Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 POKTKt Doğma büyüme Büyükadalı Manol Usta. Onbir yaşında babasının kolundan tutup kendisini bir ayakkabı tamircisinin yanına vermesiyle mesleğe adım atmış. Bugün 70 yaşında ve hâlâ dalgaların ve martılann sesine kulak vererek dükkânında çalışıyor. 59yıldır iğneyle kuyu kazıyor ZEYNEP BAYRAMOĞLU ir insan ömrünü ncye vermeli? Para mı, onur mu, kaç dikenli . yol, ağacın köküne inmek mi yoksa" der Eski Tüfek adlı türküsünün dizelerinde Zülfü Livancli. Manol Usta, ömrünü ayakkabı tamirciliğine vermiş. Minicik dükkânının her köşesinde sıra sıra ayakkabılar dizili. Kendisi üst kattaki masasında pabuçların ü/erine eğilmiş, tıkır tıkır çalışıyor. Bu arada müşteriler geliyor, gidiyor. Bazen kapıdan mınik bir baş uzanıveriyor: "Manol Amca fermuar da dikiyor musun?" Eh, kolay mı yılların ustası, pençe, boya, topuk her derde deva, bir fermuarı mı dikemeyecek. Bugün 7ü yaşında, tam İcırk yıldır bu işle uğraşıyor. Adanın gözbebeği. Eskiden 1520 ayakkabı tamircisi varmış, ama artık eskilerden kala kala bir Manol Usta kalmış. Yeni açılan bir iki dükkânı ise Anadolu'dan gelip de kendine doğru dürüst bir iş tutturamayanlar işletiyor. Açıkçası Büyükada'nın yollannı arşınlayan emektar pabuçlar senelerdir ustanın elinden geçiyor. Bunu bilmek ona gurur veriyor, ama bu arada yakınmaktan da geri durmuyor. "Ah şekerim, sana söyleyeyim mi, bu işe bulaşmasaydık daha iyiydi ama bulaştık bir kere!" diyor, taburesınin üzerinde ellerini kavuşturup dalgın dalgın gülümseyerek... Rum asıllı Manol Usta, Büyükada'nın gediklilerinden. O da tıpkı dedesı ve babası gibi doğma büyüme adalı.Tavuk çiftliği işleten babası, okumaya ve memuriyetc pek paye veren bir insan değilmiş: "Yazıcı? Nedir yazıcı? İki ay çalışır, üçüncü ay işten kovulur aç kalırsın. Ama zanaat sahibi olursan asla işsiz kal B mazsın" diyerek 11 yaşındaki küçük Manol'u elinden tutup bir ayakkabı tamircisinin yanına çırak olarak veriyor. 60 yıl önce bir babaya karşı gelmek hangi çocuğun haddine! Bu sayede Manol, ömrü boyunca yürüyeceği yola ilk adımı atmış oluyor. Böylece sabah altı, akşam on baslıyor bir ustanın yanındaçıraklığa.lşin püf noktalarını öğreniyor: "Ustam derdı ki yok şurayı da şöyle yap, buray ı böy le yap, ama en önemlisi ayakkabının altını yeni alınmış gibi pınl pınl yapmak. Tabiı müşteri bazen 'niye pabucun altını bu kadar parlattın düşüp kafamı kıraçağım' deyince ne yapacağını şaşırıyorsun." 20 yıl çıraklıktan sonra 1964 senesinde Büyükada'da kendi dükkânını açıyor ve yerleşiyor ıkinci kattaki tezgâhının başına. Yaptıgı işin pisliğini müşterisi görmesin diye hep yukanda çalışıyor. Aşağıda ise yine müşterilerinin rahat etmesi için karşılıklı iki tabure duruyor. Ayakkabılar teslim edılirken bu taburelerde birer yorgunluk çayı içiliyor, üç beşlakırdıediliyor. Kendi tabiriyle bu iş "igneyle kuyu kazmaya" ben/iyor: "iğneyle kuyu kazılır mı hiç, ama biz oruruyoruz sabahtan akşam a kadar çıt, çıt, çıt uğraşıyoruz." Belli ki bir ayakkabıyı boyayıp parlatıp, ilk günkü gibi yepyeni sahıbine gerı verdikten az sonra emeklerinın havaya uçacağını düşünmek aklını karıştırıyor. llk çıraklık Manol Usta, müşterileri kirliliği görmesin diye üst katta çalışıyor. Alt kat sohbetler için. sından açıkça belli oluyor. Çok zengin olmakta da gözü yok ama eski zamanlan düşününce iç geçiriyor: "O zaman iş vardı, para yoktu. Şimdi para bol, ama masraflar çok. Çuvalla para kazansan da harcamalara yetişemezsin Eskiden fasulyenin kilosu 7.5 kuruştu, şimdi 30 bin lira. Değişen bir şey yok. Para yine su gibi akıp gidiyor." Zamanı geldiğinde Manol Usta da çıraklar yetiştiriyor. tçlerinde bir tanesi var ki onu hatırladıgında gözleri dolu dolu oluyor: "Nazir ısminde bir çocuktu. Getırdıler bana küçücükken 'hemen usta yap' diye. Güldüm. Babam da bana aynısını yapmıştı. Neyse çocuk yetıştı yanımda, gittı Istanbul'a dükkân açtı. Sonra bir gün geldi 'Usta Almanya'ya gidiyorum, çok para kazanacağım' dedi. Ne yapacaksın, ne cdeceksin, gitme dcdim ama dinletemedim. Çok geçmeden öğrendim ki orada bir trafık kazasındaölmüş." Manol Usta'nın günlük yaşamını renklendiren tek unsur tclaşlı müşterileri. Kimi zaman sabahın yedisinde elinde ayakkabısının topuğuyla bir kadın dükkândan içeri dalıveriyor: "Ah Manol Usta, ne olur şunu hemen yapıver, işe geç kalacağım!" Tabii topuk hemen yapılıyor. Bazen de gecenin onbirinde evinin kapısı hızlı hızlı yumruklanıyor. Kapının ağzında ertesi gün, kocasının işe giyeceği pabucu almayı unutan ağlamaklı bir kadın beliriyor. Bir de dükkânını şenlendiren ünlü müşterileri var. Ediz Hun ne zaman gelse genç kızlar hep yol kenarında toplaşırlarmış. Bir gün Manol Usta dayanamayıp ünlü sanatçıya tak.ilmaktan kendini alamıyor: "Ediz Bey, sen her gün buraya gelsen de gençkızlaretrafımızdatoplaşsa" Güne uzun saplı eski tip süpürgesiyle, dükkânının önünü süpürerek başlıyor. Pazar günleri asla çalışmıyor. Adanın eski tadını bulamamak onukahrediyor: "Eskiden bizim iskelede bir sivil polis dururdu. Vapurdan çıkanları izlerdi. Yırtık pırtık giysili bırisini gördü mü 'sen geç bakalım bu tarafa'derdi.'Sennereden geldin?'diye sorardı adama.' Kadıköy'den, lstanbul'dan, havadan geldım' şeklınde cevaplar verirlerdi. Polis de 'Senin burada işin yok, nereden geldiysen, geldiğin gibi oraya dön' derdi. Şimdi maalesef insanlar degişik oldu. Eskiden herkesi tanıyordum, fılanın oğlu, falanın kızı... Şimdi tantyamıyorsun, 99 milletten insan var." Manol Usta'nın iki çocuğu var. Oğlu zanaatçı olmak yerıne kaptan olup uzak denızlere yelken açmayı tercih ehnış. Kızı evinin hanımı. Emektar ustanın ise yerınden kıpırdamaya pek niyeti yok."Bana deseler kı 90 sene adadan çıkmayacaksın umurumda değıl"dıyor "Ama bir daha dünyaya geldiğimde ayakkabı tamircisiolurmuyum.?" ^ Fasulyenin kllosu Bununla beraber her sabah aynı saatte vapura binip ışlerıne gıden ve akşamları aynı saatte geri dönen memurlara hiç özenmemiş. Sürdüğü yaşamdan doğrulanyla, yanlışlanyla hoşnut olduğu anılarını yüzündeki hu/urlu gülümseyişıyle anlatma