06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

I4MAYIS 1995. SAYI 477 konuda büyük fikır ayrılıklarındalar. Iki farklı kültürün müziğinden bir senteze varmak içın müzisyenın ikı müzik türünü de çok iyi bılmesi gerekır. Yoksa yapılan çalışma ciddiyetten uzak olur. Hem müzısyeninin, hem müzik eleştirmenlerının, hem de dınleyıcınin bu iki müzik türü hakkında yeterli bilgileri olsun ki, ortaya çıkan müzik bilinçli bir şekilde yapılıyor, bilinçli bir şekilde dinlenip beğeniliyor veya beğenilmiyor ve bilinçli müzik eleştirmenleri tarafından değerlendirıliyor denilebilsin. Türk müziği ve jazz müziğini bu derece bilen müzisyen, eleştirmen ve dınleyici olmazsa zaten yapılan iş kördövuşten başka bir şey olmaz. Kımilerine göre jazz svving'den başka bir şey değıldir. Kımı jazzı sadece bir dönem Amerika'da yapılan dans müziği olarak görür. Ama felsefi olarak jazz bu noktayı geçeli çok oldu. Dolayısıyla jazz müziğini incelerken "Işte bu kuzey jazzı", "Işte bu Brezilya jazzı demek çok yanlış. Çünkü müziğin içerisinde pek çok anlayış ve faktör vardır. Bu sınırlar her zaman belirleyici değil. Sonuç olarak ben tekhomojen bir Türk jazzı sound'u bulunması gerekliliğine inanmıyorum. Bizler müzik yapıyoruz ve kimse kımseyi bu anlamda bir şeye zorlayamaz. Isteyen Kerem Görsev gibi, ısteyen Okay Temız gibi müzik yapar.^ BAŞKENTGUNLERİ Başkentin gündeminde SANART var MÜŞERREF HEKİMOĞLU S Şenova Ülker emprovize çalmak değil, daha farklı bir kişisel katkı, lezzet istiyorlar. Ama itiraf etmeliyim ki, ben de bu kişisel ıfade özgürlüğünün yanında fikirlerde özgünlük ve farklılık arıyorum. • YAHYA DAİ Soprano Sax Ben tarz konusunda kesin kalıplar olması gerektiğini savunmuyorum. Hatta böyle kısıtlamalara karşıyım. Evet, AsiaMinor'le yaptığımız müzığin içerisinde Türk motifleri kullanılmış, ve bunlar jazz formları içerisinde değerlendirilmış. Ama bence yaptığımız müzik jazzdır. Çünkü içerisinde özgürlük vardır, özgünlük vardır, poliritim vardır, vs. Ayrıca gruptaki kişiler jazzla uğraşan, jazz dinleyen, jazz çalan insanlar. Böyle kişilerin de durup dururken jazzdan başka bir şey çalmaları beklenemez. Nasıl ki, jazz kültürünü yaşamayan bir kişı durup dururken jazz çalmaya başlayamaz. Bugün jazzın çıktığı yerde bile farklı ekoller, farklı anlayışlar var ve bu da çok doğal. Çünkü farklı yörelerin insanları farklı niteliklerini müziklerine taşıyorlar. Şimdı Türk müziğinin renklerinin jazz müziğinin formlarında ortak bir senteze varması konusuna gelınce, bir kere Türk müziğinı tam olarak bılmemız ve çözümlememiz gerekıyor kı, bu da henüz yapılmadı. Yani Türk müziğinin ustaları bile o Yahya Dai bir avuç insanın iyi niyetli çalışmasına bırakılmış. Cüneyt Sermet jazzın Türkiye'den bambaşka bircoğraf i ve zamansal boyuttaki durumu hakkında yaptığı yorumunda "Birkaç çiçeklc bahar olmaz" diyor. Kendimizi kandırmayalım. Türkiye'de jazz falan patlamadı. Eger sorumluluk duygusuyla ciddi anlamda girişimler,yatırımlaryapılınazsa,jazzmüziğine klasik müzik egitim sistemimizin içerisinde hakettiği yer verilmezse, entelektüelitenin gereğini yerine getirmek olsun diye konserlere gidenjazz"seyredicisi"yerinejazzınsosyokültürel gelişimine vakıf, geçirdigi evrim surecini kısmendeolsa bilen, dahabilinçlive daha seçici bir jazz dinleyicisi yaratılmaz ise, dahası jazzı sanat ve müzik kültürümüzün, anlay ışımızın içine sokup, özgün ve rafine bir senteze varılmasza, buugraşlarolsaolsa jazz müziğinin Türkiye'deki son çırıpınışlan olur ve ülkemizde jazz amatör bir ugraş, 35 kişinin hobisi olmaktan öteye gitmez. Ve kırk yıldır amatör birheyecan, birtutku, bol miktarda özveri ve bir anlamda öykünmey le kanşık ürünler vermeye çalışan bu degerlı insanlann gayretleri sonuçsuzkalır.^ diğerdallarıylaalışvcrişinizayıflatmış, belki bütünüyle kaybetmiş bir müziksel ifadedir. Jazz ise sanatsal, düşünsel vc estetik gelişim sürecini, toplumla diyaloğunu yitirmeden devam ettirmekte ve ettirecek gibi görünmektedir. Bu anlamda Batı kültürüyle, dünyasıylayarıniletişimimizi ve entegrasyonumuzu saglayacak müzikal dil klasik müzikten bile çok, jazz müziği olacaktır. Ve bu degerlendirmeler şimdidcn göz önünde bulundurulmazsabugünc kadar klasik müzikte Avrupa'y la yakalama şansını kaçırdığımız iletişimi yarın bir başka ortak dilolanjazzdadayakalayamayız. tkincisijazzmüzigi bütünüyle birkültürün yansımasıdır. Hemritrnik,armonik,estetikdeğerleri açısından, hem de bütünü sağlayan bireyler arasında özgürlük, farklılık ve serbesti tanıyan.savunanbirdüşünseliçeriğesahipolmasından çağdaş bir kültürün en güzel yansımalanndan biri. Bizim gibi, gün gectikçe "arabesk" bir kültürün gündelik hayatımızın her noktasını işgal ettigi bır toplumda varlığı hayati önem taşıyan evrensel bir kültür. Kısacast, Türkiye'de bugün pek çok konuda olduğu gibi jazzda da her şey tesadüfe, şansa, ıyasal ortam yoz ve soluk ama sanatsal yaşamda yeşerme var. Bahar yagmurlarıyla yeşeren toprak gibi resim dalı da yeşerıyor durmadan. Özel galerilerde güzel sergiler var. Nereye yetışeceğımi şaşırıyorum kimi günler. Ama tüm sergileri sevgiyle seyredemiyorum doğrusu. Resim yapmayı ciddi bır uğraş dıye düşünmüyor kimi kişiler. Boyacılık yapıyorlar! Alıcı sıkıntısı da çekmiyorlar sanırım. Para en yüce değer olunca en pahalı tabloya en güzel diye bakılıyor artık! Gerçek resimseverler de seyircılikle yetiniyor. Müzik festıvalleri sona ererken SANART etkinlikleri başladı başkentimızde. Emin Mahir Balcıoğlu TV kanalları ve radyolar arasında mekık dokudu birkaç gün. SANART'ın amacını, çabalarını anlattı. Melih Gökçek dinleseydi ne düşünürdü acaba? Ulus alanına, Samanpazarı'na giden yola koyduğu yeşil parmaklıklar nedeniyle hayli eleştiriliyor. Duvarlan, parmaklıkları kaldırmayı özlüyor başkentliler. SANART'ın "Sanat ve Tabular" konusuna dönük çalışmalan büyük ılgi görüyor bu yıl. Kimi sanatçılarımızın yaşadığı olaylar özgürlük özlemini derınleştırıyor bence. Yüz dolar katılım ücretıne karşın geniş ilgi var. SANART üyeleri yetmişbeş dolar ödüyor, öğretım üyeleri ve öğrencıler para ödemeden ızliyor Sanat ve Tabu konferanslarını. Derneğın amacı doğrultusunda uygulanıyor bu yöntem. Sanat ve kultür yaşamına geniş katılım öngörülüyor. Vakıfbank Galerisi'nde açılan Prometheus sergısıyle başladı dizi sergiler. Yeni Alman Büyukelçısi de ilk kez seslendi başkentlılere. Once teşekkürle, iki Almanya bırleştıkten sonra ilk kez Türkiye'de açılıyor bu sergi. Yönetim kurulundan Nuran Terzioğlu'nun çabasıyla. Broşüründe bır yangının sönmeyen alevleri var, Prometheus olayını da aydınlatıyor, Sıvas olayından görüntü de denebılir. 1982 yılında Goethe'nin 150. ölüm günü nedeniyle düzenlenen sergiden izler taşıyor. Şiirlerinde Prometheus'a haylı yer veriyor ünlü Alman ozan, yalnız bir ıdeoloji kahramanı olarak değil kuşkular da duyarak. Sanatçılardan geniş bir grup gravürlerle katılıyor bu sergiye. Ancak büyük tepkıyle karşılanıyor, özellikle bir gravür çok ilginç. Uwe Pfelfer, Rus tankına oturtuyor Prometheus'u, ateşi sallayan bir askerü Afganistan'ı işgalı canlandıran bir gravür. Büyük tepkı topluyor, tüm gravürler yakılıyor sonra. Ama orijınalleri Beyazperdenin ünlü yıldızt Zsa Zsa Gabor. sanatçılarda, SANART Alman Elçiliği'nin de katkısıyla onları sergiledi başkentimizde. gidiyor. AnadoluBağdat hattının kamulaşmasını ne güzel anlattı bana. Şimdi Yüksel Aslan Parıs'te oturuyor yıllardır, Demiryolları da özelleşecek belki! Belli bir yaşa açılışa da gelmedı ama sergısi büyük ilgi gördü. kadar tüm yolculuklanmı trenle yaptım. Ankara 70"lı yıllarda sergilediği tablolar savcılığın Garı'nda bır lojmanda otururken uykumun tepkisıyle karşılandı, ondan sonra hiçbir sergi içlnde de duyardım düdük sesini. Her trenle açmadı ülkesınde. Urart'ın kurucusu mimar gider gelirdim biraz. Yalnız benim mi, herkesin Haldun Dostoğlu gerçekleştirdi bu sergiyi. anısı var garlarda. Yolcular, uğurlayanlar, yaşlı Sanatçının özel koleksıyonlardaki tablolarından gözler, sevdalı çiftler. Vaktiyle, hatta şimdi derlendi. Oışişleri Bakanı Profesör Erdal yollarda, sinemada ya da parkta rahatça Inönü'nün evındekı güzel tablosu da öpüşemeyen çiftler de bu yasağı garlarda sergilenseydı keşke... kırmış! Ayrılan ve kavuşan kişiler gibi trenleri Necdet Eymür'ün 'Tabu Dairesi" adlı bekler, kucaklaşır, öpüşürlermış. Beyaz sergisi de ilginç çağrışımlara yol açıyor perdenin ünlü yıldızı Zsa Zsa Gabor'un Viyana izleyenlerde. Kırılamayan yasakları, dışına Gan'yla ilgili anılan var. Burhan Belge ile ulaşılamayan çemberleri simgeler gibi. buluştuğu günler anne Gabor sorarmış güzel Belleğimizde anılar tazelenıyor, kocaman bir kızına: Gara gittiniz mi? Gar duygusal bir ilişkiyi dairede yaşadığımızı hissediyoruz. Koruyucu simgeliyor. Galiba gıtmişler, Burhan Belge meleklenn öngördüğü haklar ve özgürlüklerle Ankara'ya döndükten sonra önce bir telgraf yaşadığımız dönemlerı tarihımizden de alıyor Zsa Zsa Gabor'dan, sonra trenle belleğımizden de sılemeyız değil mi? Ankara'ya geliyor sevgilisi.^ Bir de J«an OubufM'nin sergisi var, kimi kamu kuruluşları, Fransız Kültür Merkezi ve özel kuruluşların katkısıyla gerçekleşıyor. İlginç bir sergi, yeni bir pencere resimseverlere. Bu ılgi ve etkinlikler başkentlilerin beklentilerini de yansıtıyor kuşkusuz. Cumhurıyetimizin kuruluş yıllarında güzel bir başkent öngörenlere, bozkırı yetertenlere, sanata, kültüre öncelik verenlere saygıyı da simgeliyor. Gar sergisi de çok etkiledi beni. Ankara Gan'ndaki anılarım nedeniyle belkı de. Babam demiryolcu, Gazi Mustafa Kemal'in Ankara'ya gelişini masal türü anlatırdı bize. Demir ağlarla ördük, anayurdu dört baştan, dizelerini coşkuyla söylediğimiz yılları, kara taşımacılığına dönüşe tepkısini hüzünle düşünürüm hâlâ. Taşıma suyla değirmen, diye az sızlanmadı Hakkı Bey. Behiç Erkin ıle bir söyleşimiz de çınlıyor kulağımda. Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü'nden sonra Budapeşte'ye elçi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle