Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 04 12/9/07 17:03 Page 1 CUMARTESİ EKİ 4 CMYK 4 15 EYLÜL 2007 CUMARTESİ Konser Doğuş Çocuk orkestrası Müzikallerin usta sanatçısı Bronx’ta Parti var! 21 Eylül’de Bronx’ta 70’lerden 90’lara dek Carole Alston, Cole Fazıl Say’la aynı sahnede Porter’ın uzanan geniş bir yelpazede, kendine has giyim “Kiss Me, Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası, yarın ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say’la birlikte İstanbul Aya İrini’de Glinka, Beethoven ve Dvorak’ın sevilen eserlerini seslendirecek. Türkiye’deki konservatuvarların 1016 yaş grubu öğrencilerinden oluşan ve Türkiye’nin ilk ve tek sürekli çocuk orkestrası olan Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nın Fazıl Say’la aynı sahneyi paylaşması geleceğin sanatçıları ve usta bir müzisyeni buluşturmuş olacak. (Tel: 0 212 522 09 89, Biletler 25 YTL) Kate”i, A.L Webber’ın “Jesus Christ Superstar”ı ve Leonard Bernstein’ın “West Side Story” gibi birçok önemli müzikalde başrolde yer almıştı. Tiyatro ve müzikallerdeki başarılı performanslarının yanı sıra klasikten caz’a, gospel’den blues’a geniş bir müzik yelpazesinde çalışmalarını sürdürmekte olan Alston 21 Eylül tarihinde Akbank Sanat’ta. (Tel: 0212 245 44 60, biletix) tarzı ve saç stilleri, geniş müzik yelpazesi ve dönemin unutulmaz kilometre taşlarıyla o yılları doyasıya yaşamak ve dönemin kült filmlerinin unutulmaz sahnelerini tekrar hatırlamak için retro parti düzenleniyor. Saat 22.00’de başlayacak partide Depeche Mode, Cure, Alphaville, Duran Duran, Queen, Erasure, Michael Jackson, Madonna, Steve Miller Band, Talking Heads, Wham, CC Catch, Modern TalkingTears For Fears, Toto, Bryan Adams, Rick Springfield, Kiss, Blondie, Gazebo, SNAP!, UB40 gibi onlarca ismin birbirinden Alphaville güzel ve özel parçaları sunulacak. (Tel: 0212 293 53 98, Biletler: 12.5 YTL) Patti Smith, İstanbul’da! Müziği kadar yaşama karşı duruşu ve sanatına olan yaklaşımıyla da yaşayan bir efsaneye dönüşen zamanın en başarılı sanatçılarından biri olarak tanımlanan Patti Smith, Babylon’un yeni sezon açılışı için, Garanti Caz Yeşili Efsaneler serisi kapsamında 25 ve 26 Eylül’de iki konser vermek için İstanbul’a geliyor. Cinsiyetiyle değil sanatıyla anılmayı tercih etmiş olan Smith, 1975’ten bugüne dek pek çok kadın rockçıya ilham vermiş bir isim. Patti Smith, Avrupa’nın en önemli müzik kulüplerinden biri olan Babylon’un sekizinci sezonunun açılışına özel iki konserle İstanbul’da olacak. (Tel: 0 212 249 05 50, Biletler 78 YTL) Beethoven sonatlarının Macar piyanist Andreas Schiff’in ‘BeethovenThe Piano Sonata Volume IV’ başlıklı albümü ECM’den çıktı. Sanatçı Beethoven’in erken dönemini kapatan 4 sonatını bir restorasyon anlayışıyla yorumladığını söylemekte. acar piyanist Andreas Schiff, ECM’den çıkan ‘Beethoven Sonatlar’ kayıtları serisinin dördüncüsüyle bestecinin erken dönemini tamamladı. Bu albümde Beethoven’ın 1800, 1801 yıllarında yazdığı dört piyano sonatı seslendirilmiş. Bunların içinde Ayışığı ve Pastoral olarak tanınanları özellikle çok çalınıyor ve dinleniyor. Schiff, başta Bach olmak üzere Mozart, BÜLENT Schubert, Schumann gibi ve Avusturyalı ERGÜDEN Alman bestecilerin bulenterguden@yahoo.com yorumlanmasında uzman. Ancak ilk Beethoven kayıtlarına 50 yaşında başlaması oldukça ilginç. Bu gecikme Schiff’in Beethoven’i ne kadar ciddiye aldığının göstergesi. Müzik tarihinde benzeri bir durum da Brahms’ın senfonilerini 40 yaşından sonra bestelemesiydi. Beethoven 32 piyano sonatının ilk komple kaydını 20. yy’ın başında Arthur Schnabel gerçekleştirmiştir. Ardından Edwin Fisher, Wilhelm Kempff, Glenn Gould, Alfred Brendel, Daniel Barenboim gibi büyük piyanistler bu sonatların komple kayıtlarını gerçekleştirdi. Bunca iyi yorumdan sonra yenilerine girişmek oldukça cesaret işi. Ancak günümüzde de yaşayan birçok iyi piyanist var. Sanırım Schiff bunların içinde en önde geleni. restorasyonu bir kahramanın anıtkabiri gibi, biraz da heykel tadında. Akorların ağırlığıyla müziğin ciddiyeti artıyor. Aslında Beethoven’in tüm sonatları farklı karakterde. Hiçbir bestecinin eserleri arasında bu kadar büyük farklılıklar bulamazsınız. Yorumcu için oldukça zor bir durum. Beethoven’a kadar müziği genelde amatörler seslendirdi. Ancak Beethoven’i bir amatörün seslendirmesi neredeyse olanaksızdır. Artık müziğin derinliği, tekniğin önüne geçer, bundan dolayı yorum icranın önündedir. Beethoven’in ilk özgür müzisyen olduğu miti onun yanlış yorumlanmasına yol açmakta. Sağırlık döneminde çektiği acılar ise kulaklar için zevk haline dönüşebiliyor. Müziğin söylemi genellikle müziğin kendisiyle çelişir. Günümüzde Beethoven müziğini onun söylemi dışında algılamak oldukça zor. Beethoven’in kendi söylemiyle, daha sonra onun üzerine kurulmuş söylemler çok farklı. Piyanoforte (hafifkuvvetli) çalgısının ortaya çıkması onun bu kontrastı müziğine taşımasına yol açtı. Böylece eserleri içsel bir dinamizm kazanmıştır. Bu tarihsel durum elbette ki önemli. Ancak (Fransız devriminin oluşturduğu atmosfer içerisinde) onun ilk özgür müzisyen olduğunu söylemek abartılı bir durum. Bach’ın müziğinin daha az özgür olduğunu hiçbir şekilde söyleyemeyiz. Emre Aydın Bostanlı’da Afilli Yalnızlık albümüyle çıkış yapan Emre Aydın 21 Eylül’de İzmirli müzikseverlerle buluşacak. Aydın, 20.30’da Bostanlı Karşıyaka Açıkhava Tiyatrosu’nda vereceği konserde sevilen parçalarını seslendirecek. (Tel: 0232 464 76 95, Biletler: 20 YTL) M Caz sezonu açılıyor Caz müziğinin İstanbul’daki merkezi JC’s İstanbul Jazz Center, sezonu, Fatih Erkoç ve Kerem Görsev ile açıyor. Bu akşam JC’s İstanbul Jazz Center’in açılış Kerem Görsev gecesinde Fatih Erkoç ve Kerem Görsev Trio eşliğinde 1950’li ve 1960’lı yılların unutulmayan caz parçaları seslendirilecek. Saat 21.00’de başlayacak Fatih ErkoçKerem Görsev Trio konserinde, cazın yanı sıra pop müzik çalışmalarıyla da tanınan Erkoç, caz standartlarından soul klasiklerine uzanan geniş bir repertuvar ile müzikseverlerin karşısına çıkacak. (Tel: 0212 327 50 50, Biletler: 40 YTL) KEŞFEDİN! Schiff sonatların kaydını 20042006 yılları arasında canlı olarak kaydetmiş. Ona göre kayıt, belirli bir zaman içerisinde duyguların nasıl olduğunun belgesini oluşturmak. Müzik kayıtlarında ne bundan fazla, ne de eksik bir durum söz konusu. Yani, fotoğrafın, sizin bir dönem nasıl göründüğünüzü belgelemesi gibi bir durum. Ancak hiçbir zaman 10 yıl aynı görünemezsiniz. Bunun gibi yorumcunun eserlerle olan ilişkisi zaman içinde sürekli değişir. Duygular, düşünceler yeni boyutlar kazanır. ECM firmasının Schiff’in bu kayıtlarını bir set halinde birlikte yayımlamaması ise bana pek hoş gelmedi. Çünkü kayıtlar bitmiş durumda ve 32 sonat aslında bir bütün. Andres Schiff’in çalışı her zaman çok renkli, akıcı ve şarkı kalitesindedir. Bence bir albüm sadece yorum merak edilerek alınmamalı. Ama gelişigüzel bir icra bestecinin tamamen yanlış anlaşılmasına da yol açabilir. Schiff kompozitörlerin yaşadıkları zamanı, kültürü oldukça araştıran, tarihçi niteliği olan bir müzisyen. Albümün içindeki kitapçıkta, eserleri ne mantıkla yorumladığını oldukça detaylı anlattığı, kendisiyle gerçekleştirilmiş bir söyleşi bulunmakta. Müzikte besteci isimleri popüler olur, ama onların müzikleri asla popüler olmaz. (Birkaç parçaları dışında) Dünyaca ünlü besteci Beethoven’ın çok az bilinen 32 piyano sonatı hâlâ (müzikseverler için) keşfedilmeyi bekliyor. Ünlü piyanist ilk kez geliyor Ünlü piyanist ve orkestra şefi, Murray Perahia, Türk Musevi Cemaati’nin davetlisi olarak, Cem Mansur yönetimindeki “Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası” ile 24 Eylül akşamı AKM’de bir konser vermek üzere İstanbul’a geliyor. Geliri TOÇEV’in “Bir Şey Değişir, Her Şey Değişir” kampanyasına bağışlanacak. Bu kampanya ile Anadolu’nun ücra köşelerindeki köylerinde okula giden çocuklar için okul çantası ve gerekli kırtasiye malzemeleri tedarik edilecek. “1000 bilet 1000 çanta” sloganı ile düzenlenen konserin amacı bilet satışından sağlanacak gelir ile TOÇEV’in kampanyasına katkıda bulunmak. Sanatçı ilk kez İstanbul’da konser verecek. (Tel: 0 212 251 56 00 Biletler: 30, 50, 100, 150, 250 YTL) YANLIŞ ANLAŞILMA J. S. Bach’ın ‘İyi Düzenlenmiş Klavye İçin Parçalar’ının Eski Ahit, Beethoven’in ‘32 Piyano Sonatı’nın ise Yeni Ahit olduğu söylenir. Batı’da modernist ideolojilerin birçok dinsel motifin transferiyle gerçekleşmesi bir yana, söylemek istediğim bu sonatların ne kadar ciddiye alındığı. Schiff, sonatların çalımına bir restorasyon mantığıyla yaklaştığını söylemekte. Yani bu eserlerin zaman içinde bir şeyler kaybettiğini düşünüyor. Sözgelimi Ayışığı ve Pastoral diye bilinen sonatlara bu isimleri besteci koymamıştır. Schiff’e göre bu yakıştırmalar sonatların yanlış anlaşılmasına yol açtı. Ayışığı sonatının ünlü açılış bölümü gereksiz yere çok dingin çalınır. Schiff ise biraz daha hızlı, Bach’ın prelüdlerini anımsatan bir icrada bulunmuş. İçinde cenaze marşı olan sonat ise Bir indie rock grubunun (yani bağımsız, küçük plak şirketlerinden kzulal?yahoo.com albüm çıkararak ana akım müziğe alternatif oluşturan bir grubun) büyük bir plak şirketine geçişi, her zaman endişeli bir bekleyişe neden olur. Acaba plak şirketi albümün daha fazla satması için bazı dayatmalarda bulunacak mıdır? Bunun sonucunda grup popülerleşme yolunda bazı ödünler vermeye zorlanacak mıdır? 10 yıldır müzik serüvenini sürdüren New Yorklu grup Interpol’ün geçtiğimiz yıl büyük bir plak şirketiyle (Capitol Records) anlaşmasından sonra da yine aynı endişeler gündeme geldi. Interpol’ü yakından takip eden biri olarak, ben de bu anlaşmanın grubun kariyerini nasıl etkileyeceğini ve yeni albümün nasıl olacağını merak ediyordum. Yanıtımı kısa bir süre önce aldım: Yeni albüm “Our Love To Admire” bütün endişelerimi boşa çıkardı! ZÜLAL KALKANDELEN Interpol 3. kez aynı rotada 1998 yılında New York Üniversitesi kampusunda tanışan öğrenciler tarafından kurulan grup, önceleri Interpol adını alana kadar belli bir isimleri olmadan konserler vermeye başladı. 2001 yılına kadar olan dönemde, birkaç farklı ismi deneyerek kendi olanaklarıyla CD’ler yayımladılar. Belli bir hayran kitlesi edinip Interpol ismini aldıktan sonra, 2002 yılında bağımsız plak şirketi Matador’dan çıkan “Turn On The Bright Lights” adlı ilk albümleriyle büyük beğeni kazandılar. O yıl, New York’un sokaklarında, barlarında, hemen her yerde bu albüm, özellikle de “NYC” adlı şarkı çalıyordu. Paul Banks’in “Bu yalnız geceleri kendimi umursamaz olmak için eğitmekle geçirmekten bıktım” diyen sesi, herhalde kentte yaşayan birçok kişinin kalbinin derinliklerine ulaşıyordu. Doğrusu benim Interpol ile ilgilenmemin ilk nedeni, müziklerinin çok sevdiğim Joy Division grubunu hatırlatmasıydı. Ama The Cure’un öncesinde sahneye çıktıkları bir festivalde sergiledikleri canlı performans, Interpol’ü favori gruplar listeme dahil etmeme neden oldu. Sahneden kalabalığa yansıttıkları cezbedici karanlığa kayıtsız kalmak olanaklı değildi. (“Cezbedici karanlık da ne?” diye sorarsanız, referansım yine Joy Division olacak) Interpol, 2004 yılında ikinci albümü “Antics”i yine Matador’dan yayımladı ve bu albümle daha geniş kitlelere ulaştı. Antics, birincisine göre daha az sert bulunsa da, albümde yer alan “Slow Hands” ve “Evil” gibi şarkılar, grubun indie rock sahnesindeki yerini sağlamlaştırdı. Yıl 2007. Merakla beklenen üçüncü albüm artık raflardaki yerini aldı. Bir grubun beş yıl içinde arka arkaya aynı rotada giden üç başarılı albüm yapması, takdir edilecek bir başarıdır ve bu Interpol’ün şarkı yazmadaki ustalığının da kanıtıdır. Büyük olasılıkla bu ustalık, özellikle grup içinde uygulanan demokratik şarkı yazma tekniğinden besleniyor. Grubun dört üyesinin de her şarkıda eşit söz söyleme hakkının bulunması, hepsinin her bir şarkıya katkıda bulunması fark edilir bir dinamizm sağlıyor. Çarpıcı şarkı sözleri, yine sona eren ilişkileri, yalnızlığı ve hayatın zorluklarıyla mücadeleyi anlatıyor. İlk dinleyişte hemen dikkat çeken şarkılardan “No I In Threesome”, artık yeni bir şey denemenin zamanının geldiğini söyleyen bir ayrılık şarkısı. “Rest My Chemistry”, belki de Interpol’ün bugüne kadar yaptığı en akılda kalıcı melodiye sahip. Paul Banks’in mükemmel vokaline eşlik eden dramatik gitar sesi eşliğinde başlayan “The Lighthouse”, albümün en ilginç şarkısı. Perküsyonun yalnızca şarkının sonlarına doğru devreye girdiği bu parça, Our Love To Admire’ın etkileyici finalini de yapıyor. ÜNİVERSİTEDEN DÜNYAYA... Hipnotik bas ve gitar sesleriyle, solist Paul Banks’in Ian Curtis’i andıran yorumuyla, dramatik ve karanlık şarkılarıyla tanıyıp sevdiğimiz Interpol, bildiği yolda ilerlemeye devam ediyor. Hatta, postpunk akımını 2000’li yıllarda yeniden canlandıran gruplardan biri olan grubun, bu üçüncü stüdyo albümünde prodüksiyon ve düzenlemelerde daha ileri bir seviyeye ulaştığını söyleyebiliriz. Müziklerinde radikal bir değişim yok ama Our Love To Admire, biraz daha atmosferik, daha orkestral ve şarkılar hissedilir ölçüde klavye tabanlı. RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com