29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

I EYLÜL 2002. SAYI 858 rından birinı şöyle anlatıyordır: "... Profcsör geyikteıı söz edecck oldıı, Almancasıııı söyledı, bense uıuıtmuşum Türkçe adını, ne geyik gclir aklıma, ne karaca, ne yapayım, ikı ehmle alnımın sağından ve solundan iki boynuz uzattım, ve, 'şöylc bir hayvan" dedim. Sınıfta bir kahkahadır koptu... () giin bugün adını Türkçe bilme/e çıktı fakültede." Üniversitede üçüncü yılıydı, Maarif Vekâleti tercüme edilecek klasiklerin listesını yayımlandı. Erhat heyecanlandı: Homeros, Sophokles, Eflatun... Fakülteye giderken Nurullah Ataç'la karşılaştı. Ataç, "Nasılsın bakalım, kedi yavrusu" diye sordu, Erhat listeden söz ederek, "Bunları Türkçe'ye çcvirtecekmişsiniz" dedi. "Olmaz ki, çevirebilecek adam yok kı, Türkiye'de". Ataç, "Yok mu" diye sordu, "Görürsün, önce senden başlayacağız". Erhat, "Sevgi Yönetimi" kitabtnda bu ayaküstü konuşmanın sonunıı şöyle bağlıyordu: "Çaresi/likle omuz silktim: A Nurullah Bey, ben Tiirkçe bilınem ki... () sevimli, muzip giilüşüyle bir daha güldü ve sinirli parmaklarıyla çenesini kaşıyarak: Höt, o da ne demek, insan anadilini bılnıez mi? Sen bir tercüme seç bakalım, seçemezsen, ben seçeyim senin için. Elektra nasıl? Tam sana göre bir şey, senin gibi hırçın, ınatçı bir kız..." Teyzem hiç yaşlanmadı... Gülleyla Kılıç, Azra Erhat'ın yeğeni, ıntıhar eden ablası Akile'nin torunu... 1960 doğumlu Kılıç, bugun özel bir hastanede genetik uzmanı olarak görev yapıyor... 22 yaşına kadar birlikte geçirdıkleri zamanı, ailedeki Azra'yı ve yazılmayanları konuştuk Kılıç'la: Adınızı veren teyzeniz mi? Hayır, annem Leyla olsun ıstıyormuş, ilk kucağına aldığında gulumseyınce, babam da "Gül" olsun istemiş, sonunda Gülleyla'da karar vermışler... Azra Erhat denilince aklımza gelenler... Dame de Sion'u kazanmıştım, ılkokuldan sonra. Ama bana çok zor gelmiştı, çünkü sınıfta hiç Türkçe konuşulmuyordu. Ürktüm. Her akşam eve geldiğimde telefona sarılıp "Azra Teyze koş" derdim "ödevim var, nasıl yapacağım, bilmiyorum" O Teşvikiye'de oturuyordu, biz ise Esentepe'de. Bir saat içinde, otobüs mü bulurdu, taksıye mi atlardı, ne bulursa koşa koşa gelirdi... Sevilen, hayran olunan teyze miydi? Ben çok hayrandım, lisan bilmesine ve bu dillere hâkim olmasına. Hep şöyle derdı, "Siz Türkçe'nin zayıf bir dil olduğunu düşünürsünüz, ama Turkçe de en az Fransızca kadar zengin bir dil... Ne sıklıkla mektup alırdınız? Aşağı yukarı her hafta bir mektup gelırdı, en geç 15'te bir. Yanıtlıyor muydunuz? Hemen yanıt verıyordum, ama ne yazdığımı hatırlamıyorum, çok küçüktüm, ciddi bir şeyler yazdığımı anımsamıyorum. Mektupların cezaevinden geldiğinl billyor muydunuz? Ben bıliyordum ama kardeşim Sevgi'ye teyzemin koğuşta olduğu söylenmişti, evde Kırgınlıkları var mıydı, paylaşmadığı, paylaşmak IstemedlSabahattin Eyuboğlu'nun hemen cezaevinden çıktıktan sonra ölmesıne üzülürdü. Bunu ve kendısinin kanser oluşunu cezaevıne bağlardı. Coşkusunun ne kadarı aileye yansıdı? izra, dün ve bugün Gülleyla... Hatırladığım kadarıycezaevi kelımela coşkusu hep yanındaydı, bu anneme de sini hiç kullanyansırdı. Babam gazeteci olmamı istıyordu, mazdık, koğuşAzra Teyzem, "Bırakın çocuğu" derdi "Beş tan mektup gel yaşından beri tıp okumak istıyor, okusun"... di, koğuşa teyp Çok aceleciydi, cezaevinde mektuplarla götürülecek, de zarfları ayrı hazırlardı. Bir gun her şeyi karışnilirdı. Bir kez zi tırdı, yanlış mektuplar geldı, bütün aile birbiyaretine gittim, rine girdi, bir felaket yaşandı. Fotoğraf çekkoğuşa aldılar. meyi çok severdi, bir gun lunaparka gittik, Kendilerince bir hava vermişlerdi, kilimlerle... beni atlıkarıncaya bindırdı, korkuyordum Teyzemin bir köşesi vardı, beni gayet canlı ama resim çekmek ıstediği ıçin susuyorkarşılamıştı, hiç üzüntülü hali yoktu... dum. Sonra fotoğrafçıya gittik ki, makineye Ailenizin teyzenizle ilişkisi nasıldı? film koymamış... Dedem bizimle yaşardı. Bılıyorsunuz, anErhat nasıl bir yaşlıydı? neannem, annem çok kuçük yaştayken intiO hiç yaşlı kadın olmadı, her zaman rujunu har etmiş, ama bu evde hiç konuşulmazdı. sürerdi, koştura koştura gelir, giderdi. HastaDedemden de karısıyla ilgili hiçbir şey duy nedeki odası kuşlarla süslenmişti, Füreya'nın madık.. Onun Azra Teyze'yi tanımlamasını mavı, beyaz kuşları masanın üzerinde durur, hatırlıyorum, çok ilginçti. Bir masalla anlatırtavandan sarkardı... ,Anneme yemekler tarıf dı, Azra ve Belma masalıyla... ettirir, sonra tarifte olrnayan malzemelerle pıNasıl bir Azra vardı o masalda? şirip, "Neden seninki gibi olmadı" diye sorarAzra yaramaz bir kız, Belma ise uslu. Bel dı. Bu konularda çok beceriksizdi. Bir kerema, Yaşar Nabı'nin karısı olacaktı sonra, bi sinde, tavuğu temizlemeden pişirmeye kal.1 zim komşumuzdu, çok düzgün, çok kibar ve kışmış, evi koku sarınca, bize telefon etmişti:. usluydu, annesınin sözünü dinlerdi. Azra ise Çok kötü kokuyor, neden? £]„ ' ^ •£ asi, yaramaz, her şeye karşı çıkan, söz dinBalıkçı? ^ : lemeyen, bu nedenle hayatta hep zarar göHep bir konuşmalar, tartışmalann oldüğu" ren bir kız tiplemesiydi... nu, mektupların gidip geldiğinl biliyorum. Bir beğeni mi vardı, yoksa... Aralarındaki o platonik aşka dair pek bir bilBence kınama vardı. gimyok... 'Y /" > rını "Ayşe Nur" ismiyle imzaladı. A.Kadir'le Homeros'un llyada'sını, Sabahattin Hyuboğlu ile de Eflatun'un Şölen'ini çevirdi. 1957'te bir gün, Füreya, Sabahattin Eyuboğlu, Fikret Adil ve Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir'le Maya Galerisi'ndeki bir sergiden çıkıp Tepebaşı'nda bir lokantada yemeğe gıttiler. Eyuboğlu, Erhat'ın llyada'yı çevirdiğini söyleyince Balıkçı, Homeros ve yazdıkları üzenne uzun bir konuşma yaptı. Söylediklerinin pek çoğunu Erhat ilk kez duyuyordu. Konuşmasını Ilyada'nın çevirmeye değnıez bir metin olduğuna getirince Erhat, ağır sözlerle eleştirdi Ualıkçı'yı. On beş gün sonra, evinin kapısında bir paket buldu, açtığında Balıkçı'nın o gün söylediklerinı doğrulayan cümlelerin altı renk renk kalemlerle çizilmiş bir sürü metinle karşılaştı. Erhat yanıtı, bıtırdiği llyada önsözünü, bızzat Izmir'e gidip Balıkçı'ya eliyle teslim ederek verdi. tıkları ilk telefon konuşmasını şöyle aktarıyordu: "...Söylediler hane telefon kızına. Bekleyoruz. Derken istediler telefondan. Gitdinı sen çıkdın. Sesin öyle flute idi ki... Tepeden tırnağa kadar saııki şeker kcsildim sesini duyunca. Müzik kesildim yahu. Bunlar delilik sanılır..." Balıkçı'nın 13 Ekiml973'teki ölümünden sonra mektupları "Mektuplanyla Halikarnas Balıkçısı" ismiyle yayımlayan Erhat, yakın çevresiııin eleştirilerini göğüslemek zorunda kaldı. (,'ünkü Balıkçı, babasını nasıl öldürdüğüııü ilk kez bu mektuplarla Erhat'a anlatmıştı. Balıkçı'nın Hamdiye Hanım'dan olma oğlu Sina Kabaağaçlı kendisinin Erhat'a yazılan itiraf mektuba inandığını, annesinin ise gerçek dışı bulduğunu söyleyecekti: "...Anneme göre bu itiraf gerçek dışıdır; babam aşık olduğu A7ra Erhat'a bir jest ve kahramanlık gösterisi yapmıştır. Uahası ihtiyar âşıklıgın, kadınlık karşısındaki acizliğini kapatacak ümitsiz bir çaredir. Bir tür babalanmadır..." Öykünün gerçekliği ne olursa olsun, bu aşka son sözü, Balıkçı'nın ölümünden sonra Erhat bırakacaktı: Anadolu gibi yurdun, Balıkçı gibi dostun olsun... Ya Erhat'ın Balıkçı'ya yazdığı mektuplar? Kayıptı... :<•? Ekonomik özgürlük... Erhat da artık Tercüme Bürosu'ndaydı, bir yıl sonra da Tercüme Dergisi'nde... Orhan Veli'ylc yaptığı çevirilere yenilerı eklendi, llyada, Hesidos, Elegeia, Iambos, Elektra, Aristophanes'e, Lorca ve Aragon'dan şiirler, Vıktor llugo'dan "Şiir Üzerine" başlıklı metin... Ancak bütün bu çalışmalar, Soğuk Savaş'a kurban edildi, Sabahattin Eyuboğlu. Tercüme Bürosu'ndaki görevindeıı alındı. Erhat, Macar ögretim görevlisı "Sabo" ile evleııdigi için fakiilteden uzaklaştırıldı. "Gülleyla'ya Anılar"da onlu yaşlarının güncesinde koca adayini "lyi insan, bir kitaplıgı ve bir atı olsun" diye tanımladığını anımsatan Erhat, evliliğini de şöyle anlatacaktı: "Bak, Gülleyla, on dokuz yaşımda başladım geçımimi sağlamak ıçin keııdim çalışmaya, o gün bugün öyle gittim, hep kendım çalıştım, kazandım. Ömrümde ne bir bıırs aldım, ne bir yardım. Araya o başıma bela evlilik gırdi, Ankara Fakültesi'ndeki görevimden oldum, iki yıl başkasının eline baktım, bundan daha feci, alçaltıcı bir şey düşünemem. Boşandıktan sonra da bir daha evlenmedim. Ekonomik özgürlüğürndeıı bir nebze olsun ödün vermeyeceğim ömrüm oldukça." GÖrevinden olmasına yol açan evlilik, uzun sürmeyecekti. Sabahattin Eyuboğlu'nıın eşi Magdi Rufer'in belleğinde, "koruyucu" anne Nasibe Erhat'ın Ankara'ya gidişi ve kızını alıp Istanbul'a dönüşü vardı. Erhat'ın Sabo ile evliliğinde aşkın payı neydi? Rufer, Nasibe, Akile, Ehat, Azra (çember tutan) ve Fazıl Erhat... bu soruyu, "Azra âşık olmadan hiçbir şey yapınaz" diye yanıtladı. "Çok sık âşık olurdu. Kendisi mutlu olduğunda, isterdi ki herkes mutlu olsun, erkek evli ise onun eşi de mutlu olsun... Böyle sempatik bir saflığı vardı". Tutkulanyla yaşayan Erhat konu aşk olduğunda daha bir coşuyordu. Zeki, konsantrasyonu yüksek, her şeyi öğrenmek isteyen bir Erhat portresi çizen Rufer'e göre aşklan da bu yüzden büyük dramla bitiyordu. lslanbul'da yeniden çevirıye başlamak için aradan on yıl geçmesi gerekecekti, bu arada yazıla Erhat ve Balıkçı, Balıkçı'nın ölümünün bir yıl öncesine kadar yazıştılar. Bazen günde iki kez mektupları ulaştı birbirlerine, ama Balıkçı'nın birlikte çalışma isteği bir türlü gerçekleşmedi. Mektuplar mitoloji, günlük hayatın uğraşı ve sıkıntıları kadar aşkı da taşıyordu... Balıkçı, 9 Haziran 1957 tanhli mektubunda, Erhat'a, yap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle