20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ 13 Hayatımın en kıymetli fidanı Ailesine düşkünlüğüyle tanınan İsmet İnönü’nün oğlu Ömer’e yazdığı mektuplar bir kitapta toplandı ‘‘Evlatlarımın içinde benim siyaset hayatımın çilesini en çok çekmiş olan Ömer’dir.’’ İsmet İnönü, ‘‘efendilerin efendisi’’, oğlu Ömer için 1950’lerde böyle diyordu. Kızı Özden Toker’in deyişiyle ‘‘öbür çocuklarının başlarına açılacak dertlerden henüz haberi yoktu.’’ İnönü Vakfı, “Baba İnönü’den Ömer İnönü’ye Mektuplar’’ı kitaplaştırdı. Türkiye’nin içeride ve dışarıda çok önemli olaylar yaşadığı, İnönü’nün önce Başbakan, sonra Cumhurbaşkanı olduğu dönemde, 18 Haziran 1931’den 2 Nisan 1948’e kadar oğlu Ömer’e yazdığı 290 mektuptan seçmeler yeralıyor kitapta. Bir devlet adamının ve babanın ülkesine ve ailesine verdiği önemi anlatan sevgi dolu mektuplarından birisinde İsmet İnönü oğluna ‘‘Vatan daima kendine hizmet aşkı, karakter sahibi, bilgili, sıhhatli evlatlara muhtaçtır. Bu esaslı hazırlık zamanı şimdiki yaşlarınızda’’ diye sesleniyor. Çocuklarının dersleriyle çok yakından ve büyük bir titizlikle ilgilenen İnönü’nün onların çok yönlü bir insan olmaları için nasıl uğraştığını ortaya koyuyor mektuplar. Aile sporu olan ata binmenin yanısıra tenis, kayak, yüzme hatta pilotluk için çocuklarını büyük bir şevkle teşvik ediyor. Edebiyat ve resme duyduğu ilgiyi Ömer’e tavsiyelerinde dile getiriyor: ‘‘.. Fransız edebiyatında 17. asrı bitirmişsiniz. Kimleri ve hangi eserleri okudunuz? Malumat veriniz. Şimdi 18. asır. Bir deyişe göre Fransız edebiyatının nur devri sayılan 18. asır seni çok ilgilendirecektir.’’ ‘‘.. Güzel kitaplarım var. edebiyat, fen, siyaset. Evvela fenniiçtimai birinden başlayacağım. almanca ‘Chemie erobert die welt Kimya Dünyayı Zaptediyor’ isimli. İngilizce cilt cilt Bernard Shaw’lar da bekliyor.. Goethe’nin bütün eserlerini de toptan edinmeye çalışıyorum.. Burada açılan resim sergisini beraber görmüş, beğenmiştik değil mi? Bugün annen de gitti.’’ Çocuklarına sürekli olarak politikadan uzak durmalarını, verdikleri demeçlerde ‘‘Her konuşmanızda politika üzerine çalışmadığınızı söylemeniz üzerine bir cümle koymanız kafidir’’ diyerek uyaran İsmet İnönü’nün en büyük korkularından birisini de Ömer ve Erdal İnönü’nün Amerika’lı biriyle evlenmeleri oluşturmuş. Amerika’da okuduğu yılarda Ömer’e yazdığı mektuplarda bu korkusunu üstü kapalı da olsa dile getiriyor. Öyle ki Ömer babasına yazdığı bir mektupta, ‘‘Erdal ‘Bir Amerikalı ile evlenme tehlikesi korkusunun’ bizim evde arada sırada estiğinden bahsetti. Söylentiler hiç canınızı sıkmasın babacığım, aklınıza bile getirmeyin. Erdal’ın da sözünü aldım. Türkiye’ye yalnız döneceğiz’’ diyor. Oğluna ‘‘Ey benim hayatımın en kıymetli fidanı, ailemin temeli Ömerciğim..’’ diyen İsmet İnönü’nün mektupları dönemin yaşam şartlarını da anımsatıyor: 30 Nisan 1942 ‘‘.. Yarın 1 Mayıs. Bahar bayramı. Sen nasıl geçireceksin? Yahut nasıl geçirdin? Keşke bol ışıklı ve çiçekli kırlarda geçirse idin. Bol süt içeydin. Ben sabahleyin ata binip gezeceğim.’’ 19 Kasım 1942 (Harp yılları, Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde yakıt tasarrufu) ‘‘.. Biz de evde serince oturuyoruz. Ben bu mektubu kütüphanede, kalın dışarı paltosu ile yazıyorum. Ata binerken de annen ile beraber kalın giyiniyoruz. Bu suretle, yani kalın giyinip, serin oturmakla sıhhatimizi daha iyi koruyoruz.’’ 23 Şubat 1943 ‘‘Sabahleyin annen ile beraber belediyeye gidip, ikinci seçmen olarak rey verdik. (7. milletvekili genel seçimleri). Sonra kendisinden öğrendim ki annen bana da rey vermiş. Teşekkür ettim. ama daha evvel Özden ile Erdal’ı da kandırarak annene Şen’lik Ülkemiz hakkında fazla fikri olmayan bir yabancıya, biraz bilgi edinmesi için TV kanallarımızı izlettirsek, büyük olasılıkla bizim erkeksiz, sadece kadınlardan oluşan bir millet olduğumuzu sanabilir. Haberlerin büyük çoğunluğunda ve özellikle magazin konularında erkekleri bir kenara koyup, hayatımızdan çıkarmışız. Varsa, yoksa kadınlar... Örneğin şimdi yaz; TV haberlerini, biriki trafik kazası, birkaç adam yaralama ve kovalama vakasından sonra, bir punduna getirilip ekrana getirilen, deniz ve güneşlenme haberleri oluşturuyor. Denize giren ünlüler veya salt denize girerek ünlenenler, denize girmeden önce güneşlenenler, çıktıktan sonra duş yapanlar, fazla yananlar, az yananlar, koruma faktörlü yağ kullananlar, kullanmayanlar ama sadece kadınlar... Peki bizim ülkemizde erkekler güneşlenmez mi? Selülit sorununun zaten mevsimi yoktur; yazkış kullanılır. Bu sorunu anlatmak için zorunlu olarak alımlı bir manken bulunur. Ne var ki, manken henüz 20’li yaşlardadır ve doğal olarak bacaklarında selülit falan yoktur. İşte bu hatun selülit giderme makinesine veya çamur banyosuna ya da üzerine yosun vs. sürülmek üzere bir yatağa yatırılır. Elbette yatırmadan önce bir güzel soyulur ve vücudunun üzerinde yapılan işlemlerle selülitlerin nasıl giderileceği anlatılır. İşlemler bittikten sonra manken yatırıldığı yerden kaldırılır, her tarafı dikkatle görüntülenir ve seyirciye selülit giderme makinesinden çıkan bir bayanın en mahrem yerlerinde bile selülitin zerresinin kalmadığı gösterilir. Manken oraya yatırılmadan önce de selülitleri yoktu, derseniz haklısınız ama ne yapalım. Herkes sizin kadar uyanık değil.. Zaten gazeteciliğin hangi türü yapılırsa yapılsın kadınları kullanmak adeta farz oldu. Bir örnek vereyim: Genç kalmak mı istiyorsunuz? Öyleyse sebzemeyve yiyin türünden bir haber bu devirde insanların ilgisini çeker mi? Artık bunu çocuklar bile bildiği için çekmez elbette... O zaman ne yapmalı ? Yavaş yavaş devirleri geçmekte olan, fakat mihrapları hala yerinde duran Hülya Avşar veya Eva Herzigova ile meyvesebze yerken bir görüşme yapılmalı.. Ancak bu röportaj iki kadın duşlarını aldıktan hemen sonra, henüz giyinmeye fırsat bulamadıkları bir sırada yapılmalı. Ve izleyicide eğer giyinik olarak meyvesebze yerlerse, kadınların genç ve güzel kalamayacakları duygusu yaratılmalı.. ??? Başka bir konu. Varsayalım, tenis sporunun faziletlerinden söz edeceksiniz. Tenis meraklılarını hangi haberler ilgilendirir? Son Wimbledon turnuvasını kimin kazandığı mı, yoksa dünyanın ünlü tenisçilerinin hangi taktikleri kullandıkları mı veya kimin kimi hangi skor ile yendiği mi? Böyle konulara kimsenin ilgi duymayacağı düşünüldüğünden olacak, tenisçi hanımların en önemli şikayeti ele alınır doğal olarak. Nedir tenisçi bayanların en önemli YALÇIN PEKŞEN Erkekler güneşlenmez mi? şikayetleri derseniz, elbette (varsa) büyük göğüsleridir. Çünkü topa vururken, göğüsler sallanır.. Öyleyse iyi bir tenisçinin göğüsleri acaba nasıl olmalıdır?. Veya bacakları? Burada yine selülit konusu işlenebilir veya tenisçilerin bacak boyları ile ustalıkları arasındaki ilişki araştırılır. Araştırma bittikten sonra bayan tenisçiler önden, arkadan, sağdan, soldan, hatta üstten ve alttan fotoğraflanır. Tenis sporundaki göğüs veya bacak rekabeti bir güzel sergilenir. Peki erkekler tenis oynamazlar mı? Uzatmayayım, her alanda aynı anlayış geçerli.. Politikada dünyanın ünlü politikacı eşlerinin estetik açıdan kıyaslanması, otomobil alanında ünlü aktrislerin otomobile binerken ve inerken durumvaziyetleri, müzikte kadınların diyelim ki Tarkan’ı seyrederken kendilerinden geçip açtıkları yerleri, sinemada kadın çıplaklığı, tiyatro sahnesinde çıplak rol alan bayanların sorunları, edebiyatta kitap okuyan biriki kadının gstring’li görüntüleri veya yazar Melissa P.’nin vücut ölçüleri... ??? Devam edersek... Kanser deyince aklınıza ne gelir? Elbette meme kanseri ve Anayasa’nın emri; mamografi çektiren biriki tazenin sutyensiz görüntüleri... Ruh sağlığı derseniz, aklını oynatmış propaganda yaptırmıştım, iyi oldu.’’ 23 Ocak 1945 ‘‘Sana zor bir meslek seçtik. Ama iyi meslek seçtiğimize inancım kesindir. Benim halimi görüyorsun. Fenni öğrenmeleri ömürümün sonuna kadar takip edeceğim. Memleketin atisini yüksek fenni ve teknik gelişmelerde buluyorum. Oğlumun bu alanda esaslı ve ileri yetişmekle memlekete çok hizmet edeceğine güveniyorum.’’ 10 Aralık 1945 ‘‘Bu haftaki politika hadiselerinin beni ne kadar meşgul ve rahatsız ettiğini tahmin edersin. (Tan matbaasının yakılma olayı) Memleketin siyasi hayatının gelişimi, salim, temiz ve gerekli istikametlerde ilerlemesi için çok emek veriyoruz. İnşallah iyi neticeler alırız. Sen şimdilik politika akımlarına eğlenceli şeyler gibi seyirci, biraz da kayıtsız kal. Hem mesleğin, hem hususi durumunun itibarı ile doğrusu budur.’’ 1946 ‘‘Siyaset faaliyetlerimiz engin. Yeni parti kuruldu (Demokrat Parti 7 Ocak 1946’da kuruldu). Hayırlı olsun. Memlekete inşallah faydalı olurlar.’’ 19 Kasım 1946 ‘‘Bilirsin ben atı otuz altı derdin devası sayarım. Ama mümkünse ata külotla, çizme veya gert ile binmenin çalımı başkadır.’’ 17 Aralık 1946 ‘‘Bugün iki saat kadar Bay Celal Bayar’la görüştüm. Her zamanki gibi nazik ve kibar. Bugünlerde iç politikamız tekrar alevlidir. Konuşmamız sinirleri biraz yatıştırırsa iyi olacaktır. Büyük mücadele komünistlerin çok faaliyette olmaları üzerinedir. Günahları boyunlarına, açıktan açığa yabancı devlet hizmetindeler. Mücadele sert oluyor. İstanbul’da sıkıyönetim bugün altı gazete veya dergi, bir iki camouffle (kamufle) siyasi parti kapadı. Camouffle partilerin kanununu men ettiği communiste (komünist) partileri. Bakalım yeni mücadele durumu ne olacak? Demokratlar, communiste aleyhtarlığında, halkçılarla beraber.’’ 19 Şubat 1947 ‘‘Dün akşam Bernard Shaw hakkında, Foreign Affairs’da bir etüd okudum. Çok ilgilendim. Bernard Shaw’un cemiyetin aksak tarafları ile uğraşı bir sosyolog gibi göründü. Yine öyle, fakat siyasi cereyanlar ve politika ile ilgili olduğunu düşünmemiştim. Halbuki adam sosyalist, teşebbüs ve doktrin sahibi, işçi partisinin en eski ve en faal üyelerindenmiş. Eserlerini bundan sonra bir güzel okurum.’’ 23 Mayıs 1947 ‘‘Sana bir havadis vereyim. Şimdiye kadar yani dörtbeş senedir bana yazdığın mektupları, muhtelif köşelerden topluyorum. Hepsini bir dosyaya koyduruyorum. Bütün ömrümce okuyacağım toplu bir eser olacak. Düşündükçe seviniyorum.’’ bir hatunun anadan doğma ayna karşısında kendini seyrederken gösterilmesi... Dağcılıkta mini şortlu birkaç dağcının dağa tırmanırken alttan görüntülenmesi.. Baş ağrısı nasıl giderilir peki? Önce çırılçıplak soyunulur, sonra masaj yaptırılır tabii.. Havuz ve jakuzi dünyasında konu zaten baştan belli... Tavuk ve yumurta problemine gelince, en iyisi bu soruyu Hande Ataizi’ne tam duşa girmek üzere iken sormalı... Fok yavrularının acı sonu konusunda ise ABD’nin en seksi oyuncusu Sharon Stone’un fikrini almalı, fakat haberde oyuncuya büyük ün kazandıran ‘Temel İçgüdü’ filminde yataktaki partnerini bıçaklarken arkadan çekilmiş fotoğrafı kullanılmalı.. Erkeklerin tek bir kadınla tatmin olması zor mu, kolay mı? Bu konuyu bilse bilse erkekler bilir ama yine de her olasılığa karşı bir kere de Cindy Crawford, Cameron Diaz, Gülben Ergen ve Kate Moss’a sormalı... Cevaplarını mutlaka iç çamaşırlı fotoğraflarının altına koymalı. Ve bu kadar önemli konu arasındaki boşlukları doldurmak için, sayfaların orasına burasına Brigitte Nielsen, Tuğçe Kazaz, Hadise ve İtalyan milli takımı kalecisi Buffon’un sevgilisi Alena Seredova’ın mayolu fotoğrafları konmalı... Teşekkür ve özür... Bir süre önce bu köşede yayınlanan ‘Turistten Turiste Mektup Var’ başlıklı mizah yazısının şakacı bir Alman tarafından yazıldığı ve sonradan dilimize çevrildiği bana söylenmişti. Ben de bu bilgiyi ekleyerek yayınlanmasına aracı olmuştum. Oysa yazarı bizden biri imiş. Alanya’da yaşayan turizmci Tunç Müstecaplıoğlu’nun ‘Alanya’da Onaltı Yıl’ adlı kitabından önce ‘internete düşmüş’, sonra elden ele dolaşarak yukarıdaki yanlış bilgiyle bana kadar ulaşmış. Sayın Müstecaplıoğlu’na yazısı için teşekkür ediyor, yanlışlıktan ötürü özür diliyorum. HAFTA SONU 13 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle