19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 15 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ rih Ta Türkülerin Gücü ve e ç Pir Sultan Abdal ERDOĞAN AYDIN Söz Pir Sultan’dan açılınca kolay bitmez. Çünkü türkülerimizin en güzel örneklerinde onun yüreği, emeği, özlemleri, aşkları, acıları, onuru ve tabii Hızır Paşanın darağacında sallanan güzelim upuzun bedeni vardır. Özellikle bu topraklarda türkü deyip geçmek kolay değil; geçen hafta sevgili Yaşar Kemal’in de anımsattığı gibi, milattan önce 548’de ölen Milet’li filozof Thales’in ifadesiyle; ‘‘Halkların türkülerini ya ratanlar kanunları yapanlardan daha güçlüdür’’. Pir Sultan tam da Thales’in bu ifadesinde olduğu gibi, yarattığı türküleriyle kanunlardan hep daha güçlü olmuş, bu toprakların tarihsel bir kahramanı olarak günümüze akmıştır. Bugün, onlarca araştırmacıya konu olan Pir Sultan’ı, ondan miras kalan türkülerin diliyle anlatmak istiyorum. Onun yaşadığı dönem Osmanlı iktidarının hem diğer Türkmen ve Müslüman toprakları fethettiği hem de fethettiği bu topraklarda halkı sindirmek için her türlü zulmü yaptığı dönemdir. İşte böylesi bir dönemde o zulme karşı sazı ve sözüyle çok önemli bir misyon yüklenmiştir. Ondan bize, Anadolu halkının Osmanlı karşıtı direnişinin edebi destanı kalmıştır. Bu destan, aynı zamanda tarih yazıcılarını, adalet arayışı ile zulüm arasında saf tutmaya zorlayan bir anlam taşımaktadır. ne yatarsın günlerin geldi / Kızılırmak gibi bendinden boşan / Hama’dan, Mardin’den, Sivas’tan döşen / Düldül eğerlendi Züfikar kuşan / Alim ne yatarsın günlerin geldi.’’ Ancak tarihsel koşullar uygun değildir ve bu nedenle halkın direnişi ezilecektir. Pir Sultan şiirinde bunu şöyle yansıtacaktır: ‘‘Bu yıl bu dağların karı erimez / Eser badı saba yel bozuk bozuk / Türkmen kalkıp yaylasına yürümez / Yıkılmış aşiret il bozuk bozuk / Pir Sultan’ım yaratıldım kul diye / Zalim paşa elinden mi öl diye / Dostum beni ısmarlamış gel diye / Gideceğim amma yol bozuk bozuk.’’ Kendini terkeden dostlarını kınar: ‘‘Hanı benim ile lokma yiyenler / Başı canı dost yoluna koyanlar / Sen ölmeden ben ölürüm diyenler / Dostlar da geriye kaçtı bulunmaz.’’ Buna rağmen umut ve kararlılığını sürdürür, çevresine umut aşılamaya devam eder: ‘‘Sultan suyu gibi çağlayıp akma / Durulur gam yeme divane gönül / Er başında duman dağ başında kış / Irılır gam yeme divane gönül // Bizden selam söylen dosta gidene / Yuf yalancıya lanet nadana / Bunca düşman ardımızdan yeltene / Yorulur gam yeme divane gönül / Pir Sultan Abdalım sırda sırada / Bu iş böyle oldu kalsın burada / Cümlemizin yeltendiği murada / Erilir gam yeme divane gönül.’’ ve söyleminin gücü ile öz gün bir ozandır. Deyişlerindeki çok renklilik, ezilenlerin özlemleriyle sergilediği uyumla zenginleşir. Dili ve deyimleriyle günceli ve bireysel olanı dile getirirken tarihsel ve toplumsal olanı yakalaması, deyişlerinin etkisini ve yaygınlık alanını arttıran öğelerdir. Pir Sultan emeği kutsar ve cennetin dünyada aranması gerektiğini anlatır: ‘‘Dünyanın üstünde kurulu direk / Emek zay olmadan sızlar mı yürek / Bu yolu kim kurmuş bizler de bilek / Söyle canım söyle dinlesin canlar / Pir Sultan Abdalım farz ile Sünnet / Yola gelmeyene edilmez minnet / Cümlenin muradı dünyada cennet / Söyle canım söyle dinlesin canlar.’’ Bir yandan öfke ve acı yaşanırken diğer yandan sevda ve lirizmin doruklarına ulaşır: ‘‘Şu karşı yaylada göç katar katar / Bir güzel sevdası serimde tüter / Bu ayrılık bana ölümden beter / Geçti dost kervanı eyleme beni.’’ Bir başka seslenişinde sevgilisine kırıklığını dillendirir: ‘‘Nasıl yar diyeyim ben böyle yare / Mecnun edip çöle saldıktan sonra / Alemin gülleri al ile yeşil / Şu benim güllerim solduktan sonra / Coşkun çaylar gibi çağlamayan yar / Gönlünü gönlüme bağlamayan yar / Benim bu halime ağlamayan yar / Daha ağlamasın öldükten sonra.’’ Sevgili, dost ve mücadele, dünya malına değişilmez bir düzlemde örtüşür: ‘‘Bin cefalar etsen almam üstüme / Gayet şirin gelir dillerin dostum / Varıp yad ellere meyil verirsen / Kış ola bağlana yollarım dostum / Pir Sultan Abdal’ım gülüm dermişler / Şu benim yarime nasıl kıymışlar / İster isem dünya malı vermişler / Sensiz dünya malı neylerim dostum.’’ Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan Pir Sultan ömrünün geç döneminde nihayet yakalanır. Kendisini bekleyen sona karşı onurlu sesini şöyle yükseltir: ‘‘Koyun beni hak aşkına yanayım / Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan / Yo lumdan dönüp mahrum mu kalayım / Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan / Kadılar müftüler fetva yazarsa / İşte kement işte boynum asarsa / İşte hançer işte kellem keserse / Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.’’ Ancak onu astıracak olan Hızır Paşa, ‘‘Osmanlı hizmetine girmezden çok önce Pir’in müridi olduğundan onu astırmakta ikirciklidir’’. İçinde Şah adı geçmeyen üç şiir okuması, yani pişmanlık bildirmesi halinde onu affedeceğini söyler. Pir Sultan, işte bu teklife yanıt olarak Hızır Paşa’ya sunduğu üç şiir ile zulme boyun eğmemenin bayrağı olur: 1 ‘‘Hızır Paşa bizi berdar etmeden / Açılın kapılar Şaha gidelim / Siyaset günleri gelip çatmadan / Açılın kapılar dosta gidelim’’ 2 “Sivas ellerinde sazım çalınır / Çamlıbeller bölük bölük bölünür / Dosttan ayrılmışım bağrım delinir / Katip ahvalimi Şah’a böyle yaz / Pir Sultan Abdal’ım hey Hızır Paşa / Gör ki neler gelir sağ olan başa / Hasret koydun bizi kavim kardaşa / Katip ahvalimi Şah’a böyle yaz’’ 3 ‘‘Eğer göğeriben bostan olursam / Şu halkın diline destan olursam / Kara toprak senden üstün olursam / Ben de bu yayladan şaha giderim / Dost elinden dolu içmiş deliyim / Üstü kanköpüklü meşe seliyim / Ben bir yol oğluyum yol sefiliyim / Ben de bu yayladan Şaha giderim / Alınmış abdestim aldırırlarsa / Kılınmış namazım kıldırırlarsa / Sizde Şah diyeni öldürürlerse / Ben de bu yayladan Şaha giderim’’ Pir Sultan asılır. Anlamlı vasiyetine atfen Ali Baba’nın yazdığı şu deyiş bu sonu anlatır: ‘‘Bize de Banaz’da Pir Sultan derler / Bizi kem kişi bellemesinler / Paşa adamına tembih eylesin / Kolum çekip elim bağlamasınlar / Hüseyin Gazi binsin atına / Dayanılmaz çarkı felek zatına / Bizden selam söylen ev külfetine / Çıkıp ele karşı ağlamasınlar / Ala gözlüm zülfün kelep eylesin / Döksün mah yüzüne nikap eylesin / Ali Baba Hak’tan dilek dilesin / Bizi dar dibinde eğlemesinler / Ali Baba eğer söze uyarsa / Emir Hüdanındır beyler kıyarsa / Ala gözlü yavrularım duyarsa / Alın çözüp kara bağlamasınlar.’’ Söylenceye uygun olarak Aşık Ali İzzet Özkan’ın Pir Sultan’a atfen söylediği bir deyişte ise şöylesi dramatik bir tablo çizilir: ‘‘Şu kanlı zalımın ettiği işler / Garip bülbül gibi zareler beni / Yağmur gibi yağar başıma taşlar / Dostun bir fiskesi yareler beni / Pir Sultan Abdal’ım can göğe ağmaz / Haktan em’rolmazsa irahmet yağmaz / Şu ellerin taşı hiç bana değmez / İlle dostun bir tek gülü yareler beni.’’ eaydin?cumhuriyet.com.tr BU YIL BU DAĞLARIN KARI ERİMEZ Onda yaygın kullanım bulan Şah miti etrafında, o dönem Anadolu halkının tercihlerini buluruz. Şah dosttur ve kendilerini derin bir eziklik ve sefalet koşullarında yaşatan ‘‘Rum Sultanı’’ndan kurtaracaktır. Ancak bıçak kemiğe dayandığı için pasif bir bekleyiş değildir bu. İstanbul’da ‘‘aşkın kazanı’’ kaynasın diye bayrak kaldırır: ‘‘Yeryüzünü kızıl taçlar bürüye / Münafık olanın bağrı eriye / Sahibi Zaman’ın emri yürüye / Sultan kim olduğu bilinmelidir / Pir Sultanım eydur ey Dede Dehman / Kendine cevretme andan gel heman / İstanbul şehrinde ol SahipZaman / Tacı devlet ile salınmalıdır’’ diye seslenen Pir Sultan, sömürücü bir tahakküm kuran iç egemene karşı, halkı sembolize eden kızıl taçların yeryüzünü bürümesini istemektedir. Bu sayede hem göçebe geleneği olan doğrudan demokrasi geri gelecektir, hem de bu yolla, sefil durumdaki halkın ağlamasının son bulacağı düşünülmektedir. Bu nedenle herkesten büyük bir kararlılık bekler: ‘‘Sefasına cefasına dayandım / Bu cefaya dayanmayan gelmesin / Hem rengine boyasına boyandım / Bu boyaya boyanmayan gelmesin” der ve sözünü sürdürür. ‘‘Gözleyi gözleyi gözüm dört oldu / Alim CÜMLENİN MURADI DÜNYADA CENNET Pir Sultan’ın deyişlerinde yansıyan ‘‘Şah’’, önce Safevi devletinin kurucusu Şah İsmail, daha sonra Bektaşi Tekkesi Postnişini Şah Kalender’dir. Bununla birlikte Pir Sultan’ın kişiliği üzerindeki en büyük etken Şah Kalender ve onun öncülüğünde 1527’deki Kalender Çelebi ayaklanmasıdır (A. Haydar Avcı). Ancak Safevi Şahlarına yöneldiği dönemde bile Pir Sultan’ın bir ‘‘ihanet’’ içinde olmadığını, aksine devşirme Osmanlıya karşı Türkmen Safeviden, Şeriatçı baskıya karşı kendi kendi inancından ve tabii dayanılmaz baskı ve eşitsizliğe karşı adil bir düzen arayışından yanadır. ‘‘Bu kavganın temelinde yeni bir toplum düzeni arama vardır. ... en büyük din ve siyaset gücü olan Sultan ve Sivas’taki el ulağı Hızır Paşa, bütün kötülüklerin baş sorumlusudur. ... Gelenek nelere karşı ise, nelerin yok olması için kavga veriyorsa, yeni düzende bunlar olmayacaktır. Padişah masumları boğdurmayacak, halkın feryadına sağır olmayacaktır. Paşalar hak söyleyen dili kesmeyecektir. Yetimin yoksulun hakkı yenmeyecek, adalet dağıtanlar haksızlığın kapılarını açmayacaklardır. Zulüm olmayacak, Tanrı adaleti yürüyecektir bu düzende’’ (İlhan Başgöz). Pir Sultan, işlediği konuların zenginliği 287 yapıt Çağdaş’ta Leyla ile Mecnun, Genelev S ergi Osmanlı sarayından kesitler Konularını çok eski yüzyıllardan seçerek o günlerin sosyal yaşamını resim yoluyla günümüze taşımaya çalışan ‘‘Kamil Aslanger”, 16. ve 17. yüzyıllarda Osmanlı Sarayları’nda yaşamış cariye, ikbal, haseki, valide sultanların gizemli yaşamlarından kesitleri konu alan 35 yağlı boya tablosunu resim severlerin beğenisine sunuyor. Sergiyi 27 Ocak’a kadar Toprak Resim Galerisi’nde izleyebilirsiniz. Ressam, ‘‘Lalezar” adlı sergide şiirsel ahenkte isim lerle çağrılan ve güzellikleriyle dillere destan olan cariyeler ve onların gizemli, hüzünlü hayatlarını tablolarında yaşatarak bugüne taşımak istemiş. (0 212 326 35 80) Dünyanın sayılı özgün baskı koleksiyonlarından birine sahip olan İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi’nden (IMOGA) bir seçki, Temmuz ayı boyunca Beşiktaş Çağdaş’ta. Cumhuriyet Dönemi Türk Resim Sanatı’nın öncü 130 sanatçısı, 287 özgün baskı yapıtıyla sanatseverlerle buluşmaya devam ediyor. Imoga Beşiktaş’ta sergisi, bir anlamda Türk Özgün Baskı Sanatı’nın tarihçesini sunuyor. Sergi, kapsamının genişliği nedeniyle izleyiciye birkaç farklı bakış geliştirme olanağı tanıyor. Bir yandan Elif Naci, Nurullah Berk, Zühtü Müridoğlu, Cihat Burak, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi Cumhuriyet Dönemi Türk Resim Sanatı’nın öncü isimlerinin özgün baskı tekniğiyle yaptıkları çalışmalarıyla buluşurken, diğer yandan yıllarca özgün baskı tekniğiyle çalışan Mürşide İçmeli, Mustafa Aslıer, Nevide Gökaydın, Nevzat Akoral, Hayati Misman, Süleyman Saim Tekcan gibi sanatçıların yapıtları izlenebilirsiniz. Sergi Pazartesi günleri hariç haftanın her günü 10.30 19.30 saatleri arasında ücretsiz olarak ziyaret edilebilirsiniz. (0 212 351 34 70) İki sanatçıdan ortak sergi İstanbul ile birlikte 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti seçilen Essen kenti biri Türk diğeri Alman iki sanatçının çalışmalarından oluşan bir etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Borbeck Şatosu’ndaki sanat galerisi Tayfun Erdoğmuş ile Jochen Proehl’ün farklı bir projesini sanatseverlerle buluşturuyor. Bu projenin daha sonra İstanbul’a taşınması da planlanıyor. İki sanatçıda birbirlerinin ülkesinde yaşamış; böylece her biri hem biyografik hem de sanatsal bakımdan diğerinin vatanında kök salmış, her iki kültürün içinde ve arasında hareket etme potansiyelini bulmuş. Karşılıklı olarak kendisinde taşıdığı diğerinin izlerini yansıtan proje bu niteliğinden ötürü alışagelmiş ‘‘Diyalog Sergileri”nden daha farklı konumlanıyor. yeraltı/yerüstü unter der erde/über der erde projesi yalnızca Proehl ile Erdoğmuş’un çalışmalarında barındırdıkları tematik karşıtlıkları değil aksine çalışmaların ortak yönlerini de işaret ediyor. Erdoğmuş, el yapması kağıtla oluşturduğu defterlerinde ve resimlerinde, kuru yaprakları, çiçekleri yerden gökyüzüne uzanan bitkilere dair birer doğabilimsel kanıt gibi bitkisel motifli yapılar oluşturacak şekilde istifliyor. Gerek bitki izlerinin kayıtlarıyla, gerekse geleneksel motif ve hat sanatını çağrıştıran düzenlemeleri ile tuvallerinde çağdaş sanatla geleneksel kültürün kesişme noktasında özgün, tekil bir sanatsal tavır oluşturuyor. ‘‘Toprağa” ait mitolojik, dini, ve kültürel bir çok olgu Jochen Proehl’ün çalışmalarının ana eksenini oluşturuyor. Elgiz Çağdaş Sanat MüzesiArtvarium Proje Odası bu kez, İtalya’da yaşayan Şükran Moral’ın yapıtlarına ev sahipliği yapıyor. Sanatçı kimliği ile İtalya’da geniş bir çevre tarafından tanınan Moral, geçtiğimiz seçimlerde ayrıca İtalyan Senatosu’na aday gösterilmişti. 31 Ağustos’a kadar izlenebilecek olan sergide sanatçının ‘‘Leyla and Mecnun” ve ‘‘Bordello (Genelev)” adlı video çalışmaları yer alacak. Leyla ile Mecnun bir Osmanlı nostaljisi olan hamam sefasını romantik dönem resmi görselliğinde ancak içinde çağdaş ve çarpıcı imgeler yerleştirilmiş olarak sunuyor. Moral, Leyla ile Mecnun’da kapılar ardındaki erkekler hamamına bir kadınlar grubu ile; dahası kamerası ile ayak basıyor. Diğer yandan Bordello’da, sanat tarihi boyunca alışıla gelmiş ‘‘estetik obje olarak sergilenen kadın” imgesini tersyüz ederken, ona bakan izleyiciyi de bu kez, bir ‘‘sanat yapıtı”na baktığından bihaber olan bir zümreden seçiyor ve onları da sergiliyor. (0 212 281 51 50) oznurogras?gmail.com HAFTA SONU 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle