04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10MAYIS 1998. SAYI 633 Fenerbahçe tribünlcri çılgınca golii alkışlıyorvctezahüratlar... "Ne Beşiktaş, ne Trabzon bu sene sensin şampiyon." Maçın gcncl durumundan memnun olmayan Fenerbahçe seyircileribu golüdemutlakaeleştiriyorlar. "Adamlarbaktılarkibizimkilerhiçbirşey yapamayacaklar. Golii dconlarattılar. Daha neyapsınlar." "Bizimkilerdahaolayınfarkındadeğillcr abi. Antrcnmandazannediyorlarkendilerini." Maçboyuncaenfazlatopkaçıran vehem Fenerbahçe, hem de Beşiktaş scy ircisindcn en çok küfür yiyen futbolcu Fenerbahçeli Saffct. Defalarca fırsatları kaçıran Saffetbirkez daha top kaçırıyor ve Fenerbahçe tribünlerinintezahüratınaBeşiktaşlılardakatılıyor. "SafFet dışarı, dı şarı." Sevgilisinden hiç ayrılmay an bütün dikkatiy le maçı izleyen delikanlının sinirleri tepesinde. "Koşsana bc oğlum, koş. Atın şunu dışanya." Scyircilermaçı izleyip tezahürat yaparken kcrıdi aralarında da sürekli değcrlendirme yapıyorlar. "Rezil etti bizi ya . Ben bile daha iyikoşarım." "L.hâlâyürüyor." Bağırmalarla, küfürlcrle dakikalarilcrliyorve45.dakika IOolarakilkyarıbitiyor. Bütün tribünlcrbirandasimit,su, ayran ve çekirdek satanlann hücumuna uğruyor. Kimsc yerinden ayrılmıyor. Kğer beş dakika bile yerlerindcn ayrılırlarsa boş bırakılanyerinhemendolacagınıbiliyorlar. Maçsırasmdagelenlerlebirliktestadyumiğne atılsa düşmeyecck durumda. Maçta ihtiyaç molası bileyok. Paralar,satılan yiyeccklerhavadauçuşuyor. Dışarıda satılan herşeyin fiyatı stadyumdan içeriyc girdiğinde iki katınaçıkıyor. Bunubilenmaçlarmgediklileri almadan önce simitin bile fiyatını soruyorlar. Para elden ele simitçiye ulaşıyor. Simitçi dc iki tane simiti havadan yolluyor. Uzağa fırlatılmaya en elvcrişli içecek kutu ayran. Taraftarlarsimit veayranlaaçliklarınıbastırıyorlar. Simitlcrin ardından sigaralartüttüriilüyor. Stadyumda Kayahan clan, Ricky Martin'den parçalar calınıyor. Baziları da kendini müziğin ritmine kaptırmış dansediyor. şım. Bütün bu eleştirilerin üzerine bir fırsat da Boliç kaçırınca... "O çocuğu, kıztakımına, kız..." Avantajkarşıtakımda. Beşiktaşdafırsatı iyideğerlendiremiyorvetopkomereçıkıyor. Köşe vuruşun u Boliç kul lanacak. "Goool." Fenerbahçe 20 önde. Fenerbahçe tribünJerindençığlıklaryükscliyor. Erol'ungolünüalkışlıyorlar. "Iştc maç bu, futbol bu." "Bravoooooo! Scsimfedaolsunsize." Ve yanındakiarkadaşınasarılıpöpüyor,yanaklarınısıkıyor. Tribünlerdetanıdıktanımadıkhcrkcsbirbirinesarılmış,öpüşüyor,kucak1aşıyor. Proval ı bir koro gibi hep bir ağızdan söylemeye başlıyorlar. "Şampiyon şampiyon şampiyonsun sen." Maçın skorunakızan Beşiktaş seyircisininhedefi artık Fenerbahçe. "S..miş Fener, s..miş Fencr." Fencrseyircisineel hareketleriyapılıyor. Fener tribünlerinden cevap geli'« yor. "Fincanı taştan oyarlar amanoyarlar Beşiğe de böyle koyarlar Beşiğe dc böyle koyarlar" Bir son dakika golü olmazsasonuçbelli. Maçın bitimiııe beş dakika kala seyirciler yavaş yavaş stadı terketmeye başlıyorlar. Özellikle dc yanında kadın olanlar. "Bi yol versene kardeşim." "Nereye gidiyorsun kardeşim beş dakka kalmış." "Biyol verdegeçiyim." "Nereye geçiyorsun kardcşim ya, nereden yol vereyimsana." Itişkakışdışarıyaçıkıyorlar. Sonpaslarve sondüdük. Bütün köpükler,ayran kutuları, kâğıtlar, atılabilecek ne varsahavada uçuşuyor. Fcncr tribünlerinden saçının yarısını mavi,yansınısanyaboyamışgenç kasılakasıla Beşiktaştribünlerincdoğrubağırıyor. "Bir dahaki sefere de siz kazanırsınız." llkboşalanşercftribünü. Maçın bitiminden üç dakika sonra kimse yok. Maraton ve açık tribünler yavaş yavaş boşalıyor. Hâlâ oturanlarvar. Kalabalığındağılmasını bekliyorlar. Bazı taraftarlar hâlâ tezahürat yaptyor. Polislcr Beşiktaş tribünlerinin kapılannı açmak için Fener tribünlerinin boşalmasını bekliyor. Stadyumun yerleri çamurlu, pis, dar koridorları insanlarladolu. Koridorlar boşaldıkça stadyumun çevresi insanlarla doluyor. Köfteciler yerlerini almış. "Ye abi ye. Köfteye gel abim,köflcyegel." Köftelerızgarayaatılıyor, daha pişmeden, biraz kızarıncaızgaradanalınıyor. Stadyumun duvarlarında sıra sıra tuvalet ihtiyacını gideren erkekler. Şimdi bağırma sırası minibüslerin muavinlerinde. Çatallanmış sesleriyle, maç sarhoşu taraftarları minibüslerine istifliyorlar. "Bostancı bir iki!"^ BAŞKENT GUNLERİ Savaşı değil banşı... MİJŞERREF HEKİMOĞLU C Pişmemiş köftesi, çeşit çeşit küfürüyle şampiyonluk öncesi gergin bir futbol maçından izlenimler. İkincl yarı... Sakin sakin oturan, kendiaralarındakonuşan seyirciler birdenbire değiijiyor. Yine hepsi ayakta. Bütün gözler topa sabitlenmiş. Kaçanbirfırsat daha bardağı taşırıyor. "1 çocuğu." "Ulani çocuğu olur mu?" Maçın başından beri tcpki alan Saffet dışarı alınıyor ve Boliç sahaya çıkıyor. "Birigitti,birigeldi" Boliç'indeperformansından memnun olmayıncabaşhyorlarsövmeye. "Kıztakımına oğlum." "Herif kuaföre gitmedcn antrcnman yapmaya fırsatbulamıyorki karde SO Salonu çıçek bahçesi gibi, Ankara Konservatuvar öğrencileri, öğretim üyeleri, kimi müzikseverler kompozisyon öğrencilerinin geleneksel 4. yıl konserıni dinlemeye hazırlanıyor. Oda müziği ve orkestra yapıtları seslendirilecek. Coşkulu bir akşam, kompozisyon bölümü başkanı Muammer Sun'u sevgiyle selamlıyor gençler. O da Mustafa Kemal'in sözleriyle sesleniyor onlara. Ulusal müzigin yükselmesi, evrensel müzikte yerini alması gerekir, diyor büyük devrimci. Müzik devrimine büyük önem, dahast devrimi yaşatacak kuşaklara görev veriyor. Kompozisyon bölümünde patlama var denebilir. Onceleri üç dört kişiyi aşmayan öğrenci sayısı bu dönem yirmiikiye ulaşıyor. Üretime yönelik eğitimden söz ediyor Muammer Sun. Genç bestecılerin yapıtlarını dınliyoruz sonra. Müzik eleştiricisi değilim, ama bir müziksever olarak izledim konseri. Ankara Devlet Konservatuvarının eski öğrencileri de var salonda. Gürer Aykal, Ersin Onay ve Rengim Gökmen neler anımsıyor kimbilir! Onlar da bu yollardan geçtıler, güzel tırmanışlarla uluslararası boyuta ulaştılar sonra. Gürer Aykal ABD'Iİ, Ispanyol ve Meksikalı dinleyicilerden ikibin kişinin izledığı bir konser yöneterek geldi Ankara'ya. Değneğinin gizemi var. CSO'ya da güzel bir boyut katar her zaman. Yabancı ülkelerdeki konserlerde de müzik devriminin çağdaş bir elçisini selamlar dinleyenler. Ersin Onay Bilkent Müzik Fakültesi Dekanı şimdi, daha önce başka konservatuvarlarda da yönetıci, çalışkan, üretken bir kişi. Bilkent Orkestrası'nı Anadolu'ya dinletmeyi amaçlıyor, yaz aylarında dağları, kıyıları evrensel müzikle çınlatıyor. Rengim Gökmen de bir müzik savaşçısı nerdeyse. Opera, CSO, Izmir, Istanbul, yabancı başkentler arasında mekik dokuyor, yoğun trafiğıne karşın yorgun görünmüyor hiç. Gerçekten güzel bir akşam, genç bestecilerin ya da çalgıcıların öğretim üyelerinde de coşku ve gerilim var. öğrencileri sahneye çıkınca gözleri parlıyor. Elbet benım de gözlerim parladı ama belli sorulara takılmaktan geri kalamadım. Kimi öğrencilerin yapıtlarına yabancı adlar vermesi, dahası şarkıları da Ingilizce söylemesi hayli şaşırttı beni. Summer yerine yaz, the bells of silence yerine sessizliğin çanları diyemezler mi? Bu yabancıhk nereden kaynaklanıyor, yoruma açık bir soru bence. Doğu, yakamoz, orkestra için üç parça, kadınca sözleri kulağa daha sıcak geliyor doğrusu. Kompozisyon öğrencilerine gelecek yıllarda öz şarkılannı söylemelerini diliyorum. Müzikle uğraşanlar en güzel ürünü o özşarkıyla oluşturuyor bence. Bahar gelince hayli renkli geçiyor başkent geceleri. Kimi zaman seçimde zorlanıyor sanatseverler, SevdaCenap And Vakfı'nın konserleri, dansları, Devlet Balesi'nin gösterileri, CSO, Bilkent konserleri, Istanbul tıyatrolarının oyunlarıyla şaşırıyor, nereye yetişecekler? Müzik ve film festıvallerinin aynı gunlere rastlaması da olumsuz yorumlara uğruyor ama kaçınılmaz. Film festivalinin 10. yıla ulaşması da güzel bir olay kuşkusuz. Sinemaseverler için şölen niteliğinde güzel filmler gösteriliyor. Hepsine gidebılir miyim bilmem, ama deneyeceğim. Sevgili Sabahattin Eyüboğlu'nun bir sözü çınlıyor kulağımda: "Müşerref Reis sinemayı ihmal edemezsin." Melih Cevdet ile birlikte Maçka'daki evin kapısından döndük bir akşam, Jules ve Jimm'i gördünüz mü diye sordu merhabadan sonra. Görmedik deyince doğru Lale sinemasına. Maçka'ya dönüşte de filmi konuştuk uzun uzun. Film festivalinde de güzel filmler var gerçekten. Mahmut Tali öngören ile konuşurken aklıma geldi birden, bu sanat etkinlikleri için daha başka örgütlenme olamaz mı acaba? Tüm festivaller başka bir düzenle, ortak bir programla yapılamaz mı? Konservatuvar kompozisyon öğrencilerinin geleneksel konserinde de düşündüm bunu. Çağdaş besteciler için özel bir festival düzenlenemez mi acaba? Daha geniş katılımla gerçekleşir, çağdaş müziğe de ilgi sağlar. Elbet biliyorsunuz başka ülkelerde örneğin ABD'de belli tarihlerden sonra bestelenen yapıtlar çağdaş sayılmıyor, parasal destek de görmüyor hükümetlerden. Yalnız müzikte değil tüm sanat dallarında çağdaşlığı yaşamak istiyor insanlar. Kimi de çağı durdurmak, dahası geri, çağın dışına götürmek istiyor ınsanları. Müzik devriminin yozlaşması da karşı devrimler nedeniyle değil mi? Ancak yavaşlasa da duramaz devrimler. Karşı devrimlerin tepkisiz kalmadığı da bir gerçek değil mi? Ankara Konservatuvan'nın büyük senfonı orkestrasını dinlerken gözlerim parladı. Orkestrayı Ertuğ Korkmaz yönetiyor, Ebru Doğaner de Konzertmeister. Güzel bir kemancı. Orkestrada da çok sayıda genç kız var. Bir Değerli besteci Muammer Sun 'un bölümünde patlama var. aralık düşündüm, bir orkestrada türbanlı çalgıcılar olabilir mi? Müzik devriminin önemi bu soruda da beliriyor bence. Mustafa Kemal'e göre devrimlerin en önemilisi bu, yenı bir yaşam biçimini amaçlıyor. Amaca giden yolda herkese görev düşüyor. Eğiterek, ureterek, dinleyerek, destekleyerek, yeni konseratuvarlar açarak, yeni orkestralar kurarak kentleri, ilçeleri yeni konser salonlarına kavuşturarak. Yazımı Çanakkale'de sona erdiriyorum. Çanakkale oratoryosunu dinleyeceğız yakında. Yazarı Azerbaycanlı bir besteci, Vasif Adıgüzel. Biraz hüzünlendim doğrusu. önyargılı değilim ama Çanakkale savaşının öyküsünü çağdaş Türk bestecilerinin yazmasını isterdim ben. Bir gün yazarlar belkı. Kaç oratoryo, kaç senfoni, kaç senfonik şiir, opera, bale oluşur kimbilir. Savaşı değil barışı çağrıştıran yapıtlar. örneğin Mustafa Kemal'in Anzaklı savaşçıların ailelerine seslenişiyle oluşan, dostluğa, sevgiye, barışa açılan bir müzik köprüsü ne güzel tınlar yüreklerde. Kaç yıl geçmiş aradan, şehitler toprak olmuş, toprak yeşermiş, çiçeklenmiş sonra. Savaşı değil barışı yazmak, çiçekleri soldurmamak gerekiyor artık. ^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle