Katalog

ARIPINAR: FAIR PLAY İÇİN EĞİTİM ŞART U F U K TA N I Ş A N C SPOR ALTERNATİF ŞUBAT SALI O , fair play denince Türkiye’de akla gelen ilk isim... O, fair play konusunda Türkiye’yi dünyaya tanıtan biri... O, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi bünyesindeki Fair Play Konseyi’nin başkanı... Ve o, Avrupa Fair Play Birliği yönetiminin etkin isimlerinden, birliğin kuruluşundan bu yana yıllardır ikinci başkanlığını yürüten kişi... O, Erdoğan Arıpınar... Türkiye’de fair play olgusunun yeşermesinde ve yaygınlaşmasında çok önemli payı var Erdoğan Arıpınar’ın. Ülkenin en ücra köşelerine dek ulaşan araştırma ekibiyle centilmenlik adına her hareket kayıt altına alınıyor ve TMOK Fair Play Konseyi nezdinde bugüne kadar yüzlerce isim bu araştırmalar ışığında ödüllendirildi. Kavganın, dövüşün, şiddetin giderek arttığı bir dönemde bu tür çalışmaların spor adına, sporumuz adına önemi yadsınamaz şüphesiz. Arıpınar’a bu açıdan Türkiye’de fair play’in misyoneri demek yanlış olmaz. Kendisiyle yaptığımız söyleşide fair play konusunda kapsamlı ve detaylı bilgiler edindik... Fair play kavramı ne zaman, nasıl doğdu? ERDOĞAN ARIPINAR: Fair play çalışması Dünya Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nde 1970’lerin sonunda başladı. Bunda Avrupa’daki kuruluşlardan bir tanesi olan ICSPE (Uluslararası Spor ve Beden Eğitimi Kuruluşu) ve AIPS (Dünya Spor Yazarları Derneği) beraber haraket etti. Ve de sonunda CIFP (Usulararası Fair Play Konseyi) kuruldu. Uluslararası Fair Play Konseyi hayata geçtikten birkaç yıl sonra da Uluslararası Olimpiyat Komitesi bunu şemsiyesi altına aldı. Nedir şemsiyesi altına almak? Ekonomik yardımda bulundular, organizasyona yardım ettiler. Bütün dünya olimpiyat komiteleri bu komiteye üyedir. O aralarda bir bildiri geldi; Her Milli Olimpiyat Komitesi bir Fair Play Komitesi kuracak. İlk komite 3 kişiden kuruluyor ve genişleyerek devam ediyor. Daha sonra ben ve Türkay Peker Çekoslavakya’ya gittik. Orada bir toplantıya katıldık. Enteresan bir fair play kuruluşu başladığına tanık olduk. Türkiye’ye döndükten sonra kararı yönetim kuruluna götürdük. Bir Fair Play Konseyi kurmamaz gerektiğini ve statüyü de buna göre ayarlamamız gerektiğini biliyorduk. Bu çalışmalar devam ederken biz onayı aldık ve aynen Dünya Uluslararası Olimpiyat Komitesi gibi bir konsey kurduk. Bunun ortalarında bir teklif geldi, “Avrupalılar bir Fair Play Birliği kurmaya çalışıyorlar, siz de kurucular arasında yer alır mısınız” diye... 27 Mayıs 1994’te Zürih’e gittik. Orada yaptığımız toplantılardan sonra Avprupa Fair Play Birliği’ni kurduk ve bir seçim yapıldı. Beni aday gösterdiler ve kuruluşun 2. başkanı oldum. O günden bu yana da 2. başkanlık görevim devam ediyor. Avrupa Fair Play Birliği tamamen bir sivil toplum örgütüdür. Her yıl bir yerde sempozyum yapıyoruz. Ve bunu ilk kez Türkiye’de gerçekleştirdik. Çok güzel bir toplantı oldu. Bu toplantıların her birinde ayrı bir tez öne sürülüyor. Türkiye’de durum nedir? E.A.: Fair Play Konseyi, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin bir parçası. Bu konseyde 20’ye yakın seçkin üyemiz var. Etkin olarak başkan ve yardımcısı çalışıyor. Türkiye’nin her yerinde konferanslar düzenliyoruz. Edirne’de ‘sınırda fair play’ konulu bir toplantı yaptık. Yunanistan, Bulgaristan gibi bütün sınır komşuları geldiler. Edirne Üniversitesi’nde görülmeye değer bir fair play semineri yaptık. Bu yılki isteğimiz sınırda fair play’i Kars’ta yapmak. Bunun dışında bir fair play ödülümüz var. Bunun 2 anlamı var. İlki Türkiye’de fair play’i yaygınlaştırmak, kişilere fair play’i anlatmak ve örnek göstermek. İkincisi ise Avrupa ve dünya fair play ödüllerine Türkiye’den aday göstermemiz... Hedeflerimiz bunlar. Bunu da nasıl yapıyoruz? 1 Ocak’tan 31 Aralık’a dek olan süreçte biz fair play’lik her hareketi inceliyoruz. ADAYIMIZ CENK İŞLER FairPlay Ödülleri’ni neye göre veriyorsunuz? E.A.: Öncelikle iki dalda ödül veriyoruz; toplumsal ve sportif... Toplumsal fair play’de de sportif fair play’de de 3 dalımız var; davranış dalı, kariyer dalı, iletişim dalı. Bu yıldan itibaren her gruptan 9’ar ödül vereceğiz. Yani 9 toplumsalda, 9 da sportifte... Eğer layık olan varsa belki biraz daha arttırırız. Toplumsaldaki en büyük örnekler davranış dalındadır. Örneğin geçen yıl bu ödülü trafik kazasında kocasını kaybetmiş, 3 çocuklu bir kadın kazandı. Ve o sıralarda annesinin maaşını almak için onun kılığında bankaya giden bir adam da vardı. Buna karşın bu kadın kocasını kaybettikten sonra 3 çocuğuyla birlikte zorluk çekmiş. Gidip vakıflara başvurmuş yardım etmeleri için. Onlarda kadına 200 YTL maaş bağlamışlar. 3 ay sonra tekrar vakıfların kapısını çalmış. Ancak bu kez “Ben iş buldum, aldığım yardımı benden fakir birine verin” demiş. Bu örneğin dışında daha değişik olaylar da olmuştur elbette... E.A.: Bunun dışında eşekli kütüphane diye bir olay da var. Bir adam 40 yıl boyunca eşeğine kitapları yükleyerek köy köy dolaşmış. Bir nevi gezici kütüphane görevini yapmış. UNESCO, bu adam ölmeden önce ona bir araba aldı. Bu hizmeti bununla yaptı. Böyle çok örneklerimiz var. Din adamlarımız var, öğretmenlerimiz var. Toplumsalla sportif çok farklı. Sportifte çok zorlanıyoruz. Zorlanıyoruz, çünkü sportifte tam anlamıyla fair play’i anlayan insan sayısı az. Maçlarda biri sakatlandığı zaman topu taca atmak fair play değildir. Taca atmak yazılmamış bir futbol kuralıdır. Bu yıl bizi temsil edecek aday kim? E.A.: Bu yılki adayımız Kayseri Erciyesspor’un golcüsü Cenk İşler. Hatırlarsınız, tam gole giderken ve takımına çok önemli bir gol kazandıracakken önünde sakat yatan Beşiktaşlı oyuncuyu görüp topu taca atmıştı. İşte bu fair play... Geçenlerde F.Bahçe’li Semih, UEFA Kupası’nda kendisine ikinci sarı kartı göstermesine karşın kırmızıdan oyundan atmayan hakemi uyarmıştı. Bunu fair play olarak görenler var ama o hem takımını kurtardı hem de maçın tekrarlanmasını enngelledi. Yani bu hareket de fair play değil. Fotoğraf: FATİH ERDOĞDU 16