22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 23 NİSAN 2020 PERŞEMBE TBMM 100 YAŞINDA Atatürk ve sonrası Türkiye Atatürk, 20. ve 21. yüzyılın hâlâ en güçlü lideridir. Ulusuna akıl ve bilimle aydınlanma yolunu gösteren, bütün güçlüklerine rağmen ülkesinde demokrasi fikrini inşa ederek, insan haklarına dayalı bir sistemin temelini atan Atatürk, yalnızca Türkiye için değil, tüm geri kalmış toplumlar için de ülkü olmuştur. PROF. DR. ERGÜN AYBARS Atatürk, Birinci Dünya Harbi’nde 10 Ağustos 1915 günü İngiliz ordusunu bozguna uğratıp, savaşı bir yılda bitireceği strateji hesabını yapanları perişan etti. Savaşın dört yıl sürmesi dünya tarihinin akışını değiştirdi. Savaşı kazananlar da yenilenler kadar perişan oldular savaş içinde yirmi milyon, savaş sonrası sefalet, salgın hastalıklar sebebiyle otuz milyonu aşkın insan öldü. Rusya’da Bolşevik Devrimi ile Sovyetler Birliği kuruldu. İtalya’da 1922’de faşizm yeni bir rejim oldu. İmparatorluklar (Osmanlı, Alman, Avusturya, Rus) tarihe karıştı. İngiliz İmparatorluğu’nun sonunun başlangıcı oldu. 1930 dünya ekonomi bunalımı ile buna Alman nazizmi de katıldı. Türkiye tarihinin en önemli bir döneminde, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıldığı Türklüğün İç Anadolu’ya tıkılıp, İngiltere güdümünde halifepadişahın yönetiminde bir devlet haline getirilmek istendiği; Doğu Anadolu’nun kurulacak bir Ermenistan’a, TrakyaEge bölgelerinin Yunanistan’a verileceği, Halife Sultan’ın buna boyun eğdiği, aydınların Amerikan Mandası’na sığındığı, halkın kendi yöreleri içinde çaresiz bir şekilde çırpındığı, ülkenin aç, salgın hastalıklar ve uzun savaş yılları sebebiyle perişan olduğu, tarihin akışının “Sevr” ile noktalanacağı ve Emperyalizmin amacına ulaşacağı bir sırada tarihin akışını değiştiren insandır. Emperyalist haçlı ihtirasını, Megali İdea’yı ve Ermenistan hayallerini yıkan ve onlarla işbirliği yapan iç hıyanet cephesini çökertip, Çanakkale’de kazandığı zaferin devamı olan Büyük Taarruz ile bağımsız, çağdaş, uygar Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk 20 ve 21. yüzyılın hâlâ en güçlü lideridir. Ulusuna akıl ve bilimle aydınlanma yolunu gösteren, çağdaşı komünist ve faşist ideolojilerin etkisinde kalmayıp, bütün güçlüklerine rağmen ülkesinde demokrasi fikrini inşa ederek, insan haklarına dayalı bir sistemin temelini atan Atatürk, yalnızca Türkiye için değil tüm geri kalmış toplumlar için de ülkü olmuştur. Atatürk 1923’te Cumhuriyeti Osmanlı enkazının kalıntılarından çıkardı. 1938’de yaşamdan ayrıldığı zaman arkasında, uluslararası saygınlığı ve etkinliği olan; siyasi, hukuki, sosyal devrimleri ve ekonomik hamleleriyle tam bağımsız, ulusallaik ve Hatay’ı ölüm döşeğindeyken tek kurşu atmadan çözen bir Türkiye bıraktı. İnönü’nün en büyük zaferi Atatürk’ten sonra İsmet İnönü Cumhurbaşkanı oldu. İnönü yeni bir büyük savaşın başlamak üzere olduğu bir dönemde 1939’da İngiltere ve “Fransa ile Doğu Akdeniz’in Statükosu” antlaşmasını imzaladı. Aynı yıl başlayan İkinci Dünya Savaşı’nda savaş dışı kalmayı, Stalin, Churchill ve Roosevelt’in bütün baskılarına rağmen başardı. Savaş sonrası Türkiye, Türk Devrimi’nin idealine uygun olarak demokrasi blokunda yer aldı. Birlemiş Milletler kurucu üyesi oldu. 10 Aralık 1949 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirisini imzaladı. Sovyetler Birliği’nin Kars, Ardahan üzerinde hak iddiasında bulunması ve Boğazların korunmasını Türkiye ile birlikte yapmak istemesinin tehdit halini alması karşısında ABD’nin desteğini almak için Türkiye Marshall Antlaşması’nı imzaladı. Bu anlaşma ile ileride ABD’nin baskısını görecektir (1964 Kıbrıs Rum birliklerinin Türk Hava Kuvvetleri’nce vurulması üzerine J ABD Başkanı Johnson’un tehdit mektubu). Köy Enstitüleri baskılar karşısında feda edildi. 1950 yılında, demokraside temsil adaletini yok eden çoğunluk sistemiyle 14 Mayısta yapılan seçimi Demokrat Parti yüzde 54 oy, CHP yüzde 42, MP yüzde 6 ile kazandı. Seçim sistemi sebebiyle yüzde 85 milletvekili ile ezici bir çoğunluk elde etti İsmet İnönü, “Mağlubiyetim en büyük zaferim oldu” diyerek demokrasinin zaferini belirtti. Demokrat Parti dönemi başladı. Geri dönüşü olmayan ceza Demokrasi ile iktidara gelen DP, 1954 sonrası düşüşe başladı. Bu düşüş 1957 seçimlerinde daha da arttı. 1959 yılında DP Başbakanı Adnan Menderes, Vatan Cephesi’ni kurarak ülkeyi ikiye böldü. Tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı Celal Bayar, DP’nin yanında yer aldı. Balkan Savaşı döneminde yaşanmış olan partizanlık, basına baskı, İnönü’ye Meclis’e 9 oturum yasağı konması ve yurtiçinde yaptığı gezilerin engellenmesi, Uşak olayı, Anayasaya aykırı olarak Meclis DP Tahkikat Komisyonu kurulması, öğrenci olayları 27 Mayıs askeri müdahalesine yol açtı. Yeni bir anayasa yapıldı ve yüzde 62 halkoyu ile kabul edildi. Evrensel İnsan Hakları’ndan ve Atatürk’ün Medeni Bilgiler kitabından ilhamını alan bu Anayasa kuvvetler dengesi, yargı bağımsızlığı, Üniversitelerin ve basının özgürlüğü, işçilerin sendika, grev haklarını, işverenin lokavt haklarını, eşitlik fark gözetmeksizin tüm vatandaşları ifade ediyordu. Ancak bu dönemden kalan en kötü anı Adnan Menderes, H. Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu’nun idamları oldu. Bu ceza geri dönüşü olmayan bir ceza. 19611969 arası Türkiye demokrasinin güvenli biçimde uygulandığı bir dönem oldu. 1968’de Fransa’da başlayan gençlik olayları kısa sürede Türkiye’ye taşındı. Atatürkçü gençliği etkisizleştirmek için aşırı sol ve yeraltına saklanmış olan aşırı sağ örgütler 1970 12 Mart askeri müdahalesine açtı. Başbakan Süleyman Demirel istifa etti. Nihat Ermin başbakan oldu. Demirel’in 1965’de eleştirdiği 1961 Anayasası’nın haklarla ilgili 40 maddesi tadil edildi. 1973 yılında yapılan seçimde İsmet İnönü’nün yerine geçmiş olan Bülent Ecevit(CHP) Necmettin Erbakan ile koalisyon kurdu. 12 Mart döneminin kara anısı ise Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idamları oldu. 3’e 3. Bir hesaplaşma algılaması oluştu. Peş peşe ambargolar Anayasada yapılan büyük değişikliğe rağmen, bu dönemde Kıbrıs’a Türkiye’nin haklı müdahalesi ABD ve NATO’yu rahatsız etti. Türkiye, Kıbrıs’ta Türklere yapılan katliamları durdurdu ve Kıbrıs’ta yaptığı değişikliklerle adada barışı sağladı ve Kıbrıs’ı devletler hukukuna uygun şekline dönüşmeden garantörlük haklarından vazgeçmeyeceğini kararlı bir şekilde gösterdi. Müttefikimiz olan emperyalist güçlerin himayesinde Asala terör örgütünün Türk diplomatları öldürmeleri başladı. Mali, ekonomik, silah ambargoları peş peşe geldi. Aynı güçler Türkiye’de iç terör hareketlerini tahrik ettiler. Türkiye demokrasiden planlı bir şekilde uzaklaştırılırken, siyasi partizanlık tekrar oluştu. Adalet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi rekabeti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Selamet Partisi’nin AP’nin yanında ilk Milli Cephe’nin kurulması Türkiye’nin iki düşman kampa bölünmesine sebep oldu. 1977 seçimleri sonrası bu kamplaşma durmadı ve hızlandı. Terör olayları bir merkezden yönetilircesine hızlandı, Demirel ve Ecevit, cenazelerde bile el sıkışmadı. Demirel’in ifadesiyle “70” sente muhtaç duruma düşmüş olan ekonomi ve maliye ülkenin karanlık tablosunu gösteriyordu. 27 Aralık 1979’da Genelkurmay tarafından cumhurbaşkanına verilen muhtara ile içinde bulunulan durumun düzeltilmesini istendi. Cumhurbaşkanı yılbaşı geçtikten sonra Demirel ve Ecevit’i davet ederek metni gösterdi. Demirel Başbakanlığı yeni devir aldığını, Ecevit ise kendisinin yetkili makamda olmadığını belirttiler. İki lider el sıkışıp milli mutabakat koalisyonu kuramadılar. Demirel’in “Ben iktidarı sola teslim etmem” sözü dönemin karanlık tablosunu gösteriyordu. Fahri Korutürk’ün süresinin dolması üzerine Demirel ve Ecevit anlaşamadıkları için 15 gün içinde Cumhurbaşkanı seçilemedi. Meclis Başkanı, anayasaya aykırı olmasına rağmen vekâlet etmeye başladı. 9 ay süreyle Melis’te cumhurbaşkanı seçimi turları yapıldı. Zeki Müren ve bazı sanatçıların adı bile kullanıldı. Demirel, iktidarı 12 Eylül 1979 da Genelkurmaya devretti. Aşırı sağın güçlenmesi 12 Eylül dönemi terörü bitirdi ve asayişi sağladı. ABD Başkanı, Jimmy Carter’in “Bizim çocuklar Türkiye’de darbe yaptılar” deyişiyle başlayan süreçte Kenan Evren’in Devlet Başkanlığı’nda “ılımlı İslamla” komünist tehlikeye son verileceği sanıldı. Başlangıçta Atatürk ilkeleri yönünde görünen gelişmeler altı ay sonra “devrim kelimesinin yasaklanması ile aşırı sağın güçlenmesini sağladı. Otoriter bir rejime yol açacağı tehlikesini içinde taşıyan 12 Eylül Anayasası halkoyunun yüzde 92’si ile kabul edildi. Açıkça görünüyordu ki aşırı dinci guruplar da evet oyu vermişlerdi. 1983 yılında seçim yapıldı, Turgut Özal’ın kurduğu Anavatan Partisi, vetolarla seçime katılamayan önemli kişilerin dışarda kalması ile kazanıldı. Özal yönetimi 1989 sonrası ülke ekonomisini darboğaza soktu. Özal Cumhurbaşkanı olunca sorumluluk Başbakan Mesut Yılmazın üstünde kaldı. Ekonomik kriz sebebiyle yapılan seçimde Demirel “Doğru Yol Partisi” ve Erdal İnönü “Sosyal Demokrasi Partisi” koalisyonu çıktı. Aynı dönemde Sovyetler Birliği dağıldı. ABD vatandaşı Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” kitabıyla öngördüğü emperyalizmin “para her şeyin hâkimidir” dönemi başladı. NATO’nun varlığı sarsılırken Türkiye’nin durumu ve yeni Ortadoğu “Büyük Ortadoğu” politikası ile Ortadoğu’nun karıştırılacağı görülmeye başlandı. Türkiye tarihi ve Avrupa ABD ilişkileri Buraya kadar olan bölümü anlayabilmek için Türk tarihinin kırılma noktalarını görmek gerekir. Anadolu’nun fethedilip Türk yurdu olması Bizans’a karşı kazanılan 1071 Malazgirt ile başlar 1176 MiryakefAlon zaferiyle tamamlanır. Moğol istilası ile dağılan Anadolu Selçuklu Türk Birliği, beylikler döneminde Osmanlı Beyliği tarafından yeniden kurulur. Osmanlı Devleti’nin stratejisi Batı’ya doğru ilerlemekti. Fatih Sultan Mehmet “Doğu Roma’yı aldım, sıra Batı Roma’da” deyişiyle Papalığın korkulu rüyası oldu. Haçlı seferlerini etkisizleştiren Anadolu Selçukları’ndan sonra Osmanlılar Avrupa için büyük sorun oldu. Bunun adına “Doğu Sorunu” dediler. Sultan Süleyman’ın Viyana’yı kuşatması ile Doğu’dan gelen Türk İslam tehlikesi Avrupa’nın en büyük korkusu oldu. Bu korku 1683 Viyana Osmanlı yenilgisiyle ve 1699 Karlofça Anlaşmasıyla son buldu. Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme ve çöküş dönemine sürüklenişinin yüzyılı aşkın dönemi içinde yapılan yenileşme işlemleri, Nizamı Cedit (Yeni Düzen) ile sonuçlandı. Bu da başarılı olamadı. İrticai bir isyanla engellendi. Viyana kongresi 1815 Viyana Kongresi (Napolyon’un dağıttığı Avrupa dengesini yeniden kurmak ve ulusalcı ayaklanmaları bastırmak) için toplandı. Rus Çarı kongreye “Doğu sorununu” kökten çözmek için Türkler’in Balkanlar’dan sürülüp çıkarılmasını önerdi. Diğer üyeler bunun Slavların Balkanlara yerleşme planı olduğunu görerek reddettiler. 1821 yılında Mora’da Yunan ayaklanması başladı. 24 bini aşkın Müslüman Türk sivil katledildi. Osmanlı Devleti ayaklanmayı bastıramayınca, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşadan yardım istedi. Paşanın oğlu İbrahim Paşa donanması ile 24 bin askerle Mora ayaklanmasını bastırdı (1824). 1826’da Rusya, İngiltere, Fransa, Ortodoks, Protestan, Katolik kiliseleri Osmanlı Devletine karşı bir haçlı propagandası başlattılar. 1826’da Akkerman’da toplanan bu üç devlet Mora krallığının kurulmasını istedi. Osmanlı Devleti’nin reddetmesi üze rine Navarin’de bulunan OsmanlıMısır donanmasını savaş ilan etmeksizin batırdılar. İngiltere ve Fransa’nın desteği ile Rusya Osmanlı Devletine savaş ilan etti. 18281829 savaşında Rus ordusu Edirne’ye geldi. Osmanlı Devleti 1830 da Londra’da imzalanan anlaşma ile Mora krallığının kuruluşunu kabul etti. Emperyalist üç devletin ve üç kilisenin himayesinde yapılan bu saldırı Türk tarihinin en önemli kırılma noktasının başlangıcı oldu. 1821 Mora ayaklanmasıyla başlayan bu süreç 1922 Büyük Taarruz askeri zaferi ve o zaferin sonucu olarak 1923’de Lozan’da Türkiye Cumhuriyeti’nin tanınması ile sonuçlandı. Yeni bir dönem 19901995 arasında dünya yeni bir denge dönemini girdi. ABD en büyük güç olarak görünüyordu. Napolyon’un “bırakın Çin uyusun, uyanırsa dünya sarsılır” sözü gerçekleşti ve Çin uyandı. Rusya özellikle Putin zamanında kendini toparladı. Hindistan henüz sırada bekliyor. 21. yüzyılın durumunu ve gelişmeleri belirleyen güçlerin güdümüne girenler, durumlarını akıl ve bilimin öncülüğünde değerlendirmelidirler. Harita değişecek 11 Eylül 2002 İkiz Kuleler olayı üzerine ABD Başkanı Bush, “Curusade” haçlı seferi ifadesini kullandı. Sözcüler yanlış anlaşıldığını, “operation” anlamında kullanıldığını ileri sürdü. Bu konuda yaptığım konuşmalarda ABD’nin Kuzey Afrika’dan Suriye, Irak, İran ve Afganistan’a kadar bir temizlik harekâtı yapacağını belirtmiştim. ABD Dışişleri Bakanı C. Rise’ın 2005 yılında Ortadoğu’nun haritasının değişeceğini açıklaması ve Napoli Nato Karargâhı’nda emekli bir albayın gösterdiği haritada Türkiye’nin tüm Doğu ve Güney Doğu Anadolu’nun özgür Kürdistan olarak yer alması Sevr haritasının ve Abdullah Öcalan’nın haritasıyla örtüşüyordu. Müttefik bir ülke olarak ABD’nin zaten bildiğimiz stratejisi açığa çıkmış oldu. Merhum Necmettin Erbakan 1992’de bu konuya dikkat çekmişti ama dikkate alınmamıştı. Ermenistan ve Ermeni Diyaspora sı bu haritaya hiç itiraz etmediler. Biliyorlardı ki bu haritada kendilerine ayrılan yer saklıydı. Suriye patlaması “Demokrasi” vaadiyle işgal edenler Irak’ı parçaladı. BM Genel Sekreteri Kofi Annan görevinden ayrılırken “Irak Saddam zamanında daha güvenliydi” diyerek Haçlı emperyal durumu belirtmişti. Birlikte yapılan kabine toplantıları, Başbakan Erdoğan ve Esat ailelerinin yakınlıkları, dostluk yolunda başarılı bir umut verdi. 2005 yılında yapılan Askeri Tarih Sempozyumu’nun sonuç değerlendirmesinde yaptığım konuşmada “Türkiye’nin öncülüğünde Ortadoğu Ortadoğulularındır” ilkesini işledim. Türkiye, Suriye, Irak, İran, Ürdün rejimlere bakılmaksızın ekonomik bir alan yaratabilirler” denemesinin dikkate alınmasını önerdim. Suriye olayı bir anda patladı. NATO harekâtına dönüştü. Fransa Başkanı haçlı ihtirasını saklamadı. Bütün bu ülkelerde milyonlarca insan öldü, daha fazlası vatanlarını terk ettiler. Türkiye sığınma ve transit geçit alanı oldu. BM Genel Sekreteri Kim görevinden ayrılırken Genel Kurul’da yaptığı konuşmada “Suriye’de yapılan kıyımın suçluları bu salonda oturuyorlar” diyerek çok önemli bir duruma dikkat çekti. Örnek alınmalı Atatürk tüm dünyada ideoloji, din, ulus, ırk farklılıklarına bakılmaksızın saygı ve sevgiyle anılıyorsa, dünya lideri olarak kabul ediliyorsa onu örnek almak gerekir. Akıl ve bilim ile gelişen ülkelerde din ve devletsiyaset yaşamı insan hakları alanını ayırmışlardır. Türkiye, Atatürk’ün demokrasiye dayanan uygarlık idealini terk edip partizanlığa ve İslam dinini bu amaçlara araç kılınması sebebiyle gelişmekte olan ülkeler içinden çıkamamaktadır. Osmanlı ticaret kapitalizmi, sanayi kapitalizmi çağlarının değerler sistemi olan akıl bilimin gerisinde kaldı. 21. yüzyıl bilgi çağını kaçırmayalım. Süper zekâlı gençlerimiz Avrupa ve ABD’ye gidiyor. Zaman yitirmeden ulusal birliğimizi, yeteneklerimizi en üst düzeye çıkaracak şekilde sağlamalıyız .
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle