19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

15 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ 5 Halk müziği HATİCE TUNCER Heavy metal dinleyicilerinin yakından tanıdıkları bir isim olan Taylan Ayık, dün gece dünyaca ünlü heavy metal grubu W.A.S.P’ın İstanbul’da Maslak Refresh the Venue’deki konserinde sahne aldı. Ayık, bu akşam Yedikule Zindanları’ndaki ‘‘Barış Manço Rock Festivali’’nde yarın da ‘‘Zeytinli Rock Festivali’’nde dinleyicileriyle buluşacak. Kurucusu, solisti ve gitaristi olduğu Diken grubuyla yollarını 2004’te ayıran Ayık, Türkçe heavy metal müziğin yaşatılması çabasını ilk solo albümü ‘‘Yalnız Hayal’’le sürdürüyor. Resim öğretmenliği ile heavy metalciliği birlikte yürüten Ayık, sorularımızı yanıtlarken bağlamadan gitara ve heavy metale kadar uzanışını anlattı. W.A.S.P konseri sizi çok heyecanlandırdı... Taylan Ayık, ‘Anadolu’ şarkısında Kurtuluş Savaşı’nı ve Atatürk’ü anlatıyor heavy metalle K onser buluştu WASP’ı 1992’den beri büyük bir hayranlıkla izliyorum. Kurucusu ve her şeyi büyük usta Blackie Lawless benim için gerçek bir heavy metal müzisyenidir. Tüm müzikal birikimimi, vokal tekniğimi, yazdığım sözleri onun eserlerini dinleyerek öğrenip geliştirdim. Crimson İdol albümündeki o müthiş yalnızlık çığlığı, isyan ve haykırışı beni çok etkilemişti. Son albümü Neon God ile bu sanatın ölümsüz bir temsilcisi olduğunu bir kez daha gösterdi. Konser müthişti ve Blackie Lawless’la aynı sahneyi paylaşmak benim için büyük bir onur. Halk müziğini seven bir ailede büyümüşsünüz.. Babam edebiyat öğretmeniydi ama halk müziğiyle uğraşırdı. Bizi türkülerle bağlamayla büyüttüler. Trabzonlu olmasına karşın, Alevi deyişleri, semah havaları kulağımıza doldu. Gitara nasıl geçtiniz? Bağlamayı bırakmadım, hala da iyi çalıyorum ama gitar da öğrendim. Ulusal kültürümüzü özümsedikten sonra evrensel müzikle tanışma ihtiyacı duydum. Kendi duygularımı ifade eden müzik yapmak istiyordum. Slayer gibi heavymetalin yabancı büyük gruplarını, Türkçe rock yapan Erkin Koray, Mavi Sakal, Kesmeşeker’i dinledikçe bu işin Türkçe yapılabildiğini gördüm. Diken grubunun kuruluşu ve sonraki dönemi anlatır mısınız? Marmara Üniversitesi Resim Öğretmenliği Bölümü’nde okuduğum dönemde 1992’de arkadaşlarımla heavymetal grubu Diken’i kurduk, 1994’ta konserlere başladık. Diken grubu kurulduğu günden itibaren kendi bestelerini çaldı. Şimdiye kadar yazılmamış sert içerikli sözler yazdım. Sosyal yanı yoktu. Ben o o zamanlar farklı bir dünyadan geçiyordum. Heavy metalin o ilkel güç esprisi üzerine kurulu sözlerdi. İlk albümümüz ‘Hedef Büyük’ü 1998’de Zihni Müzik bastı ama çok da tartışmalara yol açtı. 1999’da ‘Düşlerim Ölümsüzdür’ adında kısa bir albüm yaptık. Bu dönemde bazı cahiller nedeniyle heavy metal müzik satanizmle bir tutuldu ve adeta cadı avı başladı. Bu olaylar yüzünden heavy metal çok kan kaybetti. Bu arada evlendim, öğretmenliğe başladım, çocuğum oldu derken o dönem müzikten ayrı kaldım. Diken’in 2003’teki ‘Ay Taylan Ayık Batarken’ adlı kısa albümü tutmadı ve grup görüş ayrılıklarıyla dağıtıldı. 2004’ten sonra solo albüm çalışmalarına başladım. Heavy metalin felsefesi nedir? kaldığım ve hayalim bir albüm olduğu için albüme de ‘Yalnız Hayal’ adını verdim. Soft bir isim gibi duruyor ama sert bir albüm oldu. Solo albümünüzde kendinize özgü neleri ortaya çıkarttınız? Rock müzik hayata tutunma, dört elle sarılmadır. Heavy metal ise bunların daha şiddetli dışavurumudur. Gerçeğin, yaşamın kendisidir. Yaşamın tuhaflıklarını, dengesizlikleri anlatır. Kendi çemberimde heavy metal hayata karşı bir dik duruş, yaşamda kalma müziğidir. Ama son yıllarda rock müzik diye içi boş, yeni idoller yaratıldı. Rock müzik adı altında şehrin içinde yıkılmış, diz çökmüş boyun eğmiş insan modeli sunuldu. Bence bunlar gitar müziği, pop müziğin bir türü ama rock değil. İlk solo albümünüz ‘Yalnız Hayal’den söz edelim. Diken dağıldıktan sonra Serdar Öztop, kendi yapım şirketinden solo albüm teklif etti. Beni Diken’den ne ayırabilir diye düşündüm ama hiçbir şey ayıramıyordu. Yine aynı müzik, ama farklı besteler, meldolire ve daha kendime özgü konularda çalıştım. Albümdeki şarkılar yine hayata tutunmak ve isyan üzerine kurulu. Hayata bağlılık, samimiyet ve insana ait her türlü duyguyu anlatıyor. Müzikte yalnız ‘Yalan’ şarkısı örneğin cehalete ve karanlığa karşı tepkimdir. Sultanbeyli’de 4 yıl öğretmenlik yaptım. Aydın düşünceye o dönem daha çok sarıldım. Sultanbeyli’de insanların dünyalarının nasıl hurafelerle karartıldığını gördüm. Açlık, sefalet, perişanlık, her şey vardı. Bunları görünce insan kendine geliyor. Bu ülkenin gerçeklerinden bahsetmeliydim. Sultanbeyli’de öğretmenlik yaptığım dönemlerde ayaklarım yere bastı. Çağdaş insanın vermesi gereken normal bir tepkidir o şarkı. Her şarkıcı İstanbul’a güzelleme yapar ama ben ‘Bu Devran’ şarkısında serzenişlerde bulundum. Şiddetiyle, trafiğiyle, keşmekeşiyle eleştirmek istedim. Aslında bireysel iç hesaplaşmalarımı yansıttım. ‘Aydınlığın karanlığa üstün geldiğini, zaferi görmeden ölmek istemiyorum’ gibi duygusal bir çıkış var. Konserlerimde de ‘kendi hikayemi anlatmaya geldim, paylaşalım, siz de buradan istediğinizi alın’ diyorum. Anadolu şarkısı bağlama girişi ve sözleriyle dikkat çekiyor. Anadolu, Mustafa Kemal’e ve Kurtuluş savaşına göndermeler yapan bir şarkı. Girişinde yıllar önce büyük üstat Yavuz Top’tan dinlediğim Tokat yöresinden bir Köroğlu Koçaklaması’nı çaldım. Anadolu’nun başkaldırışına uyacağını düşündüm. Anadolu insanının yoksul ama geleceğe dair büyük umutları olduğunu anlattım. ‘Yüzyılın neferi’ dediğimizde Mustafa Kemal’i anlatıyoruz. Dadaloğlu’nun eserlerinde de heavy metali görüyorum. İsyanı vardır, gümbür gümbürdür. Halk müziği kökenli oluşum beni heavy metale daha çabuk taşıdı. Çünkü ikisinin de kökünde halkın dışavurumculuğu vardır. Albümde kimler çalıştı? Serdar Öztop’un bu albümün oluşmasında büyük emeği geçti. Devran şarkısında gitarları çaldı, diğerlerinde Hakan Özhendekçi çaldı. Tonmaisterliği arkadaşım Yırtık Uçurtma’dan Yaren Karahasan yaptı. Davulları İlker Özgök çaldı. Konserlerde bana Alper Açıkgöz eşlik ediyor. Ritm ve akustik gitarları ben çaldım. Bas gitarda Derman Karademir vardı. Albümü müzikal açıdan da değerlendirir misiniz? Türkiye koşullarına göre soundumuz çok sert. Haluk Levent, Kıraç gibi Anadolu rock soundunun bir üst aşamasını temsil ediyor. Bazıları Anadolu heavy metal dedi ama ben böyle isimlerdirmeler taşımak istemiyorum. Gırtlak temelli vokal yapıyorum, hatta daha fazla bağırıyorum. Heavy metal entelektüel değil, ilkel yakıcı ve çocuksu duyguları ifade etmeye çalışan bir müzik türü. Bu işin maddi bir karşılığı yok ama sevdiğim için yapıyorum. Albüm yapacak şirket bulamasam en kötüsü www.taylanayik.com’da yayınlarım, isteyen indirir.Yoksa müzik şirketlerinin giydirmek istediği elbiseyi üzerime giyemem. Mercan Dede Alaçatı’da Babylon Alaçatı bu hafta sonu doğuya özgü Sufi müziğinin ilahi geleneğini çağdaş müziğin tınılarıyla incelikli bir şekilde harmanlayarak sunan Mercan Dede’yi konuk ediyor. Mercan Dede, Nefes adını taşıyan son albümünden merakla beklenen sesleri bugün saat 23.00’de seslendirecek. (0 232 716 67 07) Anadolu’nun başkaldırışı Sesin nefesle buluşması Bu gece Bodrum Antik Tiyatrosu’nda saat 21.15’de Hüsnü Şenlendirici ve Sertab Erener müzikseverlerle buluşacak. Sertab Erener’in sesi, Hüsnü Şenlendirici’nin nefesiyle ilginç ve çok konuşulacak bir repertuarla biraraya gelecek ve Bodrum gecelerine müzik getirecek. Sesle nefesin buluşmasını izlemek isteyenler için gecenin bilet fiyatları, 55, 45 ve 33,50 YTL. (0216 556 98 00) Grammy’li Mezzosoprano Dünyaca ünlü mezzosoprano Cecilia Bartoli, 34. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali kapsamında üç ayrı konser vermek üzere İstanbul’a geliyor. Bartoli, Petra Müllejans yönetimindeki, barok müziğinin en önemli topluluğu ‘Freiburg Barok Orkestrası’ eşliğinde 18 Temmuz Salı, 20 Temmuz Perşembe ve 22 Temmuz Cumartesi akşamları saat 20.00’de Aya İrini Müzesi’nde üç ayrı konserle İstanbullu müzikseverle buluşacak. (0216 556 98 00, biletler, 215, 137 ve 67 YTL) 80’lere damgasını vuran, dünyayı kasıp kavuran Studio 54’ün ‘baş dj’i Türkiye’de Bu gece ‘disco’ gecesi ŞİRİN GÜVEN Efsanevi kulüp ‘Studio 54’, 26 Nisan 1977’de Manhattan’da açıldığında yer yerinden oynamıştı. Steve Rubell ve Ian Schrager o zamanlar, Studio 54’ün belki de yaşamları boyunca yaptıkları en büyük şey olduğunu bilmiyorlardı. Oysa kulüp, disco kültürünün, bir anlamda 80’lerin deortaya çıktığı ve yayıldığı yer olacaktı. İnsanların kendi iç benliklerini serbest bırakabilecekleri, ‘underground’ bir ortam yaratmak amacıyla açılan Studio 54 kısa zamanda bir kült olmuştu. Kulübün önünde, metrelerce kuyruk olurken, Studio 54, kendi kurallarını da oluşturmaya başlamıştı. O yılların en gözde kulübü Studio 54’ün giriş politikası nedeniyle davetiyeleri olan milyonlarca insan bile, kuyrukta beklemekten ileri gidemediler. Çünkü ‘Studio 54’ adlı filmde de görebileceğiniz gibi, kapıda bizzat duran Steve, tiplerini, giyinişlerini beğenmediklerini, discoya uygun görmediklerini içeri