Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28MAYIS1995.SAYI479 KISAÖYKÜ 17 yor güneşi dinliyorlardı. Güneş onlan ısıtıp, kurutuyordu. Sıcaklığı tenlerinde duyumsamak istcdiler. Gömleklerini çikartıp sıkıp silkeleyip, kendilerine uzanan bir dala astılar. Üstsüzkalıncautandılar. Ellcriyle, kollarıyla, göğüslerini örtüp, yeniden uzandılar. Ters dönüp, kayayı emzirdilcr. Kaya'yasormak geldi içlerinden, annelik, babalık yaptıklarına göre ona; yanıtyerirdi elbet: Bu su ne zamandır akıyor burada?.. Kaya, kulakiannı açmış onları dinliyordu ki, sesler geldi yakından. Aceleyle toparlanıp, gömleklerini kaptılar, doğrulup bakındılar... Uzaklaşıp gitti sesler. Yeniden uzandılar. Ayaklan suya değiyordu. Kayanın bu dulda yanında su duruluyor, yavaş yavaş dönüyor, deviniyor, salyangoz oluyor, üstündeki çerçöpü içinealıyordu. Dakikalarca izledi ler suy un bu oyununu. Sonra da ayak parmaklarını uzatıp suyun bu dönemecini bozuyorlardı ki; iki boncuk göz, suyun içinden ışık lar saça saça; kadife bir başın üstünde uzun gövdesini sallayasallaya, kıvnlakıvnla uzanıverdi. Çabucak ayaklarını çektiler, bakınıp bu kez de ellerini uzattılar... O da uzun çatal dilini uzattı. Konuştular, anlaştılar. Ama sorulannın yanıtını alamadılar. Kıvnlıpgeri gitti. Annesi bilirmiş, onasormalıymış... Kulakları ondaydı. Dönünce nasıl olsa seslenir... O gidince yine uzandılar. Sesler geliyordu ama, dilleribaşka. Gele gele iki kızla iki oğlan geldi. dördü de turist. Selamlaştılar, gülüştüler, bu yana nasıl gcçeccklerini sordular. Sığ yeri işaret ettiler. Turistlerayakkabılarını çıkarttılar, sırtlarındaki çantalarını berkittiler, elele tutuşup ürke ürke suya girdiler. Daha yan yere gelmediler ki, o dönüverdi birden; annesinden öğrenmiş, yanıt getiriyordu. Turistler görünce onu; bağıra çağıra, suları çırpıta çırpıta kaçıkaçıverdiler. Turistler ondan korkar da, o dillerini bilmediği bu yabancılardan kork Kimbilir neler yaşanmıştı buralarda? Hangi krallar, egemenler hüküm sürmüştür? Hangi aşklar yaşanmıştır? Hangi ihanetler? Kaç çocuk annesinin kucağından alınmıştır? Kaç sevgili eşinin koynundan?.. Ve hangi başkaldınlar, isyanlar, meydan okumalar?.. maz mı? O da kaçıverdi. Yine öğrenemediler... Gölgeler uzuyordu. Kalkıpgiyindiler. Ellerine birer sopa bulup, dikenleri, otlan yara yara, dallan büke büke, kayalann kâh üstünden kâh altından geçe geçe yamaca tırmandılar. Uçurum öyle yükseliyordu ki; neredeyse öbür yamacın uçurumuyla buluşup akıyordu. Gökyüzü niyetine, masmavi bir ırmak kalıyordu yukanda. Uçurumlardan yuvarlanmış, koca kaya parçalarının birbirleriyle buluşup, yanak yanağa nasıl durdukları, buradan, biraz yüksekten bakınca dahada iyi anlaşıyorlardı. Ve sanki yamaç larda kalan, yanlmış, yırtılmış, koca kaya kütleleri, aşağıya koşup, öbürleriylebuluşmak için sabırsızlanıyordu. Kıskançlıklarından çatlamış, sert birrüzgâr,hafifbirzelzelebekliyorlardı. Uçurumun yan yerinde, antik bir kentin son kalıntıları. saray sütunlan, kral mezarları, kilise silueti, ahalievleri.sonbirgayretledirenipdu ruyorlardı. Düşündülerki: Kimbilir neler yaşanmıştır buralarda? Hangi krallar, egemenler hüküm sürmüştür? Hangi aşklar yaşanmıştır? Hangi ihanetler? Kaç çocuk annesinin kucağından alınmıştır? Kaç sevgili eşinin koynundan?.. Ve hangi başkaldırılar. isyanlar, meydan okumalar?.. Insanın olduğu yerde yaşanan herşey; sevgi, tutku, nefret, kıskançlık, özveri, umut... Birkuşunkanatçırpışı,bir şimşeğinçakışı vebiryağmurdamlasınınavuçiçinedüşüşü... Vc kimbilir ne güzellikler, paylaşımlar, coşkular,sevinçler... Birsapbuğdayın başağa duruşu, bir tencerenin kaynayışı, bir nakışın işleni§i, bir güzel sözün söylenişi... Ama herhalde hiç kimse, akıp giden suya o soruyu sormamış, kayayı emzirmemiş, yılanla söyleşmemiştir. Suyun başını bulup sormadan, sorulannın yanıtını almadan çıkıp gittiler. Hüzün vadide kaldı, sevinç kendilerinde. Güneş arkada kaldı, yıldızlar önlerinde. Ay'ın sonrası sabah...^