Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AĞUSTOS 1999. SAYI 700 KARANFIL VE BUGDAY. ulülerin yakıldığı nehrin yakınına geldığımizde, rikşayla olan yolculuğumuz sona ermiştı. Katmandu'nun ortasından bir nehir akıyor. Nehır boyunca belli mesafelerde ölü yakma törenleri düzenleniyor. Nehrin ortasında bir köprü geçiyor. Köprü bizi Poshipatinath tapınağına götürüyor. Yaklaşık 910 metre ilerde bir ölü yanıyordu. llk önce içimi bir ürperti sardı. Kafamda yaşamla ölüm arasında bir bağ oluşuverdi ve o an ölüm korkusu sardı içimi. Şu an varım, yann yok olacağım. Benim küllerim nehrin sularına savrulmayacak, ama yok olacak bedenimin bütünselligını koruma içgüdüsü benı rahatsız ediyor. Sonra anlamsızlığının farkına vanp, doğayla bütünleşeceğtmi belki bir çıçeğe belkı bir canlıya yaşam katacağımı düşünüp kendimi rahatlatıyorum. Ardından bir merak sarıyor bütün bedenimi ve guruptakilen geride bırakıp ölünün bir metre kadar yanına gelip yanışını izliyorum. Bir iki karelik fotoğrafını çekip etrafına bakındığımda geride baraka gibi bir yerde gölgede oturan dört beş erkek gözüme ilişiyor. Anlıyorum kı bu kişiler bu ölünün yakınları ve tamamen yanmasını bekliyorlar. Ben izlemeye devam ederken oturanlardan biri kalkıp ölünün yanına geldi. O gelince ben biraz kenara çekildim. Elindeki odun parçası ile dışarıda kalan yanmamış bacağını ateşin içine iteliyor. Beynim allak bullak. Hareketlerimi yönlendiren sadece merak, farklı olanı, görmediğimi görme isteği. Onun haricinde sankı kafam çalışmtyor. Ateşin o kadar yakınında olmama rağmen ne ateşin sıcaklığı ne de güneşin sıcaklığım fark ediyorum. Köprüden karşıya geçtiğımızde bu kez köprünün yukarı tarafında yeni bir ölü yakma töreninin başladığını görüyoruz. Grup olarak törenın yapıldığı yerin tam karşısında yukarıda taşlara oturup baştan izlemeye karar veriyoruz. Nehrin bir yakasında ölü yakma töreni yapılırken hemen onun karşısında üç dört tane 89 yaşlarındaki erkek çocukları nehre girip yıkanıyor. Çocuklann, yaklaşık beş metre yukansında bir kadın aynı nehırde çamaşır yıkıyor. Sankı bütün yaşam bu nehrin kenarında. Insanlar doğuyor, bu nehrin Hmalayalar 'a yürüyüb sırasında... :ri oluşturuyorlar. Yürürken dağlardan ge:n kaynak sulannı içiyorduk. Yolda ormantrdan sıyrıldığımızbirbölgede Maçapuçaî'yi görüyoruz ve efsanesini dinliyoruz. lepal'dekitekbakirdağburası.hiçbirdağcı irvesine çıkamamış. Çıkmak isteyen bir oğu ölmüş. En son 1950'lcrde bir Ingiliz deemiş, zirveye çok yakınken şerpalar onu ;rk etmişjer. O da yalnız çıkamayacağından cri dönmüş veburayayerleşip, Maçapuçaî'nin karşısındaki evinden her gün onu izleerek yaşamına devam ediyormuş. tkinci günkü parkurumuz iki uçurumun rasinda, dar bir vadi. Uçurum kocaman ğaçlarla kaplandığından hiç de ürkütücü ;örünmüyor. Sol taraf yine ağaçlarla kaplı laha yatay bir arazi. Yaklaşık 8090 dereceik dik kısımlardan da şclaleler akıyor. MllllPark • Bu kez kamp kurduğumuz yer (Gandung) 5060 haneli bir yerleşim ycriydi. Yakaşık iki üç saatlik bir dinlenmeden sonra hep )irlikte Annapuma National park koruma >ölgesine gidiyoruz. Bahçedeki yol bizi müevazı birkulübeyc götürüyor. llk girişteki lüçük bölümün duvarlanndaNepal'i tanıtan btoğraflar ve hemen kapının sol tarafında da •amckanlı oval şeklinde bir masa duruyor. Vlasanın içineNepal'i tanıtan hediyelik eş/alarkonulmuij.Buküçükbölmedenbüyük oir salona giriyoruz. Salonun ön duvannda Nepal' in Kral ve Kraliçesi' nin büyük boy fotoğrafları bizleri karşıhyor. Duvarlarda ise Ingilizce yazılmış bölgenin korunmasına yönclik çalışmalar, kadınlann ctkinlikleri, insanlann bilinçlenmesine yönelik çalısmalar. Çumrung'daki sabah kahvaltısından sonra hafızamıza kaydedilen harikulade görüntülerletekrardüşüyoruzyollara. Ağaçlann arasındanengelliyollardaşelaleler.derelerle karşılaşıp masal ortamlanna giriyoruz. Bir molada bir an gözüm duvardaki tngilizce yazıyailişti."SizNeparideğiştirmekiçindeğil, ondan bir şeyler öğrenmek için buradasınız"anlamınageliyordu. Himalayalar'da, sabahın serinliğinde Şerpalanın sıcacık Ncpal çay ı ikramıyla uyandınlıyoruz.Çadırdan çıkıştakarla kaplı zirveler, sıra dağlar gözümüze ilişiyor. Ne uyku kahyorne de sabahın serinliğietkiliyor. Bir haftalık düş gibi yürüyüşten sonra tekrar Katmandu'yadönüyoruz. Saat 14:00sularındaKatmanduturunaçıktığımızdadışanda yakıcı bir güneş vardı. Otclin serinliğinden sonra dışarıdaki sıcak havadayürümek biraz dclilik gibi geliyordu. Ama birazdeli olmak durumundaydık.^ Yaküan ölünün üzerine karanfil, bozukpara ve buğday serpiştiriliyor... kıyısında yaşıyor, ihtiyaçlannı giderlyor, ölüp yakıldıktan sonra külleri yine bu nehir ile akıp gidıyor. Yeni başlayan başka bir ölü yakma törenini izlemek için bulunduğum yerden aynlıp nehrin karşı yakasına geçiyorum. Aynı zamanda güneşin yakıcı sıcaklığım hissediyorum. İki metre gerimde dizilmiş kocaman odunlar iki metre ilerimde de ölü yerde yatıyordu. Hemen yanımda ölünün yakınları dizilmiş bekleşıyorlardt. Ölünün üstüne beyaz bir örtü örtmüşlerdi. Üstünde de karanflller, bozuk para, buğday ve buğdaya benzeyen bir ürün serpilmişti. Dört erkek başlarına beyaz bir örtü örtülmüş şekilde ölünün ayak ucuna gelip orada kısa bir süre beklediler. Belki içlennden de dua okudular. Sonra yanımdakı dızili kadınlar sıra halinde ölünün etrafında tur atmaya başladılar. Kadınlann gözleri kapalı, ağlıyorlardı. Bir kolundan birisi tutuyor, onun yurümesine yardımcı oluyor, açıkta kalan eli ile de eteğindekı buğday para karışımı bir şeyı saçıyordu. Kadınlar bir tur attıktan sonra onların arkasına 910 yaşlarında bir erkek çocuğu takıldı. Çocuğun bir elinde meşale var. Yine öbür kolundan birisi tutmuş, çocukla biriikte yürüyordu. Çocuk iki tur attıktan sonra çocuğun kolundan tutan adam çocuğun öbür kolunu tutup mesaleyi ölüye uzattı. Bu dönme hareketinden önce ölünün üstündekı beyaz örtüyü, karanfilleri, buğdayı, bozuk para ile biriikte toplayıp aldılar. Ölüyü dizilmiş odunlann üstüne koymuşlardı. Kadınlar turlarını tamamlayıp aynlırlarken çocuktaki meşale ile ateş tutuşturulmuştu. O anda kadınlann gözleri kapalı sessiz ağlayışlan çığlıklara dönüştü. Ateşin tutuşturulup yanmasıyla biriikte herkes dağıldı, sadece dört beş erkek kaldı orada. Onlar iki üç saat daha kalacaklardı burada. Çünkü bir ölünün yanmaya başlaması ile biriikte kül olması yaklaşık iki üç saati ahyormuş. Nepal gezim bittiğinde aklımda kalan şiddetten uzak bu barışçıl insanlann yokluğun içınden gulümseyen gözleriyle bakışlarıydı.^ Katmandu 'da Durbar Meydanı, tapınak ve tanrı heykelleriyle dolu bir alan..