Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 15 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ MÜZİK Latin Amerikalı topluluk Babylon’da Andersen Aya İrini’de Avrupa’nın önde gelen bas gitaristlerinden biri olarak 30 yıldır caz sahnesinde yer alan Arild Andersen bugün saat 20.00’de Aya İrini’de sevenleriyle buluşacak. Andersen, kariyerine 1967 yılında Jan Garbarek Quartet’te çalarak başladı. Chick Korea, Don Cherry, Sam Rivers, Sonny Rollins gibi müzisyenlerle birlikte çalışan Norveçli sanatçı 80’lerde Alphonse Mouzon, John Taylor ve Bill Frisell’le albümler kaydetti ve konserler verdi. Ardından Nils Peter Molvaer’in de içinde yer aldığı beşli grubu Masqualero’yu kurdu. 90’lı yıllarda ise ünlü plak şirketi ECM’den birçok albümü yayınlandı. Bu çok özel konserde Andersen’in iki önemli partneri de var. Andersen’e dünyaca ünlü sanatçımız, neyin en büyük temsilcilerinden Kudsi Erguner ve 1970’lerden bugüne Brezilya caz müziğinin gidişatını belirlemiş, yaratıcı bir perküsyon üstadı olan Nana Vasconcelos eşlik edecek. (Bilet fiyatı, 30100 arasında değişiyor. Öğrenci 20 YTL) Latin Amerikalı topluluk Yerba Buena, Tina Turner’dan Arto Lindsay’e kadar birçok sanatçıyla çalışmış olan prodüktör ve multienstrümantalist Andres Levin tarafından kuruldu. Eskiyeni Latin müziklerini Afro, hiphop, disco ve R&B gibi farklı türlerle, ‘‘şehirli” ses ve ritimlerle kaynaştıran grubun ilk albümü ‘‘President Alien”da Money Mark, Marc Ribot gibi birçok değerli sanatçı yer alıyor. 2003 Grammy ödüllerine de aday olan bu albümden iki yıl sonra yayınladıkları ‘‘Island Life?” da büyük beğeniyle karşılanan topluluk bugün saat 23.00’de Babylon’da olacak. (Bilet fiyatı 25, öğrenci 15 YTL) Kalkıyor ‘Caz Vapuru’ kalkıyor Festivalin en keyifli etkinliklerinden biri olan Caz Vapuru’yla bu yıl da caz denizlere açılıyor. Yarın Kabataş Vapur İskelesi’nde saat 11.00’de başlayacak olan müzik ziyafeti saat 17.00’ye kadar sürecek. Kabataş’tan Adalar’a gidip geri geleceğimiz bu caz yolculuğunda size eşlik edecek topluluklar ise Hollanda’dan soul, pop, funk ve salsa karışımı eğlenceli, ekletik ve lezzetli bir müzik mönüsüyle Brassed Off ve jazz ile Türk ve Balkan müziklerini bir araya getiren eğlenceli Türk topluluk Kolektif olacak. (Bilet fiyatı 30, öğrenci 20 YTL) Her 10 yılda bir doğan 28 ‘Beyazyılan’ ‘‘Made In Japan’’ sadece Deep Purple sevenlerin değil, her ölümlünün kabul edebileceği üzere yüzyılın en büyük konser albümlerinden biridir. Bu ve ‘‘Machine Head’’in yayınlandığı 1972 yılı topluluğunun zirveye çıktığı dönemi temsil eder. Bu doruk noktası, bir yıl sonrasında ise nihayete erecekti. Vokalist Ian Gillan’ın, gitarist Ritchie Blackmore’la malum çatışmalarından biri gerçekleşince grubu basçı Roger Glover’la birlikte terk edecekti. Bir iki albüm sonrası Blackmore da ayrılacaktı. Yerine gelen Tommy Bolin ise iyi bir gitarist olsa da ağır uyuşturucu belası onu bu dünyadan koparmıştı. O yeri göğü inleten hard rock efsanesi olan Deep Purple’ın en acı dönemidir bu. Klasik 5’lisinden sadece iki elemanı kalacaktı kala kala... Ve 1976’da grup dağılır, taa ki 1984’de yeniden kurulana kadar sessizliğe bürünür. 19741976 dönemini hangi Deep Purple severi hatırlamak ister. Ama hangi Deep Purple dinleyicisi ‘‘Mistreated’’, ‘‘Soldier Of Fortune’’, ‘‘You Keep On Moving’’ parçalarını ya da ‘‘Stormbringer’’, ‘‘Burn’’ albümlerini arşivinden eksik edebilir. Sırf iki insan, o kahrolası dönemi çekilir hale getirmişti. Bunlardan biri Roger Glover’in yerine gelen basçı Gleen Hughes diğeri ise vokalist David Coverdale’di. APTÜLKADİR ELÇİOĞLU Whitesnake, 28 Temmuz’da İstanbul’da vokalisti gitmiş, yerine ‘‘hair metal’’ grubunun maço tavırlı, seksi kahramanı gelmişti. Bol bütçeli ve uzun bacaklı beni afetlerin kolgezdiği klipleri TV’lerde birbiri ardına dönerken kulaklarda da ‘‘Still Of The Night’’, ‘‘Is This Love’’ ve eski bir Whitesnake parçası olan ‘‘Here I Go Again’’in 87 versiyonu çınlıyordu. O adeta 68’lerin hard rock sahnesinin erkek ikonu Robert Plant’in yansıması gibiydi. Efsanevi grubun vokalistiyle kurulan benzerlik, yalnızca imajdan ibaret değildi. Özellikle ‘‘Still Of The Night’’ parçası da Led Zeppelin’den arak iddiasına bile maruz kalır. Eh hani malum parçanın klibinde Adrian Vandenberg’in gitarı çalarken keman yayı (arşe) kullanması akla Led Zeppelin’i getirecekti. Çünkü Zeppelin konserlerinde Jimmy Page’in bu sahneleri bol bol görünürdü. ‘‘1987’’de başlayan süreçteki Led Zeppelin ucuz bir taklitçilikten çok rhythm&blues’a olan bağlılıktan da kaynaklanıyordu. Bu bağlılık 90’ların başında Led Zeppelin’in gitaristi Jimmy Page ile David Coverdale’i ortak bir albümde buluşturacaktı. beklediğimden de fazlaymış hani. Gelen yabancı gruplarla ilgili iki satır yazı kaleme almaya tenezzül etmeyen nice zatı muhterem, Coverdale ve grubu için kalem salladı. Neler söylemediler ki... Kimisi çıktığı tasa sıçar misali eski metalcilik günlerinden dem vururken bir diğeri ise grubun aşk ve kadın şarkıları yaptığından dem vurdu. Hatta bir feminist yazarımız Whitesnake için, rock müziğinde kadından ve aşktan bahseden tek grup olduğunu yazan yazılara rastlıyorum. Şu yaşadığımız yerküre üzerinde milyonlarca rock grubu çıkmıştır. Bunların sadece efsaneleşmiş olanlarını bir kağıda yazsan sayfalar yetmez. Bunların yarısı kadın ve aşk üzerine şarkı yazmıştır. Bu türün itici iki tane vazgeçilmezi vardır; Blues ve Barok. Bu iki derenin suyunu içmeden rock yapılmaz. Barok estetik yanı, Blues’da hem estetik hem de anlatım yanını besler. Aşk acısı ve çığlığı olmadan rock olur mu? Olamadığını anlamak için müzik dünyasının son yıllarındaki tıkanıklığa bakmanız yeterli. Temmuz günü İstanbul’a Whitesnake geliyor. Konu Whitesnake olunca akla hemen David Coverdale gelir. Yaşı 50’yi ortalamış bu adamın en son konser DVD’sini izlediğimde, İstanbul’un ne güzellikler yaşayacağına şahit oldum. Ian Anderson’un ‘‘Too Old To Rock’n Roll: Too Young To Die’’ adlı Jethro Tull albümünde yaşlanmış rockçı kahramanı Ray Lomas için dediği ‘‘Ölmek için çok genç; Rock’n Roll içinse çok yaşlı’’ lafını Coverdale için şöyle çevirmek gerekirdi; ‘‘Ölmek İçin İkinci Baharında... Rock’n Roll içinse Her Daim Genç.’’ 28 TEMMUZ’U İPLE ÇEKERKEN Bennie Marsden, Micky Mood, Stevie Vai, Vandenberg gibi gitaristler, Neil Murray, Rudy Sarzo gibi usta basçıları zaman içinde kadrosunda bulundurmuş olan Whitesnake’in David Coverdale dışında en emektar elemanı davulcu Tommy Aldridge’dir diyebiliriz. Onu 28 Temmuz, Cuma günü gerçekleşecek İstanbul konserinde görebileceğiz. Parkorman’da yaşanacak güzel anın diğer mimarları ise; gitarlarda Doug Aldrich ve Reb Beach, klavyelerde Timothy Drury, bas gitarda ise Marco Mendoza’dan oluşuyor. Büyük ihtimalle unutulmaz Deep Purple klasiği ‘‘Burn’’le açılacak konser, eskiden günümüze kadar gelen bir Whitesnake ziyafeti sunacak. Özlemin giderilmesi açısından yılın konseri Roger Waters olsa da; rock’a doyma açısından da yılın konserini Whitesnake olacağa benzer gibi geliyor. Ben şimdiden havaya girdim bile. RHYTHM&BLUES REHBERLİĞİNDE Deep Purple sonrası 1976’da müzik hayatına atılan Whitesnake ile bugüne dek yoluna devam eden Coverdale, neredeyse bu toplulukla özdeşleşecekti. İlk albümünü 1977’de yapan grup, Deep Purple’daki birikimi, rhythm&blues rehberliğinde kendine has üsluba oturttu. Kuruluşundan sonraki 10 yıla baktığımızda dönemin hard’n heavy rock türünün de içinde yerini bulabildi. Tam eski tüfek rock grupları arasındaki yerini alacaklar derken, 1987’de yeni bir dönemi ateşleyeceklerdi. Çıktığı tarihle aynı adı taşıyan albümü Whitesnake’i kalburüstü bir şöhrete taşıdı. Öyle ki bir çokları için ‘‘1987’’, topluluğun ilk abümü gibiydi. Eskinin İspanyol paçalı, poliüretan topuklu, hard rock AŞKSIZ ROCK OLUR MU? 77’de ilk albümünü yapan Whitesnake, 1987’de ikinci kez doğar, bir on yıl sonra ise herkesi şaşırtacak bir albüme daha imza atacaktı. EMI şirketinin Japon yöneticileri ve çalışanlarına otelin küçük salonunda verdikleri akustik bir konserin kaydından oluşan ‘‘Starkers In Tokyo’’, hesaplanmamış bir albümdü. Coverdale, eski Whitesnake parçalarını Vandenberg’in akustik gitarı eşliğinde yorumluyordu. Bu albüm dönemin modası ‘‘unplugged’’le hiç bir alakası yoktu ve ona akustik konser albümü demek daha bir uygundu. Saygılı Japon yöneticilerin çıt çıkarmadan dinlediği ve parça sonlarında klasik müzik dinler gibi alkışladığı konserin albümü ülkemizde de çok sevilmişti. Whitesnake konserine ilgi HAFTA SONU 04 CMYK