03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 NİSAN 2000. SAY1 735 11 like de ortaya çıkmış. Apartman sakinlerinden SarpGüney Baykara çiftinin "tecavüz" olaraknitelediği olay şöyle gelişir: "Sankt Georg Hastanesi'nin Büyükşehir Belediyesi'nden onaylı birprojesi var. Buna göre; belediye Avusturya hastanesine 9 metre 15 santimlik temel için izin veriyor ancak bitişiğindeki binanın zarar görebileceği bel irtilerek temeli "elle kazma" koşulu getiriliyor. Ama hastane inşaatını yapanlar bu karara uymayarak temeli elle değil, makineyle kazdılar. Biz bu sırada defalarca müdahale etmek istedik ama bu insanlara y aklaşmak bir türlü mümkün olmadı. Temel kazma aşaması bittikten sonra hastane, bizimbinamızın arka cephesinin iki duvanna dakendiinşaatıylasanldı.Oysa hastanenin bu binay la bitişik nizam bir durumu yoktu. Bu binanın 4 cephesi de diğer binalardan bağımsızbirdurumdaydı. Ama onlar geldiler, her yerden sardılar. Ve hiçbir şekilde izin ahnmadı bizden. Bu tam birtecavüz!" Sarp Baykara, kendi oturduğu binanın 2. dereceden SİT olduğunu, cephesinde bir değişiklik yapmak istendiğinde bile Anıtlar Yüksek Kurulu'ndan izin alması gerektiğini hatırlatıyorve ekliyor: "Ne varki 2. dereceden SİT bir binayı çatıdan tabana yıktılar. Ancak deprem sırasında binanın bir kesitinin sallanmasını engelleyen bir şey varsa yani bir bölümün sallanması engelleniyorsa o zaman bina depremden olumsuz etkilenir. Bu apartman da depremde çok sal landı. Ama arka cepheyi Sankt Georg Hastanesi 'nin duvarlan tuttuğu için o kısım sallanamadı. Dolayısıyla arka cephedeki bölümde birtakım çatlaklar meydana geldi. Hatta bunlardan bazılan apartmanın dışına kadar yansıdı. öntaraflardaise, enufakbir şey, sıva dökulmesi bile yok. Bu da insanın aklına çatlaklann hastanenin kazdığı 9 metre 15 santimlik temelle ilgili olduğunu getiriyor." Acaba apartman sakinleri bu çatlaklar konusunda herhangi bir şikâyette ya da girişimde bulunmuşlar mı? Sarp Baykara, çatlaklar konusunda hiçbir önlem almadıklannı, binaya güvendiklerini söylüyor. Oysa çatlaklar dış cepheye kadar yansımış. Amaonlan asıl sinirlendiren; Osmanlı döneminde yapılan bu tarihi binaya gösterilen saygısızlık, binayı SÎT ilan eden belediye karannın hem belediyenin kendisi hem de hastane yetkililerince hiçe sayılması. "Zaten" diyor "...şikâyet etsek kaç yazar. 'Binamızın duvan çatladı' diyeceğiz, 'Mahkemeye gidin' diyecekler. Avusturya Elçiliği'ni karşımıza alaca*" pılmış olan binalarda çatlamalar var. Yüksekkaldırım'dakinalburlardabulunduklan mekâna çok fazla yük getirdikleri için sorun var. Apartman sakinleri de bu durumdantedirgin. AncakGalata'daolası bir hasardan son anda yapılan takviyelerle kurtulan binalar da yok değil. Sinema yönetmeni Engin Ayça ve eşi oyuncu Gülsen Ayça'nın oturduğu bina da tadilath binalardan biri. Göktuğ'un dediğine göre, binanın zemin katındaki duvarlann kullananlar tarafından kınlması sonucu yapı dayanıklıhğını kaybetmiş, temellere giden duvarlann yıkılmasıy la yük boşlukta kalmış. Tesadüfen depremden önce yaptıklan takviyeyle de bina yıkılmaktankurtulmuş." Beyoğlu Hastanesi Göktuğ, bölgedeki Beyoğlu Hastanesi'nde de tadilatlar sonucu belirgin çatlaklar oluştuğunu söylüyor. Hastanenin bacalanndaki 15cm'liktaşkaplamalardadökülmüş. Bacalarpekönemsenmemiş,bakımsızbırakılmış, aynı şekilde kulelere de bakım yapılmamış, hatta kulelerde gözle göriilür bir eğilme olmuş. Dolayısıyla yıpranma sonucu buraların mukavemeti azalmış, taşlarda çürüme meydana gelmiş. Galata halkına gelince... Onlar da çoğumuz gibi bu konuda çok büinçsiz. Büyuk depreme kadar huzurlu bir şekilde yaşadığımız evlerimize yeni yeni farklı bir gözle bakmayı öğrenirken, Galatalılannda çok farklı bir tutum içinde olduklan söylenemez. Çoğu insan gibi onlar da deprem sonrasında evlerinden tedirgin, ama evlerinde yaşamaya devam ediyorlar. Üstelik, evlerini onartmak veya inceletmek gibi bir kaygı içinde değiller. Yani; depremin hemen ardından oluşan kaygı, yerini deprem öncesinden alışık olduğumuz kayıtsızlığa bırakmışbile. Bir örnek: Her semtte olduğu gibi Galata'da da bol miktarda bulunan kaçak katlardan biri deprem gecesi tam Galata Kulesi' nin bulunduğu meydana dökülü vermiş. Depremin gece yaşanmasından dolayı, çatının sokağa döküldüğü noktadaki manav da olası bir kötü sondan kurtulmuş. Ama manav yine de pek umurundaymış gibi davranmıyor, "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" der gibi birhali var. Göktuğ'un deyişiyle bu insanlann deprem kültürü olmadığı içınbinalaramüdahalectmiyorlar.Kimibınalar ise semte merak salıp taşınan aydın ve sanatçılartarafından yenileniyor. Amayenilemck adına bınaya zarar verenler de yok değil... Belediye Galata'da depremin ardından birçalışmayürütmemiş. Binalann tekerteker incelenmesi söz konusu değil, ancak şikâyet olduğunda evler inceleniyor. Beyoğlu Belediye Başkanı Kadır Topbaş, 23 Mart 2000 tarihli Hürriyet gazetcsinin lstanbul ekinde yer alan bir açıklamasında 17 Ağustos'tan sonra Beyoğlu bölgesinde zemin etüdü çalışmalan yaptıklarını kaydetmişti. Deprem bölgelerinde binalann kuvvetlendirilmesi ve takviye yapılmasını yararsız bulduğunubelirten Topbaş, binalann yüklerinin hafifletilmesi ve çok katlı binalarda kat indirimine gidilmesi gerektiğini söylemişti. MimarM. Göktuğ: Çatlak çatlaktır... Zatenalabildiğince saygısız, kendi kafalannın dikine giderek, çevreyi hiçe sayan bir inşaat yaptılar. tnşaat sırasında yeraltından Bizans dönemine ait tonozlar ortaya çıktı, daha sonra bunlar kınlıp gömüldü" diyor. Baykara, bu iddianın ardından depreme geçiyor: "Bulunduğumuztanhı Şükran Apartmanı yığma yapıdır. Bu yapılar depreme karşı dayanıklıdır. Deprem sırasında çok sallanır. GALATA KULESI... Galata'nın hatta Istanbul'un en önemli simgelerinden olan Galata Kuiesi depremden sonra ne durumda? Kulede bir süreden beri devam eden onarım çalışmalan nedeniyle deprem sonrası Galata Kuiesi hâkkında elde çok fazla bilgi yok. Tarihi boyunca birçok kez onarılan Galata Kuiesi, 1964 yılında büyük bir onanm geçirmiş, mimar Köksal Anadol ve Ersin Arıoğlu'nun yürürtükleri bu çalışmayla eskiden ahşap olan kat döşemeleri betonarmeye çevrilmiş, tepeye çıkış için iki temel asansör eklenmiş ve 2. Mahmud dönemindeki sivri külahın eşi betonarmeden yapılarak üstü kurşun kaplanmış. Göktuğ, kulede yapılan bu çalışmaların yorumunu şöyle yapıyor: "Kule, 1965 yılında yapılan çalışmalarda bana göre oldukça ağır bir yükün altına sokulmuştur. Çatının esasında ahşap olması gerekirdi, ama beton yaptılar. Şu anda üstünü ağır bir malzeme olan kurşunla kaplıyorlar. Kule meyılli olduğu için su geçırme gibi bir durum söz konusu değil, yani kurşunla kaplama tamamen görüntüsel bir durum, makyaj gibi. Herhalde bunun getirdiği yükün hesabını yapmışlardır. Ama bana göre; aslında binada bir mukavemet eksikliği var. Kulenin dış duvarlan son derece kalın olmasına rağmen, binanın içinde daha sonradan yapılmış olan ve binaya ortak edilen betonarme katlar kulenin fiziğini bozuyor. Benim tespitlerime göre; binanın kuzeydoğugüneybatı istikameti yönünde şakuli, iki tane çatlak inıyor. Çatlakların şu an onarım yapan firma tarafından kuvvetli yapıştırıcı özelliği olan "epoksi" adlı maddeyle doldurulacağı söyleniyor." Ancak Göktuğ'a göre, bu da tartışmalı bir konu. Devam ediyon "Böyle önemli bir yapının iki tarafında çatlak var. Bu çatlaklann inaktif olduğu söyleniyor. Yani hareket olmadığı sürece aktif olmadıklan kastediliyor Yani ne aktif, ne pasif. Bilirkişilerin verdiği bilgiye göre; beton katlan yapan firmanın yayımladığı bir raporda bu çatlaklann inaktif çatlaklar olduğu, yani o dönemde de var olduğu söyleniyor. Olabilir. Ancak bu çatlaklar inaktiftir, pasiftir önemli değil. önemli olan bunlar çatlaktır ve sonuçta tehlikelidir." Göktuğ, çatlaklann hafrfe alınmaması gerektiğini ısrarla vurgularken kendi çözümünü vermekten alıkoyamıyor kendini: "Bu çatlakları ortadan kaldırmak için en iyi yol, çatlaklara "duyargasensor" dediğimiz bir sistemi yerleştirip bu sistemi Kandilli Rasathanesı'ne bağlamaktır. Kandilli dıyecek kı; "Bu çatlaklar tehlikeli, icabına bakın". Hemen önlem alınacak. Böyle bilimsel bir yola gıtmek lazım. Üstelik maliyeti de yüksek değil. Eksperi getirip bir proje yaptırmak lazım, uzman gelecek, uzmanla beraber makineler, duyargalar alınacak ve çatlaklara yerleştirilecek. Bu lstanbul Büyükşehir Beledıyesi'nin yapması gereken bir olay. Belediyenin şunu diyebilmesı lazım: 'Ben Galata Kulesi'yle ilgili mükemmel bir inceleme yaptım. Belediyede bu yapıyla ilgili olarak bir hasar kaydı olması lazım. Eğer yoksa, eskısı gibi bütün harcamalar boşa gıdecek demektır." Peki ya son zamanlarda gazetelerde sıkça görmeye başladığımız Istanbul'da olası deprem senaryoları gerçekleşirse... Çoğumuz gibi böyle bir durumda Galatalıların da ne yapacağı, nereye kaçıp, nerede saklanacakları meçhul... Şimdilerde Galata'nın dar sokaklarında bir deprem halinde yaşanacak paniği minimuma indirmek için Cihangir Derneği'nce yapılan Sankt Georg Hastanesi... •öteyandan; semtte ımarına 1995 yılında başlanan Sankt Georg Hastanesi' nin getirdiği birtakım sorunlar var. Modern görüntüsüylc tarihi semtc uyum sağlayamayan hastane, yapımı aşamasında kazılan derin temeli nedeniy le bitişiğindcki tarihi apartmana da zarar vermiş. Depremden sonra tarihi binada birtakım çatlaklann oluşmasıyla birlikte hastanenin apartman ıçin yarattığı teh bir çalışma söz konusu. Dernek, AKUT'la ortaklaşa çalışarak Galata'yı da kapsayan bölgede deprem sırasında saklanılacak yerlerı, nasıl davranıhp nereye gıdıleceğinı gösteren bir broşür yayımlayacak bugünlerde...^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle