28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

I8KASIM2001.SAY1817 çükbirhissem vardı. Birgünortaklanmkapıdangirdiler, "Elleryukan" dergibi, tnasada ne varsa el koydular. Aynldım ve batırdılarsonra. CanhavliyleCanYayınları'nı kurdum. llk fırsatta da borçlarımı ödedim. Borçlan çok korkarım, bu nedenle de düzenliyimdir. Can Yayınları şu anda hâlâ kilap çıkarabiliyorsa, bu nedenledir. Yazarlar da memnundurlar her zaman. Heııı yazar hem de yayınevi sahibi oluşunuzun özgün bir durunı olduğunu düşüniiyorum. Bir yazar olarak sizi nasıl etkiliyor ya da etkiliyor mu? Değişik şeylcr yaşanıyor olnıalı... Yaşanıyor tabii. Yazar ve y ayıncı olmak... Bu benim seçtiğim bir şey. Sevmediğim işleri bıraktım. Kitaptan başka bir şey yok hayatımda. Ve devamlı yanlış metinlerle uğraşıyorum. O bir yerde tatmin ediyor insanı ve bazen yazarlığınızı unutuyorsunuz. Yayınevi birazpara kazandırmaya başlayınca, borçlanmı ödedim ve yetkili kişileri işe aldım ve kendime zaman ayırdım. Son kitabınız, olumlu elcştirilerin yanında hafiften olumsuz eleştiriler de aldı. Bu kitapta, bazı öykülerde dikkat ettinizse iki tarih var. Bazıları şaşırıyorlar. 195860 ya da 6690 gibi. Ben her zaman öykü notlanalınm. Birdosyamıkaybetmiştim. Annemdeydi, aramış bulamamıştım. Annem öldükten sonra eşyalarının arasından çıktı. Atılacakları attım, içinden vazgeçemediğim öyküleri oturup yeniden yazdım. Yani eski tarihlidirama yeniden yazılmıştır. O nedenle iki tarih var. Ben hep yaşantılardan yola çıkarım. Her yazar biraz da böyledir sanırım. Ne bileyim, birkuşun birdala çarptığını, yere düştüğünü görsek çocukluğumuzda, gün gelir onu öy kümüzde bir yere yerleştiririz. Benim konum hep insandır. Küçücük öykülere bile birtakını insan tipleri sıkışlırırım. Bazen birhatırlamadır, bir tanıdıktan yola çıkmıştır ya da yarattığım birisidir. Bir kitaptan da çıkmış olabilir. Onlarla, o tiplerle okuru iyi tanıştırabilirsem, ben o öykülerde başanlıyımdemektir. Tabiı bir öyküde yaratılan tipler romandakıler kadar kanlıcanh değildir. Bir romanda, mesela Suç ve Ceza'nın Raskolnikof'u benim hayatımda, bazı arkadaşlarım kadar yakındır. Yani kahramanlann elinin üzerine, şöyle damannın üzerine küçücük bir iğne batınnca, su çıkmamalı, kan çıkmalı. Büyüğünden de, küçüğünden de o kan çıkmıyorsa, oradao insan yaşatılamamıştırbence. Devamlı çalışıyorum ama ne kadar başanyorum, bilemem. Ben çok yalın anlatmak istiyorum. Alabildiğine yalın. Okur, anlayamadığı bir cümleyi anlamak için geriye dönmemeli. Son kitabınız "Cam Kırıkları"nda cümleler gerçekten olabildiğince kısa. Bir de ilginç bir yöntenıiniz var. O da, romanda da yapıyorsunuz bunu, "Sen" hitabın kullanıyorsunuz sıkça. Bu eleştirilmişti. Fethi Naci nedense, bayağı eleştirdi. Michel Butor'un "Değişim" diye bir romanı vardır, o "siz" diyeanlatmış. Ben okitabıokumamıştım. Benim bu konudaki çıkışım, Türkçede olagehrüşbir şeydendir. Deniz Gezmiş'lerle ilgili, içerde onlan konuşturarak aldığım notlarda, onlar başlanndan geçenleri hep " sen" diye anlattılar. Bunun nedenini sonradan buldum. Olayda yabancılaştırmayı sağlıyorlardı böylece. Hani YaşarKemal ve Zülfü Livaneli 'de çok kullanılan " ben " vardır ya, onlar tam tersini yapıyorlardı. Romana "ben" diye başlamıştım. Yaralısın'a. Sanki o şartlan yalnızca ben yaşamışım gibi algılanacaktı. Ayrıca hepsini benim yaşadığımı ve övündüğümü sanacaklardı. Oysa benden çok daha ağır şartlarda yaşamışlardı hepsı. Okurları yanıltmış olacaktım. Birden "sen"iyakaladım.Denizler'inanlatımını aldım. üradan çıktım yola, sonra farkına vardımki,özellikJeşiirdeçokkullanılmış. istikJal Marşı 'nın sözleri " sen "dir, Ahmet Haşim'ın "Ağır ağır çıkacaksınbu merdıvenlerden" diye başlayan şıiri yine öyledir. Roman nıı, öykü nıü, desem... Kendimı öyküye daha yakın hıssedıyorum. Şundan, mesela Marquez' in ünlü Yüz Yıllık Yalnızlık'ını okuduğunuz zaman bir şeyin farkına varıyorsunuz: Yaşadığı yeri, kasabayı, şehri, oranın tarihini, coğrafyasını, insanlannı çok iyi tanıyor. Ailesinin geçmişini biliyor. Yani roman yazannın bıraz yerleşik olması gerekir diye düşünüyorum. Bizde Yaşar Kemal öyledir. George Amadou da... Kaynaklarını hep oradan çıkanr. Oradaki uzak bir adama kadar gider. Soruşturarak da olur bu. Benim çocukluğum gezgin memur bir babanın peşinde geçti. Abartmayayım ama ilk, orta ve liseyı 11 değişik yerde okuyup bitirdim. Âşık olmaya bile fırsat bulamıyorsunuz. Bir kasabayı tam kavrayamadan ötekıne gidiyorsunuz. Tabii ben "bir yerli" olamadım. Ama Türkiyeliyım. Fransız edebiyatında filan olduğu gibi masa başı romanlan yazabilirim. Şu sıralarda Avrupa'da bu tür roman var. Oturuluyor, bir konu alınıyor, postnıodernlik diyerek yazılıyor. Çünkü Avrupalılar da artık o feodal toplumla burjuva toplumunun geçirdiği evrelen aşlılar. Köy kalmadı, roman yaşantısı kalmadı. Mesela, üçüncü dünya ülkeleri roman üretiyor. Latin Amerika ülkeleri kırk sene önce müthiş birpatlamayaptılar. AvrupaveAmerıka'da pek yok. Seçme yapıyoruz ama doğrusu beğenmiyorum. Bana gelince anlattığım gibi, küçük yaşantıların öyküleriyle geçiniyorum. Roman benim yapıma uygun değil galiba. Yoksa çok saygım var. Okurlar da en çok roman sever. Roman dalında bizdeki durumu nasıl değerlcndiriyorsunuz? Pekparlakgörmüyorum. Benceöncelen daha iyi romanlar yazılmıştı. Ülkemizde roman, geçmişi aşmadı. Biriki parlak yazar dışında. Kimler derseniz, söyleyeyim: Orhan Pamuk, Ahmet Altan, Murathan Mungan var. Bunlar son yılların okurlara daha yakın olan yazarları. Hoş şeyleryazdılar. Yeniler de çıkar belki ama ne yazık ki Avrupa bizi tarumıyor. Orhan Kemal ve Yaşar Kemal'i saymıyorum çünkü daha önceki dönemin yazarlan onlar. Şimdi de öyküye gelelim isterseniz. Madem sizin favoriniz dc öykü. Hem de okurdezavantajınakarşın. Öykünün bir şanssızlığı vardır. Avrupa'da da öykü kitaplarını pek almıyorlar. Şanssızlığı şu: Şimdi benim kitabımı aldınız ve ilk öykü "Cam Kırıklan "nı okudunuz ve diyelim ki beğenmediniz. Bırakırsınız arkasını. Beğendiyseniz onun havasından çıkıp hemen bir ikinci öyküye atlamak için zaman gerekir. Bir çay, kahve derken kapatırsınızkitabı ve unutabilirsiniz. Oysa romanda başkadır. Hoşunuza gitmese de bir bakayım, diye sürdürürsünüzokumayı. Okuyucu beğenmediği bir romam bile genellikle bitirir. Bilmez ki, onu kaldınp atma hakkı vardır. Ama okuru, o kitabı kaldınp atma hakkını bırakmayacak kadar çabuk yakalamak lazımdır. Bu asla popüler bir edebiyatın, basit bir edebiyatın savunusu değıl. Ben çok kalitelı bir edebiyatın bütün yalınlığı ve ustalığı içinde okuru yakalamasından yanay ım. Benim bunu ne kadar başardığımı bilemem. Yine ülkemizde son yıllardaki genel olarak edebiyatın durumuna göz atarsanız, neler söyleyebilirsiniz? Bir dönem roman öndeydi bizden. Sonra müthiş bir öykü patlaması oldu. Yalnız 1520 yıldır hepsınde bir çöküş olduğu kanısındayım. Öykü biraz kıpırdadı. Yalnız şiir 13 Bir yayıncı olarak, size gönderilen bir dosya için yayımlayıp yayımlamama kararını verirken nelere dikkat edersiniz? Türkçe çok önemli. Gönderilen bazı dosyalarda dıl berbat. Dilı doğru dürüst kullanamayan yazar olur mu? Hadi dil iyi diyelim, insan yoksa, insana yaklaşamıyorsa, kurgusunda bir şey yoksa yayınlamıyorum. Okurken bana tat vermiyorsa, başkalarına da vermeyeceğini düşünürüm. llle de benim çizgim diye bir şey yok. Benim kıskanç olmayışım büyük bir avantaj tabii. Yoksa birtakım parlak eserleri yayımlamazdım mesela. Edebıyatçılardakıskançlık çoktur. Hoş bir şey belki ama bende yok. Beğendiğimi açıkça söylerim. Bir gün Fü 3 "Deniz Gezmi$ 'in bana anlattp da yazma dediği şeyleriyazmadım..." den umutlu değilim. Şiirhâlâ çoğunluğu, imzayı kapattığınızda şairini bulduramıyorsa, birbirine benziyorsa, eksiklik var demektir. Asünda belki de başta sormam gerekti bu soruyu ama şimdi soruyorum. Ya/.arlıkne zaman başlamıştı? ruzan yayınevine gelmişti, bayılınm onun öykülerine," Biliyor musun Erdal, beni öykücü olarak seven, beğendiğini söyleyen teköykücü sensin" dedi. Son bir soru: DenizGezmiş'leri anlattığınz kitabı bir daha okudum görüşmeden önce. Orada yazmadıklarınız, yazasanın merakını kamçılıyor doğrusu. Evet, yazmadıklanm var. Deniz'in bana anlatıp da yazma dediği şeyleri, başkalarına malzeme olacak ayrıntılan yazmadım. Çok özeldiler. Yoksa Denizler hakkında söyleyebileceklerimin hepsini söyledım. "Cam Kırıklan "ndaki "DövmeğeGeldiler" öyküsü biraz ipucu verebilir. ^ Bılmem... Âşık olunca herhalde. Tabii, âşık olunca. Lise son sınıflarda filan herkes âşıktır. Genellikle beceriksiz aşklardır. Şimdi öyle değil ama. Aşk hep hüzünle biter, aşkın temelinde mutluluk çok kısadır. Yazarlık da biraz hüzünle başlıyor. Çoğu aşk şiirlerinde bilirsiniz, buluşma, kavuşma çok azdır. Hüzündür edebiyatın temelinde. Mutluluk edebiyatın konusuolmaz. madıklannızdan söz ediyorsunuz. Bu in
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle