08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMHURıYET DERGİ Eşber ve Saygı YağmurderelL. Dışanda geçirilen kısacık zamanlardan birinde... p» geldi,kargatulumbadışanattilar... Genel müdürün odasının katında, merdiveninbaşındabaygınlıkgeçirdim. Tamyere düşüyordum, bırisı tuttu, baktım birhanım. Birileri daha geldi, o hanım "Hemen benim odama götürün" dcdi. Odaya aldılar, hanım "Ben sizi izliyorum" dedi, "ama dua edin ki yaşıyor". 1978'de öldürülen Savcı Doğan öz'üneşi Sezen Hanım'mış. Sinop, abim açısından çok sıkıntılıydı ama üretkenlik olarak bakıldığında en öncmli yer orası. tlk yazılannı orada yazmaya başladı, "Akrep" orada çıktı... Sıkıntılıydı çünkü ne radyosu, ne kabartma kitaplan ne de daktilosu verilmişti. Mektup bağlantımız kesilmişti, mektuplan kapının altından atılıyor, okunmuyordu. Işte burada görmemesi çok önem arz ediyor, insansız kalabılirsin, ama kendin okuyabilirsin, yazabilirsin... Buna ragmen hiç hırçınlaşmadı, sakinliğini korudu. öyle tccrit edilmışti ki, aynı dosyadan aynı cezaevinde olan arkadaşı bile onun orada olduğundan habersizdı. Şartlı tahliyenin anlamı "Sm"tu, Yağmurderelisusmadu.. ISYAN'DAN 159. SAHNE Sinop Cezaevi'ni ve hücreyi anlatan "Akrep" isimli oyunu Ankara Sanat Tîyatrosu tarafından sahnelenen Eşber Yağmurdereli bir de senaryo kaleme aldı. unümüzdeki günlerde çekilmesi beklenen "Isyan" isimli filmin senaryosundan bir bölüm sunuyoruz: 159. Kolozkaya. Dış. Gün Çocuk açık bahçe kapısından çıkar. Kolozkaya'ya doğru tırmanan yolun kenarında durur. Gördüğü kadanyla bütün yeryüzü diz boyu kar altındadır. Birkaç adım atar. Sımsıkı giyinmiş, babaannesinin ördüğü tepesi pomponlu yün başlığından sadece gözleri görünmektedir. Bıraz önce bahçede, altındakı çemberlerini bir kez daha sağlamlaştırdığı kızağı elindedir. Kızağını yere koyar... Kasabanın ölü sessizliği içinde karla örtülü toprak damlı evlerin bacalanndan yükselen dumanlar bu sonsuz beyazlığı kiıieten kara lekelerdir. Kasabanın ölü ufkundan bir çrft ak güvercin Havuz'un Dere yönünden süzülür. Çocukla arkadaşı onları izlerler. Güvercinler bir süre caminın şerefesine konduktan sonra karşı bahçelere doğru havalanırlar, sonra beyazlığın içinde iki ak nokta olup gözden yiterler. Arkadaşı: Haydi kayalım, der, kızağı elinde ilerler; çocuk da onu izler. Kızaklanna binerier. O önde, çocuk arkada, bir metre arayla kaymaya başlarlar. Derin kar üstünde açtıklan izi arkalannda bırakıp kayarlar... Arkadaşı: "Hadı atlama yapalım"... Atlamada kızak havalanır, kızak bir an boşlukta asılı kalır, hiç yere inmeyecekmiş gibi. Sonra çocuk, arkadaşının havada sırtına sert bir cisimle vurulmuş gibi savrulduğunu görür. Kızak altından fırlar, arkadaşı bir yana, kızak bir yana düşer... Arkadaşı eldivenli elini başının arkasında yün başlığının üstünde, gittikçe yayılan kan lekesine götürür. Diğer eliyle de başlığını çıkarmaya çalışmaktadır. Yedi yaşındaki Selım yeniden ona doğru koşmayı dener, yeniden düşer ve bakar. Arkadaşı yün başlığını çıkanr, havada sallar. Parçalanmış kafasından etrafa oluk oluk kan akmaktadır. Kan yavaş yavaş coşkun bir sele dönüşmektedir. Kızağın açtığı izden yedi yaşındaki Selim'in üstüne bir kan seli gelmektedir. Yattığı yerden yeryüzünün sonsuz beyazlığını giderek kaplayan kanın canlı, sıcak kızılını seyreder. Yeryüzünün sonsuz beyazlığı kan altında gözden yiter. Bu kan denizi ortasında Selim o yüzü fark eder. Ahmet'in ölü yüzünü ve kendisine korkuyla bakan ifadesiz, donuk, saydam gözlerini...^ Ses de yok, insan sesine bile hasret... Müzik hiç yok zaten, bir gün getirmişler, kapısının önune bir teyp koymuşlar, kasette de mevlüt. Çok heyecanlanmış. Adam Türk müziğini, makamlan çok iyi bilen bir adam, başlamışeşlikederekvoltaatmaya...Teybi sökerek götürmüşler... Samsun Cezaevi... öylesıne zorluklar çektık ki, abım buradan aynlsın, bır daha gelmeyeceğim bukente demiştim... Gitmedim. Abim müthiş inatçıydı, çocukluğunda da böyleydi, dirençli biradamdı, onun uzantılannı 14 yıl cezaevinde gördük. Birçok cezaevinde, voltada dimdik yürümesinden korkuyordu yöneticiler, üstlerine geliyor gibi irkiliyorlardı. Hiç ödün vermedi. 1989'da, Turgutözal döneminde, Uluslararası Af örgütu'nün kampanyasından etkilenerek özel af gündeme geldi. Bu bir özür dilemenin sonucunda gerçekleşecekti. Çok heyecanlandım, annembabam çok yaşlanmıştı, artık aramıza dönmesıni istiyordum... Reddetti, savcı bana " Vasisi sizsinız, siz de imzalayabilirsiniz" dedi. Konuşmam gerektiğini söyledim, o heyecanla gittim ve "Çık" dedim. "Duymamış olayım" dedi, "senbari bunu söyleme..." Sonraları da ne özel aflan yararlandı, ne de bu son girişinde olduğu gibi, başına gelecekleri bilmesine rağmen yurtdışına çıktı... Ha, şimdi içerde olması kımin umrunda diyorsanız, sanınm kendisinin umrunda. Asla onaylamasa, tartışmalarda uygulanmaması için çaba gösterse de Cezaevi'nin ortak karanysa bütün açlık grevlenne katıldı...Sayısız... 1988'de, Aydm'da iki tutukJunun öldüğu o açlık grevinde biz Bursa cezaevinin önündebekliyorduk.tçerdenbirambulansçıksa, camlarına tırmanmaya çalışıyorduk, acaba kim, kimi götürüyorlar diye... Uykusuz geçen bir haftanın ardından bir gün eve gitmeyi önerdi eşim, duş ahrsın dedi, sonra geliriz yine. Kente döndük, eşim, bir arkadaşımın işyerine bıraktı benı, daha çayımdan ilk yudumu almıştım ki, yeniden kapıda belirdi. Yanında bir de avukat arkadaşı vardı, ama ikisinindeyüzü kötüydü.Neoldu dedim, yok bir şey dedi, avukat arkadaş cezaevine gidecekmiş, seni de bırakayım istedim. Avukat cezaevinin kapısından girdi, eşim rahatladı... O zaman söyledi, Anadolu Ajansı haber geçmiş, Eşber Yağmurdereli enfarktüs gcçirdi ve öldü diye... Eşim inanmamış, bizi cezaevinin kapısının önünden çekmek için polisin bir oyunu olduğunu, eğer avukatı içeri alırlarsa bi 1 ginın y anl ış ol duğunun görüleceğini düşünmüş. Haberi asıl veren BBC'ymiş, ajans da oradanalmış... Neden, nasıl hâlâ bilmiyorum... 1991 'de şartlı tahliye ile salıverildiğinde insanlann ona olan saygısını gördüm, sekiz yaşındaki çocuk, seksen yaşındaki adam elini öpmeye kalkışıyordu. 1995'tesalıverildikten bir ay sonra birmitingde yaptığı konuşma nedeniyle 45 gün hapisyattı. Abimegösterilen saygı dahadaarttı. AfFın ilk kez gündeme geldiği günlerdi, bir taksiye bindim. Radyo açık, aftan konuşulmay a başl anı nca şoför hcyecanl andı. Nedenini sordum, infazım var abla, dedi. Bir ci nayet davasına kanşmış, dikkat edin dedim, infazım yakmayın, belki af çıkmaz... Yok, dedi şoför, bizim Eşber Abimiz var, o direniyor, bizi de kurtaracak... Evet, iki yıl, yirmi beş gündür abim cezaevinde... Ceza Yasasf ndaki 17. madde değişmediği takdirde 2020'ye orada kalacak... (17. madde şartlı tahliyesi yanan hükümlülerin lehine değişiklikler içeriyor. )^ beratguncikan@turk. net
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle