Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CezayirliyazarAsiye Cebar'ın Can Yayınlarindan yeniçıkan kitabıAşkveFantazya (Türkçesi: Ayşegül Sönmezay) bir dörtlemenin ilk kitabt. Cebar'ı tamtmak için Magazine Litiraire'den Aliette Armel'in yaptığı ropörtajı kısaltarak aktartyoruz. Kitaplannızı Fransızca yazıyorsunuz, öte y andan Cezayirli kimliğinizi alabildiğine sahipleniyorsunuz, ülkeniz, otobiyograük tarafın çok ağır basUğı romanlannızın her satınna sinmiş. tzlediğiniz yolu nasıl tarif ediyorsunuz ? Önceisterseniz, yazann içindekikadına bir göz atalım... Ecole Normale Superieure'e kabul edilen ilk Cezayirli kadınım ben; ancak Cezayir Savaşı sırasında oraya sırt çevirdim; kendimi var edeceğim yeri arayarak, bir ülkeden ötekine dolaşıp duruyordum... '56yazındailk romanımı yazdıktan sonra Normale'den ayrılıp Tunus'a gittim, '58'de ise sınırlarda, Cezayirli sığınmacıların yanındaydım. Onlarla söyleşiler yapıp kaleme aldım. '59'da Rabat'ta, 62'de Cezayir kentinde üniversitede çalışırken, Braudel'i izleyerek Kuzey Afrika tarihini araştırmaya ver dim kendimi; 62'de yayımlanan üçüncü romanımın ardından, bağımsızlığın ilk yıllarındaki kaynaşmanın da etkisiyle dördüncü bir romana başladım. Kat ettiğim yolun ilk aşaması böyle; ülkeler arastnda gidip gelmeler, merak, dışarıdaki uzatna duyduğum açgözlülük, Mağrip kentlerinin sokaklannda yürüme alışkanlığım hem ışığı, gölgeleri seyretmek, hem de yüzleri, parça buçuk kelimeleri, şivelerdekı ufak tefek farklılıkları incelemek için... Eve kapatılmış kadınlar konusunda, yapmam gereken tek şey kendi çocukluğumu, gençliğimi, bazı kadın akrabalarımı hatırlamak; bu hapis hayatı konusunda, dünyanın neredesinde olursam olayım yazabilirim!... Ne var ki, Banş Ödülü'nü alırken Frankfurt'ta dilegetirdiğim gibi, 'kentlerde bir yolcu, bir gözlemci, meçhul bir kadın olarak yürümemiş olsam... böyle büyük bir ateşle kendimi edebiyata vermezdim'. Sürekli hareket halindeki bir dilde bir anlatı kaleme almak, benim için 'sokakta yürümek' demek... Yazmaya 1956'da başladınız, ve 1967'ye kadar içinde özyaşamöykünü zün pek az yer tuttuğu, oidukça klâstk yapıda dört roman ortaya koydunuz. 20 ile 30 yaşlarım arasında yazdığım ilk dört romanın söz inşaatları, kısacası kurgular olarak tarif edebilirim, bunlar benim yaratmaktan, yani etrafımda hayale dayalı bir hafiflik, bir oksijen çemberi oluşturmaktan aldığım coşkudan doğmuşlardı... '61 yazında Kazablanka'da yazdığım Les Enfants du Nouveau Monde, o tarihten bir süre önce Cezayir'in bir kentinde yaşanan yirmi dört saati anlatır. Akrabalanmdan bir kadının bana aktardığı gerçek bir aynntı başlattı bu öyküyü. Blida'da, dağın eteğindebulunan, Arapların yaşadığı bir kenar mahallede, evlerinden hiç çıkmayan, iç avluda oturup duran kadınlar, askerlerin zaman zaman evlerde arama yaptığı günlerde, dağın yamaçlarında süren savaşı tiyatro gibi seyretmektedirler... Bir keresin de askerlerin bir kaçağı kovalarken evin içine daldığı sırada, bir serseri kurşun yaşlı bir kadına isabet eder... Kısa süre sonra, gelinleri kadının ölüsünü bulurlar. Kendimi bir anda, ortaokulu okuduğum o kentte hissettim... Kendimi hünsa bir yazar olarak hissediyordum; ülkem, ülkemin sürdürduğü savaş ve yakın gelecekteki durumu hakkında düşündüklerimi iki delikanlıya yansıttım; çocukluk arkadaşlanmdı bunlar, birer aşk öyküsünün kahramanıydılar... Sanırım en sonunda iliklerime kadar romancı olduğumu hissediyordum. Afrikalı olup da Fransızca yazmak, öncelikle kendi anlatı tarzımı, dilimi, Fransızcamı, 'beni kuşatan sesler' olarak adlandırdığım, bana miras kalan öbür dillerin altındaki ya da ötesindeki ritmi aramak demekti. 7475'te, tekrar Cezayir'e döndüm. Fransız edebiyatı ve sinema konusunda derslervermeye başladım. Haftalar boyunca Dahra'da ve Şenua'da kendi aşiretimden koylülerle yaptığım konuşmalardan beslenen bir film çevirmeye başladım. Belgeselle kurgu iç içe geçer; kurgu hep sesin izinden gider, kadınlann ağır ağır çözülen sözlerini yakından izler... On beş yıl önceki savaşlan anlatırlarken bir an geliyor ses kendini bırakıyor, su yüzüne çıkan acının ağırlığının altında çöküyordu... bazen de kadın Berberice konuşmayabaşlayıveriyordu! Edebiyata