26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 TEMMUZ 2000. SAYI 745 lıklar olmalanndan dolayı değildir. Dahası, onlann rasyonel varhklar olup olmamaları önemli değildir. önemli olan, zalimlikle karşılaştınldıklannda acı çekmeleri, incinmeleridir. Bu nedenle rasyonel olmayan, ama acı çekcn hayvanlann da zulümden korunma haklan vardır. Peter Singer, 1976 yılında yayımlanan Hayvan Haklan Başlıklı kitabıyla Bentham'ın düşüncelerini yirtninci yüzyıhn son çeyreğine taşıtnıştır. Singer'ın dile getirdiği düşünceler bugün pek çok bakımdan aşılmış olsa da kitabın y ayımlantnasmı izleyen dönemdebunlarhayli tartışmayaratmış, ilgiuyandırmıştı. 1993'teyayımlananPratik Etik te hem savlannı geliştirdi, hem de ilk kitabına yöneltilen eleştirileri yamtladı. tlk kitabında savlannı "acı çekme kapasitesi" üzerinde temellendiren Singer, Pratik Etik'te "çıkarlann eşit ölçüde göz önüne alınması" ilkesini öne çıkarmıştır. Bütün etik tartışmalann çıkış noktası olan bu ilke uyannca, "her insan hayatını sonuna kadar yaşama fırsatına sahip olmalı"dır. Singer marjinalize edilmişlerin deneyimlerinden örnekler vererek bu eşitlik ilkesinin nasıl çiğnendiğini gösterir: Yahudiler, siyahlar, eşcinseller hayatlannı sonuna kadar ve doyasıya yaşama hakkından yoksun bırakılmışlardır. Onlara eşit davranılmamış, aynmcılık yapılmıştir. Her türlü aynmcılık belirli bir önyargıdan beslenir. Singer, "hayatını sonuna kadar yaşama hakkı"nın insan dışındaki türler için de geçerli olduğunu vurgular. Oysa, insanlar hayvanlara karşı aynmcılık yaparlar. Türcülük (speciesm) adıyla anılan bu aynmcılık da, tıpkı ırkçılık ve cinsiyetçilik gibi bir önyargıya dayanır. İnsan soyunun diğer türlerden üstün olduğu önyargısına. Bu etik açıdan kabul edilemez bir düşüncedir. Hayvanlann da hayatlannı sonuna kadar yaşayabilmeleri için insanlarla aynı yeteneklere sahip olmalan, akıllı olup olmamalan hiç önemli değildir. Nasıl ki, daha az akıllı insanlan bu haklanndan yoksun bırakamazsak rasyonel varhklar olmayan hayvanlara da aynı hakkı tanımamazlık edemeyiz. Biz hayvanlann sahip olduklan bazı yeteneklerin hayvanlarda bulunmaması bizlere onlann hayatlanna son venne, onlara zulmetme hakkı vermez. Kökleri Ortaçağ Avrupa'sında yatan gnostik inançlar, yoksulluğun yoğunlaştığı, zulmün çoğaldığı sonraki dönemlerde de canlandı lar. Kiliseye, kurumlaşmış Hıristiyanlığa güvenmeyen halkın içinde yayıldılar. Giderek okultizmle de kaynaşarak heretik bir teoloji oluşturdular. çıkanranter'larvejetaryenliğidepolitikbir sorun olarak gündeme getiriyorlardı. Kurumlaşmış dini özgürlüğün baş düşmanı sayan, Oxford'daki öğrencilik yıllarında anarşist düşünür William Godvvin' in Politik Adalet' ini okuduktan sonra TanntanımazlığınGerekliliğiÜzerine başlıklı bir kitapçık yazan ve bu yüzden okuldan uzaklaştınlan romantik şair Shelley, Kraliçe Mab (Queen Mab) şiiriyle Ingiltere 'deki işçi hareketine lirik bir manifesto armağan etmiştir. Bu şiirinde eşitsizliğe, toplumsal adaletsizliğe karşı çıkar; hiç kimsenin, hiçbir canlının acı çekmeyeceği, haksızlığa ve zulme uğramayacağı birtoplum düşünü dile getirir. Kiliseyi, politik despotluğu, savaşı, evlilik kurumunu eleştirir. Ozgür aşkı, kardeşliği ve vejetaryenliği savunur. Eğer birtoplumda ezilen tek bir kimse dahi varsa orada hiç kimsenin gerçekten özgür olamayacağıru vurgular. Shelley bütün baskılananlann, ezilenlerin dosru olarak hayvanlara da derin bir yakınlık duyuyor ve tarih boyunca yaşanmış kıyımlann kaynağından hayvanlara karşı acımasızlığı görüyordu. Shelley'e göre 1789 devriminde Jakobenler'in onca kan dökmüş olmalarının nedeni de aristokrasinindiyetiniterketmemişolmalanydı. 1789, yeme alışkanlıklannda bir devrim yaratamamıştır. Monarşiyiyıkanlararistokrasinin gustosunu sürdürmüşler, et yemekten ve bunun için hayvanlan katletmekten vazgeçmemişlerdir. Oysa, vejetaryenliği seçmiş olsalardı terör rejimini uygulamay acaklar, giyotini çalıştırmayacaklar, Napolyon Bonapart' ın diktatörlüğüne uzanan yolu da açmayacaklardı. Yaymaya çahştıklan eşitlik vekardeşlik idealleri hayvanları kapsamadığı için Jakoben'lerin devrimi eksiktir. Aklın despotluğuna muhalefet eden düşgörücüler, ruhsalhğın ütopyacı düşüncelerle kaynaşacağı yeni ve özgür kiliseler önerdiler. Yeni Kudüs Kilisesi'ni öneren Svvedenborg'unheretikteolojisindeHıristiyan gizemciliği, kabbala ve hatta okültizm bir arayagelmişti. 1780'lerde Ingiltere ve Amerika'da çok sayıda Svvedenborg'cu kilise ve cemaat doğdu. Ralph Waldo Emerson başta olmak üzere Amerikan aşkıncılan (transendalist'ler) onun düşüncelerinden etkilendiler. Svvedenborg'cu kiliseler özellikletanmda verimin düştüğü, kıthğın başgösterdiği 181215 yıllan arasında durumlan daha da kötüleşen yoksul insanlar için sığınak oldu. Buralardabanndılar, karınlannı doyurdular. Svvedenborg'cu kiliseler köleliğe karşı çıktılar, aktörel gerekçelerle vejetaryenliği savundular. Svvedenborg'agöreetoburluk Düşüş sonrasına ai ttir. B ir diğer anlatımla, insanlar cennetten kovulduktan sonra et yemeye başlamışlardır. Et yemek ruhsal olgunluğu örseleyicidir. Ondokuzuncu yüzyıl endüstrileşmeye tepki olarak ortaya çıkan, hayatın rasyonalleştirilmesine, kapitalizmin gereklenne göre düzenlenmesine ve denetim altına alınmasına muhalefet eden akımlann altın çağı olmuştur. Bu akımlar kadınerkek eşitli ği nin yanı sıra hayvan haklannı da savundular. Onlann romantik ve soylu başkaldın lannda cinsiyetçiliğe ve türcülüğe karşı mücadele önemli yer tutuyordu. Paris Komünü'ne katılmış olan anarşist, coğrafyacı Elise Reclus, hayvanlara uyguladığımız şiddetin ve onlara yaptığımız zulmün biz insanlan eksilttiğini belirtir. Çocukluğunda, kırsal Fransa'da bir domuzun öldürülüşünü dehşet içinde izledikten sonra vejetaryenliği seçen Reclus'a göre hayvanlann dillerini ve davranışlannı anlayabildiğimiz, onların dünyalanna nüfuz edebildiğimiz, onlarladuygusal bağlar kurabildiği Jean Jacgues Rousseau... miz ölçüde sevme kapasitemiz çoğalacaktır. Ütopyacı sosyalist Edvvard Carpenterda doğay la uyum içinde yalın bir hayat önerirken vejetaryenliği böyle bir hayatın önkoşulusayıyordu. " Tolstoy vejetaryenlik ve banşseverlik (pasifizm) arasındaki sıkı bağı dile getırmiştir. Ona göre, hayvanlara karşı acımasız olan bir insan diğer insanlara karşı da kıyıcı olur. O, vejetaryenliği ahlaklı biryaşantı için de zorunlu sayar: "Içtenlikli ve cıddi bir şekilde ahlak yolunu izleyen bir insanın yapacağı ilk iş kendini hayvani yiyeceklerden yoksun bırakmakolmalıdır; çünkübuyiyeceğin oluşturduğu tutkulan kışkırtıcı rolü bir yana bıraksak bile, hayvani yiyecekleri yemek tek başına ahlak dışıdır. Ahlak duygusuna ters düşen bir davranışı, cinayeti zorunlu kıl Shelley.. maktadır, buna da yalnızca açgözlülük ve oburluk meydan vermektedir". (Vahşi Zevkler, Kaos Yayıncılık, s. 57). Hayvan haklan politik ve aktörel bir sorun. Et yememek, kürk giymemek, sirk gösterilerini izlememek, hayvanat bahçelerini ziyaret etmemek, hayvanlann denek olarak kullanıldığı kozmetikleri kullanmamak birer politik ve aktörel davranış. Ancak, bu davranışlar "kaçınma"dan, "imtina"dan ibaret. Imtina politikalan hayvan haklannın ağır ihlallerini önlemede yeterli olabilir? Günümüzün radikal liberter, anarşist akımlan bu soruya kesinlikle olumsuz yanıt veriyor, orta sınıfduyarhhklannın hayvan haklannı korumada yeterli olamayacağmı vurguluyor, imtina politıkalarıyla yetinmeyen bir militanlığı öneriyorlar.^j Urik manlfesto... ' Evrenin önünde dualizm bulunduğunu varsayan ve hayatın karşıtl ıklar arasındaki bir doğal dengeye dayandığını savunan bu inançlar, kadınerkek ayrımı yapmıyorlardı. Cinselliğe özgürlükçü ve eşitlikçi yaklaşımlan vardı. Vejetaryenliği de aktörel bir tavır olarak benimsiyorlardı. "özgür ruh", lngiltere'de iç savaş döneminde, 165060 yıllan arasında yeniden doğmuştu. Ortaçağ Avrupası'nda görülen, özel mülkiyettcn nefret eden ve bazıları gnostik mezheplerin mirasını açıkça sahiplenen eğilimler ortaya çıkmış, baskılanan halk yığınlan arasında taban bulmuştu. örneğin, kutsal kitaplardaki günah kavramını tanımayan, cinsellik konusunda da liberter olan ranter'lar. Onlann önde gelenlerinden John Robbins, "Tanny ı insan ya da hayvan bütün yaratıklarda, bütün bitkilerde, bir sedir ağacında, duvardaki sarmaşıkta görüyorum" derken doğadaki bütün türleri, bütün canlıları eşit sayan ve kutsayan tümtanncılığı (panteizmi) dile getiriyordu. Monarşinin baskısına, kilisenin dogmalanna karşı Tolstoy, vejetaryenlik ve banşseverlik arasındaki sıkı bağı dile getirmiştir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle