Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET DERCİ Sırayla tek tek diziyor cam bardakları tezgâhın arkasındaki minik rafa.. Kör bir bıçağın yardımıyla kestiği tereyağını tartıyor, gram kaçırmıyor, öyle alışmış ki elleri, sanki terazi... Pando Usta, altmış yıldır, yaşlanmış mermer tezgâhın arkasında... Kahvaltı veriyor. Kahvaltımz Pando Usta'dan •r * YAZI: AYFER DİNÇKURT FOTOĞRAFLAR: YÜKSEL FINDIK ir uçtan bir uca Anadolu, üstünde yaşamış insan topluluklarıI nınderinizlerbıraktığıbircoğrafya... Yedi renkli gökkuşağını görebilirsinizbazen Istanbul'da. Şehirbu gökkuşağını, birçok kültürü, dili, dini kucağında banndırmasıyla yaratır... Lazı, Kürdü, Türkü, Ermenisi, Rumu, Süryanisi, Arabı, Yahudisi, Çingenesi ve daha sayamayacağımızbirçoğuyla,.. Bir pazar sabahı, bu şehrin en eski meydanlanndan birinde dolaşırken çarpı verdi gözümüze mavi yağlıboyalı küçücük ama gösterişsiz ve bütün o canhıraş kalabalığın içinde tüm sadeliğiy le kendini ortaya çıkaran dükkân. Küçücük vitrininde lüle lüle kaymaklar, bir sepetin içinde bıldırcın yumurtaları, sele zeytin, tereyağ ve bal. Kaynayan sütün buhan cama vuruyor... Içeride, eski mermer tezgâhın arkasında, yakın gözlükleri burnunun ucunda yaşlı bir Pandelı ıçın oncelik temizlikte... B adam işleniyor... Sırayla tek tek diziyor cam bardakları tezgâhın arkasındaki minik rafa.. Kör bir bıçağın yardımıyla kestiği tereyağını tartıyor, gram kaçırmıyor, öyle alışmış ki elleri, sanki terazi... "Hanımla gelmiştim bir gün" diyor müşteri, "225 gr tereyağ tarttırdım, gram şaşmadı, hanım şaştı kaldı, elleri terazi olmuş artık". Pando Usta, altmış yıldır, bu mermer tezgâhın arkasında. Süt kaynatıyor, isteyenlere geleneksel kahvaltısı, bal, kaymak ve süt veriyor...yumurta satıyor.. Mermer tezgâh yaşlanmış, birasırdır hizmet görüyor belki kenarından köşesinden tamir görmüş cilalanmış yamanmış ama y ıllann derin izleri de üstünde. Pando Usta da yaşlanmış, seksenine geliyor, ama enerjisi, muzip gülüşü, keskin zekâsı onunla... 1890'Iar da Anadolu'dan birçok yetişkin erkek, çalışabilecek olan diğer erkek çocuklannı da alıp, bazen kavurucu güneş bazen de derileri soyan ayazın altında, günlerce süren bir yolculuğun ardından bitkin bir şekilde yola düşüyorlar. Pande li'nin babası Sotiri de, henüz onbiryaşında babanın ardından payitahtın başkentinde buluyor kendini, Istanbul'da, Beşiktaş'ta... Ogünlerinbirbaşkaküçükgöçebesi ise Erzincan'ın Armudan köyünden. Parakazanmakveokulagıdıpadam yadazanaatkâr olmak için babasının peşinden Beşiktaş'agelen HagopMıntzuri. Mıntzuri.ailesininbirferdıbilekalmamacasınayaşadığı o çok acı olay lardan sonra bir rehine gibi kalakaidığı tstanbul 'u anlattığı kitabı, Istanbul Anıları 'nda (18971940) zamanın Beşiktaş'ını, çarşısını, insan karakterini şöyle anımsıyordu: "O günlerden, şimdiki Barbaros Meydanı' nda Sinan Paşa Camisi var. Oradan, göz karanylabizim fınnı, çarşının, dükkanlann yerlerini tespit edebiliyorum: Şurada finnın tezgâhı yükseliyordu; ben buraya ekmekleri dizerdim. Tezgâhın altında Azbıderli MusaÇavuş'unkahvehanesi vardı. Sarı yün abasıyla iner, çıkar, çay ve kahve dağıtırdı. Bitişiğindeki sandık büyüklüğündeki dükkânda, Hüseynikli nar gibi kırmızı yanaklı Mustafa Ağa ile yeğeni Yusuf, bağdaş kurup ince çöpleri keserek aynıboyagetirir,süpürgebağlarlardı. Yusuf, süpürgelerı omzuna alıp götürürdü semtlere. Evet, Karamanlı usta Yorgi'nin bakkal dükkânı datam şuradaydı." Pandeli Şestakov'un küçücük dükkânı ise biraz daha şanslı, balık pazarmın tam karşısında, YediSekiz Hasan Paşa Fınnı 'yla aynı sırada hizmet veriyor.. Her gelen önce ustanın hatırını soruyor; iki aydır hastaymış, hiç kimse bulamamış nedenini, en sonunda genç bir doktor çareyi bulmuş. O yüzden, gençlere iş verelim onlara güvenelim diyor usta. Bu küçücük dükkân da, fınn gibi ve dahabirkaçyergibi, YıldızSarayı'nın güvenliğini sağlayan Besiktaş muhafızı YediSekiz Hasan Paşa'ya ait. Yazılanlara göre YediSekiz Hasan Paşa, sultanın en güvendiği kişilerden biriydi. Adı ise okuma yazma bilmediğinden eski yazı ile yedi ve sekiz yazıp sonra dabirçizgi çekmesinden gelirdi. Güvenilen adam olmasınagelince, 1878 Çırağan Vak'asında Ali Süavi'nin yönettiği isyanda, Süavi'yielindebulunansopaylabaşınavura vura öldürmüş, basit bir muhafızlıktan, görenlerin değil adını işitenlerin bile yüreğinititretenbirihalinegelmişti... Pandeli Usta'nınanımsadığınagöreaile mesleği sütcülük dededen babaya ve sonunda da bugüne kadar gelmiş. Emirgan'daki Lale bahçelerindeki mandıralanndan geliyordu... sütler, manda kaymakları, tadını hiç bozmayan beyaz peynirler, tereyağlar... Mandıra ne zaman satılmıştı anımsayamıyor.. Anımsamak istemediği olaylardan Varlık Vergisi, 67 Eylül içinse Yanlıştı, ama ne yapalım her yerde olur böyle şey ler diyor.. Hayat işte! diyor üstünebasarak...Toprağımızburasıdır,doğup büyüdük askerlik yaptık. Pandeli dört çocuğun en büyüğü, küçük yaştan başhyor çalışmaya, "Demir tornacısıydım, yetenekliydim" diyor "Bırakmayacaktım ama kardeşlerim okula gidiyordu bırakmak zorunda kaldım. Kardeşleri, Robert Kolej 'e gidiyor, o baba mesleğini sürdürüyor... O günden bugüne yıllar geçmiş, kardeşlerbüyümüş,kimısibaşka yerleri kendisine yuva edinmiş, baba ocağındabirtek Pandeli. "Geçevlendim.evlendiğimde 38 yaşındaydım. Hanım küçükrürbenden" diyor. Dükkânın, emektarı Fevzi Bey ise sekiz yıldırçalışıyor... Sabahın beşbuçuğunda kalkıyor, altıyı on geçe otobüsünü yakalıyor Ümraniye'den.. O da Istanbul 'un yakın zamanlı göçebelennden. Eğerotobüsü kaçırırsa dükkânı zamanında açamıyor, kahvaltı geçe kalıyor. Akşam yedi, sekizde mesai bitiyor. Ekmek parası! Bir pazar sabahı, Besiktaş meydanını şöyle bir dolaşmayaçıktık... Gökmavisi boyalı mütevazı bir dükkânın önünde durduk. Camın arkasında, işlenen, yaşlı adam çektibizioraya...Alçakgönüllüamanefis kahvaltımızın ardından, Pandeli ustanın tatlı sohbetine daldık...On, yirmi derken, yüz sene kadar geriye gidiverdik...Yaşamın süregiden gürültüsünde bir an' ı yakaladık Pando ustayla... Yani, ustanın bazı zamanlarda iç geçirdiği gibi, mesela hayat işte! Bızde böyle atarabasıylasutaşiyoruz durmadan ömür boyu! ^ Ayferd@mail.koc.net Beşiktaş 'ta, kaymaklıbalh bir kahvaltı için Pandeli Usta 'nın kapısını çalmalt... Onu Besiktaş 'a taşıyan, babası Sotiri'nin ayak izleri...