlıyor oldukları iddiasından hareketle “objektif” olarak bugün de Türk oldukları iddiası bilimsel değil, olsa olsa ideolojik, ırkçı bir yaklaşım. “Eğer bu tutumu esas alırsak, bugün kendisine ‘Türk’ diyen yüz binlerce insanın üçdört kuşak öncesinde kendisini başka etnik kimliklerle tanımlayan kişiler olduğu dikkate alınırsa, onların eski mensubiyetlerini esas alan çeşitli milliyetçiliklerin de onları ‘geri çağırmasını’ doğal karşılamak gerek. Nitekim Todor Jivkov döneminde Bulgar hükümeti benzer bir tutum takınarak, kendisine ‘Türk’ diyen insanlara, ‘Siz aslında Bulgar ve Hıristiyandınız, sonradan Türkleştiniz’ diyerek kendilerince ‘asıl kimliklerine’ geri çağırmış ve bu yönde kabul edilemez baskılar uygulamıştı. Halaçoğlu’nun bugün söylediği şeylerle bu tutum arasında yaklaşım ve temel mantık açısından hiçbir fark yoktur.” Esasen tarihe nesnellik kaygısıyla değil TürkçüTurancı perspektifle ve dünyayla kavga etmek üzere bir tahkimatla bakan bir yaklaşımın, bırakalım tarihsel gerçekliği ortaya çıkarıp başkalarını ikna etmeyi, Türkiye’yi hergün daha da ağırlaşan bir tecride sürüklemesi de kaçınılmaz. Söz konusu konuşmada da belirttiği gibi, kendisine “Türkün Türk’e propagandasını yapıyorsunuz” diyenlere karşı verdiği yanıt da bunu gösteriyor: “Evet öyle yapıyoruz. Önce benim halkım inanmalı bana, bu konuyu bilmeli. Yabancı toplumlarla kendi halkımızın desteğini almadan nasıl mücadele edebiliriz ? Öyleyse Türk olduğumuzu önce kendi halkımıza göstermeliyiz. Bunu öğrettiğimiz zaman dünyayla baş edebiliriz.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle