19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 03 12/9/07 17:03 Page 1 CUMARTESİ EKİ 3 CMYK 15 EYLÜL 2007 CUMARTESİ 3 Yaşamdan siyah beyaz kareler ? “Sanki küçük bir çocuğum, boynumda basit bir makine ile büyük fotoğrafların hayalini kuruyorum. Sanki her şeyi unutmuş da fotoğraflara bakarken hatırlamışım. Sanki zamanı tam tutacakken elimden kaçırmışım. Sanki bu dünyayı erkenden bırakıp gitmiş ustalarım ve hocalarım hala yanımdalar. Sanki; dünyadaki her şey bir fotoğrafa girmek için var” Merih Akoğul, 30 yıldır amatör fotoğrafçılıktan fotoğraf sanatına giden yolda, yalnızca sergiler açmakla yetinmeyip birçok öğrenci yetiştirmiş. Akoğul aynı zamanda fotoğraf kuramı üzerine de çalışmalar yapıyor. Dünyadaki herşeye objektifin ardından bakan ve “Yeryüzünde herkesin kendine ait fotoğrafının bir yerlerde gizli olduğuna inandığımdan, kendi serüvenimin büyük bir kısmı bana ait görüntüleri aramakla geçti. Kalan zamanımı da, o görüntüler karşıma çıktığında, fotoğraflara nasıl dönüştüreceğime ayırdım” diyen Akoğul, Türk fotoğrafının önemli kimliklerinden biri olarak yeni bir çalışmaya daha imza atıyor. 2000’li yıllarda çekilmiş, sergilerde görülmemiş ve hiçbir kitaba girmemiş 35 adet ‘bağımsız’ siyahbeyaz fotoğraftan oluşan ‘Sanki’ başlıklı sergisiyle Akoğul, müdahalesiz, ‘doğrudan fotoğraf’ yaklaşımıyla saptadığı fotoğrafları sanatseverlerle paylaşıyor. Nesneler, mekanlar ve insanlar arasındaki ilişkiyi, kendine özgü bakış açısıyla yeniden yorumlayan Akoğul, Türkiye’nin farklı köşelerinde tanık olduğu görüntüleri, siyah beyaz fotoğraflar üzerinden sorgulatıyor. Tureks A.Ş. sponsorluğundaki ‘Sanki’ sergisi 20 Eylül3 Kasım tarihleri arasında İstanbul Fotoğraf Merkezi’nin içinde yer alan Leica Galeri’de görülebilir. Sergi Hey Gidi Sokaklar Fotoğraf sanatçısı Mehmet Çağlarer, “Hey Gidi Sokaklar” adlı sergisiyle Kadıköy D.M.S Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluşuyor. Çoğunluğu 1980 öncesi sokak gösterilerinde, cenaze törenlerinde çekilmiş siyah beyaz ve yaklaşık yirmi otuz yıl sonrasının gösterilerinde çekilmiş renkli fotoğraflardan olmak üzere toplam yetmiş eserin yer aldığı sergi Çağlarer’in kendi kuşağını gözlemlediği ve 80 sonrasına ait kavgalarıni, mitinglerin yapıldığı, sloganların atıldığı, türkülerin söylendiği sokakların değişimini siyah beyaz ve renkli karelerle gözler önüne seriyor. Sergi, 30 Eylül tarihine dek izlenebilecek. (Tel: 0 216 545 26 26) İyimser, güçlü, politik ve imkânsızı başaran bir bienal 10. Uluslararası İstanbul Bienali için söyleyecek çok şey var... En son yapacağımız değerlendirmeyi en başa çekelim: Bu seferki gerçekten güçlü bir Bienal... Bunda kuşkusuz en büyük pay küratör Hou Hanru’nun. Hanru hem sanatçı ve yapıt seçiminde, hem mekân seçiminde, hem de bunların dışındaymış gibi görünen ama bu türden büyük etkinliklerin kente ve dolayısıyla daha çok sayıda izleyiciye yayılımı ESRA için gerekli olan “yan oluşturmada ALİÇAVUŞOĞLU etkinlik” hayli başarılı görünüyor. [email protected] İstanbul üzerine, Türkiye’nin yakın tarihi üzerine en iyi çalışmış küratörlerden biri Hanru. Öyle ki bu çalışma onun oldukça “siyasi” bir pencereden bakmasına neden olmuş; önceki küratörlerin yaklaşımını hatırlarsak (Şiirsel Adalet; Yaşam, Güzellik, Çeviriler ve Diğer Güçlükler Üstüne; Tutku ve Dalga) çok da iyi olmuş diyebiliriz. Bu bienal sadece Türkiye’nin politik İMÇ sorunlarına değil; üçüncü dünyanın, Ortadoğu’nun kısaca sorunun olduğu her bölgeye uzanmaya, değmeye çalışıyor. Hanru, pek alışık olmadığınız biçimde, politik ve estetik “ruhu” bu bienalde biraraya getirmiş diyebiliriz. AKM Vapurların Seyri Ömer Uluç, İstanbul9 adlı vapurda açtığı sıradışı sergiyle sanatı yine sanatseverlerin ayağına getiriyor. Şamanizm ve Taoizim inançlarında yer alan yeraltıyeryüzügökyüzü üçlemesinden hareketle vapurun üç ayrı katında yer alan sergi, bugün ve yarın Kadıköy, 1721 Eylül tarihleri arasında da Karaköy İskelesi’nde görülebilecek. Sergide vapurların üç katlı olmasından yola çıkarak şamanizm inancının üç öğesi olan yeraltı, yeryüzü ve gökyüzü anlatılacak. Erratum Musicale HOU HANRU Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi, yeni sezona Füsun Onur’un Erratum Musicale (Müzikal Hata) adlı sergiyle merhaba diyor. 1970’li yıllardan beri yerleştirmelerden oluşan sergilere imza atan Onur, çalışmanın içindeki öğeleri nota gibi kullanarak sessiz müzik yapıyor. Bu sıradışı sergi 6 Ekim tarihine dek görülebilir. (Tel: 0 212 252 47 00) KIRILMA NOKTALARI İstanbul Bienali’nin tarihçesine baktığımızda iki önemli kırılma noktası görüyoruz. Bunlardan ilki 1995’de Rene Block’un, ikincisi ise 2005’te Vasıf Kortun ve Charles Esche’nin küratörlüğünü üstlendiği bienaller; kısaca bienal her 10 yılda bir büyük bir değişim geçiriyor. İlkinde Block, güncel sanatın gözde ve onaylanmış sanatçılarına genç isimleri de içine katarak harmanlamış ve İstanbul’a çağırmıştı; aynı zamanda Fluxus gibi bir sergiyle de çağdaş sanatın kökenlerini sergileyerek izleyicinin güncel sanatla ilişkisini oluşturacak bir bienal modeli kurgulamıştı. Bu model o yıllarda bir gereklilikti ve ardından gelen küratörler de ufak tefek farklılıklarla Block’u takip ettiler. Rene Block’un bienalinin bugünün güncel sanatçıları için ne denli önemli olduğunu kim inkar edebilir ki? Block bugün hâlâ Türk sanatçılarla yakın bağlantı içinde, hatta Yapı Kredi’nin güncel sanat ayağının danışmanlarından biri... Gelelim ikinci kırılma noktasına. 