Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
dığı inanctnda. Onu unutultnaz kılan "Mavi Melek" ve Avusturya asıllı Yahudi yönetmen Josef von Sternberg işte tam da bu sırada giriyor hayatına. Müzikli bir oyunda tek cümlelik rcpliğini tekrarlarken fark ediyor onu Stemberg. "Kartal bakışlar; 'kamcranın Leonardo da Vinci'si adını bulmak için programı tanyor, ayaya kalkıp salondan çıkıyor." Ardından 'Mavi Melek' için deneme çekimi geliyor. Marlene'nin oynamasına itiraz edenleri Sternberg, Amerika'ya giderim tehditiyle susturup sincma dünyasımn tarihi kararlarından birini veriyor. "Onu ben keşfetmedim" diyor Stemberg. "Ben bir hocayım ve bu hocanın gözleri güzcl bir kadına takıldı, görünüşünü yola koydu, çekiciliğini arttırdı, kusurlannı gizledi, afrodizyak bir hava verccek şckilde biçimlendirdi." Marlene Dictrich'in 'Mavi Melek'ten önce çevirdiği önemsiz fılmler var. Ama kendisi, bu filmleri yaşadığı sürece görmezden geliyor. Figüranlık dışında ilk önemli rolünü bu filmde oynadığını tekrarlayıp duruyor. yordu. Lady Godiva'yı düşündüm ve gülümsedim. Son derece nazik davrandım, Sternberg' le olan anlaşmamı anlatmaya çalıştım, eğer beyler Stemberg'in Almanya'da bir fılm çevirmesini isterlerse bundan çok mutlu olacağımı söyledim. Bunları soğuk bir sessizlik izledi, derken 'Bay Stemberg'in ülkenizde (ülkenizde diyordum) fılm çevirmesini istemcmenizin nedeni onun Yahudi olması mı' diye sordum. Birdenbirc hepsi de kımıldadı, aynı anda konuşmaya başladılar: 'Amerikan propogandası size de bulaşmış. Almanya'da hiçbir şckilde yahudi düşmanlıgı yoktur...'" Ernest Hemingvvay "Elbette Hemingwayl Dostluğumuz doğal olarak bir yığın dedikoduya yol açtı. Gerçekleri ortaya çıkarmanın zamanı geldi. Avrupa'yı Amerika'ya birleştiren bir geminin güvertesindeydim. Ne zamandı? Unuttum. Yine de bunun Ispanya Iç Savaşı'ndan sonra olduğundan eminim. unde gelen kişilerden Jack VVagner'ın kansı Ann VVarner, benim de çağrılı olduğum bir gece düzenlemişti gemide. Geldığimde, masa çevresine oturmuş on ikı konuğun olduguna gördüm. "Afedersiniz, dedim, masaya oturamam, on üç kişi oluyoruz, benim batıl inançlanm vardır." (Hâlâ da var!) Kimsekalkmaya yeltenmeyince, ayakta kaldım. Birdenbire, dev biri bana doğru eğildi. "Oturun", dedi, "benimle ondört oluyor." Bu deve baktım, Hemingway'i tanıdım ve sordum: "Siz kimsiniz?" Bu, ne derece şasırdıgımı gösteriyor. Her şey yoluna girmışti; New York'a doğru giden bu gemıde, masa çevresinde on dört kişiydik. Yemek oldukça Maxim's stili bir yemek başladı, dev komşum, gerektiği her keresinde beni koluna takıyordu. Sonunda beni kamarama kadar götürdü. O anda sevdim onu. Onu hep sevdim. Platonik bir aşktı ona karşı duyduğum. Bunu soylüyorum, çünkü, Ernest Hemingvvay ve benim birbirimize karşı duyduğumuz aşk, içinde yaşadığımız dünyaya göre çok değışık, saf, mutlak bir aşktı. Kuşkularia bulanmayan ufkun ötesinde, mezarın ötesinde bunun olmadığını çok iyi bilsem de bir aşktı. Ama "âşıkça" duygularımız uzun yıllar sürdü; kimsede gerçekleşmesini istediği umudun, isteğin, dileğin kalmadığı zamanlarda onu düşündüğümde benim hissettiğim gibi, Hemlngway'in de yalnızca umutsuzluk duyduğu zamanlarda bile. Asla birlikte yasamadık."... SyMopduda Marlene Dietrich, 2. Dünya Savaşı yıllannda tam üç yıl boyunca Müttefik Kuvvetler safında, hcm de üniformasıyla savaşa katılıyor. "Ben Amerikan ordusundayken" diye anlatıyor buyıllannı. 100.000 dolarlık mücevherini satıyor ve askerlere moral turnelenni bizzat kendi kazancından sağladığı parayla gerçekleştiriyor. Amerikan Hazinesi için tek başına tahvil satarak 1 milyon dolar topluyor. Turnelerden boş kalan zamanlannda geceleri klüplerde çalışıyor bu parayı sağlamak için. Kendi deyişiyle, tahvil almak isteyenlerin tüm isteklerini karşılıyor. Bu dönemi anlatırken bir anısını aktanyor: "Washington'da bir akşam Beyaz Saray'a gitmemi istediler. Sabahın saat ikisinde gittim oraya. Beni odaya aldıklarında Başkan Roosevelt ayaktaydı; evet ayaktaydı. Koltuguna oturdu, bakışlarını bana dikti ve: 'Tahvil satmak için yaptıklannızı anlattılar. Bunun için size mincttanz. Ama alışverişlc fahişcliği birbirinc kanştırmanızı yasaklıyorum. Şu andan itibaren bu gece klüplerinde en küçük bir gösteri yapmayacaksızınız. Bu bir emirdir!' dedi." Şötrct Marlene Dietrich'in bundan sonraki yaşamı hep yükselen bir şöhret çizgisiyle sürüyor. Çocuğunu ve kocasını Almanya'da bırakıp Sternberg'le Ameriİca'yagidiyor. Birsüre sonra kızını yanına alıyor. Fırtınalı yılları boyunca kocasıyla ilişkisini dc sürdürüyor. Geleneksel evlilikle Savaf •ırasında para toplamak İçin fahlşallk blla yaptı. re benzemeyen bir bcraberlik onlannki. Sayısız sevgilisi arasında Erich Maria seçiyor ve sinemadan çok, gerçek hayattaki Remarque, Jean Gabin, John Wayne, kadın rolüne sanlıyor. yazar Mercedes d'Acosta da var. En sevgili Hitler yönetimi Marlene Dietrich'i savaş dostu Hemingvvay'le ilişkisini anlatırken cinöncesinde Almanya'ya gcri çağınyor. Pasasellik yaşamadıklannı vurguluyor ve şöyle port işlemleri için gittiği Paris Büyükelçilidiyor: "lnsanlar birbirleriyle yatmaya başlaği'nde yaşadığı saatleri şöyle anlatıyor kitayınca her şey berbat oluyor. Berbat." bında: "Büyükelçi, pasaportumun süresinin kolayca uzatılacağını, sonra da bana iletileMarlene Dietrich'in bu dönemine ait dev ceközelbirmesajıolduğunusöyledi. Benden filmleri var. 'Mavi Melek', 'Morocco', 'SanAlmanya'ya dönmem ve Amerikan vatandaşı şın Venüs', 'Şerefsiz' gibi. Ama başansı süolmamam isteniyordu. Yaltaklanmak için de rekli olmuyor. 1939'dan sonraki fılmlerinde son olarak, 'Berlin'de, Brandenbourg kapıdonuk bir imaj veriyor. Zaten o da savaş yıllasından törenle karşılanacağım' sözü verilinnda faşizm aleyhtan militan kadın rolünü Gararal Pattoıtfa captade Kendi ülkesinin ordusuna karşı, 2. Dünya Savaşı'nın ünlü siması General Patton'laaynı cephede savaşıyor. Şarkı söyleyerek, dans ederek. Rütbesi ise yüzbaşı. Şöyle diyor bir gün General Patton'a: "öldürülmekten korkmuyorum, generalim; ama esir düşmektcn korkuyorum. Rütbem yalnızca yüzbaşı. Neden yalnızca yüzbaşı? Neden general degil? Yoksa Almanlar ateş altındaki Avrupa tiyatrolanna gidcceğimi öğrcnmişler midir? Eğer beni esir alırlarsa, rütbemi hiç dikkate almazlar. Beni tıraş eder, taşa tutar, atlann ardına bağlayıp sokaklarda sürüklerler. Radyoda konuşmaya zorlarlarsa, söyleyeceklerime inanmayın generalim." General Patton gülümsüyor ve arkasını dönüp rüzgârlığının cebinden bir tabanca çıkanyor. "Alın. Teslim olmadan önce birkaç el ateş edin! Küçük ve etkilidir bu silah." Marlene bu tabancayı yıllarca sakladığını söylüyor. Afrika'ya gidiyor, Italya'ya gidiyor, bütiin Amerikan ve Fransız üslerini dolaşıyor. Savaştan sonra hayal kınkhğı kaplıyor. Yeniden uyum sağlamak için çabalıyor. Politikacılara, verilip de tutulmayan sözlcre öfkeleniyor. Savaştan dönen askerlerle ilgileniyor. Otel paralannı veriyor, acılannı hafıflctmeye çalışıyor. Hükümetin onlarla ilgilcnmemesi kınyor onu. Ülkesine ilk geri dönüşü ise korumalar eşliğinde. Ama Almanya'da yaşamıyor bir daha. Paris'eyerleşiyor. Savaştan sonra fılm dünyasımn efsane kadını olmayı sürdürüyor. Ancak şöhreti yakaladığında 29 yaşında olan Dietrich savaş bittiğinde 43'ünde. 1961 yılına kadar iyi fılmlerde rol almaya devam ediyor. Hitchcock'la, Orson VVelles ile çalışıyor. "Beklenmeyen Şahit" de bu dönemin ürünlerinden. 196O'lı yıllarda sinemadan yavaş yavaş çekilip radyoya gönül veriyor. 'Cafe Istanbul' adını taşıyan bir radyo dizisi hazırlıyor. Rengârenk kostümlere bürunüp Las Vegas'ta ve Orson VVelles "O beni tanımadan çok önce, Orson VVelles hayranıydım. Orson VVelles'le, cepheye giden bölükler yaranna Hollywood'da düzenlenen bir sihirbazlık gösterisinde Rita Hayworth'un yerıne geçtiğim zaman tanışabilmiştik. O zamanlar Rita, Columbia Pictures için fılm çeviriyordu ve zorba Harry Cohn, G.l.'lere orasını burasını göstermesini yasaklamıştı. Orson VVelles bu yüzden dillere düşmü.ş başka bir oyuncu bulmak zorunda kalmıştı. Doğal olarak yardımına koştum. Saat yediden sonraki bütiin zamanımı alan bu iş beni büyülemişti. VVelles olağanustü cömert bir insandı. Iç zenginliklerinin sefaletlerini önlediği; düşüncelerini, deneyimlerini ve düşlerini diğerteriyle seve seve paylasan büyuk yetenekler gibi... Onu sevmek kolaydı. Ordudan aynldığımda meteliğim yoktu; VVelles bana evini önerdi.Oraya yeıieştim ve Pasifık savaşının sonuna kadar onunla birlikte radyo programları hazırladık. Benden çok daha iyi olduğu bir mikrofon önünde, stüdyoda geçiriyorduk en aydınlık zamanlarımızı. Günün birinde artık hizmetlerimize gereksinimlen kalmadığını açıkladıklan güne kadar uzadı birlikteliğimiz. öpüşüp birbirimizin kollanna atılmadık. "... 13