Katalog

CUMARTESI 07 21/2/07 16:19 Page 1 CUMARTESİ EKİ 7 CMYK 24 ŞUBAT 2007 CUMARTESİ 7 Sis ve Gece’ye dört yıl para aradım SABİHA KURTULMUŞ Sedat (Uğur Polat) bir vizyona girdi. Biz de maddi sıkıntıları aşıp gizli servis elemanıdır. Bir “İnanamıyorum, sonunda çekmeye başladık” diye amir, bir ağabey, bir dost sevincini dile getiren Yasalar’la filmini konuştuk. olarak sevdiği Yıldırım Sinemaseverlere bir de sürpriz: Uzunca bir dönem bir süre önce öldürülmüştür. Sedat amirinin kendi sinemaya ara veren İlyas Salman da Sis ve Gece’de servisince öldürüldüğüne inanmaktadır. Bir şekilde rol alıyor... teşkilat içi çatışmada pasif duruma düşen Sedat 1998’de çektiğiniz Leoparın Kuyruğu’ndan sonra birden bir boşluğa düşer. Karısı ve sinemaya neden bu kadar ara verdiniz? çocuklarında aradığı heyecanı bulamaz. Sebebi filmden kalan borçlar; bu borcu Turgut Onu yaşama yeniden bağlayacak Yasalar, Ahmet kapamak zaman aldı. Sis ve Gece ile tutkulu bir şey gerekmektedir. O, tanışmam bundan dört yıl öncesine Ümit’in Sis ve tutkulu ilişkiyi Mine’de bulur. Ancak dayanır ve bu dört uzun yıl da film Gece’sinde gizem Mine tuhaf biçimde ortadan için para aramakla geçti. Sis ve kaybolur. Ve Sedat için, İstanbul’un dolu bir aşkı anlatıyor. Gece’ye vuruldum ve hemen Ahmet labirentlerinde bir arayış başlar. Yargısız infazlar, derin Ümit’le temasa geçtim. Ahmet önce Polisiye tutkunları “Sis ve kuşkuyla karşılamış. Hatta, benim devlet, sivilasker Gece”yi bir solukta okuyup görüşme talebimi önce ciddiye bile çatışması, azınlık almamış. Ama birgün oturduk rakı bitirmişti. Şimdi sıra sinema meseleleri de tutkunlarında. Ahmet Ümit’in 1996’da içtik Beyoğlu’nda. Ben iyi yayımlanan romanı “Sis ve Gece” hatırlamıyorum, “Benim romanım ile yanında... nihayet beyazperdede. ilgili olarak öyle enterasan cümleler kurdun Kurgusu sinemaya yatkın olan roman bir dönem ki, romanın şifresini çözmüştün” diye itirafta yönetmen Sinan Çetin’in de ilgisini çekmiş, Çetin bulundu geçenlerde. Şunu eklemek istiyorum: Bu romanın konusunda değişiklikler yaparak dört uzun yıl finans aramakla geçti ama bazen ‘Romantik’ adlı filmi çekmişti. Daha sonra diyorum ki kendi kendime, iyi ki böyle oldu. yönetmen Turgut Yasalar, film haklarını satın Senaryo üzerinde uzun uzun çalışma fırsatı almıştı. Yasalar, 6 Kasım yakaladım. 2006 günü Büyük Londra Oteli’nde “motor” dedi. Yönetmenin romana sadık kalarak çektiği Sis ve Gece bu hafta On altı yıl sonra İlyas Salman İlyas Salman Oyuncu seçimini neye göre yaptınız? Ana karakter Sedat için en baştan beri Uğur Polat’ı düşünmüştüm. Çok zor bir roldür Sedat rolü. Filmin ilk karesinden son karesine kadar bütün sahnelerde vardır. Duygu devamlılığını sağlayacak, bir istihbaratçı olarak taş bir suratla oynayacak ama zayıf anlarında da duygularını çaktırmadan gösterecek yetenekte bir oyuncu gerekiyordu, o da Uğur Polat’tı... Dört buçuk hafta çekim yaptık, her gün beraberdik, sabah sete Sedat olarak geldi, gecenin geç saatlerinde Sedat olarak ayrıldı yanımızdan. İlyas Salman on altı yıl sonra tekrar kamera karşısına geçti... Çok heyecanlıydı. Hatta onun ilk sahnesinin çekileceği günün gecesi uyumamış heyecandan. Filmi izledikten sonra akıllarda kalacak bir oyunculuk sergiledi. Umarım Sis ve Gece, İlyas Salman’a yeni filmlerde oynama yolunu açar. Onu tanımaktan, onunla çalışmaktan çok memnun olduğumu özellikle belirtmek isterim. Burada diğer oyuncuları da unutmamam gerekir tabii. ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Film içinde film var Sis ve Gece’nin nesi sizin ilginizi çekti? Her şeyi. Kurgusu, finali. Karakterleri. Sis ve Gece bir polisiyede olması gereken her şeyi barındırıyor. Ahmet Ümit bir kurgu ustası. Muhteşem bir kurgusu vardı romanın. Ve biraz önce de söylediğim gibi şok bir finale bağlanıyordu. Bu bir polisiye için olmazsa olmaz. Ama başta romanın kahramanı Sedat olmak üzere derinlemesine işlenmiş bir karakterler galerisidir Sis ve Gece. Beni yakalayan en önemli hususlardan biridir. Karakterlerin öyle hikayeleri vardır ki, her biri ayrı bir roman ya da film öyküsüdür. Hikâye basitçe Sedat’ın Mine’yi araması şeklinde gelişiyor. Şimdi Mine’nin annesi ve babasının öyküsünü çekip çıkarın romandan, başlı başına bir roman hikâyesi çıkar karşınıza. İlyas Salman’ın muhteşem bir performans gösterdiği bir Cuma karakteri vardır; onun öyküsünü alın, başlıbaşına bir roman, bir Turgut Yasalar film öyküsüdür. Ben bütün bu öyküleri filmime taşıdım. Siz daha çok Sedat ile Mine arasındaki aşka mı yöneldiniz? Evet, aşk öne çıkar filmde. Ama bu söylediklerimin tamamı filmde vardır ve birbirlerini ezmez. Çok dengelidir herşey. Yani bir aşk filmi mi izleyeceğiz? Evet... Özellikle kadınların kalbine dokunduğunu gözlemliyorum. Kadın izleyiciler daha çok etkileniyor galiba... Sis ve Gece gizem dolu bir aşk filmi olarak özetlenebilir. Ama filmin açılış sahnesi önce bize bir aksiyon filmi izleyeceğiz izlenimi veriyor... Evet, bu gerekliydi. Ama neden gerekliydi, onu açıklamayayım, izlenince ne demek istediğim anlaşılır. Magnum Türkiye’den hikâyeler anlatıyor YILDIZ ÇELİK “1968’de ailemle birlikte bir günlüğüne İstanbul’a gelmiştim. Onatlı yaşındaydım, merak doluydum, hayretler içindeydim, kendi dünyama hiç benzemeyen, camiler ve minarelerle, dumanlı kahvehaneler ve çarşılarla dolu bu kent biraz da beni ürkütmüştü. Otuz yıl sonra İstanbul’a yeniden geldiğimde, gençliğimdeki egzotik kentle değil, tuhaf biçimde tanıdık bir şeyle, bir sınırla karşılaştım. Çünkü aradan geçen onca yıl boyunca, farklı kültürlerin bir araya geldiği, kimi zaman çatıştığı kimi zaman kaynaştığı sınırlara, toplumların kıyılarına sürüklenmiştim. O zamandan beri tekrar tekrar gelirim İstanbul’a, dolambaçlı sokaklarının kalabalığında dolaşmaya” diyor, dünyanın en önemli fotoğraf ajanslarından Magnum Photos’un fotoğrafçılarından Alex Webb. İstanbul Modern Sanat Müzesi, üçüncü uluslararası sergisinde, dünyanın en önemli fotoğraf ajanslarından Magnum Photos’un Türkiye ile ilgili fotoğraflarını ilk kez bir araya getirerek kapsamlı biçimde sergiliyor. “Magnum Fotoğrafları ile Türkiye” sergisinde, Magnum Photos’un 16 usta fotoğrafçısının Türkiye’ye çeşitli açılardan bakan çalışmalarının yanı sıra 60. yılını kutlayan Magnum Photos’un koleksiyonundan geniş bir seçki ve yayınlar da yer alıyor. Geçen hafta açılan sergi 20 Mayıs 2007’ye kadar ziyaret edilebilir. Sergide çalışmalarını görebileceğiniz fotoğrafçılardan bazıları şunlar: 11 Eylül sonrası dinler çatışması üstüne çalışan, İranlı fotoğrafçı Abbas, yakın bir gelecekte Türkiye üzerine panoramik bir proje tasarlayan Fransız fotoğrafçı Bruno Barbey, Magnum’un kurucularından Robert Capa, yirmi yıl boyunca elinden düşürmediği fotoğraf makinesiyle Anadolu insanının saflığını yaşayarak Türkiye’nin her yerini dolaşıp fotoğraflayan Yunan Nikos Economopoulos, 1961’den beri Magnum muhabiri olan fotoğraf ustası Ara Güler, 14. yüzyıldaki Bulgaristan’da yaşayan Türk azınlığın, 1950 1951 yıllarında komünist yönetimin baskısı yüzünden ülkeyi terk etmek zorunda kalarak trenle Edirne sınır kapısına gelişini fotoğraflayan Avusturya’lı Erich Lessing, Elia Kazan’ın “Amerika Amerika” filminin çekimlerini anlatan Costa Manos, çeşitli Avrupa kentlerinde çalışan Türk işçilerin yaşam koşullarını anlatan Gilles Peress,Washington’daki Vietnam protestosunda genç bir kadının kendisine tüfek doğrultmuş askerlerden birine çiçek uzatışını fotoğraflayan Marc Riboud... Sergi küratörlerinden Engin Özendes, Türkiye’nin son 60 yılına “dışarıdan bakışı” toplu olarak yansıtan Magnum sergisinin önemini vurguluyor. Özendes, İstanbul Modern’de açılan bu en geniş çaplı fotoğraf sergisinde; Türkiye gerçeklerine farklı yorumlar getiren eserlerin yanı sıra bir şerit halinde akıp giden tarih içinde, dünya fotoğrafının kilometre taşı olmuş eserlerinin de yer aldığına dikkat çekiyor. Küratör Diane Dufour ise, on altı fotoğrafçının 60 yıl boyunca, ülkedeki deneyimlerinden ve bireysel duyarlıklarından beslenen “Türk hikâyeleri” oluşturduklarını belirtiyor.