Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN HAFTANIN SÖZÜ Eduardo Antunes Coimbra (Fenerbahçe Yardımcı Teknik Direktörü) “Tuncay’ın hırsı,fizik gücü ve koşma isteği Alex’de olsa dünyanın en büyük futbolcusu olurdu.’’ Futbol eleştirisinin eleştirisi Y azılı basında futbol eleştirilerini okuyorum. İmza sahiplerinden kimi eski futbolcu, antrenör ya da eski bir hakem. Kimi de yılları futbol sahalarında geçmiş, karda, çamurda gitmediği saha, görmediği maç kalmamış spor yazarı arkadaşlarım. Yani spor muhabirliğinden yetişmişler. Aralarında eskiden amatör olarak futbol oynamışlar da yok değil. Ama eleştirilerine baktığımızda, az bir görüş farkı olsa da birbirlerinin kopyası sanki. Şimdi takvimleri gerilere; 1970 lerin başına çevirelim. O tarihlerde Milliyet spor sayfasının müdürü rahmetli Namık Sevik... Sevgili Coşkun Özarı ise futbolu ve anatrenörlüğü bırakmış, Milliyet’te maç eleştirisi yapıyor. Namık Ağabey, Coşkun Ağabey’in arkasına birkaç futbolu bırakmış futbolcuyu daha köşe yazarı olarak sıralayınca spor muhabirleri arasında bir kıpırdanma, bir huzursuzluk başladı. Ne de olsa o tarihlerde de ekmek kavgası vardı. O dönemdede Türkiye spor Yazarları Derneği Başkanı’ydı Namık Ağabey, ben de genel sekreterdim. Namık Ağabey’e sıkıntısını anlatamayan spor muhabirleri bana geliyorlardı. Şimdi o günleri anımsayacak birkaç yazar ve müdür var medyanın çeşitli kollarında. Namık Ağabey’e durumu anlattım, ‘’Yahu boş ver. Onlar da aramızda olsa ne olur’’ dedi. Ne olurdu, ama Milliyet’teki arkadaşların bile sızlanmaları artınca Futbol Federasyonu Genel Sekreteri rahmetli İsmail Hakkı Güngör ile konuşmaya karar verdim. Cağaloğlu’nda Gazeteciler Cemiyeti’nin üst katındaki ofiste buluştuk, konuştuk ve istediğim bir sonuca vardık. Spor yazarı arkadaşlarım futbol ile ilgili her şeyi yazacaklar, her konuda serbest olacaklardı. Ama futboldan gelmiş, ulusal takımda oynamış, hatta antrenörlük yapmış bu futbol emektarları özellikle de eleştirilerinde futbola yön verecekler, bir futbol adamı olarak futbol adamları ile yapacakları konuşmalarda karşılıklı tartışabilecekler ve futbolun bilinmeyen teknik yönlerine de gireceklerdi. Kendimden daha somut bir örnek vereyim; Ben spor yazarı olarak bir antrenör ya da teknik direktör ile röportaj yaparken, ‘’Falanca futbolcuyu neden oynatmıyorsun” soruma karşımdaki teknik adamın ‘’henüz hazır değil’’ demesi benim için yeterli olacak, ama bir eski antrenör, yazar bir meslektaşı ile tartışırken (kavga değil), bu yanıtın altını araştıracak ve o antrenörün sözü edilen futbolcuyu neden oynatmadığı ortaya çıkacak. İşte bu ve bunun gibi tartışmalar hem bir takım karanlık noktaları aydınlatacak hem de futbolun daha iyi noktalara gelmesine yardımcı olacaktı. Ayrıca iki futbol adamının tartışmasının gazete sütunlarına yansıması da futbolseverleri bilgilendirecek ve futbol sayfalarına bir yenilik gelecekti. Ama rahmetli Güngör, “Burada benim yapacağım birşey yok. Bunu spor müdürleri yapmalı’’ dedi. Namık Ağabey’e uzun uzun anlattım, ‘’Abdül ne uğraşacağız, onlar ne yazacaklarını bilirler’’ dedi, dediği de oldu. İşte o tarihlerde açılan kapıdan kimler gelip geçmedi ki... Sonunda bugün kim ne yazarsa yazsın, aynı şeyler tekrarlanınca okur da artık eleştirilere pek itibar etmemeye başladı. Bugün 35 yıl önceki bir olayı ortaya koymamın nedeni Ulusal Takım Teknik Direktörü Fatih Terim’in yardımcılarına hazırlttığı bir rapor. Bu raporda liglerde atılan gollerin yüzde 82’sinin ceza alanından, yüzde 18’inin ise dışardan atıldığı kaydediliyor. Raporda daha başka tespitler de var. Sevgili Rıdvan, Milliyet’teki köşesinde bu raporun yorumunu yapmış, kendi görüşlerini ortaya koymuş, iki futbol adamının karşılıklı görüşleri sonucu ortaya lezzetli bir futbol yazısı çıkmış. Futbol adamı Rıdvan yazısını ‘’gol olur’’ gibi reklamsı bir lafla değil, “nasıl olursa gol olur” lafları ile bitiriyor. Futbolda ne olup ne olmayacağını kimse bilemez. Ama doğru tahminler, doğru araştırma ve adam gibi tartışmalarla yapılır. Adam gibi tartışmalarda da kim, neden, nasıl gibi bir takım sorular ve yanıtlarla her şeyde olduğu gibi futbolda da hedefine ulaşır. Benim 1970’lerde olmasını istediğim, hatta rahmetli Namık Sevik ile tartıştığım bir konu da buydu... Futboldan gelmiş yazarlarımız idmanları izlesinler, antrenörlerle de futbolcularla da konuşsunlar ve laf salatası yazmak yerine futbolun temeline insinler, arka yüzüne baksınlar. Maçtan maça giderek eleştiri yazmak yerine onlardan futbol ustaları olarak daha kaliteli ve daha araştırmacı yazılar beklemek futbolsevelerin de 7’den 70’e herkesin, her yaşın gönlünde taht kuran futbolun da hakkıdır sanırım. F E N E R D İ B İ N E I Ş I K V E R M İ Y O R Mum dibine ışık vermez derler eskiler. Lafı fazla uzatmadan söyleyeyim, Fenerbahçeli genç futbolcu Semih, Fenerin mumu. O mum öyle zamanlarda işe yarıyor ki kapkaranlık bir odayı değil, koskoca bir Fenerbahçe’yi, 20 milyon yandaşı olan bir camiayı ışıl ışıl yapıyor. Ama o mumu ne Daum gördü ne de Zico. Gerçi Brezilyalı hoca Semih’e güveniyor ama hemşehrilerini de bir kalemde silmek istemiyor. ‘’İki arada bir derede kalmış’’ demeyin. Böyle giderse Zico kendi başını yer. Kimi futbolcular vardır ki ‘’koku alma’’ duyguları üst düzeydedir. Saha içinde nerede duracağını iyi bilir, topu çok iyi takip eder, top da sanki onu çok severmiş gibi hep önüne düşer. Semih bu tip futbolculardan birisidir. Onun becerisini burada övmeye gerek yok, ama Semih bana göre harcanıyor. Gerçi eksikleri var, ama alt yapıda yetişmiş Semih gibi kaç evladı var Fenerbahçe’nin. Semih özbeöz Fenerebahçeli, bırakıp başka yere gidecek hali de yok, ama Fenerbahçe sevgisi ile dolu olan ve ‘’ben futbolcuyum’’ diye bas bas bağıran bir yeteneği kimseyle değişmem. Hatta Alex de dahil... Para için Türkiye’ye gelerek futbol oynayan bir profesyonelin daha fazla para kazanma isteğini her ne kadar doğru bulsam da, istediği parayı alıncaya dek futbolunu rafa kaldıran burnu havada futbolcuları oldum olası sevmem. Haluk Bey’e bir haller oldu H aluk, her şey bir yana, şimdi hem muhbir hem müfteri oldu. Genel kurulda kendisine oy verip koltuğa oturtan kulüp temsilcilerine kulak vermediği gibi FIFA’ya şikayet etti. Sonra da FIFA Başkanı Blatter’e yazdığı şikayet mektubunu inkar etti. Vatan gazetesi, federasyon başkanının yönetim kurulundaki arkadaşlarından da habersiz FIFA’ya yazdığı şikayet mektubunu yayınladı. 3 gün önce de ‘’Kardeşim, Platini benim sayemde başkan oldu’’ demişti ya, aslında ‘’Johansson benim sayemde kaybetti’’ diyecekti, dili sürçtü. Dünyanın en büyük spor gazetesi L’equipe de yemedi içmedi, Platini’ye kimlerin oy verdiğini açıklayıverdi. Haluk bey tuş... Futbol koltuğuna kimler oturdu kimler, ama hiç birisi bu kadar direnmedi. ‘’Ben gidersem savaşarak giderim’’ diyorsa da Haluk Bey, Kuşdası’ndan savaşarak gelmedi ki savaşarak gitsin. Yazık... 20