Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 CUMHURİYET DF.RGİ Bir aynlığın, onu çirkin bulan ve kırbaçlayan babasının ardmdan başladı yazmaya. 15 bin sayfalık güncesi, romanlan, aşklan, baba sevgisinin yetersizliğini silmeye yetmedi. Henry Miller'in şiddet ve sertlikle yüklü, kansı June'ım hayal tacirini oynayan dünyasında Anais Nin'e düşen oluşturmak ve yaratmaktı... pıyordu. Joaguin ise kızını hiç sevmedi. Anais tifo geçirdiğinde ölecek denli hastayken ona tek bir söz söyledi: "Şimdi çirkinsin, Tanrım ne çirkinsin." Onlardan uzakta kalmak için sürekli turnedeydi Joaguin. Bir gün Rosa ve çocuklar yanına geldiğinde onları artık istemediğini açıkçabellietti.Bununladayetinmcyipbirdüzine çekici kadın uğruna onları terk etti. Anais butcrkedilişe dayanamayıp şiddctli bir histcri krizi gcçirdi. Bu acı anılanna şu sözlcrlc düştü: "Bir çocuğun güvcninin bir kez sarsılıp yıkılması tüm bir yaşamı bu denli ctkileyebilir mi? Niçin baba sevgisinin yetcrsizliğizamanlasilinmcz? O bcni tcrk ettiğinden bcri yaşadığım tüm aşklar niçin bunu silmeye yetmedi?" Güçlü bir sığınak, günlük Rosa, tüm bu tatsızlıkları geride bırakıp üç çocuğuyla Amerika'ya, yeni yaşamlarına doğru yol alırken, Anais'in yaralı yüreği yaşanılanlan algılamak istemedi. Babasının onu gizlicc büyük bir aşkla sevdiğine inandı Gemideyken yazmaya başlaması, onu geri getirmck içindi. Anne Rosa yazdıklarını göndermesine izin, vermedi ve günlükler Anais için bir sığınak, dış dünyanın yıkıcılığına karşı kendi içinde yarattığı bir dünya ol du. Bir düşler dünyası... Amcrika'daki ycni yaşamında, bir tür suçluluk duy Henry gusuyla kendisini yok edercesine annesine adadı Anais. Eleştirisiz, güçsüz, kişiliksiz bir scvgiydi bu. Giydiklcrini, okuduklannı o seçiyor, babasına yazdığı mektuplanoyazdınyoryadasansürediyordu. Ona başkaldırmaya ve kendini kabul ettirmeye ancak onaltı yaşında ve bir dans grubunda iş bulduğunda başladı. Katolikliği ve Hıristiyanlığı reddetti. Çünkü dualan gerçekleşmiyordu. Basitti dualardan istediği, babasının geri dönmesi... Oysa tanrı hiçbir mucizcyi gerçekleştirmiyordu. Bu yüzden varlığından kuşkuya düştü ve Katolikliği hepten yadsıdı. düğü küçük taşra kentine benzettiği Louvecienncs'e yerleştilcr. Büyük yemyeşil bir bahçe içinde olan ikiyüz yıllık evinin her odasını değişik bir renge boyadı Anais. Atcijli durumlar için çini mürekkebi kırmızısı, düşler için turkuaz, dinginlik için şeftali rengi, dinlenmek için yeşil, yazmak için gri... Cîünlük yaşam onu hiç ilgilendirmiyordu Yalnızca büyülü anların arayışında, olağandışının peşindcydi... D.H. Lavvrence üzerine biyografik bırkitapyazdı. Kendini birden bire bohemlcrin, sanatçılann ve yazarların içinde buldubukitapla.Romanı "Aşk Yuvasındaki Casus"un kahramanı Sabine birazcık da Anais'ti. 'Yalnızca bircrkeğin ya da bir kadının aşkı bir sınırlamaydı. Dolu dolu yaşamak, bilinç altı ve içgüdüsel olarak her yerdeyaşamaktı" diye yazıyordu; "Idcalizm, bedcnin ve düşlerin ölümüydü. özgürlük, eksiksiz özgürlük dışında her şey ölüydü." Lawrencc biyografisi onu, "yazdıklarında ilkel, vahşi bir yan var" dediği Henry Miller ve gizcmli, uçuk hem kadın hem dc erkeklerdcn hos.lanan bir düş dünyasında yaşayan aynksı kansı Juneilc tanıştıracaktı. Avukatı vc arkadaşı Richard Osborn, Henry Miller'letanıştırmakistediğini söyledi bir gün ona. Osborn'a göre Anais incelikti, Miller ise şiddet. Böylece incelikle şiddet bir araya gelecek ve birbirlerine Miller meydanokuyacaklardı. Henry'ya daktllo... Anais, Miller'iilkgördüğündebir Buda rahibine benzetti. Mavi gözleriyle donuk ve gözlemci, sesi ve gülüşüyle ise sıcacıktı. Miller taşkınlığı, coşkusu, düzenden, biçimden, hatta kurmacadan bile nefrct etmesiyle ve yaşam tarzıyla ilginçti. Bu sıradışı adama ilgi duydu Anais. Daktilosunun olmadığını öğrenincc kendi daktilosunu vcrdi. Evinc daha çabuk gelmesi için ona bir bisiklet aldı. Henry'yle birlikte kentin karanlık sokaklanna indi. Ancak Henry Miller'in yaşam biçimi yabancıydı Anais'e. Onun yaşamı derinlikler, sığlıklar, şiddet, kötülük, çaresizlik, serserilik ve sertbir yaşam fırtmasıydı. Kullandığı dil hiç tanımadığı bir dünyanın betimlemeleriydi. Anais'in yaşamı ise sürekli oluşturmak, yaratmak, düşler kurmaktı. Paris'in erotizmi onu uyandırdı ama yine de romantık kaldı. Henry'nin içdünyasına girmeyeçalıştı. Bu kaba saba adanıın üstünü deştiğinde, yeni bır 1 lenry bulacağını düşledi. "Bu Henry" dedi "Anla Edebiyat fahişeliğinin Madam'ı Anais Nin ... AYFER DİNÇKURT B ir akşamüstüydü. Danimarkalı şarkıci RosaGullmel Nin üç çocuğuyla Paris'ten ve kocası müzisyen Joaguin Nin'den uzaklaşmak için kendilerini Amerika'ya götüren bir gemiye bindi. On bir yaşındaki küçük kızı çok üzgündü. O kanşıklık içinde bir kağıt kalem bulup yazmaya başiadı. Yazılanlar, başta yaşamı boyu mitoslaştıracağı babaya aitti. Hiçbir zaman gönderilmedi ve bugün bile üzerinde tartışılan binlerce sayfalık güncelerini oluşturdu. Kızın adı Anais'ti. Hayata karşı korkularını, umutsuzluklarını başlatan çocukluğunun dönüm noktası belki de bu yolculuktu... Kırbaçlı baba... Anais Nin 1903 yılında Paris'in banliyölerinden Neully'da doğdu. Annesi Danimarkalı şarkıcı Rosa Gullmcl, baba isc lspanyol besteci vepiyanist Joaguin Nin'di. Anais'in iki erkck kardeşi daha vardı. Hcr ne kadar müzisyen bir ailenin çocuğu olarak, çok seyahat etmişlcrse de, mutlu birçocukluk yaşadıkları söylcnemezdi. Baba Joaguin, yakışıklı, uçarı, acımasız ve sadist bir adamdı. İki oğlunu ve "çirkin küçük kızını" kırbaçlıyordu. Anais bir gün onun bır kcdiyi sopay la döverek öldürdüğünü gördü. Ancak çocuk ruhu yine de onu tutkuyla sevdi. Aile hem ondan korkuyor hem de ona ta Düşler için turkuaz... Anais, 1921 yılında henüz 18 yaşındayken bankacı, güzcl sanatlara düşkün, bohem ve paralı Hugo ParkerGuileriletanıştı.lkiyılsonraevlcndiler... O, kocasının bir sanatçı, kendisinin ise ona esin perisi olduğunudüşlüyordu. Hugoda yazmaya başadı. lkisi ortak günlük tutup akşamları birbirlerinin yazdıklarını okuyorlardı. 1925 yılında Paris'e Madam Bovary'nin doğduğu ve öl