Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMARTESI 04 6/12/06 16:43 Page 1 CUMARTESİ EKİ 4 CMYK 4 9 ARALIK 2006 CUMARTESİ Bir kez daha Nouvelle Vague ZÜLAL KALKANDELEN Bu akşam İstanbul’daysanız ve iyi müzik dinlemek istiyorsanız, Taksim’deki Yeni Melek’e uğramanızı öneririm. Çünkü Fransız müzisyenler Marc Collin, Olivier Libaux ve çeşitli solistlerden oluşan Nouvelle Vague ve konser sonrası Jazzanova “DJ set” müzikseverlere unutulmaz bir gece yaşatacak. Nouvelle Vague, 80’lerin ünlü new wave parçalarına yaptıkları bossanova cover’lardan oluşan ve grupla aynı adı taşıyan ilk albümüyle dünya çapında büyük bir yankı uyandırdı. Joy Division’dan The Clash’e, Depeche Mode’dan Blondie’ye kadar birçok kült grubun parçalarını kendine özgü tarzda yorumlayan grup, bu yıl yeni albümleri “Bande A Part”ı yayımladı. Dinamo 103.8 (www.dinamo.fm) tarafından düzenlenen Radar etkinlikleri çerçevesinde bir kez daha İstanbul’a gelen grubun yaratıcılarından Marc Collin, konser öncesinde sorularımı yanıtladı. Bu projeye ilk başladığınızda, dinleyicilerden ne tür tepkiler almayı umuyordunuz ve ilk albümden sonra nasıl tepkiler aldınız? “Büyük bir new wave hayranı olarak ben de öncelikle bir dinleyiciyim. Bu nedenle, eğer yaptığım şeyden kendim ikna olmuyorsam bırakırım. Dinleyicilerin çoğunluğunun da benim gibi olduğu ve projeyi onayladığı görülüyor.” Rock müziğe eğilimli olan ama aynı zamanda sizin yavaş ve rahatlatıcı müziğinizden de hoşlanan insanlar var. Bunun nedenini neye bağlıyorsunuz? Müziğinizin yansıttığı çeşitlilikten olabilir mi? “Bilmiyorum ama belki orijinal şarkılardaki ruhu, kızgınlığı, politik tavırları hissediyorlardır. Belki de biz kalipso’dan Fransız popuna kadar birçok farklı etkileşimi bir araya getirmeye çalışarak iyi bir iş yapmışızdır.” Cover şarkılar her zaman risklidir. Siz albümüzdeki şarkıları nasıl şetçiniz? Hangi şarkının cover’ını yapmak daha zordu? “Japan’in ‘Ghost’ adlı şarkısında başarılı olamadım. Muhteşem bir şarkı gerçekten! Bauhaus’un ‘Bela Lugosi’s Dead’ ve Frankie Goes To Hollywood’un ‘Relax’ adlı şarkıları kolay değildi. Çünkü müzik olarak çok yoğun değiller, daha çok içinde bulunulan moda ve prodüksiyona bağlı orada yapılan iş. Albümdeki şarkıları, çoğunlukla daha gençken dinlediğim ve yeni düzenlemeler yapmam için beni esinlendiren şarkılar arasından seçiyorum.” Şarkıları yeniden düzenleyip yorumlarken herhangi bir endişe taşıyor musunuz? Örneğin, The Clash’ın “The Guns Of Brixton” adlı şarkısını yorumladınız, ki bu şarkıda belirli bir öfke vardır. Fakat sizin versiyonunuzda oldukça rahat bir hava yansıtıyor. “Fakat temel fikir bu; yani sakin bir şekilde çok sert şeyler söylenebileceğini göstermek. Bu da şarkı sözlerine yeni bir şey ekliyor, özellikle erkekler yerine kadınlar tarafından seslendirildikleri zaman.” Vokalistlerinizi nasıl seçiyorsunuz? Yalnızca şarkıları daha önce hiç duymamış kadın vokalistlerle çalıştığınız söyleniyor. Bu doğru mu? “Hayır, doğru değil. Bu birkaç kere oldu ama amacımız bu değil.” D inleyin eğlenin Yeni trend ‘farka saygı’ 7 Aralık’ta başlayan çok yönlü gençlik aktivitesi ‘Trend Show 2007’ yarın akşam son bulacak. İçeriğini gençlerin belirlediği tek etkinlik olan Trend Show, 2007 yılının trendini 30 lise ve 15 üniversiteden öğrencilerin oluşturduğu danışma kurullarından gelen talep doğrultusunda belirledi. ‘Farka Saygı’ temasını işleyen organizasyonda aynı konulu bir fotoğraf yarışması da düzenlendi. İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda üçüncüsü düzenlenen etkinlik kapsamında bu akşam son albümü ‘Apayrı’ ile gündemde olan Hande Yener, farklı müziği ve sahne şovu ile Hayko Cepkin ve popüler kız vokal grubu Hepsi konser verecek. Yarın akşam ise, Mor ve Ötesi ve Redd sevilen şarkılarını müzikseverler için seslendirecek. (0216 556 98 00, biletler 17 YTL) BİR DÖNEME ÖVGÜ Nouvelle Vague ilk olarak bir proje şeklinde başladı ve ilk albümünüzle dünya çapında ün kazandınız. Öncelikle “proje” denilmesini mi, yoksa “cover grubu” olarak mı anılmayı tercih ediyorsunuz? “Bu bir proje, tam anlamıyla bir grup değil. Bütün konsepti ben tasarladım, vokalistlerle ve diğer prodüktörlerle temas ettim vs. Sahnede gördüğünüz grup albümdeki şarkıların kaydını yapmadı.” Eski şarkıları yeni düzenlemelerle yeniden yorumlamak müzik endüstrisinde yeni bir şey değil. Fakat siz Brezilya kökenli bossa nova’yı Fransız enstrümantasyonu ve tanınmamış kadın vokalistlerin sesiyle buluşturdunuz. Echo and the Bunnymen’in “The Killing Moon” adlı şarkısını sizin yorumunuzla ilk dinlediğimde biraz tuhaf buldum ama o tuhaflığı da sevdim. Projenin tüm konseptine ilişkin bu ilginç fikir nasıl gelişti? “Temel fikir, post punk dönemi gruplarının hala esin kaynağı olan, muhteşem şarkılar yazdıklarını ortaya koymaktı. Bu bir tür o döneme övgü aslında, ama aynı zamanda da benim için yeni düzenlemeler ve prodüksiyonlar yapmak bakımından iyi bir olanak.” Caz ile latin buluşuyor Piyanist Chano Dominguez, kontrbasta Mario Rossy ve davulda Marc Miralta’dan oluşan üçlüsüyle birlikte, 12 Aralık Salı akşamı saat 20.00’de İş Sanat Kültür Merkezi’nde konser verecek. Caz ve flamenko gibi farklı iki müzik türü arasında mükemmel bir müzikal dil ve ritim birliği kuran sanatçı; tango, tanguillo, alegría, fandango ve soleá gibi Latin dünyasına ait müzikleri geleneksel caz formunda yorumlamasıyla tanınıyor. (0212 316 10 83, biletler 50, 40, 30 ve 25 YTL) 2007 konser yılı olacak İkinci albümünüz “Bande A Part” bir Godard filminin adı. (İngilizce’de “Band Of Outsiders” anlamına gelen ve Türkiye’de “Çete” adıyla gösterilen 1964 yapımı film). Bu filmin üzerinizde özel bir etkisi oldu mu? “Özelikle etkilendiğimden değil ama o ifadeyi seviyorum. Çok şey anlatıyor, ayrıca bizim projemiz bakımından da oldukça anlamlı.” Nouvelle Vague için bundan sonra sırada ne var? “2007’de dünyanın birçok yerinde konserler vereceğiz ve eylül ayında bir konser DVD’si çıkacak. Ayrıca gruptaki herkes kendi albümünü yayınlayacak.” İstanbul’da daha önce de konser verdiniz? İzleyiciden aldığınız tepki nasıldı? “Pek iyi değildi. Sanırım projeyi gerçekten bilmeyen ama moda olduğu için gelen birçok insan vardı. Fakat bu defa çok iyi olacağından eminim.” Radar geceleri sürüyor Loco Dice ve Martin Buttrich, ‘Radar Label Nights’ kapsamında 15 Aralık Cuma akşamı saat 23.00’de müzikseverlerle buluşacak. ‘Four:Twenty’ plak şirketi adına düzenlenecek gecede, Dinamo 103.8’in dj’i Kaan Düzarat da sahneye çıkacak. Tori Amos’un ‘Don’t make me come to Vegas’ isimli parçasına yaptığı yeni düzenleme ile Grammy adayları listesine giren ve Timo Maas’la birçok çalışmaya imza atan Buttrich ve Loco Dice müzikseverlere eğlenceli bir gece yaşatacak. (0216 556 98 00, biletler 25 YTL) Müzisyenlerin seçimi: Bach BÜLENT ERGÜDEN Klasik müzik seçkin olduğu düşünülen bir azınlık tarafından dinlenilmesine rağmen, bazı bestecilerin adları oldukça popüler oldu. Ancak müzikleri de bu oranda tanınır, dinlenir durumda mı? Örneğin J.S. Bach’ın adını neredeyse herkesin bilmesine rağmen, herhangi bir kantatından bir bölümü dinlediğinde tanıyabilecek insanların oranı nedir? 2000 yılı 250. ölüm yıldönümü olması nedeniyle Bach yılı olarak ilan edilmişti. Şef John Eliot Gardiner, otantik müzik toplulukları İngiliz Barok Solistleri ve Monteverdi Korosuyla, onun 198 kantatını o yıl içinde konser performansı olarak kaydetti. Deutsche Grammophon şirketi bu kayıtların bir bölümünü basıp, devamını getirmeyince, Gardiner de kendi şirketini kurarak CD’leri çıkarmaya devam etmekte. Bach’ın yaşadığı dönemde sadece bir kere seslendirilen bu kantatlar artık evlerimize girebilme durumunda. Gardiner öncelikle bir Barok müzik uzmanı. Eserlerin döneminde hangi çalgılarla çalındığını, hangi mekanlarda, nasıl bir dinleyiciye sunulduğunu bir müzik arkeoloğu gibi araştırmakta. Gerçekleştirdiği 250 albüm ve sayısız konser onun tam bir müzik işçisi olduğunu düşündürtüyor. Daha doğrusu bilim adamı, zanaatkar ve sanatçı niteliklerine sahip. 2000 yılındaki turnesinde 14 ülkede tarihi kilise ve katedrallerde 60 konser gerçekleştirdi. Orkestra ve koro tam bir maratona girişmişti. Her konserde ortalama üç kantat seslendirildi. Sonuç ise gerçekten mükemmel. Yaratılan dönemsel atmosfer, ses renkleri, çok sesliliğin mekansal yayılımı, müziğin matematiksel oranlanması ve yorumu üst düzeyde. Günümüzde yorumcular eserlere aylarca, hatta yıllarca çalışarak hazırlanır. Ancak Bach’ın döneminde durum böyle değildi. Eserler notaya basılarak sadece birkez seslendirilirdi. Bach’ın ünlü sözü “Kim benim kadar çalışsa, benim gibi müzik yapar” aslında tam bir mütevazilik değil. Kendini yaratıcı bir sanatçı olarak görmüyor, tersine kendini yaratıcının hizmetkarı olarak tanımlıyordu. Kantat ef John Eliot Gardiner, müziği notalarının başlangıcında, bu seriye de adını veren ‘Soli due Glorie’ (Tanrıya olan sonsuzlukla buluşturan J.S. hayranlık, onun şanına hürmet) anlamında Bach’ın 198 kantatını albüm olarak yazar. Ancak bu müziklerin günümüzdeki önemi, içerdikleri müzikal değerlerden yayımlamaya devam ediyor. İlk kaynaklanmakta. Bach’ın dindışı kantatları, çıkan 10 albümdeki eserlerde dans süitleri de aynı derecede müzikalite içermekte. Sanatının zirvesi sayılabilecek kalite açısından hiçbir fark yok... olan son eseri ‘Füg sanatı’ belirli bir çalgı için değildir ve müzik matematiğini üst düzey sanatsal soyutluğa ulaştırır. Albüm kapaklarında National Geographic’e kapak olan ‘Afgan kızı’yla ünlü Steve McCurry’nin fotoğrafları yer almakta. Bebek, çocuk, genç, yaşlı, Müslüman, Hristiyan, Budist, Afrika kabilelerinden, kadın erkek dünya insanlarının fotoğrafları Bach müziğinin evrenselliğini sembolize etmekte. Bach, müziğinde egoizme yer vermedi. Müziği tüm boyutlarıyla keşfederken, bestelerinin içine kendisiyle ilgili çok şey katmadı. Böylece müzik yükselme, açılma, derinleşme olanağı buldu. Bugün Bach’ın müziğinin önemini kavrayanlar öncelikle müzisyenlerdir. Dünyanın tüm müzik okullarında, performans sınavlarında Bach çalmak zorunludur. Çünkü Matematik kadar saf ve temiz olan müziği bir o kadar da zor. Latin efsanesi İstanbul’da Tüm zamanların en iyi Küba kökenli Latin topluluklarından biri olan ‘Adalberto Álvarez Y Su’, ‘Garanti Caz Yeşili’ kapsamında 1415 Aralık akşamları Babylon’da konser verecek. Piyanist, kompozitör, aranjör ve yönetmen Adalberto Álvarez önderliğindeki topluluk, latin müziğinin en eğlenceli örneklerini müzikseverler için seslendirecek. Latin dans dünyasında bir kült haline gelen Álvarez, klasik olarak kabul edilen 20’den fazla albüme imza attı. Şimdiye kadar sayısız ödül kazanan Álvarez grubuyla birlikte, latinseverlerin ayaklarını yerden kesecek. (0216 556 98 00, biletler 83, 39 ve 33.50 YTL) MÜZİK OKULLARININ ZAMANI... Geçtiğimiz yıl ‘Y.T.Ü 7.Gitar Günleri’ kapsamında ‘Bach ve Gitar’ konulu bir panel düzenlenmişti. Konu, festivale konuk olan Erkan Oğur’un da ilgisini çekti ve bundan sonraki yaşamını bir lavtayla sadece Bach çalarak geçirmek istediğini söyledi. Caz gitaristi Neşet Ruacan ise Bach’ın bir kompozitör olarak düşünülmenin ötesine geçtiğini, sadece onun eserlerinin çalınacağı ve araştırılacağı müzik okulları açma zamanının geldiğini belirtti. Bach müziğinini önemini vurgulamak için yazdığım bütün bunlara da kuşkuyla yaklaşmakta doğal bir seçenektir. Zaten, basında her önüne gelen müzisyene efsane, mucize, muhteşem, harika gibi yakıştırmaların çok kolay ve sıklıkla yapıldığı düşünülürse, kelimelerle inandırıcı olmak oldukça zorlaşıyor. Gardiner’ın kar amacı güdmeyen ‘Monteverdi Production’ projesi, Bach’ı tanımak için yeni bir olanak sunmakta. Şu ana kadar çıkan 10 albümde, yorum olarak doğruluk ve müzikalite önemsenmiş. Albümlerde Gardiner’ın müziklerle ilgili oldukça önemli düşünceleri de yer alıyor. Küçük bir motiften yola çıkarak, müziği sonsuzlukla buluşturabilen Bach’a saygı olarak 198 kantat seslendirildi. Çoğunluğu iki CD’den oluşan albümlerdeki eserlerde kalite açısından hiçbir fark yok. Yaşadığı çağda anlaşılamayan Bach, umarım 21.yy’da müzik dinleyicisiyle buluşur ve adı kadar müziği de bilinir. bulenterguden@yahoo.com Nardis’te caz keyfi Anna Serafinska Band, ‘Emirates ile Jazz Keyfi’ kapsamında 1416 Aralık tarihleri arasında Nardis Jazz Club’de müzikseverlerle buluşacak. Serafinska, müzik eğitimine 6 yaşında başladı. Caz vokal eğitimini ise ‘Polonya Katowice’de Academía de Mu’sica’da gördü. Vokalde Anna Serafinska, piyanoda Çağrı Sertel, bas gitarda Erdal Akyol ve davulda Ediz Hafızoğlu’ndan oluşan topluluk cazseverlere keyifli bir gece yaşatacak. (0212 244 63 27, biletler 20 YTL) Ş