almıyordu... Yani o günlerde Studio 54’ün kapısından girebilmek bile büyük bir olaydı aslında. Hatta girişte, kulübe girmeyi ‘başaranların’ fotoğrafları çekiliyor ve ertesi gün basılacak gazetelerde yayımlanıyordu. Eğlencenin kalbi haline gelen Studio 54 zamanla boyut değiştirdi. Underground halinden çıktı, parıltılı bir saraya dönüştü. O zamanlar Studio 54’ün bu kadar çok beğenilmesinin ve popüler olmasının en önemli nedeni müzikti tabi. İnsanlar yaşamlarında ilk kez böyle bir müzik duyuyorlardı. Şimdi ki bazı elektronik müzik tarzlarının bir anlamda çıkış noktası olan ‘disco’ müziği onlara çok değişik ve güzel gelmişti. Işıklar ve tabi disco dendiğinde aklımıza neredeyse ilk gelen şey, ‘disco topu’, Studio 54’ün renkli ve muhteşem bir kulüp haline gelmesini sağlayan tamamlayıcı unsurlardı. Disco o kadar altından bir kelimeydi ki, 1977’den 1980’lerin sonuna kadarki sürede bir plağın satılması için üzerinde ‘disco’ yazması yeterliydi. Plak şirketleri de bu durumdan fazlaca yararlandılar, ‘disco’ da giderek bir endüstri haline dönüştü. Ardından 90’larla birlikte müzikler de değişti ve disco devri kapandı bir anlamda. İşte ‘disco’nun altın zamanlarındaki Studio 54’ün resident Dj’i (baş Dj’i) Nicky Siano bu gece saat 22.00’de Shayna Beach’te. Bizlere disco havası koklatmak, disco müzikleriyle dolu bir gece geçirtmek için... Mor ve Ötesi’nin bir sürprizi var Beşinci albümleri ‘Büyük Düşler’i iki ay önce çıkaran ‘Mor ve Ötesi’, Anadolu turnesinin ardından ilk büyük solo İstanbul konserinde 18 Temmuz akşamı saat 21.00’de Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda sahne alıyor. ‘Büyük Düşler’ albümünün tüm şarkılarının çalınacağı konserde, grup için özel tasarlanmış görseller canlı DJ performansıyla da zenginleştirilecek. Konserin en büyük süprizi ise özel konuk olarak katılacak Mercan Dede. (0216 556 98 00, biletler, 67, 56 ve 45 YTL) NEW YORK TARİHİNE YÖN VERDİ 1955 Brooklyn doğumlu Nicky Siano, 16 yaşında yani 1971 yılında ‘Roundtable’ adlı kulüpte çalmaya başladı. 1972 yılında 17 yaşındayken ağabeyi ile birlikte ‘The Gallery’ adlı kulübü açtılar. İlk kez 3 pikapla birlikte çalan Siano (pek az kişinin başarabileceği bir şeydir) 1976’da Schrager ve Steve Rubell’in sahibi olduğu ‘The Enchanted Garden’ adlı kulüpte çalmaya başladı. Steve o sıralarda yeni açacakları Studio 54’te resident dj’lik teklifinde bulunur Siano’ya. Dünyanın eğlence sektörünü tümden değiştirerek döneme damgasını vuran kulübün baş dj’i Siano, ‘New York Times’ tarafından ‘New York’un tarihine yön veren 100 kişi’ arasında da gösterildi. Rachid Taha Çeşme’de Rachid Taha, Efes Pilsen sponsorluğunda 21 Temmuz Cuma akşamı, saat 21.45’te Babylon Alaçatı’ya konuk oluyor. The Clash’in punk’ından, Led Zeppelin’in rock’ından etkilenen Cezayir asıllı, ‘rock’ın yaramaz çocuğu Rachid Taha’nın Kuzey Afrika gelenekleriyle (chabi) barıştırdığı pop, tekno ve çağdaş dans müziği ile süslediği tarzı müzikseverleri coşturacak. (0216 556 98 00) HAFTA SONU 05 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle