22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TBMM 100 YAŞINDA 7 23 NİSAN 2020 PERŞEMBE 23 NİSAN 1920: Bütün gözler Ankara’ya dönüyordu İLKER BAŞBUĞ 26. GENEL KURMAY BAŞKANI 12Ocak 1920’de İstanbul’da Meclisi Mebusan açıldı. Mustafa Kemal Paşa da Erzurum’dan milletvekili seçilmişti. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’a gitmedi. Heyeti Temsiliye’nin geçici merkezi olmaktan Türkiye’nin kalbi durumuna yükselecek Ankara’da, çalışmalarını yoğun bir şekilde yürütüyordu. O, her zaman yaşanılan anın ötesini gören ve düşünen, o şartlarda oluşabilecek durumlara karşı yaşanılan anda tedbirler alabilen bir kişiydi. Nutuk’ta bu konuya ilişkin şöyle demiştir: “Ben, Meclisi Mebusan’ın İstanbul’da saldırıya uğrayacağını, dağıtılacağını kesin olarak bekliyordum. Böyle bir durum karşısında alınacak tedbiri kararlaştırmıştım. Hazırlığımız ve gerekli düzenlemelerimiz de başlamıştı: Ankara’da toplanmak.” 16 Mart 1920 günü, İtilaf Devletleri İstanbul’u yeniden işgal etti. Karakol bastılar. Askerleri şehit ettiler. Bazı milletvekillerini tutukladılar. Bu yaşananlar üzerine Meclisi Mebusan, 18 Mart 1920’de Meclis’in çalışmalarının durdurulması kararını aldı. 19 Mart’ta Mustafa Kemal Paşa bütün kolordu ve vilayetlere çektiği telgrafta şunu yazdı: “Bugün İstanbul’u cebren işgal etmek suretiyle Osmanlı Devleti’nin yedi yüz senelik hayat ve hâkimiyetine son verildi. Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir meclis, milletin işlerini yönetmek ve denetlemek üzere toplanacaktır.” Her şey meşru olmalıdır... Ankara’da toplanacak meclis için yapılan seçimlerin gelişimine paralel olarak iç isyanlar da giderek artıyordu. 18 Nisan’da isyancılar Bolu’ya girmişlerdi. O anda çoğu kimse, önceliğin ordunun kurulmasına verilmesini istiyordu. Mustafa Kemal’in düşüncesi ise şöyleydi: “Bir devre yetiştik ki onda her şey meşru olmalıdır. Millet işlerinde meşruiyet ancak milli kararlara dayandıkça, milletin genel eğilimine tercüman oldukça meydana gelir. Evvela meclis, sonra ordu. Orduyu yapacak olan millet ve onun vekili olan meclistir. Çünkü ordu demek yüz binlerce insan, milyonlarca servet ve zenginlik demektir. Buna iki üç şahıs karar veremez. Bunu ancak milletin karar ve kabulü meydana çıkarabilir.” İstanbul’daki Sultan Vahdettin, 11 Nisan 1920’de Meclisi Mebusan’ı kapatırken Ankara’da Mustafa Kemal Paşa, aynı tarihlerde ordudan önce meclisin açılmasına öncelik veriyordu. İkisinin arasındaki bu büyük farkı bugün bile anlamamakta ısrar edenlere sadece acımak gerekir. Meclisi Mebusan’ın dağılışından sonra bir kısım milletvekilleri Ankara yolculuğuna çıkmışlardı. Ne iyi ettin de geldin... Meclisi Mebusan Reisi Celalettin Arif Bey ve bazı arkadaşları 9 Nisan 1920 günü Ankara’ya geldiler. Mustafa Kemal Paşa’nın da aralarında olduğu Ankara halkı tarafından törenle karşılandılar. O anı Şevket Süreyya Aydemir şöyle anlatmıştır: “İstanbul’dan bu kafileye katılan bir yolcu, sırtında er elbisesine benzer bir elbise, sakin, güler yüzlü, biraz ufak tefek, sarılanlar ve kucaklaşanlar arasında biraz yalnızdı. Fakat ortada sağa ve sola seğirten, etrafı araştıran ve onu bekleyen biri vardı: Mustafa Kemal... Mustafa Kemal boyuna soruyordu, arıyordu: Canım İsmet nerede? Evet, bu ufak tefek, gösterişsiz yolcu, Albay İsmet Bey’di. Nihayet Mustafa Kemal onu gördü. Hızla yürüdü. Ellerini yakaladı: Hoşgeldin İsmet. Ne iyi ettin de geldin. Hem ne iyi ettin de çabuk geldin. İsmet Bey’in bu Ankara’ya ikinci gelişiydi. Artık, o da bir Ankaralıydı.” Büyük Millet Meclisi’nin açılışından önceki günlerde Ankara’da hayat çok zordu. Ankara hiç de güllük gülistan bir yer değildi. Çünkü Ankara’da ilk günlerde bir bölük asker bile yoktu. Eller tetikte... Halide Edib o günleri şöyle anlatmıştır: “Etraftan silah sesleri gelir. Karargâhın çevresinde ise doğru dürüst nöbetçi bile yoktur. Paşa sadece masasından kalkar. Bir sigara yakar. Etrafındakiler tabancalarını, silahlarını hazırlarlar. Kimler merdiven başlarını tutacaklar, kimler pencerelerden ateş edecekler. Bu durum her gece şafak sökünceye kadar devam ederdi. Hepimiz yorgunluktan bitkin hale gelirdik. O günlerde bu vatan hainleri, Bolu hastanesinde yatan bazı subayları da yataklarından sürükleyip hastanenin önünde kafalarını taşla ezmişlerdi.” Büyük Millet Meclisi’nin, bundan tam yüz yıl önce, 23 Nisan 1920’de açılışını o günün şartları ve o zamanki Ankara’nın havası içinde değerlendirmek gerekir. Olay, hayatını hiçe sayanların liderliğinde, milletin iradesine kendisinin hâkim olması, Anadolu’da yeni bir devletin kuruluşunun başlangıcıdır. Halka yakın, eğitimli... Birinci Meclis’in yapısına bakıldığı zaman, bu Meclis’in esas itibarıyla “Kuvayi Milliye ruhu”nu taşıdığı söylenebilir. Bu ruh ise “tam milli egemenlik, tam bağımsızlık” şeklinde tanımlanabilir. Birinci Meclis’in sosyoekonomik yapı bakımından halk tabanına daha yakın bir kadrodan oluştuğu, eğitim düzeyi bakımından ülke ortalamasının üstünde bulunduğu, üyelerinin daha çok idealist yanları ağır basan gençlerden oluştuğu saptanmıştır. Meclis’in üretken bir düşünceye sahip olmasında bu niteliğinin de önemli bir payı olduğu görülmektedir. Milletvekillerinin mesleklerine göre dağılımı şöyleydi: Devlet memuru yüzde 34.3, serbest meslek yüzde 24, asker yüzde 13.3, yerel yönetici yüzde 12.8, din görevlisi yüzde 8.7, sağlık elemanı yüzde 4.1, aşiret reisi yüzde 1.3, teknik eleman yüzde 1, bilinmeyen yüzde 0.5. Birinci Meclis, gençliğe çağdaş, üretken ve demokratik bir bilinç kazandıran okulların açılmasını benimsemiştir. Önceliği köylere vermiştir. 30 bin köyün en az 10 bininde öğretmen yoktu. 1921 yılında, köy öğretmeni yetiştirmek için köylü çocukların gideceği köy öğretmen okulların açılması istenilmişti. Birinci Meclis, herhangi bir devlete bağlanmaksızın, milli menfaatlar kimi gerektiriyorsa onunla görüşmekten, onunla anlaşmaktan kaçınmamıştır. Ulusal bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne karşı olmayan, hak eşitliğini göz ardı etmeyen tüm devletlerle etnik, dinsel ve siyasal yapılarına bakmadan ilişki kurabileceğinin somut örneklerini vermiştir. Üzerinde durulan sektörler Birinci Meclis, ülkenin somut koşullarını göz önünde bulundurarak ekonomi politikalarını tarım, ticaret, sanayi ve yeraltı gelir kaynakları olmak üzere dört sektör üzerine oturtmuştur. Birinci Meclis, ekonomik çaresizlikler içindeyken halka, sosyal yardımların yapılmasını gündemine almıştır. 1920 yılı bütçesinde muhtaç çiftçilere dağıtılmak üzere 10 bin lira, silah altında bulunanların ailelerine dağıtılmak üzere 400 bin lira ayrılmıştır. Birinci Meclis, milletten aldığı yetkiyi milli amaçlar doğrultusunda kullanarak kurduğu denetim sistemiyle hükümetin daha dinamik ve milli menfaatlar doğrultusunda bir çalışma sergilemesini sağlamıştır. Sormaktan, sorgulamaktan kaçınmamış, sorularına yanıt alamadığı hükümet üyelerini görevden almakta da tereddüt etmemiştir. Hükümetin tümü ya da her biri hakkında milletvekilleri gensoru önergesi verme hakkına sahipti. Yirmi imzalı gensoru önergesi benimsenirse önce önerge sahibi, sonra da ilgili hükümet üyesi açıklamalarda bulunurdu. Güvenoylaması neticesinde Meclis’in güvenini kazanamayan hükümet üyesi istifa ederdi. Bu şekilde dahiliye, maarif vekilleri istifa etmişti. Nafia (bayındırlık) iktisat vekillerinin ise vekillikleri meclis tarafından düşürülmüştü. Farklılıklar unutuldu Birinci Meclis, sosyal tabakaları, dünya görüşleri, değer yargıları ve eğitim düzeyleri farklı olan, kurumsal tartışmalardan uzak ama Anadolu’nun gerçek sorunlarının içinde yetişen insanlardan oluşmuştu. Bu değerli insanlar, farklılıklarını bir tarafa bırakarak Kuvayi Milliye ruhu etrafında birleşerek önce ülkeyi düşman istilasından kurtardılar ve aynı zamanda da yeni bir devletin ilk temellerini attılar. Böylece kendinden sonra geleceklere örnek bir meclis oluşturdular. Başta Büyük Millet Meclisi’nin reisi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Birinci Meclis’in değerli bütün üyelerine çok şey borçluyuz. TBMM’nin 100. kuruluş yılı kutlu olsun. NOT: Bu yazının hazırlanmasında, İhsan Güneş’in “Birinci TBMM’nin Düşünce Yapısı” kitabından faydalanılmıştır. Birinci Meclis, sosyal tabakaları, dünya görüşleri, değer yargıları ve eğitim düzeyleri farklı olan, kurumsal tartışmalardan uzak ama Anadolu’nun gerçek sorunlarının içinde yetişen insanlardan oluşmuştu. Bu değerli insanlar, farklılıklarını bir tarafa bırakarak Kuvayi Milliye ruhu etrafında birleşerek önce ülkeyi düşman istilasından kurtardılar ve aynı zamanda da yeni bir devletin ilk temellerini attılar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle