Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZARIN PEIMCERESİIMOEN üst kattan güneşin batışını seyretti. Karanbk çökünce çalışmaya başladı... Nartekste, ilk kattaki küplerin yarunda, krallann taç giydikleri yerde durup dört bir tarafın ve kubbelerin resimlerini çekti.. Sonra üst kata çıktı: Kubbenin, alt katlann, karşısındaki galerilerin resimlerini çekti. Ayışığı binaya dolduğunda Güney Galerisi'ndeydi: 10.30'da yapılmış mozaik bir panelde Hz. İsa, tmparatoriçe Zoe ile üçüncü kocası 9. Konstantin ona bakıyorlardı. Onların Ve az ötede bulunan, hemen hemen yüz yıl sonra yapılmış başka bir mozaik panoda yer alan II. John Konınenos ile eşi Iren'i ve aralannda duran Hz. Meryem'in de fotoğraflannı çekti. "Sanat Tarihi kitaplan bu iki resmi karşılaştınp birincisinin basma kalıplılığını, ikincisinin ise derinliliğini, inceliğini vurgularlar. Oysa basmakabp denende olağanüstü bir siyaset dersi vardır" diye düşündü, " Tablo ilk yapıldığında imparatoriçenin ilk kocası II. Romanus vardı; onun yerini yeni bir eş alınca Romanos'un kellesi kazınıp yerine Konstantin'ninki yerleştirildiydi. Bu pratik yöntem benimsenseydi, 11. Yüzyıl'dan bu yana gerçekleşmiş iktidar değişmelerinde bunca heykel yıkılmaz sadece kelleleri değiştirilir, bir hayli ekonomik davranılmış olurdu!.." Rasim tam üç saat çalıştı. Son makarada topu topu üç pozluk fılm kalınca gitti, ilk katta, kubbelerin merkezıni iyi gören bir yere sırtüstü yattı. Kınk pencerelerden girip geceyi kilisedc geçiren güvercinlerin uğuldayışlannı dınlcyip uyudu. Sabah erkenden uyanıp gitti, rampanın oradaki masanın altına yerleşti. Kapılar açılıp turistler içeri dolunca uygun bir fırsatı kollayıp kendini dışarı attı... Işin en güç bölümü sona ermişti. Gece yakalanabilirdi; şu anda Sultanahmet Karakolu'nda ifade vermekte olabilirdı. Tehlike atlatılmıştı ama filmler nasıl sonuç verecekti? Laboratuvar bunlan doğru dürüst yıkayabilecek miydi?.. Bütün emeklerinin, sıkıntılannın boşa gitmiş olması ihtimali henüz giderilemetnişti.. Bizansb Patriklerden Nikeroforas'ın resimleri yorumlayışını hatırladı. Ona görc bir resmin beş unsuru vardı. Poetik yani ısmarlayan, organik yani sanatçı, fortnel yani konu, materyel yani boya gibi mozaik parçalan gibi kullanılan malzeme ve final yani resmin amaa... Bu Bizans yorumunda sanatçi önemli değildi, ısmarlayanın yani imparatorun isteğini oldukça kısıtlayıcı kurallar uyannca yerine getirirdi. Ama şimdi Rasim'in konumu biraz farkbydı: Rasim burada hem sanatçı hem de III. Romanus'tu! Kraliçe Zoe kimdi? Kaderdi, abnyazısıydı!.. Başanrsa resmi hep gündemde kalacak, yüzyıllar boyunca hatırlanacaktı... Düşündüklerini yapamazsa? Unutulacak, 2U)e'nin sonradan scvdikleri alacaklardı yerini! < DER«I 9 OCAK 1994 SAYI 417 Ayasofya'da geceyarısı O nce bir keşif yaptı. Rasim, bu keşifte ilk katta gcce bannılacak bir yer aradı. Minbere yakın duran büyük "müezzin mahfüi", sonra kilisenin içinde, kubbeyi restore etmek için kurulmuş iskelenin ardında kaldığından dikkati çekmeyen küçük "müezzin mahfili", bir de kenarlardaki, kadınlara aynlmış ahşap döşemeli bölmeler bu işe yarayabilirdi. Alt katı denctledikten sonra üst kata yöncldi. Arnavut kaldınmlı rampayı doksan beş adımda aşıp üst kata vardı. Yolda, Soğukçeşme Sokağı'na bakan pencerelerde gizlcnecek yer aradı; bulamadı. Üst katta da böyle bir yer yoktu ama dönüşte rampanın "narthex" olarak anılan avluya bakan açıklığında sağda, duvar boyunca dizilmiş birkaç masa gördü. Üstleri tozlu, plastik bir örtüyle kapatılmıştı. Eğildi baktı. Bu masalann altında saklanabilirdi. Sıra müzenin kapalı olduğu gün ve saatlerin saptanmasına gelmişti. Ayasofya, pazartesi günleri kapalıydı. Diğer günlerde 09.30 ile 16.30 arasında gezilebiliyordu. Şu halde ayın yirmi biri, planını uygulamak için çok elverişli bir gündü. O gün hem dolunay olacaktı, hem de ertesi gün müze açıktı. Ayasofya asbnda tstanbul'un Galata Kulesi'nden, Boğaz Köprüsü'nden önce gelmesi gereken bir sembolüydü. Kenti sonradan süsleyen camilerin mimarlanna esin kaynağı olmuş yapı, tstanbul'la ilgili binlerce kitapta, resimde yer almıştı. Fotoğraflan, ders kitaplannda, bayram tebriklerinde bulunurdu. Ancak, yapılışından bu yana yaklaşık on beş yüzyıl geçtiği halde bu yapının gece vakti içini gösteren, el ayak çekildiğinde yeşil Teselya mermerlerinin süslediği galerilerinin, som mermerden oyulmuş küplerinin, Efes'teki Diana Mabedi'nden taşınmış kolonlannın gecenin loşluğunda ne yaptıklannı, neye benzediklerini bekleyen çıkmamıştı. Bu önemliydi... Çünkü, Ayasofya, Doğu Roma Imparatorluğu'nun, eski Roma'daki Pantheon'unun karşıtıydı. Kubbesinin Pantheon'unkinden daha büyük görünmesi için doğusuna ve batısına yan kubbeli çıkıntılar eklenmişti. Binanın dış görünümünü heybetleştiren, Patheon'dan farklı kılan eklentiler, ashnda burada olupbitenleri izleyecek cemaatı, binanın içine gifdiğinde etkileyecek unsurlann dıştaki yansıtıydı. Kubbesi, dört bir yandan sızan ışık demetlerinin üstünde yüzer gibi, göğe asılmış gibi dururdu. Kubbenin hemen altında yer alan küçük pencerelerdeki berrak camlardan sızıp gelen ışık bu etkiyi yaratırdı. Bizans tmparatoru'nun katıldığı törenlerin çoğu günün geç saatlcrinde yapıbrdı. O saatlerde binanın içi kandil ışığında görülürdü. Mozayikleri döşeyen sanatçılar bu ışığı hesaba katarak bütünlerlerdi tablolannı. Mum ve kandil ışığı, bugün elektriğin sağladığı kadar güçlü değildi; zayıftı, titrekti ama tutarlıydı, kesilmedi, inişlerle, güçlenişlerle değil güvenilir bir tutarlılıkla sürdürürdü aydınlığını... Ashnda bu ışığın mozaiklerle kapb yüzeylerde sağladığı o müthiş hareket, fotoğraftan çok, fılm makineleriyle saptanabilirdi. Pekiyi, titrek mumlann ve kandillerin yerini ayışığı alınca ne olurdu? Bu apayn bir konuydu. Binanın yapımında, mozaşişirip yastık olarak kullanacak, diğeri sıkıştığında idrar biriktirmeye yarayacaktı. Her şeyi bir uzay pilotu gibi inceden inceye düşünmek zorundaydı. Nikon F801 fotoğraf makinesini haarladı. Karanbkta çabşmasına elverecek bol 400 ASA Kodak fılmi edindi. Bu filmleri 6400'e, 12 800'e ittirerek karanbkta istediği resimleri çekebilecekti; bunun için hassas bir deel pozometresi buldu. Ayın yirmi birinde, saat 16.00'da bilet alıp müzeye girdi. Ilk katı şöyle bir gözleyip hemen üst kata götüren rampaya yöneldi. Rampanın çıkışında durup üst kattan gelen ayak seslerini dinledi. Uzaktalardı... Gidip duvann dibindeki masalardan birinin altına girip saklandı. iklerin döşenmesinde, bu mimari senfoninin bestelenmesinde ayışığı hesaba katılmamıştı. Buna rağmen bu görkemli kul yapısı ile bu doğa mucizesinin etkileşimlerinin gözardı edilmemesi gerekirdi. Ne tuhaftır ki bu kentte yaşayanlar ve yaşamış olanlar ayışığını Heybeli'de, Tarabya'da, Yuşa Tepesi'nde, Çamlıca'da izlemiş, buralarda gördükleriyle büyülenip şiirler yazmış, şarkılar besteleınişlerdi de mehtabı bu olağanüstü mekânda seyretmeyi akıl edemenıişlerdi. Rasim işte bunu yapacak, gördüklerini fotoğraf makinesiyle belgeleyecekti. 'Harekat' gününden önce kendine büyük, derin cepli, uzun, kabn bir palto buldu. Ceplerine bir el lambası ve iki su torbası yerleştirdi: Torbalardan birini Son turist grubu geçince bulunduğu yeri, masanın altındaki karton kutularla iyice kamufle etti. Saat on sekiz otuza kadar kıpırdamadan durdu. Son müze bekçisinin ayak sesi uzaklaşırken Semih Balcıoğlu'nun bir karikatürünü anımsadı. Bu karikatürde bir köy mescidi rüya görüyordu. Büyüdüğünü, Ayasofya olduğunu düşlüyordu. Rasim masanın altında ortalığın yatışmasını beklerken bir ara, uzun Ortodoks ayinleri sırasında canı sıkılan, Ayasofya'nın üst galerilerindeki mermer parmakbklara resimler, şekiller çizen Bizanslı çocuklarla da özdeşleşmiş hissetti kendini.. Saat on dokuzda kalktı, yukan çıkıp CUMHURİYET