Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C SPOR FUTBOL ŞUBAT SALI SPOR POLİTİKASI Rant, Çıkar İlişkisi HİKMET ÇETİNKAYA Futbol, etnik milliyetçi duyguları kamçılıyor mu, kamçılamıyor mu? Son otuz yıla baktığımızda, futbolun siyasetle içli dışlı olması, İstanbul’dan Diyarbakır’a; Trabzon’dan Manisa’ya; Denizli’den Kayseri’ye dek uzanan yörelerde futbolun siyasetle birlikte, dinci faşist milliyetçiliği de geliştirdiğine tanık oluyoruz... Bir dönem Diyarbakırspor’u PKK’yle özdeşleştiren düşünce bugün ikinci ligde oynayan Malatyaspor’u “Ermeni” olarak görüyor. İzmir’e gelince... Tüm İzmir takımlarının adı şu: “Gâvur İzmir!” Futbol 1990’lı yıllarda sanayileşti. AKP’nin 2002’de iktidar olmasıyla futbolun içine de siyasi motifler yerleşti. AKP’li belediyeler futbolla siyaseti birlikte yürütmeye başladılar. AKP, belediye başkanları ve bakanlar düzeyinde Süper Lig takımlarının önemli bir bölümünü denetimi altına aldı... Kayserispor ve Erciyesspor’un Başkan Yardımcısı Abdullah Gül, Sivasspor’un Abdüllatif Şenel, Ankaraspor’un Melih Gökçek, Antalyaspor’un Menderes Türel... Bir de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın takımları var: “Kasımpaşaspor, Siirtspor ve Pazarspor...” Üç takımın da önü açılmadı mı? Bir iddia var ortada: “Kasımpaşaspor’un bütçesi Galatasaray’ı aştı...” AKP hükümeti Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor’da kendilerine yakın kişileri yönetimlerine sokmak için kulüplere baskı yapıyorlar mı? Acaba kulübün yönetimiyle devletten ihale alan kaç müteahhit bulunuyor? ??? Sporun tüm dallarında çıkar, ihale kapma, siyasetçi baskısı kendini gösteriyor... Serdar Kızık bu konuya sık sık değindi; Arif Kızılyalın birkaç kez yazdı... AKP iktidarı, federasyonlardan bir türlü elini çekmiyor... Anımsatayım, Serdar Kızık’ın 29 Kasım’daki Cimnastik Federasyonu’nun özerklik sonrası ilk seçimlerindeki o yürek sızlatan görüntüyü: “11 Kasım’da yapılacağı açıklanan seçimler için son adaylık başvuru tarihi 27 Ekim. 30 yıllık başkan Atilla Örsel başvuruyor, başka aday yok. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Örsel’i istemiyor, ‘çekil’ diyor. Örsel direniyor. Siyaset direniyor... Kurallar değiştiriliyor hemen. Başvuru süresi 30 Ekim’e uzatılıyor, seçimler 29 Kasım’a. Buraya kadar birinci perde. Gelelim ikincisine. Yeni bir aday ortaya çıkıyor; Turgay Kalemci... Kimdir Kalemci? Müteahhit. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün bazı işlerini yapıyor. Başka? Sıkı durun. 2. Lig (A) Kategorisi lideri Gençlerbirliği Oftaş’ın başkanı. Cimnastikle ilgilsi ne? Yok. Bilgisi? Yok. Ne var? Siyasi destek ve para, kulüplere salon, malzeme sözü... Canım ne olacak, ha futbol ha cimnastik...” ??? Spor siyasetin içinde mi, yoksa siyaset mi sporun içinde? Tarihsel sürece baktığımızda; ilk olimpiyatlarda sporcuların tanrılaştırıldığını görebiliriz... Sosyalist ve kapitalist toplumlar; örneğin Sovyetler Birliği yıkılmadan önceki durum... Sovyetler mi öndeydi sporun değişik dallarında yoksa Amerikalılar mı? Futbol, basketbol, yüzme, tenis, atletizm vb. Hitler ve faşist Franko dönemi... Şimdi 2007’nin başındayız... Türkiye’de spor deyince aklımıza futbol, biraz da basketbol gelmiyor mu? Ya siyaset! Çıkar, rant, köşe dönme? Biraz düşünelim isterseniz? BEŞİKTAŞ’IN sıkıntısı yönetim Geriye dönüp baktığınızda en büyük pişmanlığınız olarak neyi görüyorsunuz? R.Ç.: Ben hiç pişman olmadım. Beşiktaş’a erken geldiğimi söyleyenler oluyor. Ne yapalım 5060 yaşında mı gelseydik? Ayrıca Beşiktaş’tan ayrıldığım için pişman değilim. Sadece üzgünüm. Deplasmanda kazandığımız Malmö maçından sonra görevi bırakmıştım. Ancak başkana (Yıldırım Demirören) inanıp geri döndüm ve aynı ortamların devam ettiğini gördüm. Bu yüzden tekrar istifa etmek zorunda kaldım. Bundan sonrası için hedefiniz nedir? R.Ç.: Her teknik adamın zaman zaman çıkışa ihtiyacı vardır. Benim de durumum şu an böyle. Antrenörlük yaptığım her yerde başarılı olmaya çalışırım. Yurtdışına açılmak istiyorum. Bir Anadolu takımına Avrupa’da önemli başarılar kazandırmak istiyorum. Ayrıca bir Anadolu takımını şampiyon yapmak en büyük düşüm. Büyük bir kulübü çalıştırmakla daha alt seviyelerde bir takımı çalıştırmak arasında ne gibi farklar var? R.Ç.: Büyük takımın sorumluluğu daha fazla. Örneğin Rizespor’un sadece Rize’de taraftarı var. Ancak büyük bir takımın gittiği her yerde tribünlerin daha fazlasını dolduracağı kesin. Büyük takımda yapılacak en küçük hata eleştiri konusu olur. Sıradan bir hazırlık maçında bile yerden yere vurulabilirsiniz. Böyle takımlarda daima kazanmak ve başarılı olmak zorundasınız. Ancak bana göre imkân alarak daha alt seviyelerde bir takımda aldığınız başarının hazzı da farklıdır. Futbolculuk hayatımda Beşiktaş’la bir çok kez şampiyonluk turu attım. Ancak Denizlispor’un başındayken Lyon’u eleyip kente geldiğimizde oluşan güzel görüntünün keyfi benim için çok daha özeldi. Benim en büyük şanssızlığım iyi şartlarda bir takım alamamam. Gittiğim her takım bazı sıkıntılar yaşıyordu. Hazır bir ekip alsam benim kariyerim açısından durum farklı olabilirdi. Beşiktaş’ı sormadan olmaz... Son yıllardaki düşüşünü neye bağlıyorsunuz? R.Ç.: Benim Beşiktaş’a olan sevgim hep sürecek. Bu yüzden başarılı olmalarını isterim. Ancak gerekli sabrın gösterilmesi gerekiyor. Bu noktada yönetim ve taraftar size hep destek olmalı. Tigana konusunda da arkalarında durmaları bana göre başarıyı getirdi. Benim arkamda durmayan yönetim Tigana’nın arkasında durdu. Belki zorunlu olarak durdular. Ancak son haftalarda takımın çıkışa geçmesi, sürekli yanlışlar yapan yönetimin doğruyu görmesine neden oldu. Bu yüzden Tigana’nın onca başarısızlığa karşın kalması doğru bir hamleydi. Burada Beşiktaş’ın sıkıntısının yönetim kaynaklı olduğu gözardı ediliyor. Neden Türk antrenörler sözleşmelerine tazminat koyduramıyor? R.Ç.: Yabancı ve yerli bir olmaz. Ben sözleşmeme tazminat koysaydım evime bile gidemezdim. Ancak yabancı bir teknik adam başarısız olsa da evine gider, keyfine bakar. Bizim durumumuz farklı. Toplumun bir parçası olduğumuz için sokağa çıktığımızda tepkiyle karşılaşabiliriz. Yerli antrenörün işi zor. EPosta:hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr 5