03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 NİSAN 2000. SAYI 735 arkadaşlarıylabirliktepijamalaniçindebal. kondan seyrettikleri gecelergibi... Babası, 1938'de Hatay Türkiye'ye dahil edilince Atatürk'ün emriyle ailesiyle birlikte geri dönenler arasındaymış; bu sırada ona hastane başhekimliği ve CHP Iskenderun başkanlığı önerilmiş. Uzun yıllar sonra tskenderun'a döndüğünde, babasını hatırlayan iki yaşlı adama rastlamış: "Babamı, köyde dağıtmak için getirdiği kininle, bir de Kurtuluş Savaşı sırasındagetirdiğicephaneylehatırladılar..." Bilge Friedlander'in tek başına, yabancı bir diyarda varoluş mücadelesıne kalkışmış olmasma dair kendine sorduğu sorunun yanıtı, büyük ölçüde yaşadığı atmosferle, o yıllardahissedilen 'parlakbirgeleceğe' inançla, bugün çogunluğun anlamını bile unuttuğu idealizm duygusuy la şekillenmiş sanki. Annesini ise, o duyguyu ve amacı yansıtan biresinkaynağı olarakgörüyorbelli: "Annemin gözlerinde, doktorundan öğretmenine, politikacısından sanatçısına kadar bütün o kuşağın yüzüne yansıyan amacı ve yoğunluğu görüyorum. Hepsi birlikte, bu olanaklarla dolu dinamik ulusu geliştirmeye katkıda bulunacak ikinci ve üçüncü kuşağın içinden fışkıracağı yeni bir yaratıcı dalgayı temsil ediyordu." Bilge Friedlander, o yaratıcı dalganın temsilcilerinden biriydi kuşkusuz; Türkiye'de yaşamamış, ama Türkiye'yi bir biçimde hep 'var etmişti'. Ben bunu, iki kızına Banu ve Mira bakarak söyleyebiliyorum. Onlar, Amerika'da doğup büyüdükleri için daha çok Amerikalılar; ama kendilerinin de tam olarak tanımlayamadıklan ikili bir kimlik taşıyorlar; hatta annesi gibi sanatçı olan Mira Friedlander, Türkiye'de geçen yıl açtığı ilkkişisel sergisinde 'dolmuş' temasından yola çıkarak iki kültürü birleştiren bu arabalan ilginç birbiçimde irdelemişti. Amerikan Kâğıt tşleri" sergisini düzenlemekle görevlendirilmişti. Friedlander'in en az sanat kadar önemsediği bir diğer eğitim alanı daha vardı; gençlik yıllarından beri uğraştığı yoga... Yoga, yaşam felsefesini ortaya koyduğu kadar, sanatına yön veren dinamiklerle de özdeşlik taşıyordu. tki yıldır yoga dersleri vermekteydi. Şimdi yine tanıştığımız o haziran gününe dönecek olursak; onu önce uzaktan izlediğimi anmısıyorum belli belirsiz. Mekân düzenlemesi için kullandığı malzemelerden biri de kumdu, ellerini galerinin. ortasındaki kum tepesinin üzerinde gezdiriyordu ve sanki bu doğal malzemenin kendi öyküsünü dinlemeye çalışıyordu. Onunla ilgili bildiklerime uyuyordu bu resim; Anlattığı öykülerde, kurduğu biçimlerde, seçtiği malzemelerde ve izleyiciye aktardığı dünyada hep sanat ve doğa arasında bir iletişim kurma meselesi olmuştuBilge Friedlander'in. Buaçıdan, 1970'li yıllardan başlayarak Amerika'da gelişen çevreci sanat anlayışını benimsemiş ve bunu kendi kültürünün kimi özellikleriyle birleştirebilmiş bir sanatçıydı ve özellikle günümüzde, yani "zamanın tükenişinden önce" (bkz. Suzi Gablik, Conversations Before the End ofTime), birçok sanatçının ve düşünürün sanatın işlevini alışılmış rolünün dı şında bir zemine kaydırmak çabalany la birebir örtüşen bir yaklaşımın temsilcisiydi.Oçaba, 'yaşadığımızgezegeniniyileştirilmesi' gibi kulağa ütopik gelen, ama sinsi kapitalizmin kıskaca aldığı dünyamızda gerekliliğini hergün daha çok hissettiren bir düşüncenin ürünüydü. Onunla tanışıp konuşmadan önce, müze mekânı için özel olarak tasarlanmış "Altın Kural" başlıklı düzenlemeye bir daha bakmıştım: Kum tepesi, galeri mekânının içinde, mükemmel bir daire oluşturacak biçimde duruyordu; dışarda ise, sonradan Kilyos'tan getirildiğini öğrendiğim taşlarla başka bir düzenleme yapılmıştı. Yine dışanda, bahçedeki küçük havuzun içinde, bir demetpapatya duruyordu. Bu düzenleme, sergi süresince galeriyi, doğanın kendi malzemeleriyle kurulan şiirsel bir mekâna dönüştürmüştü; sanatçının ördüğü bu koza, yarattığı bu kabuk, Istanbul'un bir köşesinde kurduğu bu gizli bahçe, Bachelard' ın sözünü ettiği (bkz. Mekânın Şiiri) hayal kurarak geçirdiğimiz bir yalnızlığın simgesiydi. Gizli köşenin anahtan sanatçıdaydı; ama belli bir süre için aynı anahtardan hepimizde olacaktı. "Altın Kural", gelipgeçici birçalışmaydı; bir süre sonra bu mekân, yalnız belleklerde varolabilecekti. Friedlander'in sanatının belirgin malzemelerle arasında gizli bir anlaşma vardı sanki; doğay la bütünleşme yolunu seçen birçok sanatçı gibi, Friedlander de müdahaleci bir biçimlendirmeden çok, çoğu işinde usulcabir 'ses verme' tavnnıbenimsemişti. 1988 yılında Pennsylvania'da katıldığı bir açıkhava sergisinde (Altered Sites), "Dünyayı lyileştirmek" başlıklı projesinde selvi ağaçlannm gövdelerini el yapımı kâğıtlarla donatmış, yine aynı mekânda 1990 yılında gerçekleştirilen sergide bu kez ormanın kenarındaki üç yaşlı ağacın öyküsünü gündeme getiren, yalnızca taşlarla biçimlendirdiği bir daire yaratmıştı. Friedlander' in desenlerinde ve kâğıt işlerinde de doğanın organik biçimlerinin, doğanın kendi geometrisinin izlerini sürmek mümkündü. Doğu estetiğiyle de yakından ilgili olan Friedlander, bu yıllarda el yapımı kâğıt ve başka doğal malzemelerle yarattığı küçük heykeller, pasteller, rölyeflerve sanatçı kitaplanyladagündeme geldi. Bu sanatçının kitaplannın bildik birkitaba benzer bir yanı yoktu yalnız: "Şözcükler, tmgeler ve Nesneler" adı altında ilk örneğini verdiği yapıtlardı bunlar; sanatçının, icinde kendine ve sanatına dair örnekler taşıdığı bir desen, bir tüy, bir fotoğraf vs. bir kutuydu. Sanınm bir süre önce Borusan Sanat Galerisi'nin düzenlediği "Çoğaltmalar" sergisinde de görsel yolculuğunu bir çantanm içine kurgulayarak, yeni bir sanatçı 'kitabı' dahayapmıştı. Aslındabenimmerakettiğim, Bilge'nin 1980'li yıllann ta başından yaptığı birtakım işler; sözgelimi ironik bir bakış açısıyla kurgulanmış sandalye heykelleri sivri uçlu nesnelerle donanmış oturaklı bir sandalye: "Cangıl". Tek başına, dimdik duran bir sandalye: "Ben". Minyatür, porselen iki sandalye: "Biz". Bunlan Art in America dergisinin eski bir sayısında okuyorum veoyıllarda Friedlander'in Türkiye'ye daha sık gelip scrgilcr yapmamış olmasının üzücü olduğunudüşünüyorum. 1976yıhndanitibaren New York'taki Kornblee Galeri'de, Washington'daki Marsha Mateyka Galeri ve Philadelphia'daki Jessica Benvind Galeri 'de resimlerini, desenlerini, heykellerini ve sanatçı kitaplannı sergıleyen sanatçı, Amerika'nın dört bir yanında çok sayıdakarma sergide de yeralmıştı. Bugün yapıtlan, çok çeşitli koleksıyonlarda bulunuyor ve belki bir gün, onu daha bütüncül biçimde tanıtacak türde bir sergi bu koleksiyonlardan derlenerekTürkiye'degerçekleştirilebilir. 1980'li yıllarda gerçekleştirilen "Yeni Amerikan Kâğıtlşleri" sergisinde Sam Francis, Robert Rauschenberg ve Kenneth Noland gibi sanatçılann arasında yer alan Friedlander'in 1970'li yıllardan itibarenkâğı** Erol ve Bilge anne babalanyla... BanuileMfra Bilge Friedlander' in en az sanaü kadar benimsediği rollerden biriydi annelik, ve sanınm kendi kızlan için Bilge, tıpkı Bilge'nin annesi HamiyetHanım'ın Bilge için olduğu gibi, önemli biresinkaynağıydı. llkkızı Banu'yu, çok genç yaşta yitirdiği psikiyatrist eşinden doğurmuştu; birklasik gitarkonserinde tanışıp evlendiği bu adam tedavisi olmayan bir hastalıkla mücadeleye beş yıl içinde yenik düştüğünde Bilge 32 yaşındaydı. O beş yıllık mücadelede hem ölümle burun buruna yaşamış, hem de ilk çocuğunu dünyaya getirmişti. "O ölüm hayatımı değıştırdi" demişti söyleşimizde. "Eşim öldükten sonra sanatıma tamamen sanldım, çünkü o ölürken beni yaşatan tek şey çizim yapabilmekti. Hastaneden çıkar, gider eve çizim yapardım, niye yaptığımı da bilmezdim. Ama beni kurtaran bu oldu. O öldükten sonra resim yapmaya devam ettim ve çeşitli sorular sormaya başladım." Yaşamölüm döngüsünün metaforlanyla örülü bir sanat yapan Bilge Friedlander' in kendine dair verdiği önemli ipuçlanndan biriydi bu. 1980'liyülardaaynldığı ikinci eşi ise antropologdu; bu ikinci evliliğinden de annesi gibi sanatçı olmayı seçen Mira doğdu. "Annem gibi olamam, bunu biliyorum" diyor Mira Friedlander. "Zaten o, bana hep kendim olmayı aşılamaya çalıştı." Bilge Friedlander' in yaşamının en önemli uğraşlarından biri de eğitimciliğiydi. 19781980yılları arasında Philadelphia'daki Temple Üniversitesi 'nde, 19831993 yıllan arasında da Pennsylvania Üniversitesi 'nde çevre tasanmı dersleri veren Friedlander, çeşitli kurumlarda atölyeler de yönetti. Çeşitli burslar da kazanan Friedlander, Amerika'da el yapımı kâğıt ve kâğıt heykeller konusunda, aynca yine el yapımı kâğıtlarla gerçekleştirilen sanatçı kitapları konusunda tanınmış, 1983 yılında VVorld Print CouncirdenaldığıburslagittığiJaponya'da"Yeni Annesiyle ortaokul mezuniyet anısı, 1951... özelliklerinden biriydi bu; "Gılgamış" adlı çalışmasında da sergilediği gibi, kalıcı 1 ığın anlamının bu dünyaya kazık çakmak değıl, bin ya da bir kişinin bilincinde' fark edecek' bir anı bırakmak olabileceğini kavramış bir sanatçıydı. Friedlander'in çalışmalannda kullandığı Bilge kardeşi Erol'ia... Liseden mezuniyet, 1955...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle