Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1İMART 2001. SAYI 781 ğı altüst oluş süreciyle karşılaşınz. Osmanlı pazannın kapitalist merkez ile eklemlenmesi, gelir dağıhmını toplumun o güne kadar tanımadığı ölçülerde bozmuştu. Avrupa'nın rekabetine dayanamayan lonca esnafı ve köylü sefalete sürüklenirken, ulema ile taşra kökenli ayan ve eşrafin da güç kaybına uğratnalan ve bu gelişmelere karşıhk Batılılaşma yanlısı Tanzimat bürokratlannın alabildiğine zenginleşmesi, antiemperyalist görünümlü gelenekselci/tslamcı cephenin değirmenine su taşımaya başlamıştı. örneğin Mustafa Reşit Paşa, Avrupa'da Rotschild'lerden de büyük bir servete sahip olarak şöhretyapmıştı. Boğazlan süsleyenyalılar, saraylarhep 19.yüzyıldayapılmıştı. Abdülhamit iktidara geldiğinde, Batı yanlısı bürokratlarakarşılslamcı politikasını dayandıracağıhoşnutsuzvegeleneğebağlıbircepheyi hazırbulmuştu. Cumhuriyet döneminde de klasik sağ partiler bir anlamda bu cepheye dayanarak politika yapmayı sürdürdüler. Refah Partisi'nin yükselişi de yine bu cephenin konjonktürel hoşnutsuzluğunun yükselişiyle ilgili. Hem bu kez, devlet 12 Eylül politikalanyla halkın muhalefetinin daha gerçek bir mecraya akmasını engelleyecek biçimde sol örgütlenmelere büyük bir darbe indirmişti. Devletin bu kez biraz da kendi hoşgörüsüyle yarattığı lslamcı örgütlenmelerden duyduğu rahatsızlık, 28 Şubat sürecini başlattı. Bunda kuşkusuz tslamcı hareketin gücünü abartarak politika yapmasının da payı oldu. Bu tarihsel perspektifle bakarsak, tslamcı akımlann bugün Batı'ya olan eğiyon idi. Hindistanlı ve Cavalı Müslümanlar stratejik amaçlı bir hat için metelik vermezler, ama dini amaçlı bir hat için milyonlan bağışlayabilirlerdi."tngilizlerbölgedenüfuz kurmaya yönelik çabalarında Arap kartını oynarken, Araplan Osmanlı vesayetini silkip atmaya çağınyor ve harta Hilafet kurumunun gerçek sahibinin Araplar olduğunu ileri sürüyorlardı. Sıranın askeri müdahaleye de geleceği belliydi ve Osmanlı askerleri Süveyş Kanalı olmaksızın bölgeye sevk edilemezdi, bunun için de tngilizlerin izni gerekliydi. Bu sorun aşılmadan Osmanlılann kutsal topraklarla ilgili söyleyecekleri her şey boşunaydı. Abdülhamit bir yandan tngiliz tezlerine karşı Osmanlı yanlısı tezler üretilmesini sağlarken,örneğin hilafetin Kureyş'e ait olduğunu savunan klasik Islami siyaset eserlerini toplattınyordu, Cevdet Paşa "iktidar ve kudret sahibi olana itaat tslam'da farzdır" tezini işleyerek, Osmanlı hilafetini hukuken ve siyaseten meşrulaştınyordu diğer yandan askeri önlemlerın alınması gerekliliğinin de bilincindeydi. Hicaz Demiryolu'nun tamamlanamaması, tamamıyla emperyalizminprojelerinetoslamasıylailgilidir, tabii Osmanlı 'nın güçsüzlüğüyle de. Osmanlı Devleti, bir mikro proje olarak bu işin üstesınden gelebileceğini açıkça göstermişti. AncakDemiryolununyapımı Ingilizlerin, Fransızların yerel olarak da Mekke Emiri'nin ve bedevilerin çıkarlanyla çelişince, proje tamamlanamadı. Sanınm birülkenin toplumsal yapısı ne kadar giriftleşmiş, o ülke dünya ekonomisi ile ne kadar bütünleşmiş; uluslararası toplumla iktisadi, siyasi, kültürel ılışkilcrini ne kadar geliştirmişse, o ülkede siyaset yapanlar da daha "gerçek" politikalarüretmekzorunda. örneğin Afganistan'dakatı dinsel bir söylem başanya ulaşabilir, Cezayir'de biraz daha zor. Türkiye 'nin gelişmişlik düzeyinde ise iyice zor görünüyor. Yatay yerine dikey bir karşılaştırmayaparsak; Hicaz Demiryolu'nun yapıldığı döneme görc, burjuvazisiyle, işçi sınıfıyla, henüz yetersiz bile olsa sivil toplum örgütleriyle kapitalist üretim tarzının gelişmişlik düzeyi lslamcı söylemi daha gerçekçi politikalara zorluyor ve gelecekte de zorlayacağa benzer. Sürpriz gelişmeler olmazsa, tslamcı kadroların da giderek Türkiye toplumuna özgü muhafazakârnitelikte Müslüman/demokratbirpartıyi hedeflemeleri en gerçekçi yol gibi görünüyorbana. Uluslararası politika açısından Hicaz Demiryolu, bugün özellikle Ortadoğu'nun içinde bulunduğu karmaşık yapı içinde nasıl bir ilham vermeli? Bir siyaset bilimci ve Ortadoğu uzmanı olmadığım için bu soruya ancak kendi çalışmamdanbugüneuyanniteliğitaşıdığınıdüşündüğüm bazı temel ve oldukça ilginç olgulann aktanlmasıyla bir yanıt vermeye çalışayım. Galiba sorunuz bağlamında söylenebilecek en belirgin ve süregelen unsur, Ortadoğu'da o günlerde de bugün olduğu gibi taşlann oturmamış olduğu. Hicaz Demiryolu'nun yapıldığı dönemde hiç değilse görünürde bölge tümüyle Osmanlı sınırlan içinde kabul ediliyordu, yani bugüne göre daha homojen bir yapı arz ediyordu. Gerçi Ingiltere Basra şeyhliklerini sözlü anlaşmalar yoluyla denetimi altına almış, Aden'e yerleşerek Yemen'de isyanlar çıkarrmış, Hicaz'ı kanştırmanın yollannı aramaya başlamıştı. Yine de bugün olduğu gibi yukardan aşağı masa başında sınırlan cetvelle çizilmiş devletler yoktu. Arap milliyetçiliği Hicaz'da değil, bir ölçüde entelektüel birikimin gerçekleştiği Suriye'de özellikle de Şam'da ortaya çıkmıştı. Hicaz ve Necd emirleri, Kuveyt, Katar, Umman, Bahreyn gibi Basra Körfezi 17 ve belki de bugün için bile öğretici olanı kuşkusuz Almanlannkiydi. Almanya Hicaz Demiryolu'nu coşkuyla karşılayan ve projeye sonuna kadar sahip çıkan bir tavır sergiledi.O kadar ki, diplomatik yazışmalarda "bizim Hicaz Demiryolu", "tçinde bu derece yoğun Alman emeği bulunan Hicaz Demiryolu'nu Fransızlann engellemelenne karşı savunmalıyız" gibi ifadeler bulunmaktaydı. Üstelik Almanlar radikal birpanislamizmden yanaydılar. Max von Oppenheim, Abdülhamit' i kastederek "daha az korkak bir Padişah'ın" radikal panislamist bir tavırla, tslam dünyasındaki potansiyeli tngilizlerin aleyhine çevirip Ortadoğu'daki gücünü arttırabileceğini yazmaktaydı. Nitekim Almanlar buhayalin peşinde Dünya Savaşı yıllannda da koşmaya devam etti. Avusturya ise Almanlarla kol kola, o güne kadar hiç etkinlik sağlayamadıklan bölgede, olabildiğince ilerleme kaydetmeye çalışıyordu. Ne varki, Yemen'de Fransızlar demiryolu yapımınabaşladıklannda, lngilizler bunu engellemek için demiryolunu Fransızlar yerine Avusturyalılann yapmasını önerdiklerinde, Avusturyalı yetkililer teklife sıcak bakmışlardı. Alman ideolog Roloffda Yemen'de lngilizlerin gücünü kırmak için Fransız demiryolu imtiyazlanmn desteklenmesi gerektiğini savunuyordu. Emperyalizm bölge bölge farklı amaçlara yönelik olarak farklı ittifaklarpeşindeydi. tranIrak Savaşı, Kuveyt ve Filistin ve bölgedeki diğer sorunlar göz önüne alınırsa, taşlann hiç yerleşmemiş, emperyalizmin de pek değişmemiş olduğu anlaşılır.^ Fotoğraflar "Istanbul'dan Medine'ye Bir Tarih Belgeseli Hicaz Demiryolu" kitabından (Albaraka Türk) alındı. şeyhleri ise kısa vadelı çıkarlan kimden yana tavır almalannı gerektiriyorsa, hiç düşünmeden gereğini yerine getiriyorlardı. Yıllar sonra Lawrence'ı hatırlayıp hatırlamadığı sorulan bir bedevi şeyhinin "Hatırladım, altın getiren adamdı" demesi boşuna olmasa gerek. tngiltere'nin bölgeye sızmak için son olarak da Şerif Hüseyin'i kullandığını biliyoruz. Fransa ise yüzyıllardır Beyrut merkezli oluşturduğu nüfuz alanını genişletme derdindeydi ve bunun için en etkili yollann başta gelenini yani demiryolu yapımını yeğlemişti. BeyrutŞamMüzeyrib ve YafaKudüs hatlannı gerçekleştirmişti. Bu nedenle hem tngilizlerle rekabete girmiş, hem de Abdülhamit'in Hicaz Demiryolu projesine en fazla karşı çıkan ülkelerden biri olmuştu. Bölgeye sızma girişimlen arasında en ilginç limlerinin Hicaz Demiryolu' nun sembolize ettiği Islamcılıktan farklı ve konjonktürel olduğunu düşünüy orum. Hicaz Demiryolu 'nun başarısızlığa uğrama nedenlerinin ekonomi gibi "gerçek" nedenlerle değil, yalnızca Abdülhamit'in çerçevesini çizdiği ve yalnızca "tinsel" bir meşruiyet çerç evesinden üretilen nedenlerle projelendirilmesi olduğunu söyleyebilir miyiz? Yine günümüz İslamcılığına bakarsak bu çerçeve nasıl bir değişim gösterdi/göstermedi? Hicaz Demiryolu iktisadi nedenlerle yapılmadı. Ancakprojelendirilirkenbile, tinsel bir meşruiyet çerçevesinden öte, ya da bu çerçevenin bir parçası, bir önkoşulu olarak kutsal toprakların bulunduğu bölgenin elde tutulabilmesi açıkça ifade edilmişti. örneğin Abdülhamit anılarında, Hicaz Demiryolu sayesinde bölgeye süratle asker sevk edilebileceğinden söz eder. Bu tür askeri/stratejik nedenler de ekonomi kadar "gerçek" nedenlerolmalı. Odönem Abdülhamit'in politikalan üzerine, konuyla ilgili diplomatlar tarafından ilginç gözlemlerde bulunulmuş. Avusturya'nın Cidde Konsolosu bir raporunda, Osmanlı Devleti' nin sırf dış bağışlan meşrulaştırmak amacıyla dinsel motifleri ileri sürdüğünü, gerçekte asıl nedenin Süveyş Kanalı 'na gerek duymadan askeri birliklerin gönderilmesi ve böylece bölgede Osmanlı egemenliğinin sağlanması olduğunu yazmıştı. Konsolosa göre asıl amaç dini değil, stratejikti. Konsolos aynen şöyle devam ediyordu: "Dini nedenler sadece fiksi