2005’te ilk kez çift küratörle yapılan bienal Block’un alt yapısını oluşturduğu modelin dışına taşmış; hem mekânları hem de sanatçıları ile alternatif, genç soluklu, yenilikçi bir yaklaşım benimsemişti. Hatta hemen her bienalin alt temasını oluşturan “kent” bu bienalde başlığa taşınmış; sanatçılar ve elbette izleyici İstanbul klişelerini besleyen tarihsel perspektiften, bugünün yaşayan ve kaotik kentine doğru yönlendirilmişti. Kortun ve Esche sanatçıları kentin bağlamlarını inceleyen bir saha araştırmacısı rolü üstlenmeye çağırmıştı. ANTREPO TARİHE KAFA YORMUŞ BİR KÜRATÖR Rene Block uluslararası güncel sanat ortamını İstanbul’a taşıyordu; Kortun ve Esche ise bizzat İstanbul’u merkez alarak, zamanın ruhunu yakalayan isimlere ve işlere yer verdiler. Hou Hanru da Kortun ve Esche’nin açtığı bu yoldan ilerliyor; tabii bir çok farklı yaklaşımla birlikte. Ama her iki bienalde de, özellikle mekânlar bağlamında, rakı, balık şişkebap üçlüsü gibi sunulan Aya İrini, Yerebatan ve Darphane’nin artık gündeme dahi gelmediğini görüyoruz. Mekanlar artık sadece yapıtları “asmak” için kullanılan dört duvar değil; bağlama daha en baştan dahil olan, tema ile birlilke yoğrulan bir özelliğe sahip. Hanru daha önce kullanılmamış iki yapıyı bu bienale katıyor örneğin; Atatürk Kültür Merkezi ve İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ). Karaköy’deki 3 nolu Antrepo ise üç ana mekândan diğeri. Bienal bu üç ana mekanın dışında “Gecegezenler” ile birlikte 35 farklı yerde ilerliyor. Hanru’nun “İmkansız Değil Üstelik Gerekli Küresel Savaş Çağında İyimserlik” başlığıyla tartışmaya ve izlemeye açtığı bienalin, hem bu kent üzerine, hem de Türkiye’nin yakın tarihine gerçekten kafa yormuş bir küratörün elinden çıktığını yukarıda belirtmiştik; tekrarlayalım... Hanru bu kentin ve ülkenin modernleşme sürecini araştıran; seçtiği mekânlarla sanatı bizzat bu sürece dahil eden ilk küratör; ayrıca kendisini, bir kent sosyoloğu gibi konumlandırdığını da söyleyebiliriz. Hanru’nun katalog metnine göz attığımızda bu ülkenin modernlik sürecini yeniden gündeme getirmek gibi bir amacı olduğunu okuyabiliyoruz. Hanru’nun aynı zamanda bu bienalle, gerçeklikte değişim yaratabilmek için yeni vizyonlar ve öneriler üreten durmak bilmeyen bir üretim makinesi; şehrin içinde gerçekleşen bir eylem koyma biçimi oluşturmak gibi bir iddia taşıdığını da belirtmek gerek. “Kampüs”ü, Nina FischerMaroan El Sani’nin “Dünyanın Bütün Hafızası” AKM’deki ilginç işlerden bir kaçı. Antrepo bu bienalin en hareketli mekânı... Aslında hem konumlandığı yer itibariyle hem de küratörün yönlendirmesiyle mekân gerçekten de yaşamın deneyimlendiği ve sunulduğu bir yapıyı görünür kılıyor; ayrıca yüksek sesler, birbirine karışan görüntüler ve süprizler de içeriyor. Antrepo, kültürel ve politik incelemelerin temel alındığı işleri barındırmasıyla belki de bu bienalin en açık söz söyleyen yeri. Evet bu bienal kültürlere, politikalara, kimliklere, sanata dair pek çok soru soruyor... Antrepo’yu gezerken Hamra Abbas’ın, AES+F’in, Kutluğ Ataman’ın, Extramücadele’nin, Rainer Ganahl’ın, Tiyo Kimura, Rem Koolhaas’ın, Nasan Tur’un, David TerOganyan’ın, Ramazan Bayrakoğlu’nun işlerini es geçmemenizi öneririz... Atmosfer 41. Paralel Gürcistan Hükümeti’nin düzenlediği “Gürcistan Mevsimi” projesi kapsamında Türkiye’ye de gelen “Atmosfer 41. Paralel” adlı sergi adını, Tiflis, İstanbul, Roma, New York, Barselona, Tiran gibi şehirlerin üzerinde bulunduğu 41. paralelden alıyor. Sergi, Sovyet dönemi öncesi ile günümüz sanatı arasındaki ilişkiye gönderme yaparken Gürcistan’da güncel sanatın ana eğilimlerini ve bu eğilimlerin uluslararası sanat sahnesindeki güncel eğilimlerle ilişkisini gözler önüne seriyor. 10 Gürcü sanatçının resim, fotoğraf, video ve yerleştirmelerinden oluşan sergi, 20 Ekim tarihine dek Siemens Sanat’ta görülebilir. (Tel: 0 212 334 11 04) BİENAL SEYİRCİ KALMIYOR! İMÇ, Bienalin en farklı yerleşim alanı. Daha önce hiç kullanılmayan bu mekânın bizzat kendisi, burayı ziyaret eden izleyiciler için bir “iş” neredeyse. “Dünya Fabrikası” adıyla bienaldeki yerini alan İMÇ’ye yapıt serpiştirmenin diğer iki mekân kadar kolay olmadığı açık. Dokumacıların, perde dikim atölyelerinin ama en önemlisi ülkenin müzik piyasasının kalbinin attığı bu mekânın görsel malzemesi kimi zaman sergilenen işlerden daha cazip. Ama Ömer Ali Kazma’nın “Engellemeler” başlığında bir beyin cerrahını, saat ustasını, mezbahayı, seramikçiyi ve çelik fabrikasını gösterdiği videosunu kaçırmamanızı öneririz. Burak Delier’in “Parkalinç” adını verdiği ve İMÇ’de diktirdiği montları da denemeye değer. Julio Cesar Morales’in “Kayıt Dışı Ekonomi Satıcıları” adını verdiği duvar resmi, Sanja Ivekoviç’in kadınları iş başında gösteren trafik işaretleri, Ferhat Özgür’ün bulmacası, Tadej Pogacar’ın “Daspu” adını verdiği azınlıkların seks işçiliğini araştıran çalışması yine bu mekânda sizi yakalayacak çalışmalardan sadece bir kaçı. İstanbul’un dillere pelesenk olan çok kültürlü yapısını yakalamaya çalışan, dünyada olup bitenlere ve politik dönüşümlere seyirci kalmayan, kentin sanat ortamını arkasına değil yanına alan bu bienal, “iyimser” ve “güçlü”. Bir anlamda “imkânsızı” başarıyor denebilir pekala. YAKMALI MI YAKMAMALI MI? Küratörün modernlik sürecini araştırdığı en ilginç mekân Atatürk Kültür Merkezi. “Yakmalı mı Yakmamalı mı?” başlığı ile sunulan mekân, içinde sergilenen işlerden rol çalıyor adeta. Gündüz gözüyle görmeye alışık olmayanlar için müthiş bir fırsat aslında bienal. Ama en önemlisi onarımlar, ertelemeler ve yangınlar gibi bir dizi talihsizlikle karşılaşmış bu bina üzerine tekrar düşünme olanağı sunması. Bu nedenle AKM’nin içine, ruhuna sızabilen işler daha bir ön plana çıkıyor. Örneğin Erdem Helvacıoğlu’nun “Sessiz Duvarlardaki Hatıralar” başlığıyla sunulan ses yerleştirmesi bunlardan biri. Çalışma, mekânda gerçekleştirilen gösterilerin kayıtlarını ve çeşitli kişilerle yapılmış röportajların ses kayıtlarını içeriyor. Vahram Aghasyan’ın “Hayalet Şehri”, Nancy Davenport’un S ahne tozu Barışın simgesi bu kez güvercin değil tavuk ŞİRİN GÜVEN Bu günlerde Galeri Artist’te oldukça değişik bir sergi var. Koen Vanmechelen’in 30 Eylül tarihine kadar İstanbullu sanatseverlerle buluşacak; resim, heykel ve videolardan oluşan sergisinin ana kahramanı pek alışık olduğumuz cinsten değil. Sergide gösterilen her yapıt tavuklarla ilgili ve Vanmechelen, bu tavuklar aracılığıyla bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Vanmechelen, bundan yaklaşık yedi yıl önce, o zamanlar Belçika’da çalıştığı La Feuille d’Or isimli restoranın bahçesinde, restoran sahiplerinin desteğiyle bir projeye girişiyor: ‘Kozmopolitan Tavuk Projesi’. Bu projesiyle farklı ülkelerin yerel ve tanınmış tavuk ve horozlarını birbirleriyle çiftleştirerek, yeni ve bambaşka tavukların oluşmasına neden oluyor. İşe de Belçikalı tavuk ‘Mechelse Koekoek’ (Cuckoo of Malines) ile Fransızların gururu ‘Poulet de Bresse’le başlıyor. Oluşan ilk jenerasyon civcive ‘Mechelse Bresse’ adını veriyor. Daha sonra o tavuğu, İngiliz horozu olan ‘English Redcap’ ile çiftleştiriyor. Ortaya da ‘Mechelse Redcap’ çıkıyor. Onu da Amerikan ‘Jersey Giant’ ile birleştiriyor. Ardından sırayla Alman ‘Dresdner Horozu’, Hollandalı horoz ‘Owlbeard’, Meksikalı ‘Luisiana’, Taylandlı ‘Thai Fighter Hen’ ve Brezilyalı ‘Auracana’ ile çiftleştiriyor. Bunların sonucunda üretilen 9. jenerasyon ‘Mechelse Auracana’ isimli tavuğu da ‘Denizlili Karatavuk’ (Denizli Longcrawer) ile çiftleştirerek, hikayesini Türkiye’ye kadar taşıyor. Geçen Mart ayında yumurtadan çıkan 10. kuşak Denizli karması civcivlere ‘Mechelse Longcrawer’ adını veriyor. Vanmechelen, tüm bu süreç boyunca bir yandan ürettiği tavukların resimlerini, heykellerini yapıyor ve onları videoyaya çekiyor. Dünya çapında bir yetiştirme programı haline gelen ‘Kozmopolitan Tavuk Projesi’ sonucunda çapraz ırkla ortaya çıkan tavukların her yerde birlikte yaşamasını, dünya üzerindeki farklı ırkların ve türlerin barış içinde yaşamasına benzetiyor. Sergisiyle de bunu anlatmayı amaçlıyor. Farklılıklara rağmen barış içinde yaşayan insanları... Küçüklü büyüklü soyut ya da figüratif yağlıboya tabloların, hayvan portrelerinin, görmeye alışık olmadığımız desenlerde gerçek horoz ya da tavuktan yapılmış hayvan heykellerinin, suluboya tabloların, videoların ve kristal yumurtaların yer aldığı sergi 30 Eylül Pazar gününe kadar Galeri Artist’te. Vanmechelen’ın dünya barışını anlatan sergisi görülmeye değer. Çıkış Yok Gaf (Global Art Federation) adlı topluluğun sahneye koyduğu “Çıkış Yok”, bir eşcinselin bir kadınla yaptığı evlilik üzerine. Cinsel tercihlerin bireysel mi yoksa toplumsal mı olduğunu irdeleyen oyun, Serkan Öz’e ait. Kendisinin yönettiği oyunda Gözde Çetiner, Güliz Şirinyan, Ozan Ayhan’la birlikte rol alıyor. Gaf, öncelikle küresel anlamda en çok kazandıran, birer endüstri haline gelen seks ve şiddeti ele alıyor. Topluluk, küresel bir sanat birliği kurmak adına ortak dertlerimizi global bir platformda tartışma ve paylaşma amacı taşıyor. Çıkış Yok, bugünden itibaren her cuma cumartesi Gaf’ın kendi mekanında sahnelenecek. (Tel: 0 212 244 06 77)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle