Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24EYLÜL 1995. SAY1 496 toş, önce kanapcyc, sonra radyatöriin üzerine çıktı.Birpikaba, bir Ruhi Su'ya bakıyordu. Su'nun ağzıkıpırdamıyordu, nereden geliyordu bu ses? çıkması gcrckiyordu, ama pasaport geciktirildi. Kendisi gidip de basvurmadı,"erkân"amektuplaryazmadı.Belkionlarbunubekliyordu. O bunu yapmazdı, yapmadı da. Kampanyalar, gazete sütunlarından eleştiri ler bir sonuçverdiğinde artık çok geçti. Su, pasaportunun verilmesinden iki ay sonra, 20 Eylül 1985'teöldü. Neredeyseotuzyılbirlikteoldular. Evlilik hiç kimse için kolaydeğildi,hclebirdebirsanatçıylaevli olunca... Bir tarafın daha fazlaözveride bulunması gerekiyordu. Bu ilişkide de özveri daha çok, Sıdıka Su'nun payına düştü. Ama, asıl önemlisi, aynı kültürün veaynı sınıfın insanlarıydılar. Politik açıdan aynı doğrultuda yürüyorlardı. Türkülerdeanlaijmışlardı.Sevgi.elimi bir uzatsam tutanm dedirtecek kadar görünür bir yerdeydi... Birçift eldivendeydi, yatakta bulunan fotoğraftaydı. Sıdıka daha ilişkilerininbaşında, bir Sıvas gezisi dönüşü bir çift eldiven armağan getirmişti Ruhi Su'ya. Harbiye Cezaevi'nde gardiyanın kendisinegetirdiğipakettenküçük bir notla, işte bueldivenlerçıkmıştı, "Üşümeyesin diye". Ruhi Su'ya polislerinpeşisıraevdenaynlırken, eldivenleri de yanına aldırtan neydi?Ilgın'ındoğduğugece,yorgun, telaşlı,kaygılıevedöndüğünde,yatağın içinde bulduğu Sıdıka'nın fotoğrafı neyi anlatıyordu? Sıdıka Su, yalnız kalmak istediğini, Ruhi Su'nun yalnızken üretken olduğunu biliyordu. Bu yüzden o istemedikçe ne kulübe, ne de imza gününe, giderdi. Konserlerinde ise yanıbaşındaydı... Şimdi, geriye dönüp baktığında doğru hareket ettiğini düşünüyor. Sadeccllgın'ındeğil,plakların,kasetlerin de sorumluluğu Sıdıka Su'nun üzerindeydi. Zaman zaman yorulduğunu hissetse de biliyordu ki,Ruhi Su'ya birşeyleryüklemeye çalışsa, işini yapamayacak, üretemeyecek. Peki, Sıdıka Su, kendisi için birşeyler üretmeyi istemedi mi hiç? "Bunları düşünecek zaman yoktu" diye yanıtlıyor soruyu "Çünkü, Ruhi'nin üretimine katkıdabulunuyordum.Hepkatkıdabulundum, ama arkadaydtm. Elimden geleni severek yaptım. Çünkü Ruhi 'yigerçekten çok sevdim." Bugün, Ruhi Su'nun türkülerini sahiplcnerek, kaybolmaması için arşivleyerek bu katkıyı sürdürüyor SıdıkaSu. Artık üreteno. Herölüm yıldönümünde bir kaset çıkararak türkülerinin yaşamasını sağlıyor. Bir Türkü Adam'ın, "Türkü Karısı" o... Sonsuzluğa ulaşmışbiryolun, bilgi ve sevgiyi yüklenmiş yolcusu...^ BAŞKENTGUNLERİ Türkü dlye diye... SıdıkaSu, 1974yılındahastalanıp,birgöğsüalınıncaortaklarıarasındaTurgutÇağlayan'ındabulunduğu bir plak şirketiyle çalışmaya başladılar. Su.herplakhazırlığında, söyleyeceği türküleri eşe dosta dinletir,düşüncelerinisorardı. Amasonunda kendisi nasıl istiyorsa öyle yapardı. Çok iyi dedikleri günlerde bile sıkıntı içindeydi. Darbeler, sikıyönetimler, yasaklamalar izin vermiyordu ki türkü söylesin. Oysa onun bütün yaşamı türkü üzerine kuruluydu. 12 Eylül, türkülerinin üzerine ölüm gibi kapkara düştüğünde bu kcz atlatamayacağıni düşündü. Ruhi Su Korosu'na yeryoktu artık. Plakları, kasetleri rcsmi Mavi bir bağış MİJŞERREF HEKİMOĞLU tatürkçü Duşünce Derneği'ne güzel bir katkı var mavi i Körfez'den, Dernek Başkanı Suphi Gürsoytrak Edremıt'e geldi, bağışla ılgilı işlemleri tamamladı, bir de konuşma yaparak selamladı Körfezlileri. Izzet Hoca'nın bağışıyla değerli bir malvarlığına kavuşuyor Atatürkçü Düşünce Derneği, bir öğretmene onur veren güzel bir davranış kuşkusuz. Atatürkçü düşünceyi geriletmek ısteyenlere de güzel bir tepki. Kimi dostlarım, mavi karayı bastırıyor, diyor. Ruhi Su yaşasaydı nasıl mutlanırdı kim bilir. Izzet Hoca onun dostu. Akçay'daki Çınar Motel'in sahibi. Oren'e yerleşmeden önce Ruhi Su ve eşi o motelde kalırdı. Ağaçların yeşil gölgesinde bir bahçesi vardı, Ortıan Veli'nin yakın dostu, sevgili edebiyat öğretmenim Iffet Fez'i de gördüm orda. 27 Mayısçılar'dan Sami Küçük ile konuşurken, o yıllara, o günlere döndük yeniden. 196O'lı yıllar, sancılar da var ama Atatürkçü Düşünce Derneği yok henüz, Atatürk'e dönüş yolunda sürüyor yaşam. Karşı güçler gelişmeye, örgütlenmeye ortam bulamıyor. Ancak olaylar ters yönde gelişiyor giderek, kimi siyasal kuruluşlar Atatürk düşmanlığına dayanan bir politika oluşturuyor, dinsel eğitimi öngörüyor, şeriatı savunuyor, imamhatip kursları çoğalıyor, tehlikeli bir tırmanış başlıyor ülkemizde. Elbet siz de gördünüz, camiler de giderek çoğalıyor ama mimarlık tarıhınin büyük ustast Mimar Sinan'ın kemiklerini sızlatacak bıçimde uyduruk yapılar, galvaniz kaplamalı kubbeler. Yeni yapılar bir yana Istanbul'un görkemli camilerinde de . çok aykırı onarımlar var, çok saygısız onarımlar, o büyük ustanın adını taşıyan ünıversıtenin mimarlık ya da sanat tarihi kürsülerindeki sayın bilim adamları bunlara nasıl seyirci kalıyor şaşılacak olay. Güzelim çıniler çalınıyor, hırsızlar bulunmuyor, onca din görevlisi ne yapıyor acaba? Kültür değerlerıni korumayı da başaramayan bir ülkede uyduruk yapılara, çirkinliklere tepki beklenebilir mi? Akçay da giderek çırkinleşıyor doğrusu. Kıyıdakı büyük alanda bir Sarıkız heykeli var, güzel değil, ama bir simge, ancak biraz ötedeki camiyle uyum içinde değil, cami mi, çarşı mı karar veremiyor insan, altı baştan başa dükkân, biraz ilerde de atlı karıncalar dönüyor. Bahçeler parsellenmiş, güzel evler kaybolmuş apartmanlar arasında, çarpık kentleşmenın belırgin bir örneği. Belki bir zorunluluk ama güneş ener|isınden yararlanmak için damlara konan kazanlar da hayli çırkın görüntüler oluşturuyor zeytin kıyılarında. Serumlu bitkilere benzeyen boynuzlu yapılar. Günseli Büyükelçi Cem Duna ile en büyük desteği ISilüfer Duna ve güzel köpekleri Brüksel'de. Başar bir kampanyayla bu görüntüyü önlemiş Bodrum'un bir bölümünde. Eski bir güzellik kraliçesinden çirkinliklere güzel bir tepki doğrusu. Başarısını kutluyorum. öyle kampanyalara başka dallarda da gereksinim var bence. Sami Küçük'ün büyük kızı Sibel Küçük VVende'yi de candan kutluyorum. Çevresine yararlı olmak yolunda güzel çabaları var Antalya'da. Değişik konularda konferanslar, ayrıca Ingılızce dersi veriyor cezaevinde. Bodrum tatili sona eren kimi dostlarım dönüş yolunda ören'e uğruyor, balkonda özlem dindırıyoruz. Mavi trafik hayli yoğun. Büyükelçi Cem Duna, eşı, oğlu, güzel köpeği de geldı bir akşam. Dunya güzeli bir köpek George, Lassie filmlerı yeniden çevrılebilir. Dunalar'la otuz yıla yönelıyor dostluğumuz, Danimarka'da rahmetli Büyükelçi Özdemir Yiğit ile birlikte çalıştığı gunlerden, güzel anılarımız, yolculuklarımız, bırlikteliğimiz var, elbet tartışmalarımız da. Ama sevgi ağır basar her zaman. Başbakanlık danışmanlığı, TRT Genel Müdürlüğü, Cenevre'de Birleşmiş Milletler delegeliği, Brüksel'de AB delegeliği, merkeze dönüş ve meslekten ayrılış, kırk sekiz yıla ne çok olay sığıyor kimi zaman. Yorumlar çok değişik, VVashington'a elçi olsaydı Dışişleri'nden ayrılmazdı, diyenler de var, ama bu yoruma katılmıyorum ben. Mesleğinde doruğa varmış bir diplomata VVashington elçiliği ne katkıda bulunabilir! Ayrıca, AnkaraVVashington ilişkilerinde elçilerin ne ölçüde etkinliği var! Yine Ruhi, Sıdıka ve Jlgın Su... olarak y asaklanmamıştı ama raflardaki yeri değiştirilmişti. Görünmez birağız, "Bunlararkalara"diyordu "Dahaarkalarakonulsun..." Türkü söyleyebileceğitekyer,dostevleri kalmıştı.Oysakapılardaazalmıştı. Çünkü, insanlar resmi ağızlardan önce kendi kendilerine koymuşlardı yasağı... Ağır bir grip, birkaç önemsiz nezle. O yaşına kadar yakalandığı bütün hastalıklar bu kadardı işte. Konuşmayı sevmezdi ya, ağrılarından, sıkıntılarından da hiç sözetmczdi. Birgün. hastalıklar ve sitemlerle yüklii birarkadaşlarının ardından, "Bu, ne kadar çok şikâyet ediyor"demişti,"Herkesinbiryertx leriağnrişte".SıdıkaSuda, Peki, senin neren ağrıyor" diye sormuştu. Ayakları ajînyordu Sıı'nun. Doktoragittiler. Önce bir tanıkonulamadı. Hastane.tedavi, ilaclar... Kanserdenildiğinde.sazadahâkim olamıyordu artık. Yurtdışına Günseli Rasar Kararına sevinemedim ama, mesleğinin doruğunda bir ayrılık güzel bir olay bence. Yeni bir yaşama başlamak için de iyi bir zamanlama. Yeni yaşamı Istanbul'da, Boğaziçi Üniversitesi'nde ders vermeye başlıyor Cem Duna. Mutlu ve umutlu görünüyor, kolay gelsin! Ona başarılar diliyor, geridekileri düşünüyorum sonra. Diplomatlığı meslek seçip de düş kırıklığına uğrayanlan, parlak sınavlar verıp mesleğe başladıktan sonra ışığını yeteri kadar yansıtamayanları, dış göreve atanmak için kararname bekleyenlerı, o bekleyiş nedeniyle yorulanları. Bir tohumun solarak yeşermesine, bir çiçeğin açmadan solmasına benzer olaylar yaşanıyor Dışişleri Bakanlığı'nda, ne zaman, nasıl düzelir kestiremiyor insan. Kamu görevinin belli geleneklerı, görenekleri yok oluyor giderek. İyi örneklerden yoksun çalışıyor genç kuşaklar, kötü orneklerle düş kırıklığına uğruyor, ya da belliiDİr gruba gıriyor, hizipçiliğe bağlıyor geleceğini... Siyasal partilerde de öyle değil mi? CHP kurultayıyla ılgili yorumlar hâlâ sürüyor Körfez'de. Mavi sulara gölgeler düşüyor. Ankaradakiler görüyor, duyuyor mu a c a b a ? ^