25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

rın pencereleri kapalı. Avluya çıkrşta sağda koğuş pencereleri, solda tek katlı mutfak binası. Biraz ilerde bina duvarı çimento ile sıvanmış, sıra sıra sarı musluklar. Altta çimcnto sıvalı bir yalak. Tam önünden sola dönüyorsunuz, mutfağa giren kapı, karşısında ikinci ve üçüncü koğuş koridoru. Koridorun son unda genel helalara açüan kapı. FERFELEĞİN GÖLGESİNDE... Cîünün çoğu zamanlarında, sıvalı kapının mermer basamağına oturmuş, sırtını arkaya dayamış ponponlu lacivert beresi, sağ elinin baş ve işaret parmakJarına sıkıştırdığı sigarasını cmercesine içen Ahmed Arif'e gözünüz ilişir. Dudaklarında sürekli bir kıpırtı.Belliki.birşiirininüzerindeçalışmakta, "hasretinden prangalareskitmekte"... Birinci koğuş maltasında Enver Gökçe kahn gözlüklerinin arkasından uzak küskün bakışlarla iyice içine gömülmüş bir durumda, ağır adımlarla atıyor voltasını; belki dünyada en sevdiği kişi Hatice Abla'sını düşünüyordur. Ahmet Bilge, " Hey gidi Cazım arkadaş, sen hiç ferfeleksiz yapamaz mısın? " diye takılıyor Cazım Aktimur'a. Cazım arkadaş durmadan kahn kâğıttan özenlehazırladığı bir halkayı iki elinin başparmaklan arasında döndürüyor, "ü"Ieri ve Vları biraz örseleyen Giritli ağzıyla "Muhim olan ayakta kalmak, bayraği yere duşurmeden teslim edebilmektir," diyor. Bu halkalara Cazım arkadaş mı, yoksa Ahmet Bilge mi "ferfelek" demiş bilmiyorum. Ahmet Bilge bütün muzipliliğiyle, "Ferfeleği de, Cazım arkadaş, ferfeleği de!..." diyor. Birinci koğuşun maltasında genişçe ve uzun altı yedi pencere var. Pencerelerin altlarında geniş mozaik sahanlar. Pencerelerden birinin önünde bir tabure. Ruhi Su tabureden pencere sahanhğına çıkmış. Ayak parmaklannın üzerinde pencere camının en üst bölümüne uzanmış, sağ elinin işaret parmağı ise üç tane S harfi çiziyor; biraz duruyor, bir daha çiziyor. Böyle sürüp gidiyor. Ortaköylü işçi arkadaşlardan Conga Salih, yanından geçen Kadri Buldu'yu kolundan yakalıyor, "Şu Ruhi böyle ne yapiyor ki, Kadri arkadaş?" diye soruyor. Kadri Buldu o unutulmaz gülümseyişi ile, "Neolsun ki, Salih arkadaş, 'SıdıkaSeniSeviyorum,' diye işmar ediyor kadınlar koğuşuna!" Ruhi'yi kimse rahatsız etmek istemiyor. Bir keresinde tabureden inerken tökezleyip, maltanın üzerine düşüp seriliyor. Maltada volta atanların hepsi ortadan toz oluyor. Ruhi şakaya gelmez. Sıkıysa orada dur, gül, matrak geç ya da yanına gidip onun kalkm asına yardım et. Homurdanır, söylenir, belki de kalbini lurar insanın. lyisi mi bu önemli "eylem"in ardından gelen bu önemsiz kazayı görmezden geleceksin. Bir tek Faik Şekeroğlu koşuyor yanına. Şekeroğlu, hani öyle enine boyuna okumuş yazmış ta Ahmed Arif, Yüzbaşı Abdülkadir (Vedat Türkali), Hilmi Artan, tiirkülcriyle, şiirleriyle, daha başka arkadaşlar taklitleriyle, bizlere Harbiye mahpesini inanılmaz bir sanat merkezi haline getirmiş kişilcr. Bir de kemanı olmadığı için bizlere sanatını iletememiş, Ankara Devlet Konservatuvarı Keman Bölümü'nün en yetenekli öğrencilerinden Sevgili Tıırhan Tuna var. Ara sıra Turhan Tuna, Orhan Suda ile bir köşede bir araya gelip üç sesli bir şeyler " terennüm " etmeye çalışıyoruz. Harbiye mahpesinden sonra konservatuvar filan kalmadığı için yıllarca sonra gazinolara Turhan Tuna dinlemeyekoşacağız... 1951 Gizli Türkiye Komünist Partisi Tevkifatı Iddianamesi 'nde "Gizli Komünist Cemiyeti teşkil etmek ve bu cemiyete girmek ve faaliyet göstermek suçlarını işlemekten maznun" olanlar (yani intisap edenlerveidareciler)listesinin 141. sırasında Ruhi Su, 31. sırasında, Faik Şekeroğlu'nun kimlikleri şöyle geçiyor: "141) 14.11.952tarihindetevkifolunan, Ankara Işıklar Caddesi Karakuş Sokak, Halile Apartmanı'nda mukim, Devlet Operası'mdasanatkâr,328[1912] Vando Kolaj:GULAYTUNÇ I ııclm Barkaıı. ğumlu, Abdullah'tan olma, Huri'den doğma MEHMET RUHÎ SU." "31) Fener, Abti Subaşı Mahallesi, SimsarcıÇeşmeYokuşu, 15 No.da mukim, çalgıimalatçısı,4.1.52'detevkifolunan,337. [1921] tstanbul doğumlu, Halit'ten obna, Hacer'dendoğma.FAlK ŞEKEROĞLU." besbelli. Kamyonettekilerin başları bir sağ bir sol pencereler arasında gidip geliyor. Sirkeci ile Harbiye arasındaki yol boyunca içimize doladuran olanca sıcaklığıyla doğal yaşama yeniden alışmaya koyuluyoruz. Ne var ki bu serüven sona eriveriyor, götürüldüğümüz yere, Harbiye Askeri Ceza ve Tutuk Evi'ne varıyoruz; bu renkli, cıvıl cıvd dünyaya alişıp içine girmemiz kim bilir kaç bahar sonrasına erteleniyor. Harbiye binasının koridonında, sağdaki demir kapıdan içeriye, maltasına giriyoruz. Nasıl da haberi olmuş içerdekilerin, malta tıklım tıklıtn. Arada yalnızca geçilecek bir aralık kalmış. Daha sonra arkadaşlardan bazılannın genel helanın demirli pencerelerinden motor seslerini dinleyip gelen arabaları izlediklerini, koşup arkadaşlara "Gelenler var!" ya da" Birinci Şube'ye geri götürülenlervar!" diyehaberverdikleriniöğreniyoruz. Kucaklaşmalar, öpüşmeler, tokalaşmalar "Geçmiş Olsun! Hoş geldin arkadaş!"... Çoğunu tanımasak da inanılmaz bir mutluluk içindeyiz. tçerdekilerbiraz da dışarıyla kucaklaşıyorlar. Oysa bizler dışarıyı, kamyonetin içinden, yalnız gözlerimizle olsa yirmi dakika yaşayabilmişiz! Gene de, içerde ' , ZULADAKİCAMLAR, KALEMLER Hapisane avlusunun dört yanı bina bölümlerininpencereleriyleçevrili. Bupencerelerde binde bir, avluya şöyle bir göz atan birinin karaltısı görülür. Çünkü tutuklulara bakmak, yasak mı yasak, hatta vatana ihanettir. Sabah sayımına gelen nöbetçi subay, birinci koğuştaki işini bitirip, maltadan aV kileriçin "dışandan"geliyoruz. Asılmutluluk bizde. Aylardan beri ilk kez bize gülümseyerek bakan, küfretmeyen, size sevgiyle sanlan insanlann sıcaklığı içindebuluyoruz kendimizi.Busevgiyikanakanaiçiyoruz. Sağda 1. koğuşun iki kanatlı, gri boyalı, ahşap.birhayliyüksekkapısı.Maltadan avluya çıkılıyor. Tamkarşıda,eskidenkullanılan büyük bir geçit kapısının kapat ılmış ve sıvanmış düzlüğü. Avluya bakan üst katla kımından olmasa da, Ruhi için çok önemli bir şeyi yapmış olan biri. Ruhi, uzun ve acılı bir Birinci Şube hücresi döneminden çıkıp, kolu kanadı kınk, sazsız müziksiz bir halde Harbiye'ye gelince ona yeniden müzik yaşamını armağan eden, o kadarla da kalmayıp, hepimizin hapishane yaşamının aydınlanıp renklenmesine katkıda bulunmuş olan çok önemli bir kişi Şekeroğlu. Ruhi Su, Ulvi Uraz, Arif Damar, luyaçıkıncaönceoaçıkolan penccrelcrden bakan var mı diye dört bir yanı gözden geçirir; ardından sağdaki koridordan muslukları geçerek 2 .ve 3. koğuşlardaki görevini tamamlar. Yukarı katlarda bazı pencereleri sabah oluncaya kadar açık bırakarak katları hava M landınrlar. tstabul'un lodosu işini bilir. Alabildiğine hızlı estiği günler herkes tetikte, kulağı kiriştedir. Devamı arka sayfada (Dcscıılcr: M. ILılim Sputaı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle