Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 HAZİRAN 2006 CUMARTESİ 13 YALÇIN PEKŞEN Başka bir açıdan ‘Karun’ öyküsü M. Ö. 560546 yılları arasında Lidya’yı yöneten son kral Croesus’a biz Karun adını takmışız. Bütün dünyada atasözü haline gelen ‘Rich as Croesus’u da dilimize ‘Karun kadar zengin’ diye çevirmişiz. Benimki sadece tahmin ama Karun (Croesus) bizim topraklarımız üzerinde kendi ülkesini soyup soğana çevirerek ‘Karun kadar zengin’ olan politikacıların prototipi olabilir. Yoksa bu ölçüde servet Uşak topraklarında nasıl bir araya getirilir? Büyük olasılıkla ‘devlet malı deniz, yemeyen domuz’ sözünü hayata ilk geçiren hemşehrimiz de Karun olmuştur. 14 yılda ‘dünyanın en zengin insanı’ olmanın başka bir yolu yok gibi görünüyor bana. Zaten Lidya’nın ‘son kralı’ olması da bunu gösteriyor. Onun yönetiminde devlet batıyor. Karun’un nasıl bir soygun yaptığı bugün daha iyi anlaşılıyor. Türkiye Cumhuriyeti bile onca soyguna dayanmış, iyikötü hala sürüyor. Hazinelerin mezara götürülemeyeceği de, o tarihlerde Müdür hazineyi ‘kimse çalmasın’ diye mi çaldı? En fazla parayı biz ödedik 1993’te kaçak eserler Uşak Arkeoloji müzesine iade ediliyor. Bu yolla Karun hazinelerine en fazla parayı ödeyen kuruluş, eserleri çalınan Türkiye Cumhuriyeti oluyor. O kadar büyük bir para söz konusu ki, sürekli uyuyan Kültür ve Turizm bakanımız bile uykusundan uyanıp ‘Bizi soydular’ diyebiliyor. Eserleri yurt dışına kaçıran Kapalıçarşı esnafı da, onca tehlikeyi göze alarak yaptıkları kaçakçılık sonucu böylesi bir parayı ancak rüyalarında görüyorlar. Onların bu işten tüm kazançları günümüz ölçülerinde birkaç milyon dolarla sınırlı kalıyor. Derken eserler Uşak’a geliyor ama yapılan sayımda eserlerden birinin eksik olduğu saptanıyor. Bu parçanın da Metropolitan müzesi yöneticileri tarafından çalındığına inanan Müdür, olayı normal karşılıyor ve kimseye haber vermiyor. Bir kağıda yazıp çekmecesinde saklıyor. Ve ‘korusun’ diye kendisine verilen Kanatlı Denizatı’nı Uşak müze müdürünün çaldığına inanılıyor. Metropolitan müzesinin hırsızlığını niye normal karşıladığı da böylece anlaşılıyor. Büyük olasılıkla hazinenin çalınmasından korkan Müdür, Kanatlı Denizatı’nı kimse çalmasın diye kendi çalıyor. Aklıma daha mantıklı bir neden gelmiyor. Lanet efsanesi Bu arada Karun Hazinesinin laneti diye bir konu var. Özgen Acar yazdı: 1965 yılından itibaren hazineyi soyanların başlarına çeşitli işler geliyor; biri deliriyor, biri intihar ediyor, biri kör oluyor. Bazıları da ölüyor. Bana kalırsa 40 yıl boyunca bu kadar aksilik her Türk vatandaşının başına gelir. Hatta hiçbirinin trafik kazasına uğramaması Karun hazinesinin uğurlu geldiğini bile gösterebilir. Ölenlere gelince... Uşaklı köylüler dünyaya kazık çakacak değillerdi ya, ecelleri geldiği için ölmüş olabilirler. Gelelim kanatlı denizatının başına gelenlere.. Ankara’da bizim sahteciler bu parçayı kopyalamaya kalkıyorlar. Ne var ki, ortaya çıkardıkları kanatlı deniz atı orijinal Denizatından başka her şeye benziyor: Ağırlığı farklı, eniboyu farklı, zinciri farklı, yapım tekniği farklı, atın saçları, gözleri ve burnu farklı.. Bu ne biçim taklit değerli taklitçi kardeşlerimiz... Kanatlı deniz atı yapıyoruz derken hayvanı neredeyse sütçü beygirine benzetmişsiniz. Bunun anlaşılmayacağını mı sandınız ? Karun’un hazinesi neredeyse bütün dünyayı dolaştı ve ülkemizdeki tüm hırsızların elinden geçti. Sahte atı gerçeğinden ayıramayacak kadar ‘cahil’mi sandınız bizi? Üstelik, atın gerçeğini çalan Müze müdürümüz, yaptığınız atın sahte olduğunun en önemli kanıtı ve tanığı... bilinmiyor olabilir. O yüzden Hazret hazinesini mezarına götürüyor ve Toptepe veya Kültepe (her iki ad da geçiyor öyküde) adlı tepelerin altına kendisiyle beraber gömdürüyor. Karun hazinesinin kaderi soyulmak olmalı.. Bizzat kralın yaptığı soygunla başlayan öykü soygunlarla devam ediyor. 1965 yılında bizimkiler, yani Uşak’ın Güre köyünden 9 kafadar hazineyi soymaya başlıyorlar. Sıradan bir tepe (Tümülüs) şeklindeki mezarı nasıl buldukları bilinmiyor. Belli ki, yöredeki her tepeyi soyuyorlar. İlk çıkardıkları ve sadece altın takılardan oluşan partiyi 65 bin liraya Kapalıçarşı esnafına kaptırıyorlar. Aslında Kapalıçarşı esnafının yaptığı da bir soygun ama bizde ‘ticaret’ sanılıyor. Çünkü hem eski eser kaçakçılığı suç, hem de bu ölçüde değerli bir hazineye 65 bin lira değer biçiliyor. Hazinedeki altın takıları eritip külçe altına dönüştürseniz, büyük olasılıkla 65 bin liradan fazla eder. Hazineyi soyan köylüleri bu kez Kapalıçarşı esnafı soyuyor sizin anlayacağınız. 1966 yılında 150 parçalık ikinci partiyi 160 bin liraya satıyorlar. 1968 yılında geriye kalanları (duvar resimleri ve heykeller) sadece 40 bin liraya okutuyorlar. Böylece altın, gümüş , bronz ve mermerden oluşan toplam 450 parça eser yurt dışına götürülüyor. Bu kez ülkemiz soyuluyor. 1966 yılındaki soygunda köylüler arasında para paylaşımı yüzünden anlaşmazlık çıkınca hazinenin yağmalandığı anlaşılıyor. Bunun üzerine ne mi yapılıyor? Hiçbir şey... Olayın üzerine sadece gazetemizin yazarı Özgen Acar gidiyor. 1984 yılında eserlerin bir kısmı New York Metropolitan otelinin kataloğunda ortaya çıkınca, Özgen Acar’ın ısrarlı yazıları üzerine müze dava ediliyor. Davaya bizim adımıza Amerikalı avukatlar giriyor ve yeni bir soygun başlıyor: Davanın avukatlık masrafı 20 milyon dolar tutuyor. Avukatlar bu parayı resmen çalmasalar bile, sonunda haklı çıkılan bir dava için bu kadar para alınmasına soygundan başka bir ad takmak kolay değil.. Zaten Amerikalı avukatlar bu konuda epey ünlü.. .ABD’de yaşayan bir akrabam son gelişinde anlatmıştı: Söylediğine göre bir soyguna uğrayan Amerikalılar artık avukata gitmiyorlarmış. İkinci bir soyguna uğramamak için (bu kez yasal) ilk soygunun zararını sineye çekiyorlarmış. Şen’lik S Salim’den Mavi Gözlü Dev’e Yetkin Dikinciler, Nâzım Hikmet’in yaşamı için kamera karşısına geçiyor geldiğini belirtiyor. Çok konuşulan ÖZNUR Salim karakterini çıkartırken böyle bir ‘Babam ve Oğlum’ karakteri birebir gözlemlememiş filminde Salim OĞRAŞ Dikinciler, ‘‘Sadece içimde böyle bir karakteriyle tanıdık adamın varlığını hep hissederdim . Bunun onu. Üstün oyunculuğu ve böyle bir filmde günyüzüne çıkası varmış. samimiyetiyle izleyenleri hayran bıraktı. Çağan Irmak bunu filmi izlemeden daha Filmde onunla ağladık hatta onunla ortaya çıkarmış biri.” güldük bile diye biliriz. O bize filmdeki Salim karakterindeki üstün karakteriyle herkesin hayatta bir yeri ve oyunculuğuyla bir çok ödülünde sahibi ailesi olabileceğini ve bir rolün ancak bu oldu Dikinciler. ‘Pertevniyal Lisesi Yılın kadar doğal ve içten oyannabileceğini Sinema Sanatçısı’ödülünü, böyle bir gösterdi. O aslında bir Devlet Sanatçısı, karateri başarılı canlandırdığı için oyunlarını seyredenlerin belki de ‘Zihinsel Engelliler Yetiştirme ve Koruma unutamayacağı bir oyuncu Yetkin Dikinciler. Başarılı oyuncu şimdide Vakfı’ndan ve son aldığı, sinema sevenlerinin karşısına Nâzım Hikmet’in oyuncularının, sinema oyuncularına hayatının anlatılacağı ‘Mavi Gözlü Dev’ verdiği diyebileceğimiz ÇASOD’un Jüri filmiyle çıkmaya hazırlanıyor ve Özel Ödülü’nü aldı. heyecanla beklediğini söylüyor. Aynı zamanda Yunanistan’da da Onun için oyunculuk yaşamının oyunculuk yapan Dikinciler Atina’nın büyük ağırlığını, omurgasını Atis Tiyatrosu’nun sürekli aktörlerinden oluşturuyor. Tiyatroyu ‘‘hayatımda biri gibi. 1999’dan beri çeşitli ortak duyduğum en büyük ihtiyaç” diye yapımlarda yer alan Dikinciler, artık tanımlıyor. Dikinciler,‘‘ Çok sıcak bir yönetmen Theodoros Terzepulos’un havada bir çölü geçerken yanımıza su zaman zaman sadece Yunanlı almamak gibi bir şey. Dilimiz oyuncuların çalıştığı projelerde damağımız kuruyacak ve insanlar bunu kendisinide ekibin içine kattığını yavaş yavaş anlayacak. Çöldeki bir söylüyor. Dikinciler, ‘‘Bundan iki sene yudum sudur tiyatro... Aman ne gerek önce tiyatronun yöntemini anlatacağı ki var canım yürür geçeriz, kısa yolculuğu, yöntemi Antik Yunan Tiyatrosu’nun yorumlanmasıdır. Bunu tanımlayacağı adamsendeciliği sanatın ihtiyaç bir sempozyumda Almanya’nın Berlin olmaktan çıkarılmış olması Türkiye’de kentinde bir sanatlar akademisinde aktör bir gerçek. Umarım damarlarımız olarak beni seçti ve benim bedenim ve kurumadan sadece dilimiz damağımıza sesim üzerinden tarif etti. Türkiye’de yapıştığında farkına varırız. Ama tiyatro yetişen, oyunculuğu seçen, Türkçe bize gerek duyduğumuzda bir damla konuşan ve Türk duyarlılığına sahip bir suyu verecektir” sözleriyle tiyatronun insanın duyabileceği en büyük onur oldu” bir ihtiyaç olduğunun altını çiziyor. diyor. Uzun zamandır üzerinde çalışılan Dikinciler gelecek sezon Devlet Tiyatrlarında iki sezondur Yine aynı yıl Almanya’da bir yayınevi Metin Belgin’in senaryosunu yazdığı oynanayan ‘Müfettiş’ in yanı sıra Özen Yula’nın yazdığı, Ayşenil ‘Terzepulos Tiyatrosu’nun Yolculuğunu’, Biket İlhan’ın yöneteceği Nâzım Şanlıoğlu’nun yöneteceği yeni bir oyunla da sahnede olacak. ‘Dionizos’un Yolculuğu’ adı altında Hikmet’in hayatının bir bölümünün dünyanın çeşitli tiyatro adamlarının ve anlatılacağı ‘Mavi Gözlü Dev’ filminde oyuncularının çeşitli yorumlarını bir kitapta bir çıkana kadar iki yıl Antalya’da dört yılda Diyarbakır Yetkin Diknciler de oynuyor. Nâzım Hikmet’in araya getirdi. Devlet Tiyatroları’nda çalışmış. Şu anda İstanbul genellikle esir düştüğü günlerin ele alınacağı filmin Dikinciler,‘‘Terzepulos kitaba benimde yazı Devlet Tiyatorları’nda sanat yaşamını sürdürüyor. çekimlerine önümüzdeki sonbaharda başlanacak. Diyarbakır’da tiyatro yapmanın kendisi için büyük yazmamı istedi. Bir aktör işini sahnede yapar ve Dikinciler, ‘‘ Heyecanlı bir şekilde bekliyorum. şans olduğunu belirten Dikinciler, ‘‘Orada yaşayan anlatır. Ama yaptığım işin kendisiyle buluşmasını bir Filmde oyuncu olarak, Nâzım Hikmet olacağı için bir insanlara bir kültür hizmeti sunmuş olmaktan çok kaç satırda olsa yorumlama şansı verdi bana. 15. beni biliyoruz. Yönetmenle ve senaristle mutluyum ve onların hayatını çok değiştiren bir şey Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin konuştuğumuz oyuncular var ama son halini oldu bence tiyatro” diyor. başlangıcında kitabın tanıtımı yapıldı. Konuşmacı almadan duyurmanın bir anlamı yok” diyor. 3 Haziran’da tekrar gösterime girecek olan ‘Babam olarakta beni davet ettiler çok mutlu oldum” diyor. Dikinciler, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet ve Oğlum’ daki Salim karakterini canlandıran Yetkin Dikinciler, gelecek sezon ‘Mavi Gözlü Konservatuarı Tiyatro Bölümü mezunu. Okulun Dikinciler rolün kendisine 1999’da ‘Ayrılık Müziği’ Dev’ filmi dışında romantikkamedi dalında bir dizi üçüncü sınıfında Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda adlı bir oyunu seyrettikten sonra Çağan Irmak’tan projesinde de yer alacak. profesyonelliğe ilk adımı atmış. İstanbul’a tayini ergi ergi ergi ? RODİN’İN BAŞYAPITLARI GELİYOR Tüm Türkiye’den ziyaretçilerle büyük ilgi gören Picasso’dan sonra, Sakıp Sabancı Müzesi 13 Haziran’dan başlayarak 3 Eylül’e dek Auguste Rodin’in 203 heykelinden oluşan büyük bir sergiye ev sahipliği yapacak. Heykelin Büyük Ustası Rodin’in İstanbul’daki bu sergisinde yer alacak 203 eserin tamamı müzeye teslim edildi, son hazırlıklar tamamlandı. Atlı Köşk’e adını veren ve 1952 yılından bu yana boğazı selamlayan bronz at heykeli ilk kez yerinden kaldırılırken, yerine sergide yer alacak ünlü şair, yazar ve düşünür Victor Hugo anıtı yerleştirildi. Rodin’in 16 Eylül 1889 tarihli bir kararnameyle Pantheon için bir Victor Hugo anıtı siparişi alması nedeniye yaptığı bronz anıt, 185 cm yüksekliğinde. Sergide, Rodin’in birçok yapıtıyla birlikte ünlü ‘Düşünen Adam’ heykeli de yer alacak. Sergide yer alan yapıtların tam listesi ise pazartesi günü açıklanacak. (Emirgan http://muze. sabanciuniv.edu/) ? ‘DURUŞLAR SANATSEVERLERLE BULUŞUYOR Ayşegül Bayrak Sanat Galerisi ‘‘Duruşlar’’ sergisine evsahipliği yapıyor. Aralarında Devrim Erbil gibi sanatçıların eserlerinin de yer aldığı sergi sanatseverlerle buluştu. Yağlıboya, özgün baskı ve diğer tekniklerdeki yapıtlardan oluşan sergi 22 Haziran’a kadar görülebilir. (www.sanatgalerisi.com) ? GUIDO’NUN SON ÇALIŞMALARI Genç kuşak sanatçılar arasında farklı bir yer edinen Guido’nun farklı malzeme ve teknik ile yaptığı son çalışmalarından oluşan sergi Mac Art Gallery’de. 15 Haziran’a kadar açık kalacak sergide sanatçının 20 eseri bulunuyor. Sanatseverler sergiyi pazar hariç hergün 10.0019.00 saatleri arasında ziyaret edebilir. (0212 343 85 4041 www.macartgallery.com infoİmacartgallery.com) Objektifinden Vitrin Mankenleri, Tara’nın dünyanın çeşitli kentlerinden çektiği vitrin fotoğraflardan oluşuyor. Galeri x ist’in düzenlediği sergi, Beyoğlu Bilsar binasının alt katında izleyicisiyle buluşacak. Sergi 8 Temmuz’a kadar gezilebilir. (0 212 291 77 84) ? LALE TARA’DAN ‘CANLI/LIVE’ Lale Tara’nın HAFTA SONU 13 CMYK