Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 SEMİH GÜNVER Buyukelçi 1965 yılı ekim ayında, Dışişleri Bakanı olan lhsan Sabri Çağlayangil, yeni mesleğindc, kısa sürc içindc, bir hayli tecrübe sahibi olmuştu. Çağlayangil'in, kısmcn doğru olan bir teşhisi de şuydu: "Bizim Dışişleri Bakanlığımız, hafızası olmayan bir yaralıklır." Aslında, Türkiye'de, yalnız Dışişleri Bakanlığımızla sınırlandırılması pek doğru olmayan bu müşahadedeki gerçek, hafızamızın bulunmamasından ziyade, aslında, genellikle iyi teçhiz edilmiş olan hafızamızı, ihtiyaç olmadığı düşüncesi ile sandık odasına kaldırılmış bir eşya muamelesine tabi tutmamızdadır. SİYASET84 Dış politfkada hafıza kaybı ve teıtıiz rulilulıık bir devlet haline getirilmesini teklif ediyordu. Yunan tarihçisi Dimitri Kitsikis, Venizelos'un, lstanbul ile ilgili bu formülünün zaman kazanmak için ortaya atıldığını, Yunan devlet adamının, 25 Eylül 1918'de Kral Aleksandr'a "Majeste, Constantinople'u geri almak için size yaptığım vaadı unutınadım. Kenti ele geçlrecegiz" dediğini "Uluslararası Politikada Propaganda ve Baskılar" adını taşıyan kitabında yazmaktadır. Venizelos'un Marmara ve Ege sahilleri ile Batı Anadolu üzerindcki Venizelos devresinden itibaren, Yunanistan propaganda araçları olarak kitap, rapor, risale gibi yayınları, yerli ve yabancı basını, yabancı ülkelere yapılan gezileri, tarafsız ülkeleri ve özellikle azınlıkları kullanmıştır. 191819 yıllarında, Sırplar Bulgaristan'a karşı kışkırtılnuş, YunanErmeni ortak propagandası Türkiye'ye karış işletilmiştir. YunanErmeni işbirliğinin ilk örneklerinden birisi 1918 yazında Cenevre'de kurulan "Türkiye'de Ezilen Uluslar Ligi" ol Senfoni Orkestrası, TürkYunan ilişkilerini düzeltir mi? Planlı, devamlı. hesaplı Yunanistan'ın, 191819 da Venizelos, bugün de Papandreu tarafından Türkiye'ye karşı yurutulen propaganda ve baskı siyaseti planlıdır, devamlıdır, hcsaphdır. Türkiye'ye karşı her zaman, her yerde, her vasıta ilc hcrkcs kullanılarak mücadele yürütülmektedir. Dış politikamızın karşılaştığı her zorluğun altında, Yunanistan'la mevcut sorunlarımız, başta Kıbrıs meselesi, yatmaktadır. Birleşmiş Milletler'de Yunan propaganda ve baskiM, Avrupa Konseyi'nde, AET kuruluşlarında, Batı başkcntlerinde, ABD Kongre ve Senatosunda, Parlementolar Birliği'nde, yabancı ülkeler siyasi partileri bünyelerinde ve ulusal parlamentolarda, işçi sendikalannda, kiliselerde, kiliseler birliklerinde , üniversitelerde, yazılı ve sözlü basında, lelevizyonda, başka azınlık lobilerinde, hatta dost bildiğimiz Arap ülkelerinde ve nihayct misakımilli sınırlarımızda, bize karşı, doğrudan doğruya veya başkaları aracıhğı ile, si.stematik şekilde yürütülmektedir. Genç nesil, Venizelos'u, Atatürk'e yaklaşarak, TurkYunan dostluğunu kurmak gerçekçiliğini göstermiş büyük bir devlet adamı olarak tanır. Venizelos'un Megalo ldea'yı tamamen unuttuğunu ve Türkiye ile uzun süreli samimi bir dostluğu arzuladığını sanmıyorum. Venizelos'un bu yaklaşmayı, Kurtuluş Savaşlarımızdan sonra, Atina'nın tattığı acı mağlubiyet ve büyük hayal sükutu kaışısında, Yunanislan'a biraz nefes aldırimak ve güven havası yaratarak, Türkiye'yi bir müddct zararsız hale getirebilmek için yaptığını düşünmek belki hatalı bir değerlendirme olmayacaktır. 1919, dünya tarihi ve özellikle Yunanistan tarihi için onemli bir yıl olmuştur. 1919, egemenliğiııe kavuştuğundan beri Yunan cüretinin doruk noktasına geldiği yıldır. O tarihte, Yunanistan'ın başında, 1909 burjııva ihtilalinin temsilcisi, büyük çapta bir devlet adamı, Eleftheıios Venizelos, bulunuyordu. Venizelos çöken Osmanlı Imparatorluğunun bırakacağı boşluktan faydalanarak Ege Denizi'ni bir "Yunan Cîölii" yapmak ve "beş denizin kıyılarında iki kıta iizerinde büyük Yunanistan'ı" kurmak istiyordu. Büyük fikir "Megalo tdea", Avrupa ve Asya kıtaları üzerine yayılacak Bizans Rum tmparatorluğunu yeniden gerçekleştirmekti. 1913'te Bükreş Antlaşması ile Yunanistan topraklannı iki misline çıkardıktan sonra Venizelos, "Şimdi gözlerimizi Doğu'ya çevirmeliyiz" demişti. Venizelos'a göre, Ege Denizi'nin ortasındaki Skyros adası, Elenizmin coğrafi merkezi olacaktı. Yunanistan'ın toprak istekleri 30 Aralık 1918 tarihinde Paris Sulh Konferansı'na Venizelos tarafından sunulan Muhtıra ile sunuldu. Venizelos, her iki Trakya'yı istiyor ve geçici olarak tstanbul'un Milletler Oemiyeti'nin himayesinde uluslararası RumErmeni işbirliği o tarihlerden bu yana süre gelmiştir. 1919'larda, Sırpları Bulgarlara karşı kullanan Yunan propagandası, bugün de, bölücüleri Türkiye'ye karşı kışkırtmakta ve desteklemektedir. Makarios, ölüm döşeğinde, "Türkiye'ye karşı mücadelede, her şeyin kaybolmadıgını, Kiirt ve Ermeni kozlarının sonuna kadar oynanması gerekligini" bir nevi vasiyet olarak yanındakilere söylemişti. Yunanistan, uluslararası baskı aracı olarak da, önemli şahsiyetlerin oynayabilecekleri rolü daima göz önünde tutmuş, yabancı ülkelerdeki Yunanlılardan lobiler teşkil ederek faydalanmayı bilmiş ve diğer yabancı lobilerle dayanışma örgütleri kurdurmuştur. Yine, Dimitri Kitsikis'in kitabındaki açıklamalara göre, Yunanistan baskı politikasında, Sionist çevrelerden ve Komünist Yahudilerden, Hıristiyan kiliselerinin her kolundan, üniversite çevrelerinden ve bugün de olduğu gibi, dünyadaki sol siyasi örgüt ve partilcrden destek aramış ve bunda başarıya da ulaşmıştır. Hem gUleryUzlU hem hırslı Uzun diplomasi meslek hayatımda, her zaman, her yerde, ikili veya çok taraflı ilişkilerde, ABD'de, Avrupa'da, tarafsız ülkelerde, Arap başkentlerinde, Kıbrıs Rumlarını ve Yunanlıları, bizimle özel temaslarında mütebessim ve nazik, fakat gıyabımızda, nıilli davalarının savunulmasında, lıırslı, azitnli ve mücadeleci olarak gördüm. Bize karış açılan bu mücadele, 1974 Kıbrıs müdahalemizden sonra daha da baskıIı hale getirildi. Avrupa Konseyi'ndeki kavpalarımızı, 1978'de lhsan Sabri Çağlayangil'in, 1979 mayısında Başbakan Ecevit'in, Strasbourg ziyaretleri sırasında, Konsey Danışma Meclisi'nde, Yunanlı parlamenterlerin, Avrupalı dostları ile birlikte yaptıkları güıültü patırtıyı, peşin hazırlanmış bir senaryo ile Strasbourg'a gctirilmiş olan sosyalist milletvekili bayan Mellna Mercouri'nin, koyu kırmızı pelerini ve boyalı saçları ile, pek de başarıh olamadan oynadığı dramı, gazetecilerin fotoğraf ve televizyon objektifleri ve flaşlarla yaşlı sanatçıyı nasıl muhasaraya aldıklarını, Ecevit'in soğukkanlı vc vakarlı cevaplarını hiç unutamayacağım. 12 Eylül 1980'den sonra, Yunanlılar, Türkiye'deki geçici durumu azami istismar olanağını buldular. Türkiye'yi, Avrupa'dan koparmak, yalni7 bıraknıak ve içeriden çürüterek parçalamak ümidi ile durmadan çalıştılar. Bu propaganda ve baskı, ileride de, Türkiye'ye karşı, her yerde, devam ettirilecek, başka lobilerle, Türkiye'den kaçmış aşırı uçlarla işbirliği sürdürülecek ve Amerikan Kongre ve Senatosunda da ülkemize dönük mücadele yeniden başlayacaktır. Bu politikanın uygulamasında, kısa inkıtaları, karşı tarafın umitsizliğe kapılarak, davasından vazgcçmiş olması sanmamız vahim bir hata olacaktır. Karşımücadelcmizde başanlı olabilmemizin ilk şartı, ülke içinde bütünleşmemiz, kuvvetli olmamız, sonra, dışırıdaki propaganda ve baskı politikamızı, muhasımlarımızın taktik ve silahları ile yürütebilmemiz için, geç kalınmış da olsa, kendimizi, daha fazla vakit kaybetmeden teçhiz edebilmemizdir. Bize karşı yürütülen bu insafsız ve amansız taktik karşısında, Ege'nin Batı sahiline, elimizdeki zeytin dallarını uzatmak hayati sorunların hallini tarihi belli olmayan bir geleceğe bırakarak, diğer alanlarda samimi bir işbirliğini istemek ve buna üınit bağlamak, TürkYunan ilişkilerinin sanat vc kültür mubadeleleri, örncğin senfoni orkestramızı veya değerli sanatçı Suna Kan'ı Atina'ya göndererek düzeltebilmesini düşünmek, asgari tabiri ile, aşırı bir "Temiz Ruhluluk" olacaktır. Yunanistan'm 1918irda Venizelos, bugün de Papandreu tarafından Türkiye'ye karşı yürütülen propaganda ve baskı siyaseti planlıdır, devamhdır, hesaplıdır. Bu politikanın uygulanmasında kısa inkıtaları karşı tarafın davasından vazgeçişi sanmamız vahim bir hata olacaktır. VENtZELOS lçten miydi, hesaplı mı? talepleri gerçckleştiği takdirde Yunanistan mevcut topraklarına bir o kadarını daha eklemiş bulunacaktı. Venizelos'un fikirlerinden en önemlisi, eski Pontus Krallığı topraklarının Trabzon dahil Rus Ermenistanı ile birleşecek olan büyük Ermenistan'a bağlanması tasarısı idi. Venizelos, Türk toprakları üzerinde kurulacak Büyük Ermenistan'ın hudutları içine, Adana'nın ve Adana bölgesinde yaşayan Rumların da alınması görüşündeydi. Venizelos'a göre, Trabzon vilayeti sınırları içinde o tarihte 350 bin Rum, Adana vilayetinde70 bin Rum yaşamaktaydı. Kurulacak Büyük Ermenistan Birleşmiş Milletlerce görevlendirilecek bir büyük devletin idaresinde teşkilatlandırılacaktı. Yunanistan, bu emellerini gerçekleştirebilmek ve Paris Sulh Konferansı'nda isteklerine destek bulabilmck gayesi ile 191819 yıllarından itibaren geniş kapsamlı ve finansman kaynakları zengin bir propaganda ve baskı politikasını saptamış ve uygulatnaya başlamıştı. Sevr Antlaşması ile de bir ara gayelerine ulaştığına inanmıştı. Uluslararası karakterdeki bu politika o tarihten bu yana gcliştirilerek ve günün teknolojisine ve siyasi konjonktürc uydurularak, daha da kuvvetli ve ısrarlı şekilde yürütülmüştür. Türkiye'nin her zaafı, ekonomimizde en ufak sarsıntı, çelimsiz demokrasimizdc en ince çatlak, demokrasiye geçiş devresinde, dışanda olumsuz tepkiler yaratan her işgüzarlık veya psikolojik gaf, Yunanlılar tarafından derhal istismar edilmektedir. muştur. Bu lig, başta Yunanlı ve Ermenileri bünyesinde toplamaktaydı. Cenevre'deki bu kuruluşa bazı Yahudi ve Araplar da katılmışlardı. O tarihlerde, Paris Sulh Konferansf na Ermeni temsilcisi olarak katılan Bogos Nubar Paşa ile Venizelos, Türkiye'ye karşı sert bir mücadele cephesinin temellerini atmışlardı. Cencvrc liginin statüsünün 4. maddesinde "tîayeye ulaşmak için çeşitli neşriyatın yapılacağı, konferans, miting ve dayanışma bayramlarının terliplenecegi" yazılmaktadır. Statünun 5. nıaddesi "Ligin, fikirlerini butun dost ülkelerde yayacagı ve yeni dostluk dcrnekleri kuracagı", 6. maddesinde "Türkiye'ye karşı mücadelede, müttefik ve tarafsız ülkelerde şubeler açılacagı, gönüllülerin harekele geçirileceği ve Ermeni ve Yunan topraklarının ele geçirilmesine degin mücadelenin her alanda devam edecegi" belirtilmiştir. Nitekim, bir süre sonra da başka ülkelerde de aynı tip dernekler kurulmustur. 1919 ocak ayında Paris'te buluşan Türkiyeli Rum ve Ermeni temsilcileri bir karar tasarısı hazırlamışlardı. Bu tasarıda, "Anadolu'daki Rum ve Ermeni toprakları üzerinde Türk hükümdarlıgının sona erdirilmesi, kendilerine otodelerminasyon hakkı tanınarak bir Ermeni devleti kurulması ve Osmanlı Imparatorlugu'nun Rıımlara ait bolgelerinin Yunanislan'a ilhakı, iki ınilyon Hıristiyanın olümünden sorumlıı olanların cezalandırılması ve tazminat ödenmesi" istenmekteydi.