Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 CUMHURİYETDERGl Rumlan, Minoğlu'nun kızlannı bulmayı kararlaştırdım. Amanasılbulacaktım? Yunanıstan'dangelcnleri,giden Rumların yerıne yerleştirmışler. Gidenler de Honaz' a gelenlerin evlenne, köylerine yerlcştirilmiştirdüşüncesiyle,yaşlı göçmen tanıdıklardan adresaldım. Hepsi Selanikili, Grevena ilçesi, Vraşno köyünden gelmişler. Tatıl başlayınca, Atina'yagittim. Selanik, Grevena üzerinden Vraşno'ya ulaştım. Karşımaçıkanyaşlı bir kadın: Hoş geldin, nerden geliyorsun? Kimi anyorsun? sorulanyla karşıladı beni. Anlattım kısaca. "Komşumuz Türkçe iyi bilir, ona gidclım" diyerek beni götürdü. Bizi görenler asmalarınaltınatoplandı.Her gelen kimolduğumu sordu. Yanıtı benim yerime Anastasiya verdi: "Türkiye"den! Atalarının yerini yurdunu görmeye gelmiş." Toprak çeker insanı! Ah biz de görebilsek yurdumuzu! Bizimkiler Trabzon'dan gelmiş. Lazizbiz. Pontus Rumuyuz. Isınıverdik birbirimize. Beni bağırlarına bastılar. Türk evi dedikleri, artık içinde durulmayan hanaylan gösterdiler. Vraşno, 1939'da Italyan, 1941 'den sonra Alman işgalini, 1946'dan sonra daiçsavaşı yaşamış. Köyün ilkokulunu Italyanlar, camiini Almanlar, içsavaştapartizanolanlarınevlerini kralcılar yakmış. Vraşno'nun başına gelmedik kalmamış. Sonunda adı Anavrita olmuş. Geceyi, Anastasiya ile Labro Kastanilis'in evindegeçirdim. Grevena pazarı, pazar günü kuruluyormuş. Labro, "Pazara bütün çevre köylüler gclir. Yaşlılar Türkçe bilir. Seni onlarla tanıştırırım" diye beni Grevena'ya götürdü. Amasyalı, Erbaalı, Kayserili köylülerlc tanıştırdı."Yardımcıolun.Başınabiriş,gclmesin!" uyarısıyla beni Mirsinali Sofokles'e teslim etti. Kentten kente geçerek, geceleri köylerde misaf ir kalarak 80100 yaşlannda birçok Anadolu Rumuyla konuştum. Söyle§i yaptığım insanlardan kötü sö? duymadım. "Kardeş gibiydik. Bunlar başımıza neden geldi?" diye ağlayan, 70 yıl önce geldikleri yerlerı "orası esas vatanımız" sözleriyle anan insanlarla karşılaştım. Arada bana o günlerin türkülerini söylüyorlardı. Almanya'da Bochum'da yaşayan yazar ve öğretmen Kemal Yalçın, 1924 yılı mübadelesini araştırmak için Yunanistan'ı ve Anadolu'yu gezdi, mübadeleyi yaşamış son tanıklarla görüştü. Herkesin düşüncesini SinopAyancıklı Yorgo Baba şöyle özetliyordu: "Tek meyveyle bahçe olmaz.." îşte îda'dan Olimpos'a mübadelenin ezik yüzü... inclr tatlısı ve sade kahve... Gezimizin son durağı Platamonas'da bulduğum 88 yaşındaki Ayancıklı Yorgo beni çoketkiledi. "Yorgo Baba" koymuşlaradını. Avlukapısındanünledım.Merdivcn başına çıktı: Bre kim gelmiş? Gel bakalım! Akşamüzeriydi. Kollannı açıpbanasanldı.Eliniöptüm.Eşı,oğlu,kızı,damadıordalarmış. Elini öpmemdençokhoşlandı: Gördünüzmüelimi öptü. Bizdeel öpmek adettir.dedi. Nerden, niçin gcldiğimi anlattım. Çakır gözleri ışıldadı. Sırtımı okşadı. Sanki çok uzun bir ayrılıktan sonra, torununa kavuşmuşgibi sıcacıktıbakışları. Yüreğininatışını ellerinde duydum.lncir tatlısı ve sade kahvelerimiz geldi. Başladık söyleşiye: Babam Ayancıklı, anam Sinoplu. Halis evimiz Ayancık'taydı. Ayancık ufak, ama varsılyerdi.Meyvelerçokiyiydi. Babamın terzi dükkânı vardı. Dayımkayıkyapıyordu. Sonradan i şler kanştı. 1915 'te Ruslar Trabzon'u işgal edince, Ayancık'taki Rumlan, kıyıda yaşayanlarla birlikte sürgüne yolladılar. Biz ailecek Çankırı'ya gittik. Niçin yolladılar sizi? Ruslara yardım etmeyek diye. Nc kadar kaldınız sürgünde? Bizleri boşalmış Ermeni evlerine yerleştırdiler. Korktuk. Sırabizemi geliyor diye. Bıryıl sonra Ayancık' a döndük. Evde, dükkândabirşeykalmamıştı.Düzenimizbozuldu. Tadı tuzukalmadı işlerin. Yolunu bulan 1 stanbul' a göçmeye başladı. O y ıl babamı askcre aldılar. Yunanlılar lzmır'e gelmiş, savaş başlamı^tı. Topal Osman çıktı ortaya. Sılahlı adamlan vardı. Ne isterse yapıyordu. Türkiye iyi değildi o zanıan, yıkılmış, ışgal cdilmiş... Ahali Topal Osman'dan korkuyordu. Türklerde, Rumlar dakorkuyordu. Birgün Ayancık'a gelmiş. Bızde çok zengin vardı. Beş bin altın istemiş. Onlar da gizlıce Çerkez köylerine habergöndermis.. Atlanyla, tüfckleriyle geldıler. Korku çok. Dayımın büyük bir kayığı vardı. Jandarma kumandanıyla Tek meyveyle bahçe olmaz! M inoğlu'nun karısı ve kızlanna ekmektaşımıştı on dördünde. Ve anlattrken ağlıyordu mübadeleye denk gelen çocukluğunu. Yıllar sonra onun izini sürüp Yunanistan'ın köylerinde onlan aradı. Bulamadı. Ama Platamonas'ta tanıştığı Ayancıkh Yorgo Baba'dan işitti bu kez, "döneceğiz" umuduyla gitmelerin yürekte bıraktığı yorgunluğu... *** Babamınağladığım ilkgörüyorum. Buğday anısına mısır ekiyorduk. Kuşluk oldu. Beygirlerin koşumunu çıkardık. Önlerinc yoncakoyduk. Babam kepeneğin üstüne uzandı. Karşımızda duran, başı karlı Honaz'ın yaylalannı anlatmayabaşladı: Bak, Göçmen Mahallesi'nin üstündeki yaylaya Lalabağı derler. Neden böyle demişler? Eskiden Honaz'da Rumlaryaşardı. Küçüktüm. Lalaadındabir Rum'un güzcl birbağı vardı. Şaraplik cn iyi üzümLala'nınbağındayetişirdi. NerdeoLalaşimdi? Seferberlik'te Yunan Sarayköy'ekadargeldi. I Ionazlılar"Yunan geliyor" diye dağa çıktı. Yatağan'a gitti. Rumlar kıpırdamadı. Yunan çekilincc dağdan indik. lşte o günlerde Rumların erkekleri birden kayboldu. Geride kalan kadını, kızı, çoluk çocuğu topladılar. Karakolunyanındakı Katırcı'nın evine doldurdular. Hvlcrıni Hilmi Ağa'nın, Çarpıcfnın adamlan yağmaladı. Günlcrcc aç susuzkaldılar. Bahçe komşumuz Minoğlu dedikleri zcngin bir Rumun karısını, yetişkin iki kızını da Katırcı'nın evine koydular. Anam, senin Ayşe ninen, "Onlarla bildim bileli kardeş gibi geçindik. Ana babagibiydik. Cavırmavırdaneymiş? Komşulanmız onlarbizim. Hepimizinsanız. Yunan geldiyse Minoğlu'nunkarısının.kızlarının suçu ne? Götür bu ekmekleri, ver gel!" diyerek bohçayı belime sarardı. Götürür verirdim. Sevinirlerdi. Böyle çokekmektaşıdım. eve geldi. Kızlan uzun boylu, gelinlik kızlar. Saçlan örgülü. Kızlann ellerinde birer çuval, kendi kucağında bir ipek yorgan... "Abacığım biz gidiyoruz. Gidip dönmcmek, dönüp görememek var; hakkını hclal et! Buçuvallarda kızlarımın çey izleri var. Bu yorgan da büyük kızımın çeyizligi. Geri dönersek verirsin. Dönemezsek ver bir yoksula, haynmız olsun!" dedi anama. Sanlıp ağlaştılar. Sonra kadın kız bir ağıt tutturdu. Şaşınpkaldım. Babam dabaşladi ağlamaya. Nc ben bir şey sorabildım, ne o konuşabildi. Yıllarca bu olayı bir daha açmadım. Ne zaman Lalabağı'nagitsem, Minoğlu'nıın kansıyla kızlan gözümün önüne gelir. Aradan 34 yıl geçti. Yunanistan'a gidip, Honazlı Sonra ne oldu? Bir sabah "Rumlan götürüyorlar" dediler. Bir bağınş, bir çağınş! Anamın yanına koştum. Mi Onlar, Sinop Ayancıklı idu Platamon ise Olimpos Dağı 'nın eteğinde bir tatil kenti. Ayancık 'a benzediği için yerleşmişlerdi buraya kankocu. noğlu'nun karısıylakızlan bizim Ikiside Türkçe'yi unutmamıştL Hepdönüş umuduylayaşamışlardı. Platamonas'da Yorgo Adaltoğlu ve eşi evlerinin bahçesinde.