Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET DERGl Neden sanat yaptığını bilen bir sanatçıydı. Giderek kirlenen bir dünyada, doğayı veinsan doğasının unutulmuş değerlerini anımsatmayı istiyordu. Dünyayı iyileştirmek yolunda bir bilinç uyandırmayı hedeflemişti. Anneliğini sanatı kadar benimsemiş bir sanatçı... Bilge Friedlander AHU ANTMEN B Havıızdaki papatyalar "HatlHamayı Halırla " Galeri Nev/ 98... "Gügamış" Galeri BM/89... ilge Friedlandcr'i 1998 yılında, Ayşe ve Ercümend Kalmık Müzel si'ndekı "Altın Kural" sergısınde tamdım. Hertanışmanın atmosferi akıldakaltnaz; ama o günühatırlıyorum: Aylardan hazırandı, ılıkbir öğleden sonraydı ve Bilge Friedlander ile tanışacağım için heyecanlıydım. Uzun yıllardırTürkiye'den uzakta, yaman bir mücadele vermişti: 23 yaşında sanat eğitimini sürdürmek için Amerika'ya giden ve orada tek başına varolma savaşımınıbaşarmışbirkadındıbu; 1960'lann başında hem bir kadın hem biryabancı olarak, o dönemde hem kadınlan hem yabancılan genelde dışlayan bir ortama dosyası kolunun altında, bu galen senin, şu galeri benimgirmiş, kendinı varetmişti. Parlakbıyografiler vardır; onunlasöyleşiye girmeden önce okuduğum biyografi de işte böyle bir 'biyografi 'ydi. Benim merak ettiğim, yıllan oldubıttıye getiren bu satırlann ardındaki mücadeleyi, korkulan, yenilen güvensizlikleri, başanlan, insanlan, aşklan saklayan yaşamöykusüydü. lstanbul'da, Güzel Sanatlar Akademisi'nden mezun olup (1958), yükseklisansı için New York Üniversitesi'negidişi, ardmdan 1960 'lar boyunca çeşitli aralıklarla önce Princetovvn Atölyesi'nde,sonraHarvardÜniversitesiRadcliffe Enstitüsü'nderesimvegravürçalişmalan... O yıllara ilişkin bazı duygulannı, ben sormadan anlatmıştı: "Nasıl olup da o yıllarda kalkıptekbaşımaAmerika'yagittiğimiherkes sormuştur bana. Bunu ben de soruyorum kendi kendime. Kökenlerime bakıp, bana nasıl bir anlayış aşılandı ki ben bunu aklıma koydum diye soruyorum. Gittiğim yıllarda, Amerika'da hiç kımseyi tanımıyorum, ama dillerinı konuşuyordum; belki bu yüzden hiçbirendişe yaşamadım, bilmiyorum." Bilge Friedlander, gitmiş ve geri dönmemişti.Amenka'dayaşadığıkırkyıllıksüreçte, Türkiye hep 'uzaktaki ev' olmuştu. Onunla tanıştığımız 1998 y ıl ında ise, burada yapacağı birkaç sergi için gelmemişti yalnızca; bu kez bir' eve dönüş' dürtüsü y aşamaktaydı; yaşamını buradayeniden kurmak için çeşitli çabalan vardı ve sanıyorum kendısıni, bif sanatçı olarak, kendi ülkesinde de ifade etmek istiyordu. O yıl, Kalmık Müzesi 'ndeki sergisiyle eşzamanlı olarak Galeri Nev'de açtığı (sonradan Darphane'de de sergilenen) "HatırlamayıHatırla"sergisibununaçıkbir ifadesiydi:Sanatçınıngeçmişineyönelikbu sergi, kökenlerini araştıranbirkadınıngörsel yaşamöyküsünü sunuyordu. Friedlander, "Ben hayatimda hep bir sentez peşinde oldum" diyordu. "lki kültürlü, ıki dilli olmak... Iki memlekctın vatandaşı olmak... Estetiğimde de bunuyansıtabilmek..." "Hatırlamayı Hatırla", Bilge Friedlander' in, benim gibi biyografisinin ardındaki 'yaşamöyküsünü' merak edenler için unutulmaz bir kaynaktı. "Altın Kural"mı hiç unutmayan (Dogen' in dediği gibi, "Su kuşu, orada burada gezinir, hiç iz bırakmaz, yine de yolunu, hiç şaşırmaz,") bir kadının yaşamının izleriydi. Doktor bir babanın, "çarşaftan çıkan ilk kadın kuşağından" bir kadının kızı Bilge, Türkiye Cumhuriyeti 'yle birlikte büyüyen birkuşağın temsilcisi; hayatın, kendi deyımiyle "saçlanna taktıkları büyük beyaz kurdelelerle kutlandığı" yıllarda büyüyen bir çocuk. O yıllara ait unutmadığı kimi aynntılar var; annesınin onu yeni Cumhuriyet anayasasının kadınlanna özgürlük hakkını tanıdığı yıl doğurmuş olması gibi. Ya da 23 Nisan' daki törende giydiği kırmızı krepon kâğıdından elbisesinin yanında, Atatürk'ün portresini taşırken yüzündeki büyük ciddiyet ve amaçlılık gibi. Sonra, Halk Evi 'nin balo salonunda dans eden büyükleri,