27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CUMHURİYET DERGİ ismetAltay 76yıl önce okuduğu sıralarda bugüniin öğrencUeriyle... du, çocukluk arkadaşını. "Evet" dedi kaduı "Burada oturduyıllarca, annem Varvara'run annesinden satın aldı bu evi". Böy lece evin yeri doğrulanmış oldu. Karşı köşedeki evden Marina Korodaki ve eşi fırladılar ellerinde çikudiya (girit rakısı) dolu bir tepsiyle, cevizler ve muzlar meze edildi. Sokak bir bayramyerinedöndü. Onlar Alaçatı'dandılarbiz Ayvalık'tan... tsmet Teyze yaşamının son durağında doğdugu evin kapısındaydı. Oğlu Izzet ağlıyordu. Evin kapısı aralandı genç birkadın, kucağında bir kız çocuğu. Aydınlık yüzlü bu Yunanlı kadın, evini görebilmesi için Ismet Teyze'yi Onlar hep yaya Ismet diye hitap ettiler. Anneanne Ismet anlamında içeri davet etti. "Rahatsız etmiyeyim evladım" dedi Ismet Teyze "Şöyle bir göreyim, sen güle güle otur, çocukların mutlu olsun". Okulum da okulum... tsmet Teyze altıncı sınıfa dek Girit'te bugün hâlâ "Türk Okulu" olarak anılan tlkokula gitmiş, Yunanca okumayı ve yazmayı orada öğrenmişti. Büyük Kapıdan girildi çarşı caddesine, soldan ikinci kavşakta durakladı tsmet Teyze, tam karşıda kocaman demir birkapı belirdi." Yeşildi okulumuzun kapısı" dedi, okulunun büyük yeşil, demir kapısına doğru ilerlerken. Açmaya çahştı, ağırdı. Oğlu tzzet'e döndü "tşte oğlum, burası bcnim okulum, ama o zaman bu bina kızlann okuduğu bina idi, bak şimdi crkek öğrencilerin binasında kızlar ve erkekler beraber okuyorlar". Okulun müdürü vc minik öğrenciler heyecanla sardılar etrafım. 76 yıl önce okuduğu sıralara oturdu minik Yunanlı öğrencilerle, okuma kitabından bir parçayı okudu. Gözü duvardaki haritaya takıldı, Girit'le Cunda'yı parmağı ile göstererek "Ne kadar yakın, niye banş içinde yaşamayahm" dedi. Kara tahtada " Hoş geldin anneanne tsmet" yazılıydı. 2A sınıfi öğrencileri, o günresim dersinde yaptıklan suluboya resimlerini armağan ettiler Ismet Tcyze'ye. Davetler davetleri kovaladı. Bir davet sahibi de Antropolog yazar Maria Cırimonaki idi. Venediklilerdenkalma, entrikalarla dolu o taş evinde masayı Girit yemekleriyle donatmıştı: Portakal kabuğu ve defhe ilaveli tavşan yahnisi, kanşık otlarla yahnilenmiş sübye... Girit kökenli Türklerin gelişi Ada'da yankılandı, Yunan televizyonu ve Yunan basını Girit, aradan geçen yetmiş altı yıla rağmen anılara sadık kalan bir ada... p» SokaklardatsmetTeyze'ninboynunasanlanlarmı ararsınız, "Hoş geldin tsmet Anneanne" diye sevinç çığlıklanyla onu karşılayanlarmı? Ismet Teyze minicik adımlanyla her şeyi inceleyerek ilerliyordu doğduğu kentin daracık, denize inen sokaklarında. En çok çiçeklere vuruluyordu, evlerin önlerinde, balkonlannda bengonviller, hanımeliler, fuller saüverdikleri mis gibi kokulanyla selamlıyorlardı onu, hele o fesleğenler. Ismet Teyze, "Burayı cennete çevirmişler, iyi bakmışlar memleketimize" diyerek çiçekleri okşuyor, gezintisini doğduğu kentin sokaklannda hiç bir aynntıyı ıskalamadan sürdürüyordu. "Burası San'nın hamamı" dedi, bitişiğindeki evi gösterdi, kapısını, duvannı okşadı, " Burası dedeminevi, 'Arifağadaçi' lakabıyla anılırdı. Işte bu evde doğdum". Merdivenlere çöktü, kapıdaki kadına " Varvara"yı sor geniş yer verdi habere. tşte bir meslektaşımızın "Giritli Türklerin kentimiz Resmo'yu ziyaretinindüşündürdükleri" başhklıköşeyazısındanbiralıntı: "Geri döndüğümde diyordu anneannem, anımsadığında doğduğu ve çocukluğunun geçtiği o büyülü kenti: tzmir' i. Geri döndüğümüz zaman diyordu dayım Dimitri de. Anneanne karşı kıyıya geçemeden öldü, sonsuz sessizliğe gömüldü. Ve köklenmişliğin, yurdundan koparılmışlığın acısını, sevincini, özlemini şarkıya dökerek direnen Dimitri Dayım'dan bana 'Alaçatiyani Alaçatılı kız' adlı şarkısının melodisi miras kaldı. Gidip de Franko'nun alanında gerçekleştiremediği eğlence düşüyle sesi kazındı kaldı belleğimde. Ama dün o saygıdeğer kadınm görüntüsünde, hayatının son durağında doğduğu topraklan kutsamaya gelen, bu şansa erişebUen o içten, sevgili kadının ziyaretiyle onların ruhlan da şadoldu. O gülümsemesiyle, elimizi sıkarken duyumsadığımız sıcakhğıyla, o dipsiz duygularla gözlerinde biriktirdiği yaşlarla bitmekte olan yüzyılımıza bir çağn çıkanyordu. Ayn bir dinle aynı tanrıya, kendisine, 90'ma merdiven dayadığında bu armağanı sunduğu için şükran sunuyordu. Ismet Hanım' ın yüzündeki memnuniyet, doğduğu topraklara dönemeden ölen benim atalanmın ruhuna da bir memnuniyet, bir sevinç, bir serinlik veriyordu. Ve mezarlannda da bir tütsüydü eminim.. Ne mutlu ki ikinci kuşak olan bizlere bazı gerçekleri görebilme yetisini verebilmişlerdi, canımıza işlemişlerdi ve biz göçmen (brosfingez) olmanın ortak paydasında, deprem felaketinin Türk ve Yunan halklannı yakınlaştırmasından önce yakındık birbirimize. Aynı acüan paylaşmıştık. Ve tarihsel gerçeği yerli yerine koyabilmenin bilinciyle, bugün sorumluluk duyması gerekenlere neşeli bir mesaj yolladığımıza inanıyorum. Alınması gereken mesaj ı aldıklanru sanıyorum. Çünkü tsmet Hanım için 'MakriSteno' neyi ifade ediyorsa benim anneannem için de 'Acılı Meryem' sokağı aynı şeyi ifade ediyor. Misaf irimizin gelmesi gösterdi ki, yurtlanndan edilen atalarımız bize acı çekebilmeyi ve özlemi işlemişlerdi, öfkeyi ve düşmanlığı değil... 1922 felaketinin ölülerini unutmadan önce karşı kıyıdaki ölüleri düşünmeyi öğrendik, onlarla dert ortağı olmayı ...Ne TEYZEM EVGENIA VE SAYGIDEĞER ISMET HANIM. Ismet Altay'la Girit'ten dönüş yolculuğunda tanışan ve ona Lira çalan Kostas Kalergis, bu tanışmayı ve mübadillere dair görüşlerini kaleme aldı. Yazı bir Yunan gazetesinde yayımlandı: "Opios sti Khtiyenithi kserizomo den pşani ehi tin Kriti mesa tu mehri pu na pethani" kim ki Girifte doğar yurdundan sökülemez taşır içinde Girit'i taa ölünceye kadar.." Çarpıcı bir kanıt, saygıdeğer Ismet Hanım'ın, bir Girit kökenli Türk kadınının ve ona eşlik eden Ayvalık'ın Cunda adasından hemşehrilerinin doğduklan toprak olan Girit'e gelip zıyaret edip, kutsamaları... Bu mübarek topraklardan sökülmek onları tıpkı bizim büyüklerimizin, atalarımızın küçük Asya'dan sökülmek zorunda kaldıkları zaman acıdıkları gibi acıtmıştı ve yüzyıllardır toprağından köklenen tüm halkların ataları gibi... Benim köyümde, Kethimno'ya bağlı olan 'Lutra'da (hamam), onyıllarca Giritli Rumlarla, Giritli Türkler, özellikle de çocuklan banş ve kardeşlik içinde yaşadılar. Taa ki mübadele gelip çatıncaya kadar... (halkların değiş tokuşu) Her şeyleriyle birlikte unutulmayan yurtlan da kayboldu, tıpkı bizimkiler gibi... Çaresiz kalan son Türkler de (ki onlar yalnızca kâğıt üzerinde Türktüler) zorunlu göçmen oldular ve köklenmişliğin yolunu izlediler. Tıpkı bizimkilerin yaptığı gibi, yani Mikri Asiya'dan (Küçük Asya) kopup Yunanistan'ın çeşitli bölgelerine çil yavrusu gibi dağılmak zorunda kalmalan gibi... Köyüm Lutra'da mübadeleye dek, sokaklar ve ev avlularından Giritli Türk ve Rum çocuklarının oyun şakımalan ve şarkılan yankılanırdı. özellikle de yaz aylarında, çünkü Giritli Türkler köyümüze yazlığa gelirlerdi. Hem kentte yani Rethimno'da (bizimkiler kısaca Resmo der) evlerı vardı, hem Lutra'da. Rethimno'da çocukları okula giderdi. Benim köyümde "Skubede Ağa" yaşıyordu (1850), dedem; 'Nikola Kallergis' onun çiftlığinde çalışıyordu. Bu nedenle de köyü olan Humen Milopotamo'dan ayrılıp Lutra'ya yerleşti ve anneannem Ekaterini Orfanudaki ile de evlendi. 'Skubede Ağa'nın kızı Nazife ile de Prinodakis Ali Ağa evlendi. Iki kızları oldu Adile ve Fatma. Ikisi de teyzem Evgenia'nın arkadaşıydı. Teyzem Evgenia 1908'de doğmuştu. Teyzemin anımsadığı kadanyla Nazife, çocuklan hastalandığında anneannem Ekaterini'den bizim Meryem anamıza çouklan için dua etmesini istermiş, çünkü kendisi dua ederse eğer Meryem Ana inanmayabilirmiş... O yıllan teyzem Evgenia hep sevgiyle anımsar ve bize anlatırdı. Yurtlanndan edilen Adile ile Fatma bugün yaşasalar,1924'te aileleriyle birlikte yurtlanndan köklenen bu kızlar teyzemle buluşup eski güzel günleri konuşabilmeler ne güzel, ne ihtişamlı olurdu. Yetmiş beş dolu dolu yıl geçti, Giritli Türklerle, Küçük Asya'dan gelen bizimkiler aynı acıyı yaşadılar. Aynı kadehten içilen acıydı. Her insan doğduğu toprakların, yurdun bilincindedir. Büyüdüğü, sevindiği, ağladığı, köklenip götürüldüğü diğer yerde ne denli köksalarsa salsın, ne denli yerleşırse yerleşsin gene de yabancıdır. Ksenitiya'dır orası ne kadar soydaş, ulusdaş olursa olsun... En azından iki ya da üç kuşağın gelip geçmesi, evcilleşmesi gerekmektedir köksalmak için, sakinleşmek, kendine gelmek için... Ne zaman ki halklar banş içinde oluriar ve . poiitikacılar (büyüklerimiz) kişisel çıkarlan için bizim adımıza karar vermekten vazgeçerler ve bizi yani halklan başbaşa ' bırakabilirlerse aralanndaki din farkı ne olursa olsun bırakabilselerdi keşkebirbirlerine daha çok yaklaşır, özen gösterirlerdi. Ve barışın kalıcısı gerçekleşirdi. Bizim istediğimiz de budur, bunu küçük adımlaria da olsa göstermekteyiz. Benim yorumum, dahası köyümün yaşamında iz bırakan Eski Türk çeşmesinin varlığı sanırım 1800'lerden önceye tarihleniyor: Türk olan Mehmet Ağa'nın kızı Hatice çok hastaydı. Ölüm döşeğinde. Mehmet Ağa Allah'a yalvarıp dualar ediyordu, ama kızı daha da ağıriaşıyordu. öyle ki sonunda köyün papazına başvurmak zorunda kaldı, yardımını istedi. Sonunda köyün koruyucusu Azize Ayia Fotini'ye yalvaımaya başladı. Ve köyün papazına sırrını açıp, kızjnın sağlığına kavuşması için köye hayrat olarak bir çeşme yaptırmak istediğini söyledi. Ağanın kızının sağlığı düzelmedi ve öldü. Buna rağmen Mehmet Ağa köyün papazından çeşmenın yapılması için ona bir yer göstermesini istedi. Kızının taksıratının affolması, ruhunun şadolması için ona destek olan bir adağı kilisenin çevresinde yaptırmak istediğini yineledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle