29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16EYLÜL2001 SAYI 808 tılan yiyecekler sokaktakilerden daha fena durumda. Ben son iki yıldır seyyar satıcılık yapmıyorum çocuklanm büyüdü diye. Kitabimda da dediğim gibi bu işi yapmamdan utanıyorlar. Büyük oğlum maalesef yine çahşmıyor. Küçük oğlum daha sahiplenici, büyüğü ise iyi bir yaşam sağlamak için daha iyi işlerde çahşmak gerektiğini düşünüyor. Emeklemeden yürumek isiyor yani. Kızım da şu an asteğmen eşi ile Urfa'da, birde çocuklan var." Gülen gözleri bunlan anlatırken birden yaşlarladoluyor. "Onlarbenimherşeyim." Hemen kendini toparlıyor. Sanki aynı anda birçok duyguyu birlikte yaşıyor. Az önce duygulanna kendini kaptırmışken biraz sonra, bir bakıyorsunuz sesinde bir kararlılık...Kitaplan sayesinde farklı mekânlara, farklı yaşamlara tanıklık etmiş. Hiç kalmadığı yerlerde kalmış, hiç tanımadığı ama 'aydın' dediği insanlarlakonuşma firsatı bulmuş. Ancak her şey düşündüğü gibi olmamış. Hiç ummadığı insanlar tarafından yanıltı lmış. "Birçok kez Fransa'ya, Belçika'ya, Brüksel'e, Amsterdam'agittim. Çok değişik insanlar gördüm. Gecekonduda yaşayan bir insan nasıl olur da böylc bir kitap yazabiliyor, diyorlardı. Yaptığım şeyle yaşadığım yer arasında bağlantı kuramıyorlardı. Kitabımı sadece ticari amaçla yazdığımı düşündüler. Yoksulluk edebiyatı yaptığımı söylediler. Oysa ki ben insanlannpekbilmediklerini,görmekistemedikleriniyazdım." Duraksıyor. Biraz sonra söyleyeceklerine karar veriyor, cümleleri nasıl kuracağını düşünüyor ve lütfen bunlan yazın diyor: "Eski diplomat llter Türkmen'in kızı OyaTürkmen ile ilk kitabımı duyup bunu bir belgesel çalışması yapmak istediğinde tanışmıştık. Belgeselin galası için Paris 'e gittim. Dönüş uçağımın kalkmasına iki saatkalabenden işlemler için vekâlet istedi ve tüm yasal haklanmı koruyacağını söyledi. Vekâlet Fransızcaydı. Buna rağmen onagüvenerek vekâletnameyi imzaladım. Aradan bir süre geçtikten sonra Oya Türkmen Türkiye'ye geldi. Yine benimle görüşüp Fransızcaya çevrilen kitabın yayın haklanyla ilgili bir sözleşme yapmamız gerektiğini söyledi. Ben de yine Fransızca olan sözleşmeyi imzaladım. Sonradan öğrendim ki sözleşme sadece Fransızca için değil tüm dünyadilleri içingeçerliymiş. Hakların yüzde 60'ı onlaraaitken bana sadece yüzde 12'lik kısmı kalıyormuş." Buiddialarkarşısındaaçılacak dava ile ilgilenecek avukatın uluslararası avukatlık belgesi olması gerekiyor. Oysa Türkeli'ninböylebirdavanın giderlerinı karşılayabilecek maddi imkânlankısıtlı. Davayı kazanmak istemesinin nedeni de sadece para değil. Kendini ezdirmemek de var işin içinde. 2002Nisan'ınakadardavaaçılmazsa işlemyapılması olanaksızlaşıyor. Başına gelenler karşısında insanlara olan güveni sarsılmış. Herkesten ve her şeyden şüphelenir olmuş. Bu yüzden yenı film çalışması hakkında da bir sürü soru varkafasında. Enönemlisi ise 'Hakları elinden alınmış bir kitabın öyküsü nasıl sahneye aktarılıyor?' olmuş. "Yönetmenim bu konuda güvence verdi" diyor Türkeli. Bunlan anlatırken kelimeleri dikkatle seçmeye çalışıyor. Esmer, zayıf yüzü gerginleşiyor. Hak etmediğini düşünüyor, yaşadıklannı... Tekrar yazılanna dönüyor. "Çoğu zaman yazılanmı yayımlatmak istediğim dergi ve gazetelerönce etiketim olup olmadığına bakıp ona göre maddi değer biçtiler. Sadece isimlerinden dolayı benden fazla para alanlardan yana şikâyetçiyim. Burada asıl önemli olan, paranın azlığı çokluğu değil karşıtarafinsizeverdiği değerin sizde bıraktığı etki. Bu yüzden uzun zaman yazdığım dergiyi bıraktım." Olumsuzluklar onun hayatının bir parçası olmuş. Yazmak için fırsat kolladığı yeni kitabının konusu da yine biraz kendi hayatından, biraz da gözlemlediklerinden oluşuyor. "Bu sefer anlatıcısıyım kıtabımın" diyor. Kahramanın hikâyesi de karakollarda, sübyan koğuşlannda ve cezaevlerinde geçiyor. Ancak ne zamandır başına oturamamış. Arayahemsenaryo çalışması girmiş hem de iş oldukça çalıştığı konfeksiyonatölyesi. Türkeli'ye göre ülkenin dunımu da kendisininki gibi pek iç açıcı değil. Gerek ekonomi gerek politika iş bilmez kişilerin elinde kalmış. "Her yazar gibi geçimimi emek sarfettiğim yazarlığımdan kazanmak istiyorum. Belki bir varoş mahallesinde küçük bir market açanm çocuklanm için. Ya da lstanbul dışında bir ev yapıp köy hayatı yaşanm. Kalabalığı ve kurallı yaşamayı sevmiyorum. Belki debıktım." Ya tüm bu yaşadıklan ve çocuklan olmasaydı? "Mutlaka gezgin olurdum. Para önemli olmazdı. Ev kurmaz, evimi sırtımda taşırdım. Içimden geldiğince yaşar ve yazardım."^ [email protected] BAŞKENT GUNLERİ Ben değil, biz diyenlerin başansı... MÜŞERREF HEKİMOĞLU B Proje gerçekleşirse Şahika Tekand oynayacak Türkeli 'yi. irkaç ay önce Tünç Yalman geldi Ankara'ya. Talat Habnan'ın konuğu olduk bir akşam yemeğinde. özlemin tadını duyduk uzun söyleşilerde. Sonra karar verdik, yüz yıl yaşayacağız. Başka çare yok. Zaman daralıyor giderek. Yıllan uzatmak gerekiyor! Başta Sevda Şener, kimi dostlar, okurlar da katıldı bu karara. Dahası üyelik ücretini soranlar vaıi Giderek artan üyelerle yüz yıla yol aldık hep birlikte! 70'li yaşlann gençliğini kutluyoruz. Ikinci baharı yaşıyoruz sevdiklerimizte. Onlardan biri Prof. Dr. Talat Halman. Bilkent Üniversitesi oğretim üyesi. Türk Edebiyatı Bölümü'nü o yeşertiyor Bilkent tepelerinde güzel esintisi var. 70 yılın güzel birikimiyle ders veriyor, söyleşiler, oyunlarta selamlıyor bizi. Yazın sanatında usta bir öncü. Çoksesii üretken bir kişi. Prof. Dr. Talat Halman ile Müşerref Hekimoğlu Kitaplan, oyunlan, başkent söyleşilerinin birinde (üstte). Tepelerden iki kişi: şiirieri, çevirileriyle Prof. Dr. Talat Halman ve Prof. tlhan Tekeli (altta). tanınıyor, okunuyor, oynanıyor. Bugünlerde çok mutlu, çok umutlu. Çünkü okyanusun ötesinden güzel bir armağan var. Dünyanın ünlü yazartan, eleştiricileri, sanat tarihi profesörleri, akademik yaşamın yıldızlan ortak bir kitapla "Festschrift" selamlıyor onu. 800 sayfada Talat Halman'ı anlatıyor yazariar, ozanlar, sanat ve edebiyat dünyasının yıldızlan. Bir de Halman oyunu var, GUngör Dilmen halkın beklentilerini yanıtlamanın yazıyor. Tiyatroya güzel bir selam, sevinciyle gülümsüyor, başannın izleyenlere de güzel bir armağan. Bir gizemini o destekle buluyor delikanlılar, gün görmek umuduyla seviniyorum. sade ama anlamlı sözcüklerle. Birkaç Istanbul'un tarihsel çizgiler taşıyan Dört sözcük ama güzel uyansı var. Ben Mevsim Oteli'nde sanat ve edebiyat demiyor, biz diye altını çiziyor dev dalının ünlüleri önce konuşmalar, adamlar. Ben diyenlerin çok usta da tartışmalaria, sonra bir akşam olsa gol atamadığını belirtiyorlar. yemeğiyle Talat Halman'ı kutluyor. Dolu Başannın gizemi burada hiç kuşkusuz, bir yaşama yaraşır bir program. başansızlığın nedeni de burada. *** Yaşayarak biliyoruz. Kaç kez yaşadık, ders almadık. Birlikteliği Gazetelerde ya da ekranlarda aynı oluşturamayanlar, bıreyselliğe şeyleri görerek ruh sağlığımı saplananlar yeşermıyor, güçlenmiyor. yitiriyorum. Ekranı karartarak bir ışık Işte siyasal alanlar' anyorum. On iki dev adamı izliyorum Oyun da yok, gol de...^ NTV'de. Ya da Çeşme köylerinde kelebekler gibi uçanlann kanadına takılıyor, Bora Kozanoğlu ile uçuyorum dalgalarda. Spor haberieri öncellk alıyor dünyaya açılan penceremde. Yakın çevremde de benzer bir yaşam. Maçlar izleniyor, goller, basketler sevinçle alkışlanıyor, kalplerimiz güzel çarpıyor oyun boyunca. Çlçeğe duran tomurcuk gibi içten bir yolculuk, sonra patlak ve ortalık çiçekler içinde! O çiçeklerin solmamasını diliyorum. Yeni baharlara taşınmasını.... ** * On iki dev adam ile kısa söyleşiler yapıldı ekranlarda. Karşı takımlaria eş düzeyde bir oyun gerçekleştirmenın,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle