Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Futbol pastasının paylaşımı TUĞRUL AKŞAR C Y SPOR FUTBOL 29 AĞUSTOS 2006 SALI aptığımız hesaplamaları baz aldığımızda Türk futbol pastasının büyüklüğü 450 ile 500 milyon dolara ulaşıyor. Bu büyüklük 12.5 milyar dolarlık Avrupa futbol pastasının yaklaşık yüzde 4’üne karşılık geliyor. UEFA’ya bağlı 52 ülke içinde, toplam 342 milyar dolarlık GSYİH (gayrisafi yurtiçi hasıla) ile en büyük onbirinci ülke olmamıza karşın, sahip olduğumuz futbol gelirinin Avrupa futbol pastasından yeterli payı alamadığı ortaya çıkıyor. O halde ilk olarak yapılması gerekeni sorgulamalıyız...Yükselen bir değer olarak Türk futbolunun Avrupa ve Dünya futbol pastasından daha fazla pay alabilmesi için neler yapmalıyız? Öncelikle Türk futbolunun sosyoekonomik yapılanışını iyi analiz etmemiz gerekiyor...Bu bağlamda konuya yaklaştığımızda Türk futbolunun bugün çok ciddi altyapı ve üst yapı sorunlarının bulunduğunu görüyoruz. Tesis ve stat olarak yeterli alt yapıyı sağlayamayan kulüplerimizin, sahip olduğumuz yetenek havuzunu da etikili kullanamadıklarını görüyoruz. Kulüplerin yönetimlerinde hala konvansiyonel düşünceye sahip, dar vizyonlu, çağdaş ve profesyonel yönetim anlayışından uzak zihniyetler iş başında... Çağımız futbolunun endüstriyel dönüşümünü yakalayamayan, hâlâ kulüpleri sadece sportif organizasyon olarak değerlendirip, onları birer ekonomik organizasyon olarak algılayamayan ve kavrayamayan yöneticilerden, neredeyse yüzlerce milyonluk bütçeleri yönetmelerini bekliyoruz. Bunlar futbolumuzun yapılanışındaki sosyal ve yönetsel eksikliklerin bir kısmı belki...Ancak esas önemli sorun: Futbolumuzu Avrupa’da ve dünyada sportif ve ekonomik başarıya taşıyacak parasal gelir düzeyimizdeki zaaflar... ÖNCE EKONOMİK BAŞARI Türk futbol pastası bugün itibariyle ne yazık ki olması gereken büyüklükten çok uzakta... Futbol pastasının yeterli büyüklüğe ulaşamaması kulüplerimizin Avrupa’da başarılara ulaşmasının da önünü kesiyor. Avrupalı devlerle rekabet edemiyoruz. Sportif başarı olmayınca, ekonomik başarı da gelmiyor. Türk futbolu kendisini yeniden üretecek ve uluslararasılaştırabilecek başarılara imza atabilecek yeterli kaynağı yaratmakta zorlanıyor. Sorun sadece kaynak yaratamamaktan da kaynaklanmıyor. Var olan pastanın paylaşımında da ciddi problemler var. Yaklaşık 450500 milyon dolar büyüklüğündeki futbol gelirlerimiz, kulüpler arasında rekabeti artıracak, teşvik ve şikeyi ortadan kaldıracak, sportif başarıyı getirecek şekilde kulüplere dağıtılmıyor, dağıtılamıyor... Rekabetçi denge kurulamıyor, kulüplerimiz dengede rekabet edemiyor. Bu nedenle Türk futbolu yükselen bir değer olarak, Avrupa ve dünya futbolundan daha fazla pay alamıyor. 500 milyon dolarlık Türk futbol pastasının paylaşımına bakıldığında ise üç büyük kulübün, toplam gelirin yüzde 33’ünü kendi aralarında bölüştüklerini görüyoruz. Trabzonspor’u da eklediğimizde bu pay yüzde 37’e kadar çıkıyor. Sadece Süper Lig’deki kulüplerimizi baz alsak bile geriye kalan 14 kulübün bu pastadan aldığı payın ortalaması yüzde 4.5’a kadar düşüyor. Kaldı ki, 2. 3. ve amatör liglerimizi bu pastanın paylaşımına dahil etmeden bu hesabı yapıyoruz. Durum bu olunca, ligin tepesindeki dört kulüp ortalama yüzde 9.5 oranında pay alırken; kalan 14 kulübün payı ise yüzde 4.5 civarında gerçekleşiyor. Sonra da bu kulüplerimizden rekabet etmelerini bekliyoruz. Hangi bütçe ve hangi kaynakla bu kulüpler rekabet edecekler? Türk futbolunun yapılanışındaki bu oligopolistik tekelci ve dengesiz yapı devam ettiği sürece, biz aslında bu kulüplerimizi rekabet etmemeye zorlamış oluyoruz. Kulüplerin yıl sonu faaliyet raporlarından oluşturduğumuz yukarıdaki tabloda, bazı muhasebe tekniklerini kullanarak, gerekli arındırmaları yaptığımızda Fenerbahçe’nin yıllık net geliri 69.4 milyon dolara gerilerken; kulübün yıllık net finansman ihtiyacı ise yaklaşık 38.5 milyon dolara yükseliyor. Üç kulübümüzden Fenerbahçe yıllık 19.6 milyon dolar finansman gideri yaparken, Galatasaray 12.7, Beşiktaş ise 15.2 milyon Dolar kur farkı, komisyon ve faiz gideri olmak üzere finansman yüküne katlanmış oluyor. DENGESİZ DAĞILIM Tabloda yer alan değerler, 2006 itibariyle değişebilir. Ancak bundan sonraki tablolarda da değişmeyecek tek şey, bu kulüplerimizin toplam gelirden ve pastadan aldıkları pay olacaktır. Nitekim, üç büyük kulüp yıllık ortalama 53.4 milyon dolar gelire ulaşırken; giderler ortalaması ise 67 milyon dolara yükseliyor. Üç kulübün yaptığı toplam 201.1 milyon dolarlık gider ise toplam Türk futbol pastasının yüzde kırkına karşılık geliyor. İşte haksız rekabetin ve dengesiz gelir dağılımının nirengi noktasını burası oluşturuyor. Türk futbol kaynaklarının yüzde kırkını harcayan üç kulübün yarattığı gelir ise ne yazık ki, giderlerini karşılamaktan uzak ve bu nedenle bu üç kulüp her yıl bütçe ve nakit açığı veriyor. Bunun anlamı ise Türk futbolunun kıt ve sınırlı olan kaynakların, bu kulüpler tarafından etkin ve verimli kullanılamadığıdır. Yine bu kulüplerimizin net varlıkları yıllık ortalama 107,3 milyon dolar ekside görünüyor. Yani kulüplerimizin borç ve yükümlülüklerini karşılayabilecek yeterli aktif varlık yaratamadıklarını; borçlanma yoluna giderek faaliyetlerini ve aktiflerini finanse ettiklerini görüyoruz. Oysa futbol otoritesinden kıt kaynakların etkili, dengeli ve rekabetçi düzeyi yükseltecek, teşvik ve şikeyi ortadan kaldıracak şekilde dağıtımını planlaması ve yapması beklenirdi. Bu durum Türk futbolu için kanayan bir yaradır. Futbol gelirlerinin adil paylaşımı belki de hiç bir zaman olanaklı olmayacaktır. Ama rekabeti öldürmeyecek ve dengeli bir şekilde oluşturabilecek bir yapıyı kuramadığımız sürece Türk Futbolunda rekabete ve kaliteye hasret kalacağımız görülüyor. Bu yapının oluşturulması, sadece yerel rekabeti getirmiyor. Avrupalı devlerle de baş edebilmenin yolu buradan geçiyor. 11