Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20MAYIS2001.SAYI791 Berna'yı daha çok onayladılar. Bclgin'c yaklaşımlar ise ikiye ayrılıyordu; kimi evliliğini bozmamasını istıyor, kimi de 'kurtann onu bu evlilikten' diyordu. Okurun tepkisini günü gününe almak olağanüstü bir deneyimdi ama zorlukları da vardı. tnsanın kafası feci şckildc karışabılirdi. örneğin evlilik ile ilgili olutnlu bir bölüm yazsan,' gördünüz mü sız de düzene uy dunuz, şimdi karşımıza evlilik savunucusu olarakçıkıyorsunuz' diyenlervardı. Evliliği eleştirdiğindeyse,' bırakınbaribirinin evliliği kurtulsun, hep evliliği eleştiriyor, insanı umutsuzluğa sürüklüyorsunuz' diye yazanlar da vardı. Yan i, okura göre karar vermek mümkün değildi. Belki de internette kitap yazma deneyimi birtek şu gerçeği vurguladı... Kafana nasıl geliyorsa ona göre yaz... Zaten yaratıcılığa dayanan bir olayda insanları hoşnut etmek ve herkese beğendirmek gibi bir düşüncc olamaz elbette de, bu kadar düşünce farkl ılığı olan bir ortamda, bir şey leri sevdirmek, benimsetmek kolay iş değilmiş meğer!.... Kitabın sonuna eklenmiş internet mesajlarından anlaşıldığı kadarıyla bir okur her iki kadının konumundan da rahatsızolmuş. tkisinin de erkeksizyaşayamamasından şikâyet etmiş. Haklı mıydı? Onun eleştirisini ne kadar dikkatealdınız? B ırkaç kışi 'bu kadınlar erkeksiz bir şey yapamıyormu' diye eleştirdi evet. Aslında bunu daha çok kişinin yapmasını beklerdim ama çoğunluk da Berna ile Belgin'in yaşamındaki erkeklere odaklandılar. Çünkü gerçek bu. Erkek ler kadınlann hayatında çok önemli bir yer tutuyor. Hayatlannda bir erkek yoksa ya da olan erkekle sorun yaşıyorlarsabu, hayatlarının birinci önceİiği oluyor. Biraynagibi bunu göstermek istedim. Evet erkekler olsun, ama önce kendimiz gelelim, hiçbir şey i yapmak zorunda dcğiliz bunu görelim dcmek istedim. Karakterlerinizi yaratırken alabildiğine özgür davrandığınızı düşiinüyor musunuz? Türkiye değil de daha liberal bir ülkede yaşıyor olsaydım ah daha neler neler yazardım diye düşündüğünüz oluyor mu? Karakterlerimi yaratırken alabildiğince DERGIDEN Merhaba, Çocukluğumuzun kışları böyle mi olurdu? Lapa lapa karyağar, yollar kapanır, sobamızın başında uzun kestane sohbetleri yapardık. Şimdi karpek nadir yağıyor, herkesin evinde soba yerine kalorifer var, kestane sohbetleri ise çokgeçmişte kaldı. lklimler artık çocukluğumuzdaki gibi değil. Hava durmadan ısımyor. Her yeri sular seller götürüyor. Küresel ısınma deniyor bu yaşanan değişime. Geçenlerde küresel ısınmadan esinlenen bir defîle bileyapıldı tstanbul da. Kapak sohbetimizi bu konuya ayırdık. Küresel ısınmanm nedenini merak edenleri de unutmayıp Dr. Tanay Sıdkı Uyar'la konuştuk. İşte kafamzı kurcalamak için iki hafta sonu sorusu... Acaba Nuh Tufanı da benzer bir ısınmanm sonucu muydu? Nuh 'un gemisine binerek canım kurtaranların öyküsü bize böyle bir tehlikeyi anlatmak için miyazılmıştı? * • • Duygu Asena: Doğu 'da bile gençler arasında bir özgürlük arzusu, hatta savaşı seziliyor. özgür davrandığımı sanmıyorum. Daha uygar, gelişmiş, feodal olmayan bir ülkede yazsaydım mutlaka farklı olurdu. Bunu itiraf etmek hiç hoş değil ama gerçek bu. örneğin seks, hayatın çok önemli bir parçası. tnsanın hayatındaki yeri ne olursa olsun, hatta olmasa da, cinsel duygular, sorunlar, cınselliği nasıl yaşadığın, kendi bedenine sahip çıkıp çıkarnayacağın insan yasarnı ve psikolojisinde çok önemli yer tutuyor. Belki o zaman seksi daha dcrin, daha net yazardım. ' Kadınlann aklına neler sokuyorsun seni karpuz gibi kıtır kıtır keseceğiz' şeklinde iğrenç hakaretler ve tehditler almayacağın birülke olsaydı kadınlara dairpek çok şeyi daha açık yazardım gibi geliyor bana. Bu tür şeylerden korktuğumdan değil... Büyük bir otorite, yasaklar, sansürler,kısıtlamalarlabiraradayaşıyoruz,bunlara alışamasak, tepkı versek de, otosansür mckanizması gizlice, sinsice içimize işlemiş gibi geliyor bana. tlk kitabınızı yazdığınızdan bu yana 15 yıl geçti. Kadınlar bu 15 yıl içinde, "adlarına sahip çıkmak" ve özgür olmak konusunda gözle görülür bir çaba harcıyorlar mı? Kadınlann adlarına sahip çıkmak konusunda gözle görülür olmasa da çok ciddi bir çabalan var. Kentlerde bu, çok belirgin ama Doğu 'da bilc gençler arasında bir özgürlük arzusu hatta savaşı seziliyor. Bu durumun 'gözle görülür' olmamasının nedeni kadınlar uyanıyor ama erkekler ve erkek egemen feodal toplum hâlâ uyuyor. Kadınlar böyle bir ortamda seslerini duyuramıyörlaryadabilınçlenmelerinerağmenyol bulamıyorlar, ürküyorlar. Sıvil toplum örgütlerine katılmak ise henüz istenilen boyutlarda değil. Kadınlar kıpırdamayabaşladı. Şimdi artık erkek leri ele almak lazım. Erkeklerin eğitilmesi kadınlannki kadar önemli çünkü bilek gücü de para gücü de onlarda. Biraz da kafalannı güçlendirseler yani aydınlansalar çok şey değişebilir. • Ama işte Meclis'in hali ortada. Memleketimden erkek manzaraları orada.^ zor. Ben hayatımı sana adayabilecekken, bunu yapamıyorum, ben her şeyimle seninken, senin olamıyorum. Hayır hayır, şikâyet ediyonım zannetme. Kaç yıl yaşadım böyle, ömrümün sonuna kadar da yaşanm. Sadece benim için de zor demek için söyledim bunlan. Canım... Imkânın olsa gelirdin biliyorum, an uzun aynlığımızyedigündür... Ya en uzun beraberliğimiz? Ne güzel bir beş gündü o... Hayatımın en güzel günleriydi. Hiç bitmeyecekmiş gibiydi. Bundan sonra hep birlikte yaşayacakmışız gibi geliyordu. O beş günü öyle bir içime çekmişim ki, her anıyla aklımda. Seni düşünürken sadece o günlerdeki halini canlandınyonım gözümün önünde. Boyalı banka oturmuştun ve beyaz şortun kıpkırmızı olmuştu... kollannı bana sardığını duymak tek dileğim.Bir tanem. Seni hasretle bekliyorum. Ama yedi gün rekorunu kırma ne olur? Sevimin. (Sakın bu mektuplan yırtıp yakmayı ihmal Şikâyet etmek en korktuğum şeydir etme. Kimseyi üzmek istemiyorum, sevgilim. Seni anlıyorum ben. Zaten sen biliyorsun.)" de bana hiç yalan söylemedin. Ay çok acıklı Belgin. Belli ki iyi bir kadın Yapamayacağın sözleri vermedin. Ben de o da. Pardon, özür dilerim. senden hiçbir şey, hiçbir vaat istemedim. Hiç özür dileme. önce ben de aynı Tek isteğim seni biraz daha fazla şeyleri düşündüm, sonra "Acaba iyi ve görmektir. Hepsi bu. Ama bu da bir anlayışlı kadın numarası mı yapıyor?" şikâyet değil. Birarzu, o kadar. dedim. Neyse ne, çok acıklı bir öykü. Kollannın arasında olmak, senınle Aslında Sevim Hanım annenden daha uyuyamasam da günün bir saatinde fazla acı çekmiş. Çünkü annen hiçbir şey bilmiyor, ama o kadın her şeyi biliyor. Sevdiği erkeği paylaşıyor ve o erkek o kadına hiçbir ümit vermiyor. Acaba kaç yıllık bir ilişki bu? Bazı mektuplarda tarih yok. Ama çok fazla mektup var. O beş gün nerede beraber olmuşlar. Baban anneni hiç yalnız bırakmazdı ki... Annem hemen hatırladı. Çünkü annemsiz grttiği tek bir yer vardı hayatında o da Alanya... Bir kongreye katılmak için gitti. Sonra oradan anneme telefon edip, ille de gelmesi için ısrar etmişti. "Ben iki gün daha kalayım arkadaşlarla, atla uçağa sen de gel" diye yalvarmıştı anneme. Annem de gitmemişti. Mektubu okuduktan sonra bana dedi ki, "Belgin ne aptalmışım... Baban Alanya'dayken temmuz sonuydu... Bana sıcak dokunur, hiç duramam. Uçaktan da korkarım, hayatımda tek başıma binmedim. Tek başına otobüsle bir yere de gitmedim. Gidemeyeceğimi biliyordu. Ben de o kadar yalvanyor diye çok sevinmiştim, kaldıgı için hiç kızmamıştım... O kırmızı boyalı şortu ise, asla attırmamıştı bana... Acaba bu kadar aptal olduğum için mi bu gözyaşlarım kızım." ^ 7960 'h yılların Kongo sunu anlatan birfılm var sinemalarda. Kongo 'nun ünlü bağımsızlıkçı Başbakam Lumumba 'nın yaşam öyküsü... Lumumba'nın öldürülmesinden kısa bir süre sonra Kongo 'ya giden, bu nedenle de Lumumba 'nın ailesini tamma fırsatı bulan Hıfzı Topuz, Lumumba 'yı ve o günlerin Kongo'sunuyazdı sizler için. Arşivden o günlere ilişkin çok ilginç bir defotoğrafbulduk. Cumhurbaşkanı Kasavubu Cumhuriyet gazetesini incelerken çekilmiş birfotoğraf... Filmde Lumumba 'nın Başbakanhğa gelişyıllan çok kısa anlatılmış. Bu yılları bize daha aynntılı olarak anlattığı için Hıfzı Topuz'a teşekkürler... Bağımsızlık diyen bir Başbakan öldürülmeyi mi "hak" eder? Şömgürgecüik döneminin tarihi ne yazık ki böyle yazıldı. önümüzdeki hafta yeni bir dergide buluşmak umuduyla... CUMHURİYET DERGİ İMTİYAZ SAHİBİ: YEDİ MAYIS HABER AJANSIBASINVEYAYINCILIKAŞADINA BERİN NADİ • SORUMLU MÜDÜR: FİKRETİLKİZ • GÖRSEL YÖNETMEN: AYNUR ÇOLAK • BASKI: ÇAĞDAŞ MATBAACILIK LTD. ŞTİ. • İDARE MERKEZİ: TÜRKOCAĞICAD. NO: 3941CAĞALOĞLU, 34334 İSTANBUL TEL: (0212)5120505 IREKLAM: MEDYA C KAPAK FOTOĞRAFI: KAAN SAĞANAK KAPAK FOTOĞRAFINDAKİLER: YILDIRIM MAYRUK, BUKET SAYGI, BARBAROSŞANSAL