22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMARTESI 06 21/2/07 16:21 Page 1 CUMARTESİ EKİ 6 CMYK 6 24 ŞUBAT 2007 CUMARTESİ İşadamlarının köye dönüş Ali Akkaş, Sıvas’ın Zara ilçesine bağlı Bolucan Köyü’nden çıkalı tam 35 yıl olmuş. İstanbul’a ayak bastığında 12 yaşındaymış. Komilikle başladığı iş yaşamında bugün Atina ve Brezilya’da şubeler açan Köşebaşı Kebap Restoran zincirinin kurucu ortaklığına kadar yükselmiş. Ama bu başarısı “birşeyler yapmak” konusunda durdurmamış onu. Bir buçuk yıl önce 15 yakın arkadaşı ve hemşehrisiyle birlikte köylerini ziyaret etmek için yola çıkmışlar. Gördükleri manzara içlerini burkmuş. “Köyler boşalmış, tükenmiş durumda. Bazı köyler bir haneye kadar düşmüş. Benim köyüm Bolucan’da bugün 8 ev, 18 nüfus yaşıyor” diyor Akkaş. 15 arkadaş kendi aralarında bir karar almışlar. Köyde ev yaptırıp, emeklilik günlerini, en azından yaz aylarını orada geçireceklermiş. Bu sırada ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen’le tanışmışlar. Köylerinden ve yapmak istedikleri evlerden bahsedince Sözen karşı çıkmış: “Metin bey bize ‘Yanlış yapıyorsunuz, siz oraya villa yapıp yazın tatile gideceksiniz. Öyle yapmayın gelin bu köydeki evlerin dokusunu bozmadan birşeyler yapalım. Biz size proje çizelim’ dedi. Metin beyin önerisini dinledik, bize köy evleri projesi çizdiler. Evler yapılmaya başlanınca çevre köylerden de talep gelmeye başladı. Bunun üzerine ÇEKÜL, bütün köyler birbirine benzemesin diye her köy için ayrı bir proje çizmeye başladı. Bu arada vakıfla görüşmelerimiz sürerken başka öneriler gündeme geldi. Bunun sonucunda bir ‘Kırsal Kalkınma Projesi’ diye birşey başlatalım dedik.” AYŞE YILDIRIM harekâtı kkaş’ın bir başka projesi de sokak hayvanları için. Ortağı olduğu Köşebaşı restoranlardan çıkan artık yemekleri en azından barınaklarda yaşayan hayvanlara ulaştırmak istiyor Akkaş. Bunun için de belediyelerle görüşmeye başlamış. Pilot bölge olarak Beşiktaş’ı seçtiklerini söyleyen Akkaş, “Eğer uzlaşabilirsek her hafta bizim restoranlarda çıkan artık yemekleri toplayıp, barınaklara göndereceğiz. Başarılı olursak ondan sonra bir kampanya haline getirmeyi planlıyoruz. Şişli ve Kadıköy belediyeleriyle de görüşüp yaygınlaştırmak istiyoruz” diyor. Sokaklarda binlerce hayvanın açlıktan öldüğünü ve kimsenin bundan haberi olmadığını vurgulayan Akkaş, birilerinin onlar için de harekete geçmesi gerektiğini anlatıyor. Hedefi büyük Akkaş’ın, ilk adımın ardından turizm otel lokantacılık derneği aracılığıyla tüm restoranlara yaymayı düşünüyor kampanyayı. “Öncelikle barınaklardaki sıkıntıları tespit etmemiz lazım. Belki restoranlardan çıkan yemekleri başka yerlere satıp oradan gelen gelirlerle ilaç ve temizlik malzemeleri sağlanabilir. Ama bunun için o yemeklerin toplanıp saklanabileceği soğuk hava depoları lazım. Bunun için araç ve veteriner kontrolünde pişirme üniteleri oluşturulması gerekli.” İngiltere’den Türkiye’ye uzanan bir öykü J ŞİRİN GÜVEN A TOPRAK ANALİZ EDİLİYOR.. Bunun üzerine vakıf, köyü araştırmaya başlamış. Hava, su, toprak analizleri yapılmış. Bu topraklarda en iyi hangi meyve, sebze yetişir, nasıl bir tarım ve hayvancılık yapılır, hepsinin raporları çıkarılmış. Proje bir köy ile başlamış ama çevre köylerden de talep gelince üç köye çıkarılmış şimdi 67 köye çıkarılması gündemde. Ali Akkaş, en fazla iki yıl içersinde sonuçlanması planlanan projelerini anlatıyor: “Amacımız köyleri yeniden yaşatmak. Tersine göçü teşvik etmek. Çekül Vakfı’nın raporları doğrultusunda her köyde uygun tarım, hayvancılık, arıcılık yapılacak. Üretilen doğal gıdalar dışarıya satılacak. Her köyden bir sorumlu seçildi. Vakıf bu sorumluları aşılamadan, üretime kadar her konuda eğitiyor. Bu arkadaşlar da köydeki insanları eğitecekler ve proje bitene kadar vakıf ile köylüler arasında dialoğu sağlayacaklar. İlk etapta Nisan ayında bin beşyüz tane meyve ağacı dikilecek köylere. Ceviz, badem, ahududu... hangi köyün toprağı neye uygunsa ona göre belirlenecek. Önümüzdeki yıl daha da genişleyecek kampanya ve on binlere ulaşacak dikilecek ağaç sayısı.” Sokak hayvanlarını yaşatalım Bulaşıkçılıktan patronluğa YETER Kİ KÖY YAŞASIN Amaç köyü ve köylüleri kalkındırmak olduğu için şirketleşmeye kadar gideceklerini söylüyor Akkaş. Zarar ya da kar eden bir şirket. Köyde yaşayan insanların ürettiğini satacak, köylülerin de ortağı olduğu, başında profesyonel yöneticilerin olduğu şirketi bu yıl kurmayı planlıyorlar. Proje henüz başlangıç aşamasında ama yankısı büyük olmuş. İhracat yapan bazı firmalar arasında “sizin ürettiklerinizi biz satalım” diyenler çıkmış. Bazı işadamları bir ailenin ürettiği bütün malzemeleri almak için gönüllü olmuş. “Birkaç işadamı var şimdilik ama arayışlarımız sürüyor. Böylece üretimin satış garantisini de vermiş olacağız” diyor Akkaş. Bazı restoranlarla anlaşma ya da bir toptan satış projesinin de gündemlerinde olduğunu anlatıyor. Bölgeden de büyük destek ve ilgi gördüklerini ifade ediyor Akkaş: “Yerel yöneticiler projeye çok sıkcak baktılar. Elbette eksiklerimiz var. Ama önce başarılı olmak istiyoruz. Ondan sonra yerel yönetimden ve devletten de isteklerimiz olacak.” Akkaş, köyünü terketmiş Bolucanlılara “Köyünüze dönün, bakın sizin için ağaçlar dikiyoruz, yol yapıyoruz, evler hazırlıyoruz. Size ne iş yapacağınızı söylüyoruz. Dikmeniz gereken ağaçları, yetiştirmeniz gereken hayvanları veriyoruz. Kiminiz meyvecilik, kiminiz hayvancılık yapacaksınız. Korkmayın sizi öylece bırakmayacağız, hep yanınızda olacağız. Hem biz, hem de ÇEKÜL. Yeter ki gelin köyümüzü yaşatalım” diyor. Bolucan’ın örnek köy olacağını söyleyen Akkaş, başarılı olması halinde Türkiye için yeni bir kalkınma modeli yaratılacağını vurguluyor. “Köye dönüşü cazip hale getireceğiz” diyen Akkaş’ın kendi hayali de bu. İ lkokul diplomasını alır almaz İstanbul’a ‘kaçan’ Ali Akkaş, önce babasıyla birlikte çalışmış. Yük taşımış, hamallık yapmış. Havalar soğuyunca sokaklardan kurtulmak için bir lokantada bulaşıkçılığa başlamış ardından komilik derken, İstanbul’un hemen tüm kaliteli restoranlarında çalışmaya devam etmiş. Arada mesleği dışında işler de yapmış, piyano tamirciliği, odacılık gibi... 1995 yılında henüz 38 yaşındayken emekli olunca sıra kendi işini kurmaya gelmiş. Ve Köşebaşı’nın kurucu ortakları arasında yer almış. 12 yılda hızlı bir büyüme gerçekleştirmişler. Bugün 14 şubeleri olan bir zincir yaratmışlar. 2006’da Atina’da açtıkları Köşebaşı Yunan medyasında da geniş yer ve övgü almış. Bu yıl Mart ayında Brezilya’da bir şube açılacak. 5 yıl içersinde de 10 şubeye çıkartılacak. Bir çok ülkeden franchsing için teklif aldıklarını söylüyor Akkaş. İngiltere, Fransa, Almanya, ABD, İran, Dubai, Irak, Suudi Arabistan, İsrail istekliler arasında. İstanbul’a geldiğimde beni High School’dan bir UZDOLABINA KONMUŞ TÜRKÇE okul arkadaşım aradı. Çok güzel Türkçe konuşuyor olmanıza rağmen Özen Film’in sahibi oyunu yazarken hiç zorluk çekmediniz mi? Mehmet Soyarslan. Benim “Şu şekilde zorlandım. Arkadaşlarım benim sinemayı, tiyatroyu ve kullandığım bazı kelimeler için “John şimdi bu edebiyatı çok sevdiğimi de kelimeleri kullanmıyoruz, bunlar biraz eskide biliyor tabii. Aradığında bana bir kaldı” diyor. Ama ben 20 yaşımda senaryo okuduğunu söyledi. İstanbul’dan ayrıldığımda Türkçe böyle Dimitri adındaki Osmanlı Rum’unu konuşuluyordu. Sonra İngiltere’de hariciyeye oynar mıyım diye sordu. gelen Türkler de benim nesilim insanlar Oynadığım karakter, Türkleri seven, olduğu için, benim gibi konuşuyordu. tam Osmanlı zihniyetli bir adam. Ve Buraya geldiğim de farkettim ki yeni kelimeler kullanılıyor artık. Ama ben bir filmde Türkçe’nin dışında yer yer şekilde bir buzdolabına konmuş gibi bu İngilizce, yer yer Rumca konuşması Türkçeyi korudum. Şimdi bazen gençlerin gerekiyor.” konuşmalarında anlamadığım şeyler Siz Rumca da biliyorsunuz yani? oluyor. Ama ben böyle konuşmaktan “Evet biliyorum. çok memnunum. Yani bir tek bu İstanbul’da anlamda zorlandım aslında. Ben büyüdüm, yazıyordum, arada sırada nasıl yazdıklarıma arkadaşlarım bakıp bir bilmeyeyim. kaç kelime değiştiriyordu.” Bana rol Ayşe Kulin’in ‘Nefes Nefese’ adlı önerildikten romanını İngilizceye çevirmeniz sonra nasıl oldu? düşündüm “Ayşe Kulin benim yakın bir arkadaşımı taşındım ve niye olmasın dedim. Sonra tanıyordu. Ona “Beni John ile filmin yönetmeni Mustafa Şevki Doğan tanıştırır mısın?” demiş. Birlikte bir beni gördü ve “Evet Dimitri’nin ta yemek yedik. Benim Türkiye’de kendisi” dedi. Böylece de oldu iş. Ben yaşamış olmam ve Türklerle aynı zamanda filmin yabancı lisan konuşuyor olmam büyük bir artı oldu danışmanlığını da yaptım. Dolayısıyla da tabii. Ayrıca İngiliz olduğum için de İngilizceye daha uygun şekilde sette sürekli bulunmam gerekiyordu. çevirebilirdim. Sanıyorsam güzel bir Karakterlerden bazıları Rumca ve çeviri oldu.” Fransızca konuşuyor. Ben Fransızca da ‘Son Osmanlı Yandım Ali’nin çekimleri biliyorum. Böylece ben hem Dimitri’yi nasıl geçti? oynadım, hem de lisan danışmanı “Bana bu rolü teklif ettiklerinde, küçük bir olarak setlerde bulundum.” ohn Baker, adından da tahmin edilebileceği gibi aslında bir İngiliz. Ancak birçok Türk’ten çok daha iyi Türkçe konuşuyor. Hariciyeci olan babasının işi gereği küçük yaşlarda İstanbul’a yerleşmiş. 20 yaşına kadar da İstanbul’da yaşamış, ‘High School’ isimli koleje gitmiş. Çocukluk ve gençlik yıllarında sinema, tiyatro ve edebiyata fazlasıyla ilgiliymiş ancak babası oğlunun kendi izinden gitmesini istemiş. Baker da babasının sözünü dinleyip, Londra’da Dış İşleri’nde tercüman olarak çalışmaya başlamış. Ve uzun bir hikayenin sonunda, tilkinin dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına gelmesi gibi çok sevdiği Türkiye’ye gelmiş. “Ben Türkiye’de yaşamalıyım” demiş ve buraya yerleşmiş. Türkiye’ye geldiğinden beri tüm yaşamı boyunca yapmak istediklerini yapma fırsatı yakaladığını vurgulayan Baker önce Gencay Gürün’ün isteği üzerine ‘İhtiras’ isimli Türkçe bir oyun yazdı. Ardından Ayşe Kulin’in ‘Nefes Nefese’ romanını İngilizceye çevirdi. Ve son olarak da adından çok söz ettiren dönem filmi ‘Son Osmanlı Yandım Ali’de rol aldı. Filmin baş kadın oyuncusu Cansu Dere’nin kocasını canlandırıyor. Aynı zamanda filmin başrolü külhanbeyi Yandım Ali’nin yani Cansu Dere’nin eski sevgilisi Kenan İmirzalıoğlu’nun da rakibi. Oyunculuktan, çevirmenliğe hatta yazarlığa kadar pek çok konuda başarılı olan John Baker ile Türkiye’ye gelişi ve gerçekleştirdiği projeler üzerine konuştuk. Türkiye’ye gelmeniz, Bodrum’a yerleşmeniz nasıl oldu? “Benim hayatımda her şey geç başladı. Ben çocukluğumda sinemayı, ‘Son tiyatroyu, edebiyatı çok seven biriydim. Fakat babam oldukça Osmanlı mutaassıptı ve ille de onun kendi adımlarından gitmemi istedi. Yandım Babamın istediğini yapıp, emekli olduktan sonra sevdiğim Ali’de memlekete, Türkiye’ye döndüm. Buraya geldiğimden beri sanki oynamanız? erken öleceğimi hissediyorum çünkü hayatım boyunca Sevdiniz mi, yapmak istediğim şeylerin hepsi burada gerçekleşiyor. zorlandınız mı? Üstelik de üst üste... Yaklaşık on sene önce Gencay “Kitabın tanıtımı için Gürün için ‘İhtiras’ oyununu yazmamla başladı.” B Dimitri’nin ta kendisi rol olduğu için zorluk çekmeyeceğim söylendi. Zaten prova da yapılacaktı. Setler başlamadan iki gün önce kendi sahnemi ezberlemiştim bile. Ama bu konuda hiç tecrübem yoktu tabii. Levent Ökten bana çok yardım etti. Birlikte çalıştık. Çekimler başlayınca çok heyecanlandım tabii. Rolüm küçük olmasına rağmen önemli sahnelerdi. Bir de kameranın karşısında oynamak gerçekten çok zor. Ama keyifli oldu, çok severek yaptım.” Gerçekleştirmek istediğiniz başka projeler var mı? “Reşat Nuri Güntekin’i çok seviyorum. Gençliğimde ‘Çalıkuşu’nu okuduğumda çok beğenmiştim ve sonra da birkaç kez daha okudum. Onu çevirmek isterdim.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle