05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 PAZARIN PENCERESİNDEN CUMHURİYET DERC.I Globalleşme ve yobazlık SELÇUK EREZ t r. Can Pakel bir süredir son yılların |ekonomik gelişmeleri etkileyici önemli S bazı eserlerini dilimize çevirtmekte ve * Türk Henkel dergisi Yayını olarak bastırmaktadır. Bunlardan 1996'da yayımlanmış olan Kenich Ohmae'ın "Ulus Devletin Sonu" ve Nicholas Negroponte'nin "Dijital Dünya"sı dünyanın 21. yüzyılda hangi yönde gelişeceğini kavramak isteyenlere önemli boyutta ışık tutan eserlerdir. Ohmae'nın yapıtında "Sınırsız bir dünyada sınırların çöktüğü" ya da günün birinde çökeceği şöyle anlatılıyor: "Yerkürenin çeşitli yerlerinde çok sayıda insan, ormanların, çöllerin ve kırsal yalıtlanmışlığın unutulmuşluğu içinde geçmiş binlerce yılı geride bırakarak, dünya topluluğundan ve onu bir arada tutan global ekonomiden kendileri için yeterli ve çocukları için daha iyi bir yaşam talep edıyorlar... Bu talepleri nereye yöneltecekler?" Yazar, bunun ulusdevletlerin hükümet başkanları mı yoksa ardında ulusdevletler grupları yer alan G7'ler, NAFTA gibi ekonomik gruplar mı olması gerektiğini sorup doğru cevabı bulmak için bazı ipuçları vermektedir: "Çoğu gelişmiş ülkede sermaye piyasalarında yatırım için aşırı miktarda kaynak bulunmaktadır. örneğin Japonya 10 trilyon dolarlık bir stoka sahiptir. Sermaye piyasaları, bu kaynakları, ulusal sınırların ötesine aktarabilmek için çok çeşitli mekanizmalar geliştirmiştir. O nedenle yatırımlar artık coğrafya tarafından sınırlandırılır olmaktan çıkmıştır. Şimdi dünyanın neresinde olursanız olun, çekici fırsatlar varsa para gelecektir.. Ve bu çoğu durumda "özel para olacaktır." Negroponte de gerçekleşmekte olan bu globalleşmenin başka niteliklerini aydınlatıyor: "Ulusal devlet değerlerinin çoğunun yerine elektronik toplulukların değerleri geçecektir. Elektronik komşularımızla, içinde fiziksel mekanın önemsizleştiği bir ilişki kuracağız.. Yirmi yıl sonra pencerenizden baktığınızda beşbin kilometre ve altı zaman dilimi ötesini görebileceksiniz... Patagonya hakkında bir şey okurken duyularınızda buraya yapılmış bir geziyi de hissedebileceksiniz. VVİIIİam Buckley'in bir kitabını okumak, kendisiyle yapılan bir sohbete dönüşebilecek." Çok yetkin kalemlerden yayımlanmış bu kehanetler, çok sayıda düşünür ve yazar tarafından onaylanıp doğrulanıyor. Dünyamız işte böyle bir geleceğe doğru gidiyor... Peki böyle bir dünyada Türk insanının geri kalmamasını sağlayacak, onun da çağdaş ekonomik gelişmeden kendini ve çocuklarını daha iyi yaşatacak, daha mutlu kılacak payı alabilmesi nasıl sağlanabilir? Bugün Türkiye'de politika liderlerinin de, bürokratların da, sıradan vatandaşların da cevaplandırmaları gereken soru işte budur! Evrenselliğe açık, bilimden başka yol göstericinin varolmadığını kavramış beyinlerle mı yelken tutulur beş kıtada birden esen bu verimli ve güzel rüzgâra, ya da dogmalarla doldurulmuş, yeniliklere kulak tıkayan, kendininkinden başkasını kabul etmemenin ötesinde, farklıyı düşman sayan bir kuşak yetiştirerek mi? Toktamış Ateş, 'Nereden Nereye' başlıklı kitabının (Çınar Yayınları, Istanbul) bir yerinde (s. 15) "Iman ve inanca dayanan ideolojilere sahip olanların, kendi doğrularını herkese kabul ettirmeye hevesli olduklarını, bu ideolojileri dinsel nitelikte ise, kendileri gibi düşünmeyenlere çok kızdıklarını, bazen bu kızgınlıklarının şiddete dönüştüğünü" belirtir. Ateş haklıdır; bu tür ideolojiyi yansıtan yazılarda bu husus her fırsatta vurgulanır. Mesela 11 Haziran 1997 tarihli Milli Gazete'de "Takıyye bir araçtır" başlıklı yazısında, Ahmet Akgül şunları söylemektedir: "Kuran, Allah Kelamı ve yegane hüküm ve hikmet kaynağı olduğu bilinerek okunmalıdır.." Müminler (Kuran'a inanan ve uygulayan) müminleri bırakıp sakın (Islami hükümleri ınkâr ve itiraz eden) kâfirleri dost edinmesin ve idareci seçmesinler. Kım bunu yaparsa artık Allah'la hıç bir alakası kalmış değildir. Ancak (kâfir ve zalimlerden) gelecek bazı korku ve baskılardan sakınmak ve (tehlikelerı atlatmak) durumu hariçtir (Ali Imran, 28) mealindeki pek çok ayet ve kıssada takiyye anlatılmaktadır.." Kendisinden farklı düşünenleri dost edinmenin doğru olmadığına inandırdığımız gençlerle mi globalleşen, büyüyen bu dünyaya katılacağız, çağdaş ekonomiden payımızı alacağız? Bu amaca nasıl varılır? Nasıl bir etik ve ahlak kavramı buna elverir? 2728 Ocak 1994'te 'Türkiye'de ve Fransa'da Laikliğin Güncel Durumu' konulu toplantıda konuşmuş olan Olivier Abbel'in bildirisi Milliyet Sanat'ın 15 Şubat 1994 sayısında yayımlanmıştı. Abbel, nasıl bir etik ve ahlak normunun gerektiğini iyi açıklıyordu bu bildirisinde: "Olması gereken, bir yandan etik rejimlerin çoğulluğunu karşılamaya yeterli bir davranış yapısı, bireye, dünyaların çoğulluğunu (kültürel ya da dinsel tarzlar, etkinlik alanları, sorumluluk türlerı ya da karar aşamaları) hissettırmeye izin veren çoğullaşmış bir etiktir." Aynı bildiride yer alan şu satırlar bu öneriyi pekiştiriyordu: "Ahlak evrenselleştirilebilir olmalı. Çünkü ahlak, bir halkın kültürel kımliğini pekiştirmek için değil, bir karşılıkhlık ve hakkaniyet ilkesine göre bütün dünyanın bir arada yaşamasını sağlamak için vardır!" Aynı şeyi iyi niyetli müminlere şöyle açıklamak mümkündür: Bugün, dıninizin ve peygamberınizın yorumunun tekellerinde bulunduğunu ya da sadece peygamberimizden bilmem kaç yıl sonrakı yorumlardan başkasının geçerli olmayacağını savunanları değil, peygamberi ve en kıdemlı izleyicilerinin tutumlarını izleyiniz; doğruya varma şansınız artar! Bir örnek verelim. Hz. Muhammed ve Hz. Ebu Bekir zamanında para bastırılmamış, Hz. ömer ise önce Sasanilerin Kisravi denen paralarını kullanmış Hicr'in 18. yılında ise para bastırmıştır; bu paralarda "Bismillah" ve "Bismillah I Rabbi", "Elhamdülillah" ve "Bismillah la ılahe illallah vahdahu Muhammedun Rasullu'llah" yazar ama bu paraların bir tarafında kutsal ateşin iki yanında duran Sasani rahipleri yer almaktadır. Emeviler zamanına kadar bu tür paralar kullanılmaya devam edilmiştir.. Bu ne demektir? Islam dıninin öncüleri, uygulamalarında, çağımızın yobazlarından farklı olarak, kendilerinden başka değer sistemlerinin varolduğunu kabul etmiş, bastırdıkları paralarda bile başka bir dinin simgelerinin bulunmasını yadırgamamışlardır. Bu yorum ve tutum, kendisinden farklı şeylere inananlarla dost olmamayı yeğleyen ve önerenlerinkinden daha çağdaş, daha akılcı ve insanlıkla, insan sevgisiyle daha iyi bağdaşan, bu ülkenin insanlarını mutluluğa daha çabuk ulaştıracak bir yoldur. ^ David Bingham, mesleğinde çok parlak bir geleceği olan örnek bir îngiliz deniz subayı idi. Parasız kalınca Sovyetler Birliği adına casusluk yapmaya başladı. 21 yıllık hapis cezasını tamamladıktan sonra kansının intihar olduğuna inandığı kuşkulu bir trafik kazasında yaşamını yitirdi. Şimdi ölümü yeniden soruşturulacak! Yolunu yitiren casııs denizci avid Bingham bu yıhn ikinci ayında arabasının bir ağaca çarparak patlaması sonucunda yaşamını yitırdi. Basında yer alan haberlerde kendisinden Ruslaraaskeri gizlibilgiler sızdıran "aşağılık casus" diye söz ediliyor ve ülkesine verdiği onca zarardan ötürü nasıl 21 yılhapiscezasınaçarptırıldığıanlatılıyordu. Bingham'ın kuşkulu ölümüyle ilgili soruşturma önümüzdcki günlerde yeniden başlatılacak.Olayınintiharolduğuna inanan eskieşi Maureenonunlaölümündenikihafta önce görüştüğünü, o gün de tıpkı tcslim olmadan önccki ruh durumunda olduğunu belirtiyor ve "Her zaman bu konuda çok özenlidavranmasınakarşın,ogünemniyct kcmerini bağlamamıştf' diyor. Bingham olayı nedense hep bir sis perdesi ardında kaldı.Maureen'ebakılırsa, askcri haber alma örgütü adına çalışan M15 metel i ğe k urşun atan bu genç subayın Sovyetler'e habersizdırdığını 18 aydırbiliyordu. Bingham tutuklandıktan sonra, karısı da hapse atıldı. Üstelik o, eşinin Sovyetler'legizli bir işbirliği içinde olduğunu Mİ '5'ebildirmişti. Bingham'ın suçlu olduğu su götürmezbir gcrçekti. Ancak, askeri haber alma örgütü M15' i n duruma el koyup işin daha fazla sarpa sarmasına engel olması da işten değildi. Besbelli ki, örgüt Bingham'ı maşa olarak kullanmıştı. Dahası,görünüşebakılırsa, güvenlik güçleri de Maureen'den istedikleri gibi yararlanmışlar,yardımcıolmayaçahşmasına karşın, onun cezalandırılmasına göz yummuşlardı. 1 %9 yılınin son günleriydi. Dört küçük cocuklu Binghamailesi sıfın tiiketmck üzereydi; ellerinde en çok bir haftayctecek kadar parakalmıştı. David Bingham subaylık eğitiminihenüztamamlamış,eğitimsırasında gösterdiği başarıdan ötürü ödüllendirilmişti. Daha sonra kendisine bir de lojman verildi. Ancak lojman kalabalık ailesini barındıracak büy üklükte değildi. Bu yüzden bir ev satın alıp, evi dayayıp döşemek zorunda kaldılar. Sonunda gırtlaklarına dek borca batmışlardı. Yığılanfaturalanödemektezorlanıyorlardı.Maureengündüzevleretemizlige gitmeye, kocası da geceleri taksi şoforlüğü yapmaya başladı. David bir gün kansınaRusçaöğrenerekek bir ücret alabileceğini söyleyerek ondan Londra'daki Sovyet elçiliğine gitmesini ve bu konuda gerekli kitapları almasını istedi. Bu arada cline elçilik görevlilerine iletilmek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle