Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURtYET DERGİ I900'lüydlarut başlannda Yarmuk Vadisi'nde bulunan birincidemir köprü... H azin bir son nefes AYŞE ÇAVDAR H icaz Demiryolu, Şam'dan başlayıp Mekke'de biten, bir asırlık kutsal yolun öyküsüdür. II. Abdülhamid'in Müslümanlığınkutsal şehirleriyle Imparatorluk başkenti tstanbul arasında kcsintisiz bağlantı sağlamak için yaptırdığı bu hat, kesintiye uğrasa da, bitmemiş öyküsüylc Ortadoğu özelınde, dünyarun nasıl bir değışim geçirdiğinı ya da geçıremediğini görcbilmemizi sağlayacak somut örneklcrden biri olarak da okunabilir. Böyle bir önermede bulunabilmek için öncelikle Hicaz Demiryolu' nun çerçevesini çizen birkaç türden bilgiyi akhmızda tutmamız gerekiyor. Bunlardan ilki kuşkusuz Murat özyüksel' in Tarih Vakfı Yurt Yayınlan arasından gcçen günlerde yayımlanan Hicaz Demiryolu adlı kıtabının giriş cümlelerinde saklı olanı: "Herhalde pek az sayıdaki buluş, insanoğlunun kaderini demiryollan kadar etkilemiş olmalıdır. Gerçekten de demiryollan, toplumların iktisadi, siyasal, sosyal ve duşünsel yapılannı köklü değişimlere uğratmıştır." Akılda tutmamız gereken ikinci bilgi Hicaz Demiryolu fikrinin içine doğduğu siyasi konjonktür olmalıdır. Bu dönem, tam da Batılı ülkelerin, özellikle de lngıltere'nın, Endüstri Devrimi' yle bırlikte teknık altyapısını tamamladığı emperyal vizyonu ile, Osmanlılmparatorluğu'nun tcmsilcisi olduğu Doğulu kımliğın, deyim yerindeyse Ortadoğu arenasında boynuz boynuza geldıği bir zamana denk düşüyordu. Endüstri devriminin getirdiği ekonomik altyapı ve genişleme dinamıklerıyle "ideolojik çözücü" olarak besleyipbüyütfüğümillıyetçilikkartınakarşı, Osmanlı lmparatorluğu'nun elinde (Doğulu unsurlan elinde tutabilecek) bir tek dinselmeşruiyetkalmıştı. Ogündenbugünene değişti? Ortadoğu'da artık bir imparatorluk yok, ancak bu, söz konusu coğrafy anın em peryalizmle tüm sorunlanıu çözdüğu anlamına gelmiyor. Aksine burada kozlar çok daha derin hesaplarla paylaşılıyor. Ortadoğu coğrafyasında ıstıkrarlı ve üzerine tutarlı düşünülebilecekbiryapılanmayok. Birdc Hicaz Demiryolu' nun politik alty apısını oluşturduğu öne sürülen tslamcılığın bugün girdiği şekil(ler) göz önüne alındığında işlerbir parça daha karmaşık görünüyor. özyüksel ile Hicaz Demiryolu'nun temsil ettiği emperyal çatışmanın ve tslamcılığın bugününü konuştuk: Hicaz Demiryolu'nun başarıya ulaşamamışlığını, Türkiye mcrkezli bir panislamist politikanın sonuçsuzluğu ile bir arada değerlendirme olanağımız var mı? Abdülhamıt'inpanislamızmininbugüne göre oldukça gerçekçı temcllere dayandığını rahatlıkla ilen sürmek mümkün. Onun panislamizmi dikkat edilirse kitapta hep tırnak içinde geçer maceracı ve baş edemeyeceği güçlere karşı doğrudan bir meydan okuma II. Abdülhamid Müslümanlığın kutsal şehirleriyle Osmanlı Imparatorluğu'nun başkenti îstanbul arasında bağlantı kurmak için Hicaz demiryoluna bel bağlamıştı. Demiryolu, emperyalizmin "milliyetçilik" silahını ortaya çıkardığı siyasal MeduyiniSâlih Tren htasyonu Bakım Atöfyesi'nin içi ve orijinalHicaz lokomotifi, 1998. değildi. tşin daha da ilginç yanı panislamist olarak bilinen Abdülhamit'in Cemalettin Afgani, Mizancı Murat gibi gerçek panislamıstleri bir şekılde enterne etmesiydi. Abdülhamit'in anılanna bakılırsa, Afgani'yi tngilizlerin kendisini sınamak için hazırladığı tehlikeli bir adam olarak tanımladığı görülür. Neden olarak da, kendisine Orta Asya Müslümanlannı ayaklandırmak gibı muktedirolmadığıkonulardatekliflergetırmesıni göstermektedir. Kısacası Abdülhamit'in "panislamizmi" içeriye yönehktir, dışanya yayılmak değil, kendini savunmaktır. Halifelik kurumunun gücünden yararlanarak Imparatorluk içindeki halklan, Batı destekli milliyetçilik virüsüne karşı bir arada tutabilmektir; dünya Müslümanlannın gözündeki Halife konumunu güçlendirerek bunu emperyalistlerc karşı bir pazarlık kozu olarak kullanmaktır. Zaten emperyalist devletler Müslüman topraklannı sömürgeleştirdikçe, 'ya şimdi bunlar Islam motıfi çerçevesinde bir araya gelip ayaklanırlarsa' diye abartılı bir korkuya kapılarak kendileri için bir panislamizm hayaleti yaratmışlardır. Sömürgeleşen halklar da son bağımsız tslam ülkesi olarak gördüklen Osmanlı Devleti'ne abartılı bir güven duymuşlar, Abdülhamıt ise bu iki tür hissiyattan dengeli yani riskten olabildiğince kaçman bir biçimde yararlanmaya çalışmıştır. Yani Mijatovich'in söylediği gibi, "Abdülhamit panislamist hareketin peşinde koşmadı, panislamist hareket geldi ve onu buldu". Bu kadar temkinlı ve kendi tebasına yönelik olduğu için son derece meşru bir "panislamist" politikanın sonucunda, Şerif Hüseyin lngilizlerle birlikte Osmanhlara karşı savaştı. I. DünyaSavaşı'nınhemenardından ortaya atılan senaryolar arasında bile Araplarla birlikte bir yeni devlet arayışı bulunmaktaydı. Enver Paşa,üzerindeki Sankamış faciasının tarihsel sorumluluğuna rağmen Orta Asya'da bir "Şark ve Müslüman Milletleri Federasyonu" için kollan sıvamıştı. Buhara Emiri Alimcan kendisine, "Siz Türkiyelisiniz, gidin vatanınızda kudret ve kuvvetinizi sarf edin" demişti. Bütün "pan"lann tehlikeli birer hayal olduğu bir kez daha anlaşılmış, o günün koşullanndaki en sağhklı çözüm olan anavatan topraklanndaulus devlet projesigerçekleşmişti. Ancak konjonktür el verdikçe benzeri arayışlarhala ortaya çıkabiliyor, örneğin Kuveyt Savaşı sürecinde Musul ve Kerkük'e yönelik yayılmacı hayaller açıkça telaffuz edilmişti. Bunlann dışında, içeriye yönelik bır bütünleştirici tslam projesi Kürt meselesinde ortaya atıldı. tslamcı söylem Türk ve Kürt halklannın birlikteliğinin Müslümanhk temelinde sağlanacağını savunageldi. Ancak sorunun çözümünün çok daha farklı değışkcnlere bağlı olduğunu bilıyoruz. Ulus ötesi arayışlara dönersek bunun yolunun din ya da ırk temelinde değil, Avrupa Birliği gibi daha gerçekçj iktisadi, siyasal süreçlerle ılgili olduğu anlaşılıyor. Türkiye'de bugün var olan Islamcı akımların özellikle 28 Şubat sonrasında AB gibi süreçlerde, Batı'ya daha çok eklemlenme eğiliminde olduklannı gözlemliyoruz. Bu dönüşümü nasıl tanımlayabiliriz? tlk bakışta bu durum, Hicaz Demiryolu'nun sembolize ettiği anlayışla taban taba na zıt gibi görünüyor. Ancakaslında oldukça konjonktürün içine doğmuştu. benzer yanlan olduğunu da ileri sürebilinz. Halkın Islamcı akımlara olan desteği, Tanzimat'tan günümüze hep benzeri nedenlere dayanmaktadır. Bu desteği ilericilik/gericilik bağlamında açıklamak kanımca oldukça yüzeysel bir yaklaşımdır. örneğin Tanzimat'la gelen modemleşmeye tepkınin kökenine indiğimizde, Osmanlı toplumunun sosyoekonomik açıdan hızlı bir biçimde yaşadı