Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 SİNEMA PAZARIN PENCERESİNDEN CUMHURİYET DERGİ Tatile gitmeyen adam SELÇUK EREZ B GerhardKlein'ınfilmi, "Kö$eyiDönünceBertin"(196519871990). 195060 arasında Doğu Alman sinemasındaki ltalyan Yeni Gerçekçiliği'nin etkisini vurguladı. Sinema okullarındabu akım "burjuvalann yaptığı, ancak Marksist estetiğe uygun eserler" olarak tanıtılıyor. Özelliklc Vittorio de Sica ve Roberto Rosselini neredeyse örnek yönetmenler olarak sunuluyor. Bu yönctmenlerin filmleri sinemalardadagösteriliyor. Doğu Almanya'nın gcnç yönetmenleri f ilmlerini, ltalyan ustalan gibi çoğunlukla dış doğal mekânlarda çekiyorlar. Gerçeğe karşı neredeyse bir belgeselcinamusluluğuiçindeler. Kameralarçok hareketli. Konuşmalarçok az ve doğal. Filmin anlatımı daha çok görüntülere ve hareketlere dayanıyor. Yardımcı oyuncularçoğunluklasıradaninsanlar.kendi yaşamlarını "oynuyorlar". Kahramanlargenellikle sıradan tipler. Onların ağızlarından dökülen sözcüklerdc o "yüce sosyalizm" söylemleri yok. Mekânlar daha çok şehrinkenar semtleri, işçi mahalleleri, fabrikalar. Ve topluma yönelik açık bir mesaj ya da beklendiği üzere yasaklandığına göre sert bir muhalefet de yok. Ancak bu "küçük" insanların yaşamla boğuşmalan içinden biitün toplumu görmekolası. Doğu Alman yönetici ler için bu gerçekler De Sica veya Rosselini tarafındanltalya'nın birkentinde yada kasabasında anlatıldığında övgüye değerdir, hatta örnektir. Ancak kalkıp da bir Doğu Alman yönetmen, hem de rejimin resmen onaylamasına rağmen, kendi kasabasında, kentinde, bir fabrikada, yoksul insanların öykülerinigerçekçi bir biçimdeanlahnayakalkıştığında"gerçeklerisaptıımak" suçlamasıylakarşıkarşıyakalabilir. Onların görmek istediği "gerçek" o gerçekler değildir... Bu mantık aslında bize hiç yabancı değil.TV'de,sinemalardaorduyu,polisi,devlcti, dini eleştiren Batı filmlerini gösterip, "lşte demokrasi" diye övündükten sonra, Türkiye'de onlara benzer konulara el atmak isteyenlere dislerini gösterenleri, "Biz henüz hazırdeğiliz"gerekçelerininarkasınasaklananları iyi tanıyoruz. Nevarkiyasaklamaylabirlikteyaratıcılık, üreticilik de ölüyor. Toplumun hayalleri, umutları, düşleri de tükeniyor. O idealist, genç Doğu Alman yönetmenleryasinemayı bırakmak zorunda kaldılar ya da düşündüklerinideğil,belgesel,tarihifilmleryaptılar. Yasakçı yönetim amacına ulaşmıştı. Bugün bununbirbaşanolduğunukimilerisürebilir? Baskıcı.yasakçı mantık hemenherdönemde aynı reaksiyonları gösteriyor ve aynı reaksiyonlan görerek yerini daha özgür bir mantığa bırakıyor. Onların görmek istemedikleri gerçekler birgünhertarafı aydınlatınca ortalıktankayboluveriyorlar. Amabaşkabirgün, başka bir yerde, başka bir kılıkla yine boy gösteriyorlar... Filmlerin, kitapların yasaklanmanın ötesindeyakıldığı,bırakalımkitaplan,yazarların yakılacağı, en büyük şairinin, en usta romancısının, en verimli mizah yazarının, en önemli film yönetmeninin "vatan haini" ilan edildiği, hatta tüm aydınların gözden çıkarıldığı Türkiye'de yapılan ayıbın derecesi Doğu Alman sinemasının başına gelenlerle karşılastmldığındadahaiyigörülmektedir. Birtaraftan Nâzım Hikmet'iyılların "vatan hainliği"suçlamasından resmen olmasa'dasıyırma çabası ve bir utancın sessizce itirafı, aynı sırada Yaşar Kemal'in "vatan hainliği" ile suçlanması,ağırcezaylatehditedilmesi... Baskıcı veyasakçımantığıniflaholmadığının,akıldışılığının,çaresizliğininkaçınılamayantrajedisi, baskıya uğrayanlar açısından ve komedisi baskı yapanlaraçısından... Türkiye'de deanılarveacılarbirikmektedir;ayıplar,akıldışılıklarda...Güngelecektir bugün görülmek istenmeyen gerçekler her tarafı aydınlatınca, Türkiye'de defilmlerözgürleşecektir ve geride sadece utançlar kalacaktır...^ Gün gelecektlr uyıl herkestatilegidiyor. "Acabatatile gitmeyen var mı?" diye merak ettik: On beş gündür dört yöne insan saldık, gazete ilanları verdik; bu bayramda tatile gitmeyeceğini itiraf eden tek kişi çıkmadı. "Belkı birkaç kişi vardır da marjinallıkla, egzantriklikle, daha bazı başka olumsuz sıfatlarla damgalanmak istemediklerinden gitmediklerini saklıyorlardır!" diye düşündük. Tanıdıklara sora sora herkes bir tarafa gittikten sonra Istanbul'da kalacağını büyük bir yüreklilikle açıklamaktan çekinmeyen birini bulduk ve kendisiyle söyleşi yaptık: Üniversitelerimizin "zooloji" bölümlerinden birinde görevli olan Sayın Prof. Hasan Akkaş'a "Gitmeyip de ne yapacaksınız?" diye sordum: 1996'nın yılbaşı tebriklerini yazacağım. Biliyorsunuz: Zamanında yerlerine ulaşmaları için sekiz ay önce gönderilmeleri gerekiyor! Tatile çıkanlar konusunda ne düşünüyorsunuz? Onları anlamıyorum: Kalabalık kentlerden kalkıp normal zamanlarda tenha olan köylere, kasabalara gidiyorlar... Sorduğunda kimi "kalabalıktan kaçtığını" ileri sürüyor. Oysa, onlar doluşunca gittikleri yerle kaçtıkları yerin bir farkı kalmıyor kil Kimi beton yığınlarından kaçıp doğaya sığındığını söylüyor. Bugün beylik tatil yerlerinin betonlaşmamışı var mı? Peki neden gidıyorlar? Neden gittiklerini bilmiyorlar aslında: Birbirlerinin peşine takılıp koyunlar gibi düşünmeden güneye, kuzeye koşuyorlar. Ne yapsınlar? Her şeyden önce düşünsünler niçin gittiklerini... Bu konuda onlara yardım eder misiniz? Memnuniyetle! Bir kere şunu anlamak gerekir: Bu insanların gittikleri yerlerle kaçtıkları kentler arasında tek fark vardır; hava daha temizdir!.. Sonra sular, çayıriar daha az kirletilmiştir... Tatilde üç beş gün boyunca yararianacakları temiz hava, temiz sudan ibarettir. Bunun bilincine varırlarsa daha iyi olur. Nasıl? Büyük kentlerdeki pis hava sadece cigerierimizi zehirlenmekle kalmıyor. Havada uçan, dallara konan kuşlar da kaçıyor bu pislikten.. temiz havalı yerde kuşlann sesini dinlemek için zaman ayıranın kalbi gençleşir, sıkıntıları uçar gider, yaşamı uzar... Tabii eğer bilerek dınlenırse! Yani önceden kuş seslerini öğrenlp, mmeta keklik saslyte bıldırcın kuşu çağnsını ayırdetmeyi öğrenmek mi gerekirt Bakın ünlü şairimiz Orhan Veli,"Kargalar sakın anneme söylemeyin, Bugün toplar atılırken evden kaçıp Harbiye nezaretine gideceğim" demişti. Şöyle demek istemişti: "Konuşmasına bütün kuşlar konuşur; ancak ne dediklerini anlamak için hassas bir kulak ve sivri bir zekâ gerekir. Yani öten kuşlann ne dediklerini anlamak için tatile gitmeden kulaklarımızı eğitmez, zekânızı bılemezseniz tatit bir işe yaramaz! Sonra kuşbilimi kuşlann ötüşlerini genetik yoldan değil analarından işiterek öğrendiklerini ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle çok sayıda kuş işittikleri başka kuşlann ötüşlerini öğrenip terennüm eder. Tavuk gibi gıdaklayan karga da vardır, martı gibi bağıran bülbül de.. Demek ki tatile çıkmadan önce biaz da zooloji okunmalı! Sonra en dinlendirici seslerden birinin de kurbağa sesi olduğunu biliyor musunuz? Hayır, bilmiyordum.. Kurbağa dili bir taraftan "gırrak", "vırrrak!" gibi kendine özgü bir ritmi, ahengi olan sesler oluştururken bir taraftan da saniyenin 15/100'ünden kısa bir süre içinde beş altı santim ötedeki karasinek ya da sivrisineklere doğru fırlayıp onu kapar kurbağanın ağzına getirerek çevre temizliğine katkıda bulunur. Demek ki geceleri önceden bilgilenmeli, mesela TÜBITAK'ın yayınlannı okumalı.. Evet, bakın yerinde solucanın gevşemişi gibi duran kurbağa dili, semiz bir böcek görününce sertleşir, dikilir. Insanlardan farklı olarak dilleri, çenelerinin ucuna yapışıktır. Bu sayede ağzı sulanan kurbağanın dil kökündeki kaslar şiddetle kasılınca dil bir çubuk gibi fırfatılıp avın üstüne iniverir. Araştırmalar yaşlı kurbağalarının dillerinin renkli böcek gördüklerinde eskisi kadar sertleşmediğini yansıtmışlardır. Böcek kapmadaki aksama kurbağalar için en belirgin yaşlılık göstergesidir. Demek ki insanların saçına "ak" olarak düşen yaşlılığın ilk cemresi kurbağalann diline düşmektedir. Bunu da bilmeden kırlara çıkılıp tatil yapmak hata olurl Çok doğru! Ayağa kalktığımı görünce, "Sizden bir ricam olacak, şu kartı kabul ediniz!" dedi, Bana üstünde kuş olan ve arkasında "Size mutlu bir 1996 dilerim" yazılı kartı verdi ve ekledi: Bazı kartlarım postada kayboluyor. Ondan rastladıklarıma elden vermeyi yeğliyorum: Yeni yılınızı candan kutlarım!^ dere boynunda dinlenmek için de